Ocak 2007 doğumlu.
Adı Larry.
2011 yılında, henüz 4-5 yaşlarındayken Londra’da Downing Street 10 numarada bulunan Birleşik Krallık (BK) Başbakanın evi ve ofisinde çalışmaya başladı. Yaklaşık 13 yıldır işini sürdürüyor.
Görevi Downing Street 10 numaranın “Baş Fare Avcısı”.
Evet bir kediden bahsediyorum, Larry’den.
13 yıllık İşçi Partisi iktidarının ardından ülkenin dümenine oturan Muhafazakar Partili ilk Başbakan David Cameron döneminde Başbakanlık Ofisi çalışanları tarafından meşhur Battersea Köpek ve Kedi Barınağından evlat edinilip 10 numaraya getirildi. Bakım masrafları o günden bugüne bina mensupları tarafından karşılandı.
Downing Street 10 numarada görev yaptığı 13 yıl boyunca Muhafazakar Partili 5 Başbakanla çalıştı David Cameron, Theresa May, Boris Johnson, Liz Truss ve Rishi Sunak
Şimdi ise……
……………..
2024 yılı Dünyada Seçim Yılı olarak tarihte yerini alacak.
Zira bu yıl Dünya ülkelerinin yarısında seçim yapıldı veya yapılacak.
97 ülkede bu yıl Dünya nüfusunun yarısından biraz azı, 3.5 milyar kişi sandık başına gitti veya gidecek.
Bu ülkeler arasında Dünya siyasetini etkileyen, geleceğimizi şekillendiren ülkeler de var.
Şimdiye kadar gerçekleştirilen seçimlerin sonuçlarını genelleştirmek gerekirse, özellikle Batılı memleketlerde sağcıların, muhafazakarların, milliyetçilerin güç kazandıkları; solcu partilerin, neo liberallerin geriledikleri söylenebilir.
Yine özellikle Batılı ülkelerde bu sonucu tetikleyen nedenlerin arasında yasadışı göçmen sorunlarının, yabancı düşmanlığının, ekonomik sorunların, başkalarının savaşlarına en azından finansal olarak katılmaya zorlanmanın getirdiği tepkilerin ağırlığının bulunduğu düşünülebilir.
……………………
Muhafazakar Parti yaklaşık 14 yıllık iktidarı sırasında beklenmedik gelişmelerle , sorunlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Bunların çözümü için başbakan üstüne başbakan değiştirdiyse de giderek güç kaybetmenin önüne geçemedi. Brexit ile başlayan gelişmeleri Covid 19 krizi izledi. Partygate Skandalı durumun üstüne tuz, Parti içi seks skandalları ise biber döktü. Bakanların istifaları veya görevden alınmaları, bazı milletvekillerinin Partiden ayrılmaları, iç siyasi güç mücadeleleri, hizipleşmeler kan kaybına neden oldu. İslamofobi, Filistin olaylarında İsrail’e büyük destek verilmesi azımsanmayacak sayıdaki Müslüman seçmenin Muhafazakarlardan uzaklaşmasına yol açtı.
Başta İskoçya’da üzere Galler’de hatta kuzey İrlanda’daki BK’den ayrılma akımlarının daha da güçlendiği görüldü.
Ekonomik durum da Muhafazakarların oy kaybetmesini körükledi.
Enflasyonun % 1, bilemediniz 2 düzeyinde gerçekleşmesine alışkın olan İngilizler rakamın bir ara %10’un üstüne çıkıması , hatta gıda maddelerinde % 20’ye yaklaşması karşısında şoke oldular. Grevler hayatı felç etmeye başladı…doktorlar, sağlık çalışanları, ambulans şoförleri, tren, otobüs, metro personeli, havaalanları görevlileri, öğretmenler…velhasıl maaşları yetmeyen tüm çalışanlar işi durdurma eylemlerine yöneldiler. Ulusal Sağlık Sistemi çöktü; en acil ameliyatlar için dahi ancak aylar sonraya randevu alınabilmeye başlandı. Hastahanelerde maaş yetersizliği nedeniyle işten ayrılanların yerleri Sudan, Mogolistan, Sri Lanka, Filipinler gibi ülkelerden alelacele getirilen, mesleki bilgi ve birikimleri tartışılabilecek personelle dolduruldu. Sağlık kuruluşlar adete Hindistanlı ve Pakistanlı doktorların hakimiyetine geçti..
Kimi çevreler ekonomideki bozulmanın sebebini Brexit kararında ararken diğerleri Ukrayna ve İsrail’e yapılan askeri yardımlarda bulmaya çalıştılar. Ama hemen herkes ekonomik bozulmanın temelinde yasadışı göçmen sorununun yattığı inancındaydı. Kaçak göçmen akınının engelenememesi, gelenlerin otellerde iskan edilmesinin yarattığı giderler, bunların Ruanda’ya yollanma planının masrafları eleştiri oklarının sayısını her geçen gün arttırdı.
Muhalefet Partilerinin, ellerini ovuşturarak oturup beklemekten başka bir şey yapmalarına gerek kalmamıştı.
