Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
 

İngilizler bizi kıskanıyor

Gazetedeki köşemin başlığı “Londra Mektupları” ama farkettim ki uzun zamandır buradan haberler vermiyorum. Haydi bir ekonomi ağırlıklı yazı ile bu eksikliği biraz olsun gidermeye çalışayım. …………………… 13 yıl iktidarda kaldıktan sonra Birleşik krallıktaki Muhafazakar Partiyi, yapılan erken seçimde mağlubiyete  götüren nedenlerden biri de ekonominin içine düştüğü dar boğazlar olmuştu. İktidara geleli henüz üç küsur ay olmasına rağmen İşçi Partisi yönetimi de ekonomide, şimdilik “gelen gideni aratır” kıvamında . “Enkaz devraldık” teranesi Westminster’in yüksek tavanlarında yankılanmaya başlandı bile. İşçi Parti hükümeti ,bir yandan ekonomide kaydedilen en küçük olumlu kıpırdanmaları bile yeni bir “Waterloo Zaferi” gibi takdim etmeye çalışırken, öte yandan “çabalama kaptan” misali çarelere başvuruyor. Tabii çarelerden biri masrafları kısmak, diğeri vergileri arttırmak.  Her iki hususta da bizden ders almaları gerekir diye düşünmekteyim.   Bir kere “itibardan tasarruf edilmeyeceğini” öğrenmeleri lazım.. İkinci olarak da vergileri arttırmak için “sinekten yağ çıkarmak” ustası olan eski (belki de hala) bir vatandaşlarının tecrübelerinden faydalanmaları icab edecek. Önce şu “zaferi” (!) anlatayım isterseniz. İşsizlik Eylül ayında düşmüş, müjdeler olsun. “Ne kadar düşmüş?” diye sorarsanız alacağınız cevap, kahkaha atmasanız da en azından tebessümünüzü sağlayacak. Efendim, işsizlik Eylül ayında, bir önceki ay oranı olan %4.1’den taaa %4’e inmiş. Yani binde bir azalmış. Bravo, maşallah, hayırlara vesile olur inşallah. Başvurulan veya  vurulması planlanan çarelerden bazılarını  anlatacağım ama önce Bağdat’ta görev yaparken şahit olduğum bir anımı paylaşmak istiyorum. …………………….. 1986-1993 yılları arasında 7 yıl çalıştığım Irak'ın başkentindeki Büyükelçiliğimizde. İran ile savaş, Kuveyt’in işgali, Birinci Körfez Savaşı, izleyen ambargo dönemi. Unutulmayacak yıllardı. Bazılarını unutmak istesem de unutulmayacak anılar ve tecrübelerle dolu 7 yıl. İşte o anılardan biri. Biraz da komik. Saddam Hüseyin hariç Irak’ın neredeyse üst kademe yöneticilerinin hemen hepsinin icabet ettiği bir etkinlikteyim. Birçok kişiyi tespit ettimse de, bir süredir etrafta görülmeyen Taha Yasin Ramadan’ı bulamadı gözlerim. Hemen komplo teorileri oluşmaya başladı kafamda. Yakın ilişkiler içinde olduğumuz bir ülkenin  Büyükelçisine sordum. ;Başıyla işaret etti “İşte orada”. Gösterdiği yerde Irak’ın güçlü adamı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Halk Ordusu Komutanı, kısa boylu olmasına rağmen ense kulak yerinde, koca göbeği önünde Taha Yasin’e benzer birini göremedim. “Yerden bitme mum bacaklı miki” kıvamında koca kafalı, sıska bir adam duruyordu orada. Biraz sonra adam yüzünü benden tarafa döndürünce şaşırıp kaldım. Sanki Doktor Frankeştayn gelmiş, Taha