Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
 

Baedeker'in Turist Rehberi

  Karl Baedeker 1801-1859 yılları arasında yaşamış bir Alman.dededen, babadan devraldığı bir yayınevi sahibi. Aile yıllar boyu bir çok kitap basmış, her konuda. Ama dünya Karl Baedeker’in adını yayınladığı “Turistler İçin Rehber” kitaplarından hatırlıyor. Adam o tarihlerde Avrupalıların gidebilecekleri yerler için o kadar ayrıntılı kitaplar, haritalar hazırlatmış ki, bunlardan edinenler gittikleri yerlerde sanki uzun zamandır yaşıyorlarmış gibi herseyi biliyorlar, buluyorlar, çarşıdan pazara, kahvehaneden lokantaya,otelden hana,hamama, akla gelen her şeyi, her yeri.  Bir  nevi zamanının Google’ını yaratmış Karl Baedeker, yani. Şimdi Ulus Gazetesindeki Köşemi okuyanlar “Biz ne bekliyorduk bu zat neler yazıyor” diye düşünebilirler. Öyle ya, şimdiye kadar yazdıklarım,  Baedeker’in kötü bir taklidi gibi oldu…adeta Londra için turist rehberi gibi bir şey. Haklısınız. Lakin amacım, asıl anlatacaklarımı yazmadan  önce olayların geçtiği, gelişmelerin kaydedildiği sahneyi tasvir etmek. Daha sonra siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel konulara, buradaki Türklerin yaşantılarına geçeceğiz. Ben buradan örnekler vereceğim, Türkiye ile karşılaştırılmasını, gerekirse ders çıkarılmasını sizlere bırakacağım. Yazacaklarım  arasında “zülf ü yare” dokunanlar mutlaka olacaktır. Zaman zaman perdeyi yıkıp viran eylemekten” de kaçınmayacağız. Belki de “Dokuz köyden kovulacağız”. Bu yazılar katiyen bir “Londra güzellemesi” olarak görülmemelidir.Yeri geldikçe “Con Kikirik”leri  de eleştireceğiz. Tek amacımız daha iyiyi, daha doğruyu bulmaktır. Bu ümidi sürdürdüğümüz takdirde gerçekten de ileride “her şey güzel olacak”. Haydi şimdi kaldığımız yerden devam edelim. ………………….. Bundan önceki yazıda Londra’daki toplu taşıma araçlarından bahsettim. Tabii ki bir yere gitmek için illaki bu araçları kullanma mecburiyeti yok. Örneğin  taksi kullanabilirsiniz. Londra taksileri de yıllardır değişmeyen modelleri ve renkleri (siyah) ile. İki katlı kırmızı otobüsler gibi, kentin sembollerindendir. Manevra kabiliyeti çok yüksek olan bu araçlar dar sokaklarda dahi kolayca 180 derece dönüş yapabilirler. Araçlar sadece taksi olarak kullanılmak üzere imal edilir, dünyanın parasını verseniz satın alamazsınız. Öyle önüne gelen de taksicilik yapamaz. Bir kere istediğiniz kadar tecrübeli  olun  taksi şoförlüğü için yeniden ve çok zor bir sınava girmek gerekir. Sınavda teknik bilgiler dışında bir yerden bir yere en kısa hangi yoldan gidilir, hangi sokak nerededir, gidilecek yerin numarası sokağın başında mıdır, ortasında mıdır, sonunda mıdır gibi sorular yöneltilir. Bugün her ne kadar “navigasyon” aleti çıkmışsa da sorular yine de sorulur. Taksi şoförü adayı bunların cevabını bilmezse ve yolcuyu gereğinden fazla dolaştırıp para ve zaman kaybına uğratırsa sonuçlarına razı olur. Burada  taksi şoförleri, yerli yabancı yolcu ayrımı yapamazlar, kenti bilmeyenlere şehirde fazladan iki tur attıramazlar, yolu uzatmazlar, taksimetrelerini mutlaka açarlar, mesafe kısa diye gitmem demezler, hele hele yağmurda çamurda araç bekleyenleri ortada bırakmazlar. Haa, bir de araç radyosunu sonuna kadar açıp yolcunun kulağına  tecavüz  etmezler. ………………… Taksi yanısıra UBER de mevcuttur.  Telefonla çağrılır, gidilecek adres belirtildikten sonra söylenen ücret kredi kartından ödenir. Sürücüye nakit ödeme yapılmaz, lakin hizmetinden memnun kalınmışsa şirkete yapılacak ödemeye ufak bir bahşiş de eklenir. Hizmetten memnun kalınmazsa durum şirkete bildirilir. Şirket  çoğu kez para almaz, aldıysa iade eder veya indirim yapar. Bu arada yukarıda  yazmayı unuttuğum bir hususu hatırladım. Taksiden inerken taksimetrede yazılan miktara biraz bahşiş eklenmesi de adettendir. …………………  Tabii, gidilecek yere bisikletle, motorsikletle ulaşmak da mümkündür. Şehrin düz olması, çoğu caddelerde bisiklet yollarının bulunması insanların bu araçları kolaylıkla kullanabilmelerine imkan tanır.   ………………   Bütün bunlar uygun gelmediyse gidilecek yere “piyade” yöntemiyle de ulaşabilirsiniz. Yollar düzdür, bakımlıdır, görme, yürüme engellileri için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Yayalar için çok önemli bir kolaylık da “Zebra Geçidi” adı verilen yaya geçitleridir. Buraya adımınızı attığınızda tüm trafik durur, yolun karşı tarafına geçmenizi bekler. Ben, yaya geçidinde araçların yayalara çarptığına dair ne bir olay gördüm, ne de duydum.  İngiliz makamları yaya geçidinde durmayan, hele hele yayaya çarpan sürücüyü, alimallah “cin çarpmışa” benzetirler. …………………. Ona  bakılırsa, ben bunca yıldır yaşadığım Londra’da, şehir içinde bir trafik kazasını da ne duydum, ne şahit oldum. Bu, kentteki sürücülerin mahir olmasından deği, kurallara uymalarından, arabalarının bakımını düzenli yaptırmalarından , olur olmaz yerlere park etmemelerinden, yolu tıkamamalarından  doğan bir sonuç. Tabii ki, yolların düz, onarımlı, trafik levhalarının, çizgilerinin yerinde olmasından da kaynaklanıyor. Ayrıca  sürücüler burada birbirlerine  karşılıklı saygı gösteriyorlar, özellikle hanım sürücülerin araçlarını sıkıştırmıyorlar, önlerini kesmiyorlar, inip dövmeye, hakaret etmeye, otomobiline zarar vermeye kalkmıyorlar.   Bir de trafik ışıklarına uyma konusu var. Gerek araç sürücüleri olsun, gerekse yayalar trafik ışıklarına harfiyen uyuyorlar. Bizde hiç kaale alınmayan sarı ışık burada en önemli renk. Sarı kırmızıya dönüşmeden duruyorlar, yeşile dönmeden hareket etmiyorlar. Kırmızıdan önceki sarıda durmayıp devam eden, kendini uyanık sayan sürücü yok.  Yeşile dönmeden sarıda hareket etmezseniz arkanızdan bağıranı küfür eden, korna çalan da yok. Korna dedim de aklıma geldi. Burada korna sesi çok nadir duyulur. Zira buranın sürücüleri araçlarının kornasını sadece ve sadece bir tehlikeli durum mevcudiyetinde uyarı amacıyla kullanırlar. Onu yaparken de ellerini kornanın üzerinde uzun süre tutup ortalığı canhıraş bir sese boğmadan.   Polis, ambulans, itfaiye gibi öncelikli araçlara herkes yol verir. Herkesi aptal, kendini akıllı sanan ve öncelikli araçların ardından fırlayan münasebetsiz sürücülere burada rastlanmaz. ……………… Londra’da aracınızı canınızın istediği yerde, aklınıza estiği gibi park edemezsiniz. Etmesine edersiniz de gelecek ceza nefesinizi keser.“Yaptıklarınıza nadim olup ağlarsınız”. Park  saatleri de oldukça pahallıdır. Bu saatlere ne kadar süre için para attınızsa veya cep telefonunuzdan yükledinizse o süreyi bir dakika bile geçiremezsiniz. Yemekteyseniz, alışverişteyseniz, toplantıdaysanız velhasıl nerede olursanız olun koşup bir miktar daha para atarsınız. Hele atmayın.   Yol kenarlarında sarı renkte tek çizgiyle  işaretli  yerlerde akşamları belirli saatlerden sonra park edebilirsiniz. Ama çit sarı çizgilerde park etmek saat kaç olursa olsun kesinlikle yasaktır. Oturduğunuz yeya çalıştığınız mahalde belirli bir aylık / yıllık ücret mukabilinde, “Mukim izni /residence permit” satın alarak bu iş için ayrılmış özel yerlerde park edebilirsiniz. Bu izni aracınızın ön camına yapıştırmanız gerekir. Ne var ki söz konusu belge sadece evinizin /işyerinizin bulunduğu bölgede geçerlidir, başka “residence parking” yerlerinde geçmez. Londra’da yüksek park ücretleri ve cezaları park ihlallerini büyük ölçüde engellemiştir. Trafik cezaları ise başkasını engelleme, sıkıştırma, makas atma , hatta aşırı sürat yapma gibi marifetlere (‘) buralarda rastlanmadığından daha ziyade alkollü araç kullananlara kesilir. Bu şekilde yakalananlar hem par , hem de puan silme cezalarına çarptırılırlar. Bir kaç kez tekrarlandığında ehliyete el konulur. Ne demişler “nus ile uslanmayanın hakkı…..” …………………… Sahneyi tasvir etmek için başka ne kaldı ? önümüzdeki bir kaç yazıda buradaki sağlık sistemini, okulları, üniversiteleri, parkları, müzeleri, kültür ve sanat merkezlerini anlataracağım, daha sonra aktüel gelişmeleri ele alırız.             --  
Ekleme Tarihi: 04 Nisan 2023 - Salı

