Bodrum’un merkezinde, denize doğru inen Cevat Şakir Caddesinde ilerliyorsunuz.
Sağınızda kalan “Garaj”ı geçtikten sonra yine aynı kolda bir heykelle karşılaşıyorsunuz. 10 metre sonra bu sefer yan yana iki heykel götürüyorsunuz. Üçü de milattan önce yapılmış heykelleri andırıyor. Ama öyle farklılar var ki gözlerinizi rahatsız ediyor.
Bir kere, hepsi çirkin, üstelik estetik değerlerden nasibini almamış.
İkincisi, mermerden değil, ne olduğu pek anlaşılmayan bir maddeden, belki çimentodan veya güçlendirilmiş bir cins plastikten yapılmış.
Üçüncü olarak, yontu değil döküm olarak meydana getirilmiş.
Ve nihayet heykellerin üstüne, herhalde eskiymiş görüntüsü vermek için, kimi kandırmak amacıyla olduğunu anlayamadığım biçimde griyimsi lekeler konulmuş
İlk heykel “Baba”ya ait. Yok canım Müslüm Babaya değil, “Tarihin Babası” Halikarnassos’lu Heredot’a.
(Datçalılar kıskanmasınlar, onların da Mimarların Babası sayılan Knidos’lu Sostratos’ları var. Sostratos,, diğer eserlerine ilaveten Dünyanın Yedi Harikasından biri olan İskenderiye Feneri’nin de mimarı. Mimar dostlarımızın hatırlatmalarına mahal vermeden, Mimarların bir diğer Babası’nın da, Mısır’da Kahire yakınlarındaki Sakkara Bölgesinde Firavun Zozser’in Basamaklı Piramit’ini yapan İmmoteph olduğunu kaydetmek isterim).
Bodrumluların hemşerisi Heredoıt’un heykelinin az ötesindeki iki heykel ise Kral Mausolos ile eşi ve kızkardeşi Kraliçe 2.Artemisia’ya ait.
Geçerken bir göz atın bakalım, bir kaç yıl önce yapılan, dikilen bu heykeller için sanatsal açıdan siz nasıl bir değerlendirme yapacaksınız.
Heykellerin arkasında uğraşıp didinmişler bir de lahit mezar ortaya çıkarmışlar, elleri dert görmesin…..ama…..
…..kime ait olduğunu, tarihi ve yaralı olabilecek diğer bilgileri içeren bir yazı/plaket/tabela koymaya zahmet etmemişler.
Bu başarılı çalışmanın faili…..Bodrum Belediyesi.
………………………….
“Liyakat, liyakat” diye bağırırken nasıl olsa burada hep biz kazanıyoruz düşüncesiyle belediyecilik tecrübesi hiç olmayan kişileri Belediye Başkanı seçtirmek becerisi gösteren siyasi parti için ne diyeyim bilemiyorum.
………………………..
Bodrum’da bildiğim kadarıyla iki Atatürk heykeli var; biri Gümbet kavşağında, diğeri Neyzen Tevfik Caddesinde, Marina civarında. Bence az bile .
Kentte yaşamış ve buralara katkı yapmış kişilerden ikisinin daha heykelini biliyorum. Biri, Zeki Müren’in müze evinin önünde, Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmış heykeli. Kimin yaptırdığı hakkında bilgim olmayan diğer heykel ise Neyzen Tevfik’in kendi adını taşıyan cadde üzerinde ve doğduğu evin karşısındaki heykeli.
Aynı caddede Bodrum’un simgelerinden olan sünger dalgıçlarının heykelleri de var.
Pek güzel.
Son yıllarda Bodrum Belediyesi üstüne farz asli işlerini yapmış gibi kültür-sanat faaliyetlerine de girişmiş.
Kentin en mümtaz noktalarına önemli kişilerin heykellerini, büstlerini dikmişler. Belediye meydanında bilime ve sanata yön veren 10 önemli kadınımızın büstleri var.
Pek güzel.
Aynı meydana Nazım Hikmet’in de heykelini dikmişler.
Pek güzel.
Neyzen Tevfik Caddesine Halide Edip heykeli konulduğunu da işitttim ama nerede olduğunu bulamadım. Belki arif halkımız büst ile heykel ayrımını bilemediğinden, heykel diye Belediye önündeki büstü kastediyordur.
Bu da pek güzel.
Ama………… “Bodrum’u Bodrum yapan kişilerin heykellerini tamamladınız mı da sıra bu heykellere, büstlere geldi?” sorusun takıldı kafama. Zira heykeli, büstü dikilen bu önemli kişilerin Bodrum ile ne alakası, ne bağlantısı bulunduğunu, bu cahil kafamla çıkaramadım.