Yasin’in kafasını sıska bir vücuda monte etmiş. Sonra anladım “Vehbi’nin”, yani Taha Yasin’in “kerrakesi”ni. Başkan Saddam Hüseyin bir üre önce emirname yayınlayarak tüm üst düzey yöneticilerin ve subayların sağlıklı yaşam için uymaları gereken ölçüleri tespit etmişti. Şu yaşlarda bulunanlar ve boyları şu kadar olanların kiloları, göbek çevreleri şu kadar santimi geçmeyecek; şu yaş ve şu boylarda olanların kiloları,göbek çevreleri şu kadar olacak vs. Uymayanlar olursa….Hadi canım, Saddam emir verecek de sıkıysa uyulmasın. İşte Taha Yasin Ramadan’cık  da bir süre ortadan kaybolup sıkı bir rejim yapmış, iğne ipliğe döndükten sonra siyaset sahnesine avdet etmişti. (Ara not: Taha Yasin Ramadan Körfez Savaşı sonrasında yakalanmış, mahkemeye çıkarılmış ve tanımlıyorsam 2007 yılında asılarak idam edilmişti) …………………… Hadi o Saddam diyelim. Bu emri  aklına nereden estiyse, ülkesinin hangi derdine deva olsun diye verdiyse netice itibarı ile başarılı olamadığını  gördük. Peki  ya Birleşik Krallığın  Sağlık Bakanı Wes Streeting’in ülkesinin ekonomik sorunlarına çare olarak yaptığı tavsiyeye ne dersiniz? Hem de, düştüğü Manş Denizinde kime, neye, nasıl sarılacağını bilemeyen, çiçeği burnunda  Başbakan Keir Starmer’in de hararetle arka çıktığı tavsiyeye. Gerek Sağlık Bakanı, gerekse Başbakan “ekonomist” olmadıkları için mi böyle konuşuyorlar acaba ? Peki bunların bir kaç maaşlı  Danışmanları  da mı yok? Bakın  Sağlık Bakanı Wes Streeting neler önermiş : “ Ülkede obezite oranı süratle yükseliyor. Bu da sağlık sorunlarını  arttırdığı gibi ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. Şişmanlara  zayıflama iğnesi yaparsak hem işsizliğe çare bulmuş oluruz,  hem de Ulusal Sağlık Hizmetleri (National Helth Services-NHS) harcamalarını düşürüp tasarruf ederiz.” Vay be….Devrim yaratacak bu iktisadi görüş, bırakın  Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’i, Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan, medar - ı iftiharımız  Daron Acemoğlu’nun dahi aklına gelmemiştir. Eyy İngilizler, siz oralarda bu gibi fikirlere ne dersiniz malumum değil,  lakin bizim ülkemizde “ Zihni Sinir procesi” adını veririz. “Sirkecinin şahidi turşucu” mudur, yoksa “Turşucunun şahidi sirkeci” midir bilmem ama Başbakan da Sağlık Bakanından aşağı kalmadı. Bakın ne dedi adamcağız: ….” Obezite, şişmanlık ekonomimize darbe vuruyor. Şişmanlar yılda ortalama 4 gün hastalık izni alarak çalışmaları köstekliyor. Ayrıca şişmanlığın yol açtığı hastalıklar sağlık hizmetlerimize yılda milyarlarca Sterlin fazladan masrafa yol açıyor, diğer hastalarla ilgilenilmesini aksatıyor. Üstelik insanlar aşırı şişmanlıktan ötürü işlerini kaybedebiliyor. Yani “koca göbekler” ekonomiyi baltalıyor. Zayıfladıkları takdirde birçok insan iş bulacak, eski işine dönebilecek. İşsizlik azalacak, ekonomi  güçlenecek. Ayrıca sağlık giderlerinden de tasarruf