Baedeker'in Turist Rehberi

 

Karl Baedeker 1801-1859 yılları arasında yaşamış bir Alman.dededen, babadan devraldığı bir yayınevi sahibi. Aile yıllar boyu bir çok kitap basmış, her konuda. Ama dünya Karl Baedeker’in adını yayınladığı “Turistler İçin Rehber” kitaplarından hatırlıyor.

Adam o tarihlerde Avrupalıların gidebilecekleri yerler için o kadar ayrıntılı kitaplar, haritalar hazırlatmış ki, bunlardan edinenler gittikleri yerlerde sanki uzun zamandır yaşıyorlarmış gibi herseyi biliyorlar, buluyorlar, çarşıdan pazara, kahvehaneden lokantaya,otelden hana,hamama, akla gelen her şeyi, her yeri.  Bir  nevi zamanının Google’ını yaratmış Karl Baedeker, yani.

Şimdi Ulus Gazetesindeki Köşemi okuyanlar “Biz ne bekliyorduk bu zat neler yazıyor” diye düşünebilirler. Öyle ya, şimdiye kadar yazdıklarım,  Baedeker’in kötü bir taklidi gibi oldu…adeta Londra için turist rehberi gibi bir şey.

Haklısınız.

Lakin amacım, asıl anlatacaklarımı yazmadan  önce olayların geçtiği, gelişmelerin kaydedildiği sahneyi tasvir etmek. Daha sonra siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel konulara, buradaki Türklerin yaşantılarına geçeceğiz. Ben buradan örnekler vereceğim, Türkiye ile karşılaştırılmasını, gerekirse ders çıkarılmasını sizlere bırakacağım. Yazacaklarım  arasında “zülf ü yare” dokunanlar mutlaka olacaktır. Zaman zaman perdeyi yıkıp viran eylemekten” de kaçınmayacağız. Belki de “Dokuz köyden kovulacağız”.

Bu yazılar katiyen bir “Londra güzellemesi” olarak görülmemelidir.Yeri geldikçe “Con Kikirik”leri  de eleştireceğiz.