Bodrum Belediyesinin aklına, ancak yukarda bahsettiğim kişilerin heykellerini , büstlerini diktikten sonra, “o olmasa bugünkü Bodrum olmazdı” diyeceğim Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın bir bankta oturan heykelini yaptırmak gelmiş. Hani bir laf vardır ya “ Türkün aklı sonradan gelir”, işte onun örneği.
Halikarnas Balıkçısının söz konusu anıtı, maalesef kentin merkezinde değil de, pek ayakaltında olmayan Kumbahçe Meydanında.
Hakkını yemeyelim, Kabaağaçlının bir büstü de,nihayet, herkesin göreceği, Belediyenin çaprazındaki Yeni Camii’nin (Adliye Camii) önüne konulmuş….sanki Kabaağaçlı ile Caminin bir alakası varmışçasına….ama yine de şükredip Bodrum Belediyesini kutluyorum.
……………………..
Geçen yıl Bodrum tarihi için çok önemli bir seneydi…..fethinin 500. Yıldönümüydü (1523-2023).
Halikarnasosu Haçlı Şövalyelerinden alan ve Anadolu'daki son hristiyan toprağına son verip kenti Türk şehri haline getiren Kanuni Sultan Süleyman’ın, yahut hiç olmazsa kaleyi alan Kaptan ı derya Palak (ihtiyar /pir) Mustafa Paşanın heykelini dikmeyi hiç mi aklına getiremedi Bodrum Belediyesi acaba ? Yetkililer böylece aymazlıklarını, bilgisizliklerini, umursamazlıklarını mı yoksa siyasi duruşlarını mı sergilediler?
(Ara not: Arnavut asıllı olan Mustafa Paşa’nın “ Osmanlıcanın yazım şeklinden dolayı ,”pulak, palak, balak” şeklinde okunan lakabının, bilmem doğru bilmem yanlış, Arnavutça “ ihtiyar, pir” anlamına gelen “plak” kelimesinden kaynaklandığını Tirana’da görev yaptığım yıllarda işitmiştim.. Arnavut dostlarımızın da haklı olarak gurur duydukları bu kahraman Paşa, diğer başarılı görevlerine ilaveten Rodos'un alınması sırasında da Osmanlı Donanmasının Kaptan ı deryasıydı. Bodrum’ dan sonra , hemen karşısında yer alan ve bizim yerli ve milli turistlerimizin ziyaret etmeye pek meraklı oldukları ve eşe dosta “ “Ay şekerim Kos’a gittik, bir güzeldi, bir ucuzdu sorma gitsin” diye böbürlendikleri lakin adının 500 yıl süre ile İstanköy olduğunu bilmedikleri Adayı da fethetmiştir)
“Önce Bodrum’un simgesi olanların heykellerini yapın da başkalarını daha sonra düşünürsünüz” dersem haksız mı olurum ?”
…………………..
Bodrum’a, onu Dünyaya duyuran Mavi Yolculuğa, Gökova Körfezine katkıları olan bir kişi daha var aklımda. Bence onun da heykeli dikilmesi gerekir, Şehirle ilgisi bulunmayanların heykellerinden, büstlerinden önce.
Bodrum’un eski ve yeni Belediye Başkanları muhtemelen bu kişiyi tanımadıklarını, bilmediklerini düşündüğümden “Heykel dediğin” başlıklı bu yazımda ondan da bahsetmek istiyorum.
Bodrum’un eski, Muğla’nın yeni Belediye Başkanı; Muğla’nın ilçelerinden. hem Bodrum’da, hem Marmaris'te yaşadığı, orada öldüğü, oraya defnedildiği için; Bodrum’da başkalarının heykellerini dikerken aklına gelmeyen Dünyaca meşhur bu kişinin heykelini Muğla’da, Bodrum’da, Marmaris’te yaptırmaya vakit bulabilir mi, popülizm yapmaya bir ara verdiğinde? Yahut, Bodrum Belediye Başkanı. olmadan önce , bırakın belediyecilik bilgi ve birikimini ,kaç defa belediye binasına girdiğini merak ettiğim yeni Başkanı (benim oturduğum yer de dahil) bir çok mahalleye su gelmediğini, gelen yerlerde de hafta sekiz dokuz su borularının patladığını, yolların delik deşik olduğunu, elektrik kesintilerinin hayatın olağan parçasını teşkil ettiğini, çöplerin toplanmadığını, kara ve sivri sineklerin her yerde cirit attığını, domuzların kenttin fahri hemşerisi haline geldiğini, halef selef olduğu kişi gibi uzaktan seyrederken bir vakit bulur da Bodrum’a hiç gelmemiş olanlardan önce bu şehire hizmetleri dokunanların heykelini büstünü dikmeyi düşünür mü, yoksa “ustamın dediği gibi” hareket ile popülizme mi yönelir…..
göreceğiz bakalım.