edilecek.” Yaa, hoşunuza gitti, değil mi? Bana biraz, Nasreddin Hocanın  borcunu ödemek için araziye tel germesi, tellere takılacak koyun yünlerinden iplik yapması,  bunları satarak….hikayesini hatırlattı. Aslında İşçi Partisinin  başarı olarak takdim edebileceği bir husus var ama bunun sadece üç aylık kısmı kendi iktidar dönemine ait olduğu için yüksek sesle telaffuz etmekten kaçınıyorlar. Enflasyon rakamlarından bahsediyorum, tabii ki.. Eylül sonu itibarıyla yıllık enflasyon sadece % 1.7 artmış. Bu rakam 2021’den beri ulaşılan  en düşük seviye. Hatta Merkez Bankasının (Bank of England) öngördüğü % 1.9 düzeyinin de altında. Bunun sağlanmasında petrol  fiyatlarının ve ısınma giderlerinin yaz aylarında azalmasının payı büyük. Lakin, önümüz kış, fiyatlar artacak. Zaten enflasyon rakamları bir önceki yıla oranla verildiğinden o dönemin sadece 3 ayı İşçi Partisi iktidarına ait. Bütçe açığına gelince……..Eylül sonu itibarıyla açık 40 milyar Sterlin olarak hesaplandı. İşçi Partisi “enkaz devraldık” teranesiyle Muhafazakar Parti döneminden 22 milyar Sterlin açık  “miras” kaldığı bahanesine sarıldı. İyi de adama “peki 40 milyar ile 22 milyar arasındaki 18 milyar  Sterlinlik fark üç ayda nasıl oluştu ? “ diye sormazlar mı? N’apacak İşçi Partisi şimdi? Tabii ki öncelikle vergileri arttıracak. Faizlerin % 4.5 seviyesinin altına indirilmesi, hatta yıl sonuna değin daha da düşürülmesi bekleniyor. Sonracığıma sıra tasarruf tedbirlerine gelecek. Bunu nerede, nasıl yapacaklarını halk kadar ben de merak ediyorun. BBC’den, yılardır devam eden bazı programlar kaldırılırken yüzlerce kişi işten çıkarıldı. Hele,  haber bölümünde çalışan 130 görevlinin işine, tasarruf amacıyla son verilmesi haber akışını nasıl etkileyecek acaba? Buna karşılık emeklilerin maaşlarına en az % 4.1 zam yapılması gerekiyor. Sosyal yardımlarda da asgari % 1.7 artış şart görülüyor. Neden mi? Geldik “zurnanın zart dediği yere.” Bu yazının başlığını” İngilizler Bizi Kıskanıyor” diye neden koyduğumu sanıyorsunuz? Londra’da yaşayan 10 küsur milyon kişiden % 25’i, yani 2.5 milyon insan “Fakirlik Sınırı “ altında hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Nedir  bu “Fakirlik Sınırı”?.  Bir yerde yaşayanların ortalama gelirinden % 60 daha düşük geliri olanları gösteren çizgi. Bir de “ Asgari Yaşam Standardı” kategorisi var. Adından da açıkça anlaşılacağı üzere bu ifade,  uygar  ve çağdaş bir yaşam sürdürebilmek için gereken  en düşük gelir se işyerine işaret ediyor. ………….Londra’da yaşayanların % 40’ı bu imkana ship değil. Yaniiii… %25 + % 40 = %65.. Londra’nın nüfusu 10 milyon desek…..hayatını ancak sürdürebilenler 6.5 milyon kişi  civarında oluyor Benzer bir hesap İstanbul için yapılsa sonuç ne çıkar bilmiyorum ama, belki de gözümüzde fazla büyüttüğümüz İngilizler “bizi kıskanıyor” olabilirler. Ne dersiniz?        
Ekleme Tarihi: 27 Ekim 2024 - Pazar