Tek amacımız daha iyiyi, daha doğruyu bulmaktır. Bu ümidi sürdürdüğümüz takdirde gerçekten de ileride “her şey güzel olacak”.

Haydi şimdi kaldığımız yerden devam edelim.

…………………..

Bundan önceki yazıda Londra’daki toplu taşıma araçlarından bahsettim. Tabii ki bir yere gitmek için illaki bu araçları kullanma mecburiyeti yok.

Örneğin  taksi kullanabilirsiniz. Londra taksileri de yıllardır değişmeyen modelleri ve renkleri (siyah) ile. İki katlı kırmızı otobüsler gibi, kentin sembollerindendir.

Manevra kabiliyeti çok yüksek olan bu araçlar dar sokaklarda dahi kolayca 180 derece dönüş yapabilirler. Araçlar sadece taksi olarak kullanılmak üzere imal edilir, dünyanın parasını verseniz satın alamazsınız.

Öyle önüne gelen de taksicilik yapamaz. Bir kere istediğiniz kadar tecrübeli  olun  taksi şoförlüğü için yeniden ve çok zor bir sınava girmek gerekir. Sınavda teknik bilgiler dışında bir yerden bir yere en kısa hangi yoldan gidilir, hangi sokak nerededir, gidilecek yerin numarası sokağın başında mıdır, ortasında mıdır, sonunda mıdır gibi sorular yöneltilir. Bugün her ne kadar “navigasyon” aleti çıkmışsa da sorular yine de sorulur. Taksi şoförü adayı bunların cevabını bilmezse ve yolcuyu gereğinden fazla dolaştırıp para ve zaman kaybına uğratırsa sonuçlarına razı olur.

Burada  taksi şoförleri, yerli yabancı yolcu ayrımı yapamazlar, kenti bilmeyenlere şehirde fazladan iki tur attıramazlar, yolu uzatmazlar, taksimetrelerini mutlaka açarlar, mesafe kısa diye gitmem demezler, hele hele yağmurda çamurda araç bekleyenleri ortada bırakmazlar.

Haa, bir de araç radyosunu sonuna kadar açıp yolcunun kulağına  tecavüz  etmezler.

…………………

Taksi yanısıra UBER de mevcuttur.  Telefonla çağrılır, gidilecek adres belirtildikten sonra söylenen ücret kredi kartından ödenir. Sürücüye nakit ödeme yapılmaz, lakin hizmetinden memnun kalınmışsa şirkete yapılacak ödemeye ufak bir bahşiş de eklenir. Hizmetten memnun kalınmazsa durum şirkete bildirilir. Şirket  çoğu kez para almaz, aldıysa iade eder veya indirim yapar.

Bu arada yukarıda  yazmayı unuttuğum bir hususu hatırladım. Taksiden inerken taksimetrede yazılan miktara biraz bahşiş eklenmesi de adettendir.

………………… 

Tabii, gidilecek yere bisikletle, motorsikletle ulaşmak da mümkündür. Şehrin düz olması, çoğu caddelerde bisiklet yollarının bulunması insanların bu araçları kolaylıkla kullanabilmelerine imkan tanır.

 

………………

 

Bütün bunlar uygun gelmediyse gidilecek yere “piyade” yöntemiyle de ulaşabilirsiniz. Yollar düzdür, bakımlıdır, görme, yürüme engellileri için gerekli düzenlemeler yapılmıştır.

Yayalar için çok önemli bir kolaylık da “Zebra Geçidi” adı verilen yaya geçitleridir. Buraya adımınızı attığınızda tüm trafik durur, yolun karşı tarafına geçmenizi bekler. Ben, yaya geçidinde araçların yayalara çarptığına dair ne bir olay gördüm, ne de duydum.  İngiliz makamları yaya geçidinde durmayan, hele hele yayaya çarpan sürücüyü, alimallah “cin çarpmışa” benzetirler.

………………….

Ona  bakılırsa, ben bunca yıldır yaşadığım Londra’da, şehir içinde bir trafik kazasını da ne duydum, ne şahit oldum.