……………………..
Teknesinin adı “Kısmet”ti.
Alman asıllı eşi Oda ile birlikte bu tekne ile 1965-1968 yılları arasında Dünyayı dolaşan ilk Türk denizcisi oldu.. Yolculuk anılarını “Pupa Yelken” adlı kitapta topladı. Daha sonra başka teknelerle de Okyanuslara yelken açtı…….
Sadun Boro’dan bahsediyorum…….
…………..son dönemlerin en büyük Türk denizcisinden.
!980 yılında Bodrum’a yerleşti. 2015’te vefat edene kadar Bodrum’da, Marmaris'te, Gökova körfezinde yaşadı…..Tam 35 yıl, dile kolay. Herhalde Mustafa Kemal Atatürk istisnası dışında, Bodrum’a hayatında hiç gelmemiş zevattan çok daha fazla hakketti Şehire bir heykelinin, anıtının dikilmesini.
Yıllarca yaşadığı ev, Cumhuriyet Caddesinde, deniz kıyısında yer alan binalardan biri……..bugün bir meyhane. Tıpkı Neyzen Tevfik’in doğduğu evin bir dondurmacı olması gibi.
Asrın Liderimizin hitap şeklinden ilham alarak “Eyy Belediye” diyorum, “Haydi bu evleri müze yapmak aklınıza gelmiyor da kapılarına birer plaket koymayı da mı düşünemiyorsunuz ?
“Liyakat”mış….”Hadi canım sen de”.
…………………….
“Deniz kızı heykeli nerede? “ diye sorsam…..Bodrum’da oturanların veya buraya tatile gelenlerin bir kısmı yüzüme aval aval bakacaklar, kültürel birikimi olanların tamamına yakını da “Kopenhag’da” yanıtını verecekler. “Tamamına yakını” dedim……zira yıllardır burada yaşayan kıdemli gazeteci Can Pulak (Pulak’ın manasını öğrendiniz artık) ve emektar teknesi ile seneledir buraların sularını karış karış dolaşan emekli Büyükelçi Süha Umar başta olmak üzere bir çok bölge aşığı, bir deniz kızı heykelinin de Gökova Körfezinde olduğunu söyleyecekler.
Hoş bir söylentiye, Mavi Yolculuk efsanesine göre, bir denizkızı bütün dünya denizlerini dolaşmış, sonunda Gökova Körfezine gelmiş. Körfez’in dolaştığı denizler arasında en güzeli olduğunu görünce bir kayanın üstüne çıkıp ilelebet burada yaşamaya karar vermiş.
……………………………
(Kıymetli dostum Emekli büyükelçi Süha Umar’ın adını yukarıda anınca, yazılarımı okuduktan sonra yaptığı bir hatırlatmayı, yeri midir, değil midir bilmem ama sizlerle paylaşmak ihtiyacı hissettim.
Diyor ki Büyükelçi Umar, Ege ve Akdeniz bölgelerinde sonu “os” ile biten şehir isimleri (Yunanca falan değil) Luvice’dir.
Yani bölgede sadece Halikarnasos değil, Knidos, Efesos, Miletos, Mindos, İasos, Keramos, Teos, Lebedos, Chios, Xantos, Euromos, Termessos aklıma ilk gelen Luvice kent isimleri.
Laf lafı açıyor ve belki de konudan uzaklaşıyoruz ama bu vesile ile Halikarnassos adının anlamını da yazmak yararlı olur diye düşünüyorum. Cevat Şakir bu ismin “Deniz kıyısındaki kutsal havuz
Şehri” anlamına geldiğini yazmıştı diye hatırlıyorum bir kitabında, bilmem doğu, bilmem yanlış.)
………………………..