İngilizler bizi kıskanıyor

Gazetedeki köşemin başlığı “Londra Mektupları” ama farkettim ki uzun zamandır buradan haberler vermiyorum. Haydi bir ekonomi ağırlıklı yazı ile bu eksikliği biraz olsun gidermeye çalışayım.

……………………

13 yıl iktidarda kaldıktan sonra Birleşik krallıktaki Muhafazakar Partiyi, yapılan erken seçimde mağlubiyete  götüren nedenlerden biri de ekonominin içine düştüğü dar boğazlar olmuştu.

İktidara geleli henüz üç küsur ay olmasına rağmen İşçi Partisi yönetimi de ekonomide, şimdilik “gelen gideni aratır” kıvamında . “Enkaz devraldık” teranesi Westminster’in yüksek tavanlarında yankılanmaya başlandı bile. İşçi Parti hükümeti ,bir yandan ekonomide kaydedilen en küçük olumlu kıpırdanmaları bile yeni bir “Waterloo Zaferi” gibi takdim etmeye çalışırken, öte yandan “çabalama kaptan” misali çarelere başvuruyor.

Tabii çarelerden biri masrafları kısmak, diğeri vergileri arttırmak. 

Her iki hususta da bizden ders almaları gerekir diye düşünmekteyim.   Bir kere “itibardan tasarruf edilmeyeceğini” öğrenmeleri lazım.. İkinci olarak da vergileri arttırmak için “sinekten yağ çıkarmak” ustası olan eski (belki de hala) bir vatandaşlarının tecrübelerinden faydalanmaları icab edecek.

Önce şu “zaferi” (!) anlatayım isterseniz. İşsizlik Eylül ayında düşmüş, müjdeler olsun. “Ne kadar düşmüş?” diye sorarsanız alacağınız cevap, kahkaha atmasanız da en azından tebessümünüzü sağlayacak. Efendim, işsizlik Eylül ayında, bir önceki ay oranı olan %4.1’den taaa %4’e inmiş. Yani binde bir azalmış. Bravo, maşallah, hayırlara vesile olur inşallah.

Başvurulan veya  vurulması planlanan çarelerden bazılarını  anlatacağım ama önce Bağdat’ta görev yaparken şahit olduğum bir anımı paylaşmak istiyorum.

……………………..

1986-1993 yılları arasında 7 yıl çalıştığım Irak'ın başkentindeki Büyükelçiliğimizde. İran ile savaş, Kuveyt’in işgali, Birinci Körfez Savaşı, izleyen ambargo dönemi. Unutulmayacak yıllardı. Bazılarını unutmak istesem de unutulmayacak anılar ve tecrübelerle dolu 7 yıl.

İşte o anılardan biri. Biraz da komik.

Saddam Hüseyin hariç Irak’ın neredeyse üst kademe yöneticilerinin hemen hepsinin icabet ettiği bir etkinlikteyim. Birçok kişiyi tespit ettimse de, bir süredir etrafta görülmeyen Taha Yasin Ramadan’ı bulamadı gözlerim. Hemen komplo teorileri oluşmaya başladı kafamda. Yakın ilişkiler içinde olduğumuz bir ülkenin  Büyükelçisine sordum. ;Başıyla işaret etti “İşte orada”.

Gösterdiği yerde Irak’ın güçlü adamı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Halk Ordusu Komutanı, kısa boylu olmasına rağmen ense kulak yerinde, koca göbeği önünde Taha Yasin’e benzer birini göremedim. “Yerden bitme mum bacaklı miki” kıvamında koca kafalı, sıska bir adam duruyordu orada. Biraz sonra adam yüzünü benden tarafa döndürünce şaşırıp kaldım. Sanki Doktor Frankeştayn gelmiş, Taha Yasin’in kafasını sıska bir vücuda monte etmiş.

Sonra anladım “Vehbi’nin”, yani Taha Yasin’in “kerrakesi”ni.

Başkan Saddam Hüseyin bir üre önce emirname yayınlayarak tüm üst düzey yöneticilerin ve subayların sağlıklı yaşam için uymaları gereken ölçüleri tespit etmişti. Şu yaşlarda bulunanlar ve boyları şu kadar olanların kiloları, göbek çevreleri şu kadar santimi geçmeyecek; şu yaş ve şu boylarda olanların kiloları,göbek çevreleri şu kadar olacak vs.

Uymayanlar olursa….Hadi canım, Saddam emir verecek de sıkıysa uyulmasın.

İşte Taha Yasin Ramadan’cık  da bir süre ortadan kaybolup sıkı bir rejim yapmış, iğne ipliğe döndükten sonra siyaset sahnesine avdet etmişti.

(Ara not: Taha Yasin Ramadan Körfez Savaşı sonrasında yakalanmış, mahkemeye çıkarılmış ve tanımlıyorsam 2007 yılında asılarak idam edilmişti)

……………………

Hadi o Saddam diyelim. Bu emri  aklına nereden estiyse, ülkesinin hangi derdine deva olsun diye verdiyse netice itibarı ile başarılı olamadığını  gördük.

