Parkları çok severim. Çocukluğum Kadıköy’deki Yoğurtçu park’ta geçti.Sonra Moda Fenerbahçe,Caddebostan,Dalyan, Selamiçeşme, Göztepe, Nakkaştepe, Caddebostan Sahil Parkları. Sanırım Fethi Paşa korusunu, Mithat paşa Korusunu , Çubuklu korusunu, Çamlıca’yı, Polenzköy’ü de eklersek İstanbul’un Anadolu yakasındaki belli başlı parkları büyük ölçüde tamamlamış oluruz. Buraya Hidiv Köşkünü de eklememiz gerekir miydi acaba ?
Karşı yakada da (biz Kadıköylüler Istanbul’un Avrupa tarafında kalan kısmına “karşı yaka” deriz) bir çok park var. Gülhane, Emirgan, Yıldız, Saraçhane, Maçka, Ulus, Taksim Gezi, Kuruçeşme, Bebek. Haydi Belgrad ormanını da bunlara ekleyelim.
Herhalde unuttuğum başkaları da vardır. Haa, bir de “Millet Bahçesi” diye bir şey icad edilmiş. İstanbul’un nerelerinde var bilmiyorum ama galiba Atatürk Havaalnının orta yerine yapmaya çalışıyorlarmış. Vallahi bunu akledenlerin zekasına şaşmamak mümkün değil.
Ya “her bahtı karanın görmek istediği Ankara, Ankara, güzel Ankara’”da durum ne ?
Parklar bakımından başkentimiz de oldukça zengin. Gençlik, Kurtuluş, Seğmenler, Dikmen Vadisi, Kuğulu park, Güven park, Göksu, Altınpark, Ahlatlıbel, Gölbaşı, Eymir, 50.Yıl, Çiftlik, Lozan, Zafer, İnönü…Haydi Harikalar Diyarı ile Botanik Bahçesini de ilave edelim. Unuttuklarımı ve küçükleri de eklersek Ankara’da da epeyi parkımız var.
Her ne kadar özellikle Istanbul’da parklara, korulara, hatta afet toplanma alanlarına bir yolunu bulup veya icad edip çökme, ağaçları kesip biçerek yerine AVM’ler, toplu konutlar, villalar, camiler kondurma çabaları yoğunlaşıyorsa da kenti yeşillendirme çabaları da sürüyor. Bakalım bu mücadeleyi kim kazanacak
Ankara’da ise özellikle son yıllarda yoğun bir ağaçlandırma çabası sergilendi. Bazı Belediye Başkanları yeni dikilecek ağaçları yurt dışından ithal etmeyi yeğledilerse de diğerleri bunu yerli ve milli olarak temin edilebileceğini gördüler ve uyguladılar. Netice itibarıyla bir zamanlar bozkır olan Ankara şimdilerde hayli yeşil bir kent oldu.
Peki, aranızda İstanbul veya Ankara’da kaç ağaç olduğunu bileniniz var mı ? Veya böyle bir istatistik tutulmuş mu?
…………………………….
Londra da bir parklar şehri. Hatta bu alanda dünyada muhtemelen 1 numarada olduğu söylenebilir.
Sizce Londra’da irili ufaklı kaç park vardır, kaç ağaç vardır ? Bir tahminde bulunabilir misiniz ?
Mesela 50 park vardır, hayır 100, 200, 300 falan olabilir diyebilir miyiz ? Peki ağzımızdan 1000 sayısı çıksa “Yok artık ” dememiz mi gerekecek ?
Peki, Londra’daki park sayısı üç binin üzerindeymiş denilse ne yapacağız ?
Evet, Londra 3000 üzerindeki parkıyla gerçekten de bu alanda dünyanın en şanslı kenti.
Ya ağaç sayısı?
100 bin demek çok mu fazla olur sizce ? 200, 300 bin rakamları telaffuz edilse “Hadi canım burası Amazon ormanları mı?” sorusu mu aklınıza gelecek.
Ağzımdan “1 milyon” ifadesi çıksa yazıyı okumaktan vazgeçeceksiniz diye endişe ediyorum.
Gerçek rakamı öğrenmek istiyor musunuz ?
Londra’da 8.5 milyonun üzerinde ağaç mevcut.
Ağaçların azımsanmayacak bir bölümü asırlık. 100, 200 yıllık ağaçlar var. En eskisi Tottering semtinde bir kilise bahçesindeki porsuk ağacı. 2000 yaşında olduğu hesaplanıyor. Neredeyse Hazreti İsa’nın akranı.
