Kurtuluş savaşı kazanıldıktan sonra, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK asıl kurtuluşun ekonomik bağımsızlıkta olduğunu vurgulamıştır. Cumhuriyet ilan edilmeden önce 17 Ocak 1923 tarihinde İzmir’de İktisat Kongresi’nin düzenlenmesi de bu bilinçle gerçekleşmiştir.
İzmir İktisat Kongresi ile ekonominin yol haritası belirlenirken, tarım politikası en önemli maddelerin başında geliyordu. Tarım politikasının temel ilkesi “Milli ekonominin temeli ziraattır” şeklinde belirlenmişti. Zira; yıllarca süren savaşlardan sonra toplumun çok büyük kısmı köylüydü ve köylüyü çiftçi yapmak başlıca hedeflerdendi. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil(üretici) olan köylüdür” sözü öngörülen tarım politikasının bakış açısını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
İzmir İktisat Kongresinde, çiftçilerin sorunları ve taleplerini içeren 96 maddelik bir metin sunulmuştu. Bu maddeler genel olarak çiftçilerin üretim yapmasının önündeki engelleri içeren temel isteklerdi. Söz konusu isteklerin çoğu kısa zamanda gerçekleştirildi ve kısa zamanda tarımda dışa bağımlılıktan ülke kurtarıldı. Şöyle ki;
Tarım Bakanlığı ilk kez bağımsız bir Bakanlık olarak 1924’te kuruldu.
Ürünün onda birinin devlete verilmesini öngören “Aşar vergisi” 1925’te kaldırıldı.
Yine aynı yıl Osmanlı İmparatorluğu'nda, dış borçlara karşılık olarak tütün ekimini ve tütün işlenmesini düzenlemek üzere, alacaklıların bulunduğu ülkelerin yönetimleri tarafından kurdurulan reji idaresi kaldırıldı. .
Ziraat Bankası A.Ş. şeklinde yapılandırılarak, çiftçiye kredi ve destek sağlayan bir yapıya dönüştürüldü. Ayrıca buğday alımı ile görevlendirildi.
1926’da ilk şeker fabrikası Alpullu açıldı.
1926’da Hayvan Islah Kanunu çıkarıldı.
1935’te Tarım Satış Kooperatifleri Yasası kabul edildi.
1938’de Toprak Mahsulleri Ofisi kuruldu.
1939’da buğday ithalatı durduruldu.
Bütün bunların yansıra Atatürk, kendisi de bizzat Atatürk Orman Çiftliğini satın alarak, oradaki çalışmalarıyla çiftçi olarak yol gösterici olmuştur. Yani kimi zaman traktör üzerindedir kimi zaman Tarım Kredi Kooperatifi kurucusu olarak.
Tüm bunları yazmamın nedeni bugünkü çiftçimizin sorunları ve temel gıda enflasyonu. Ana haber bültenlerinde veya gazete haberlerinde sık sık çiftçimizin toplayamadığı, satamadığı ya da zararına satabildiği hasadı, ödeyemediği borçları konu ediliyor. Çiftçi dar boğazda, tabi tüketici de. Yıldan yıla tarlalar satılıyor üretim azalıyor. Bunun sonucunda da git gide dışa bağımlı bir ülke haline geliyoruz.
Çocukluğumuzda yerli malı haftası kutlamalarındaki “Ülkemiz tarımda kendi kendine yetebilen bir ülkedir” sözleri maalesef ki geride kaldı. Buğdayı bile ithal eder duruma geldik.
Çiftçinin çiftçilik yapmayı bırakması demek, hem bizlerin gıdaya erişimini daha da zorlaştıracak, hem de işsizler ordusuna yenilerinin eklenmesi anlamına gelecektir.
İktidar da, muhalefet de bir an önce bu gidişatı durdurmak için üstüne düşeni yapmalı ve ne çiftçilerle ne de birbirleriyle kavga etmeden, asıl kurtuluşun ekonomik bağımsızlıkta olduğu desturuyla çözüm üretmelidir. Bu topraklarda, hem de savaş sonrası, yokluk içinde bu yapılabilmişse bugün de yapılabilir.
Ezcümle; çiftçilerin sorunlarına daha kalıcı çözümler bulunmazsa ve bu doğrultuda gıda enflasyonu bu şekilde artmaya devam ederse, azalan alım gücümüzle ne yiyeceğiz? Taş mı yiyeceğiz?