Nitekim bu yıl başlarında yapılan yerel seçimlerde Muhafazakarlar ağır bir yenilgiye uğradılar.
Gidişatın giderek olumsuzlaştığını gören Başbakan Rishi Sunak, Nisan ayında başlayan ekonomik düzelme ışığının, Mayısta daha da artmasına güvenerek veya bel bağlayarak bir siyasi kumar oynama riskini göze aldı ve 4 Temmuzda erken seçime gitmeye karar verdi.
Haziran sonlarında yapılan kamuoyu yoklaması Sunak’ın hesaplarını yanlış çıkaracak sonuçlar vermişti. Buna göre İşçi Partisinin oyların %45’ni alacağı öngörülürken Muhafazakarların oranı %26.8’de kalmaktaydı Üçüncü sırada %10.7 ile Liberal Demokratlar, ardından % 5.7 ile Reform Partisi ve % 5.6 Yeşiller geliyordu.
Yani, kamuoyu yoklamalarına göre Muhafazakar Partinin iktidarı kaybetmesi kaçınılmazdı.
…………………
Seçimler 4 Temmuz günü gerçekleştirildi.
………………..
Parti. Aldığı oy oranı%. Sandalye oranı % sandalye sayısı.
İşçi P. %33. %63.19 409 (+ 207)
Muhf. P. %23.79 %18.39. 119 ( - 246)
Lib.Dem.P. % 12.29. % 10.9. 71. (+ 60)
SNP. % 3 % 1.8. 9 (-39)
(İskoç ulusal P.)
Sinn. Ferin. 7 (aynı)
Kuzey İrlanda partisi)
Bağımsızlar. 6. (+6)
Dem.Birlikçi P. 5 (-3)
Reform P. %14. %6.6. 4. (+4)
Yeşiller. 4. (+3)
Plaid Cymru. 4. Aynı)
(Galler partisi )
Sops.Dem İşçi P. 2
Geleneksel Birlikçi P., Alliance P., Ulster (Kuzey İrlanda) Birlikçi P. İse birer sandalye kazandılar. Bir sandalye de Avam Kamarası Başkanına ait.
68 milyon civarına nüfusu ve 40 milyon kadar seçmeni olan Birleşik Krallık’taki Avam Kamarasının yeni sandalye dağılımı böyle işte.
……………………
Peki bu seçim bizlere neler gösterdi?
-Her şeyden önce, seçmenlerin, seçim öncesi anketlerin öngörülerini, birçok ülkede olduğu gibi BK’ta da yanlış çıkardığını görüyoruz.
-Görmekten bahsetmişken, herhalde İngilizcede “Görünen köy kılavuz istemez” vecizesi olmadığından, Muhafazakar Partili Başbakan Rishi Sunak’ın 2015 başlarında yapılacak seçimleri erkene almakla değerlendirmede yanlış yaptığını ve “görünen köyü göremediğini” söylememiz gerekiyor.
-Ayrıca, sağcı partilerin seçim kazandığı hemen hemen tüm Batılı ülkelerin tersine, İşçi Partisini iş başına getiren İngilizlerin, ülkede sadece trafiğin değil siyasi tercihlerinin de genel eğilime ters
olduğunu ortaya koyuyor.
Şunlara da işaret etmemiz gerekiyor:
-Muhafazakarlar 1834 seçimlerinden beri ilk defa bu kadar ağır bir yenilgiye uğramışlar.
-İşçi Partisi ise, Tony Blair’den bu yana ilk kez bu kadar çok oy kazanmış.
-Sağcı Muhafazakarlar hezimete uğrarken aşırı sağcı Reform Partisi ise ilk kez Avam Kamarasına girmiş.
-Birleşik Krallık’ta ayrılma taraftarı İskoç Ulusal Partisi büyük kayıplara uğrarken, Galler’deki ayrılıkçı Plaid Cymru gücünü korumuş. Kuzey İrlanda'daki Sinn Fein de öyle. Ama Kuzey İrlanda'da bir önemli gelişme daha var. BK’tan ayrılmaya karşı olan Ulster Birlikçi Partisi Avam Kamarasını bir temsilci sokabilmiş.
………………….
Bu vesile ile BK’ta uygulanan “dar bölge-tek aday” seçim sistemini hatırlamakta da yarar var zannederim.
Ülke 650 seçim bölgesine bölünüyor. Her bölge için partiler birer aday gösteriyor ve en çok oyu alan partinin adayı seçilmiş oluyor.
Bölge seçmenlerinin tercihini göstermesi açısından iyi bir sistem gibi görünüyor ilk bakışta.
Acaba gerçekten her zaman öyle mi oluyor.
Örneğin bir seçim bölgesinde 10 parti aday göstermiş diyelim. 9 adayın her birinin oyların % 9.95’ini aldığını farz edelim. Bu durumda oyların sadece % 10.45’ini alan onuncu aday seçiliyor. Seçmenlerin % 89.55 tutarındaki toplam oyu çöpe gidiyor.