Bu, kentteki sürücülerin mahir olmasından deği, kurallara uymalarından, arabalarının bakımını düzenli yaptırmalarından , olur olmaz yerlere park etmemelerinden, yolu tıkamamalarından  doğan bir sonuç. Tabii ki, yolların düz, onarımlı, trafik levhalarının, çizgilerinin yerinde olmasından da kaynaklanıyor. Ayrıca  sürücüler burada birbirlerine  karşılıklı saygı gösteriyorlar, özellikle hanım sürücülerin araçlarını sıkıştırmıyorlar, önlerini kesmiyorlar, inip dövmeye, hakaret etmeye, otomobiline zarar vermeye kalkmıyorlar.

 

Bir de trafik ışıklarına uyma konusu var. Gerek araç sürücüleri olsun, gerekse yayalar trafik ışıklarına harfiyen uyuyorlar. Bizde hiç kaale alınmayan sarı ışık burada en önemli renk. Sarı kırmızıya dönüşmeden duruyorlar, yeşile dönmeden hareket etmiyorlar. Kırmızıdan önceki sarıda durmayıp devam eden, kendini uyanık sayan sürücü yok.  Yeşile dönmeden sarıda hareket etmezseniz arkanızdan bağıranı küfür eden, korna çalan da yok.

Korna dedim de aklıma geldi. Burada korna sesi çok nadir duyulur. Zira buranın sürücüleri araçlarının kornasını sadece ve sadece bir tehlikeli durum mevcudiyetinde uyarı amacıyla kullanırlar. Onu yaparken de ellerini kornanın üzerinde uzun süre tutup ortalığı canhıraş bir sese boğmadan.

 

Polis, ambulans, itfaiye gibi öncelikli araçlara herkes yol verir. Herkesi aptal, kendini akıllı sanan ve öncelikli araçların ardından fırlayan münasebetsiz sürücülere burada rastlanmaz.

………………

Londra’da aracınızı canınızın istediği yerde, aklınıza estiği gibi park edemezsiniz. Etmesine edersiniz de gelecek ceza nefesinizi keser.“Yaptıklarınıza nadim olup ağlarsınız”.

Park  saatleri de oldukça pahallıdır. Bu saatlere ne kadar süre için para attınızsa veya cep telefonunuzdan yükledinizse o süreyi bir dakika bile geçiremezsiniz. Yemekteyseniz, alışverişteyseniz, toplantıdaysanız velhasıl nerede olursanız olun koşup bir miktar daha para atarsınız. Hele atmayın.

 

Yol kenarlarında sarı renkte tek çizgiyle  işaretli  yerlerde akşamları belirli saatlerden sonra park edebilirsiniz. Ama çit sarı çizgilerde park etmek saat kaç olursa olsun kesinlikle yasaktır.

Oturduğunuz yeya çalıştığınız mahalde belirli bir aylık / yıllık ücret mukabilinde, “Mukim izni /residence permit” satın alarak bu iş için ayrılmış özel yerlerde park edebilirsiniz. Bu izni aracınızın ön camına yapıştırmanız gerekir. Ne var ki söz konusu belge sadece evinizin /işyerinizin bulunduğu bölgede geçerlidir, başka “residence parking” yerlerinde geçmez.

Londra’da yüksek park ücretleri ve cezaları park ihlallerini büyük ölçüde engellemiştir.

Trafik cezaları ise başkasını engelleme, sıkıştırma, makas atma , hatta aşırı sürat yapma gibi marifetlere (‘) buralarda rastlanmadığından daha ziyade alkollü araç kullananlara kesilir. Bu şekilde yakalananlar hem par , hem de puan silme cezalarına çarptırılırlar. Bir kaç kez tekrarlandığında ehliyete el konulur.

Ne demişler “nus ile uslanmayanın hakkı…..”

……………………

Sahneyi tasvir etmek için başka ne kaldı ?

önümüzdeki bir kaç yazıda buradaki sağlık sistemini, okulları, üniversiteleri, parkları, müzeleri, kültür ve sanat merkezlerini anlataracağım, daha sonra aktüel gelişmeleri ele alırız.

 

 

 

 

 

 

--

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.