Başbakanlığı döneminde Turgut Özal’ın Basın Danışmanlığını, Cumhurbaşkanı olunca da Turizm ve Çevre Danışmanlığını yapan usta gazeteci, çevreci, Bodrum sever, Gökova sever, doğasever Can Pulak’ın tavsiyesi ile midir bilmem 8.Devlet Başkanımız merhum Turgut Özal Gökova Körfezi’ndeki Okluk Koyunda resmi bir yazlık konut inşa ettirmişti. Pek mütevazi olan ve dünyanın bir çok önemli konuğunun ağırlandığı bu yazlık tek katlı, 4 oda, bir salondan müteşekkil, 200 metrekarelik bir bina idi. Teşbihte hata olmayacaksa, 8.Cumhurbaşkanımızın yaptırdığı bu resmi yazlık, bugün Bodrum’un keyfini süren varlıklı kesimin yazlıklarının müştemilatı kadardı.
Aradan yıllar geçti….”İtibardan tasarruf olmaz” ilkesi hayatımıza girdi. Bin bilmem kaç odalı Külliyeler yapıldı, Kışlık Külliyeler inşa edildi……Külliyenin kışlığı olur da yazlığı olmaz mı…..bir de yazlık konut yapıldı ki, tahsis edilen arazinin içinde yer alan binaları, plajları, iskeleleri, yüzme havuzlarını, helikopter pistini , dışarıdan taşınan kumları, sökülen yerel ağaç ve bitkiler yerine başka yerlerden getirilip dikilenleri, tenis kortlarını, spor tesislerini görse , kendisinin de yazlık sarayı olan Putin bile kıskançlıktan çatlar.
Lütfen bu Yazlık Külliye nerede diye sormayın. Nerede olacak…Okluk Koyunda, tabii ki. Turgut Özal’ın yaptırdığı mütevazi bina yıkıldı, yerine “itibardan tasarruf edilmeyeceğini” bir kez daha kanıtlayan bu kompleks inşa edildi.
Yazlık Külliyeye karadan ulaşmak için yapılan yoldan geçmek yasak.
Etrafında dolaşmak yasak. Doğal olarak deniz tarafından yaklaşmak da yasak. (Acaba balıklar bu yasağı delebiliyorlar mı diye düşünmekten kendimi alamıyorum). Ne de olsa, Kışlık Külliye gibi çok az kullanılsa da hiç kullanılmasa da güvenlik önemli.
Artık Okluk Koyunun ancak bir kısmına girebiliyor özel tekneler bugün.
Siz de o şanslı teknelerden biri ile yolculuk yapıyorsanız Koya girmeden önce (Bodrum istikametinden geliyorsanız) solunuzda kalan kıyının önünde, denizin içinde yer alan bir kayanın üstünde oturan Deniz kızını, hani şu dünya denizlerini dolaşıp daha güzelini bulamadığı için Gökova Körfezine yerleşen deniz kızını gördünüz mü, dikkat ettiniz mi? Onu oraya kimin yerleştirdiğini merak ettiniz mi ? Bir denizkızı heykelinin sadece Kopenhag’da değil, Gökova Körfezinde, Okluk koyu girişinde de yer aldığını gururla, onurla, hayranlıkla izlediniz mi?
Denize, çevreye, doğaya, Gökova Körfezinin güzelliğine duyulan sevgiyi, saygıyı simgeleyen bu anıtın yapılmasına önayak olan kişi
……………Sadun Boro…
…………………………….
Muğla,Bodrum, Marmaris lehçesinde sadece “liyakat” kelimesi değil, “vefa” sözcüğü de yer almıyor anlaşılan.…………………..
Denizlere, Okyanuslara, Bodrum’a, Marmaris’e, Gökova Körfezine ömrünü adayan Sadun Boro yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak 2015 yılında Marmaris’te bir hastahanede hayatını kaybetti.
Denizler “Babasız” kaldı.
Öldüğünde Gölova Körfezinde, İngiliz limanında teknesini bağladığı çam ağacının dibine gömülmeyi vasiyet etti…..
Ama………….
………..siyasi çevrelerle, cemaatlerle bağlantısı bulunmadığı ve sade bir Türk vatandaşı olduğu için…..izin verilmedi…….
Marmaris’te, Karacasöğüt mezarlığında toprağa verildi……………………
Gökova Körfezinde, Okluk Koyu girişinde bir kayanın üstünde oturan denizkızının yüzündeki ıslaklık vuran dalgalardan mı oluştu, yoksa yetim kalmanın verdiği acı dan mı?
Bilmem ki…bilinmez ki….
(Haftaya Pazara, Bodrum yazı dişisinin 7. ve son bölümünü oluşturacak “Bad el Harab ül Basra” başlıklı yazıda görüşmek üzere sevgiyle kalınız, sevgimle kalınız)