Her seçim sisteminin aksak tarafları vardır kuşkusuz. Ben yukarıdaki örneği İngiliz sistemini eleştirmek için değil son seçim sonuçlarının ortaya koyduğu ilginç durumu vurgulamak için verdim..
Bakın şöyle, İşçi Partisi toplam oyların sadece %33’ünü aldığı halde sandalyelerin % 63’ünü kazanmış
Oyların neredeyse %24’ünü alan Muhafazakar Parti ise sandalyelerin sadece % 18’ini elde edebilmiş.
“Onların sorunu, bize ne “……deyip geçelim mi?
Hayır…….seçimin bizi ilgilendiren önemli bir sonucu da var…….
Avam Kamarasına ilk kez bir Türk, Kıbrıs asıllı kızımız Neslihan (Nesil) Çalışkan seçildi.
Daha önce Türkiye doğumlu ve Türk asıllıların oylarıyla seçilen bir kişi vardı ama kimliğini inkar edip kendisini başka bir şekilde tanıtmış olduğu ve milletvekilliği sırasında hep aleyhimize çalışmalar yaptığı için onu saymıyorum……hani Temel’in dediği gibi “ Ben de oni tanimayrum”.
Neslihan önce Reading Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler okumuş. Yetmemiş, gidip bir de kendi alanında Dünyanın en önemli üniversitelerinden olan London School of Economy’de (LSE) Siyaset ve İletişim alanında yüksek lisans yapmış. Yaşı genç olmakla birlikte uzun yıllardır İşçi Partisinde çalışıyor. Üstelik bir ara Belediye Başkanlığını bir vatandaşımızın yaptığı, belediye meclisinde her zaman Türklerin bulunduğu Londra’nın kuzeyindeki Enfield’de Belediye konseyi Başkanlığında bulunmuş.
Hayırlı olsun.
………………………..
Şimdi ne olacak?
Öncelikle, Avrupa’nın en genç ve BK’ın ilk Hint asıllı başbakanı olan Rishi Sunak Kral 3. Charles’e istifasını sunacak.
Charles da Başbakanlık görevini ve hükümeti kurma vazifesini İşçi Partisinin Başkanı Keir Starmer’e verecek.
Starmer Hükümet kurma çalışmalarını sürdürürken Avam Kamarası, muhtemelen yarın (8 Temmuz pazartesi) ilk toplantısını yapacak.
Meclisin ilk işi Başkanını seçmektir
Bu amaçla İngilizlerin ne kadar gelenekçi olduklarını bir kez daha ortaya koymak amacıyla Avam Kamarası Başkanının nasıl seçildiğini anlatarak yazıma son vermek istiyorum.
Önce “Meclisin Babası”nın (Father of the House) kim olduğu tesbit edilir.. Bizde TBMM’nin ilk oturumuna en yaşlı ütesinin başkanlık ettiğini bilirsiniz. İngilizlerde, en yaşlı değil de en kıdemli, yani kesintisiz olarak en uzun süre görev yapan üye “Meclisin Babası”dır. Yeni oluşumunda “Meclisin Babası” 1983’ten beri milletvekili olan, İşçi Partili Sir Edward Leigh’tir.
Milletvekilleri “Baba”nın peşine takılıp Westminster Binası içindeki Avam Kamarasından Lordlar Kamarasına kadar giderler. “Baba” kapıyı çalar. Kendisine, Kralın Avam Kamarası Başkanının seçilmesini emreden mesajı tebliğ olunur. Hep birlikte Avam Kamarasına dönülür. “Baba”nın başkanlığında adaylar tesbit edilir ve seçime geçilir. Seçilebilmek için oyların yarıdan fazlasının alınması şarttır. İlk turda bu sağlamazsa en az oy alan aday elenir ve ikinci tura geçilir. Bu süreç adaylardan birinin %50’yi geçmesine değin sürdürülür.
Seçim nihayet tamamlanınca komedi başlar. Milletvekilleri yeni seçilen Başkanı yaka paça kargatulumba, iterek, çekerek, sürükleyerek makamına getirip koltuğuna oturturlar. Bu geleneksel komedinin kökü tarihe dayanır. Yüzyıllar önce, Avam Kamarasının görüşlerini, isteklerini Krala iletmekle görevli olan Başkanının söylediklerini beğenmediği takdirde Kral (veya Kraliçe) Atalarımızın “Tiz alın kellesini” buruğunun İngilizcesini söyleyip Meclis Başkanını öldürme yetkisine sahipmiş. Bu nedenle kimse Avam kamarası Başkanlığını üstlenmek istemez, seçildiğinde o koltuğa oturmamak için direndiğinden dolayı milletvekilleri tarafından makamına karga tulumba götürülüp oturtulurmuş.
Şimdi artık Kralın (veya Kraliçenin) böyle bir yetkisi yok ama bu komik gelenek hala sürdürülüyor.
Bakalım Avam Kamarası ilk toplantısı sonunda hangi üyesini karga tulumba makamına oturtacak.