Tabii iklimin yağışlı olması ağaçların yetiştirilmesi ve uzun yaşaması açısından yararlı oluyor. Ayrıca burada kimse “baltalar elimizde, uzun ip belimizde” şarkısını söyleyerek ağaçlara girişmiyor.
Londra’nın her tarafına yayılmış koca koca parklar var. Bir de sokak aralarındaki, küçük meydanlardaki, yol, nehir kıyılarındaki ufak parklar. Adamlar nerede boşluk gördülerse park yapmışlar. Bazı küçük parkları etrafta oturanlar satın almışlar, bakımını üstlenmişler, kapısına kilit vurup sadece kendilerinin kullanımına ayırmışlar. Şaşırmayın canım, konut sahiplerinin oturdukları sokağı satın alıp giriş çıkışla kapatmaları veya sınırlamaları da mümkün bu memlekette.
Parklar Londra’nın ciğeri, kalbi, dinlenme, spor hatta sanat, eğlence yeri.
Büyük parkların hepsinde suni göller, göletler, kanallar var. Bazılarında yelken yapabiliyorsunuz. Hemen hepsinde kayık, pedal bot kiralayabilirsiniz. Çoğunda futbol, tenis sahaları , koşu yolları, at-bisiklet parkurları mevcut. Bir kaçında “plaj” dahi var. Bazılarında konserler veriliyor, tiyatro oyunları sergileniyor.
Parklar insanlar için olduğu kadar hayvanlar için de adeta bir cennet. Hiçbir hayvan insanlardan kaçmıyor. Neden kaçsınlar ki, insanoğlundan hiç kötülük eziyet, zulüm görmemişler, tekme yememişler, kovalanmamışlar. Ayaklarınız arasında dolaşıyorlar. Kuşlar, sincaplar, kazlar, ördekler, kuğular….hatta geyikler. Vereceğiniz yiyecekleri gelip elinizden yiyorlar. İngilizler özellikle çocuklarını hayvanları sevmeye bu parklarda alıştırıyorlar
İki üç büyük parkta ayrıca hayvanat bahçeleri de var. Evimin karşısındaki Regent’s Park içinde bulunan Londra Hayvanat Bahçesi dünyanın önde gelenlerinden biri.
Parklarda heykeller, anıtlar. tarihi binalar, sanat galerileri, kafeler, çocuk parkları, havuzlar, fıskiyeler (yoksa “fışkiye” mi demeliydim) ne ararsanız mevcut.
Olmayan şeyler ise bangır bangır çalınan müzikler, seyyar satıcılar, yerlere çöp atanlar, tükürenler, başkalarını sözle, gözle, elle rahatsız edenler.
Bir de Türkiye’deki parklarda gördüğümüz iki tabela Londra Parklarında yok…”Çimlere basmayınız” ve “çiçekleri koparmayınız” tabelaları. Burada çimlere basabilirsiniz, üstünde dolaşır, oynar, spor yapar, güneşlenir, uzanıp yatabilirsiniz. Çim üstünde piknik yapmak da serbest elbette.
Çiçek konusuna gelince….İngilizler çiçek yetiştirmeyi, evlerine çiçek almayı, bir yere giderken çiçek götürmeyi çok severler ama parklardan herkese ait gördükleri çiçekleri koparmazlar, çalmazlar zaten. Çiçek demişken, çimleri, ağaçları her zaman bakımlı olan parklarda her mevsim farklı çiçekler ekilir, sergilenir….adeta birer tablo gibi görüntüler yaratılır.
Parkladan bahsederken bir-iki hasetimden bahsetmesem olmaz.
Bunlardan biri umumi tuvaletleri temizliği ve bakımlılığı. Londra’da her yıl yapılan en güzel umumi tuvalet yarışmasını yıllarca Greenwich Park’taki tuvalet kazanmıştı.
İkinci hasetim de Parkların baş görevlilerine tahsis edilen evler.Hyde Park’ta, Regent’s Park’ta bu amaçla kullanılan küçük tarihi yapılarda yaşayabilmeyi hep arzu etmişimdir.
………………..
Gevezeliğimden olsa gerek, konuyu tamamlayamadan yine yerimi doldurdum ve muhtemelen aştım.
Bir dahaki yazımda hem Parklar konusunu bitireceğim hem de Londra’daki müzeleri anlatacağım.
O zamana kadar….Sevgiyle kalınız.