Peki  ya Birleşik Krallığın  Sağlık Bakanı Wes Streeting’in ülkesinin ekonomik sorunlarına çare olarak yaptığı tavsiyeye ne dersiniz? Hem de, düştüğü Manş Denizinde kime, neye, nasıl sarılacağını bilemeyen, çiçeği burnunda  Başbakan Keir Starmer’in de hararetle arka çıktığı tavsiyeye.

Gerek Sağlık Bakanı, gerekse Başbakan “ekonomist” olmadıkları için mi böyle konuşuyorlar acaba ? Peki bunların bir kaç maaşlı  Danışmanları  da mı yok?

Bakın  Sağlık Bakanı Wes Streeting neler önermiş : “ Ülkede obezite oranı süratle yükseliyor. Bu da sağlık sorunlarını  arttırdığı gibi ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. Şişmanlara  zayıflama iğnesi yaparsak hem işsizliğe çare bulmuş oluruz,  hem de Ulusal Sağlık Hizmetleri (National Helth Services-NHS) harcamalarını düşürüp tasarruf ederiz.”

Vay be….Devrim yaratacak bu iktisadi görüş, bırakın  Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’i, Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan, medar - ı iftiharımız  Daron Acemoğlu’nun dahi aklına gelmemiştir.

Eyy İngilizler, siz oralarda bu gibi fikirlere ne dersiniz malumum değil,  lakin bizim ülkemizde “ Zihni Sinir procesi” adını veririz.

“Sirkecinin şahidi turşucu” mudur, yoksa “Turşucunun şahidi sirkeci” midir bilmem ama Başbakan da Sağlık Bakanından aşağı kalmadı. Bakın ne dedi adamcağız:

….” Obezite, şişmanlık ekonomimize darbe vuruyor. Şişmanlar yılda ortalama 4 gün hastalık izni alarak çalışmaları köstekliyor. Ayrıca şişmanlığın yol açtığı hastalıklar sağlık hizmetlerimize yılda milyarlarca Sterlin fazladan masrafa yol açıyor, diğer hastalarla ilgilenilmesini aksatıyor.

Üstelik insanlar aşırı şişmanlıktan ötürü işlerini kaybedebiliyor.

Yani “koca göbekler” ekonomiyi baltalıyor.

Zayıfladıkları takdirde birçok insan iş bulacak, eski işine dönebilecek. İşsizlik azalacak, ekonomi  güçlenecek. Ayrıca sağlık giderlerinden de tasarruf edilecek.”

Yaa, hoşunuza gitti, değil mi? Bana biraz, Nasreddin Hocanın  borcunu ödemek için araziye tel germesi, tellere takılacak koyun yünlerinden iplik yapması,  bunları satarak….hikayesini hatırlattı.

Aslında İşçi Partisinin  başarı olarak takdim edebileceği bir husus var ama bunun sadece üç aylık kısmı kendi iktidar dönemine ait olduğu için yüksek sesle telaffuz etmekten kaçınıyorlar.

Enflasyon rakamlarından bahsediyorum, tabii ki..

Eylül sonu itibarıyla yıllık enflasyon sadece % 1.7 artmış. Bu rakam 2021’den beri ulaşılan  en düşük seviye. Hatta Merkez Bankasının (Bank of England) öngördüğü % 1.9 düzeyinin de altında.

Bunun sağlanmasında petrol  fiyatlarının ve ısınma giderlerinin yaz aylarında azalmasının payı büyük. Lakin, önümüz kış, fiyatlar artacak.

Zaten enflasyon rakamları bir önceki yıla oranla verildiğinden o dönemin sadece 3 ayı İşçi Partisi iktidarına ait.

Bütçe açığına gelince……..Eylül sonu itibarıyla açık 40 milyar Sterlin olarak hesaplandı. İşçi Partisi “enkaz devraldık” teranesiyle Muhafazakar Parti döneminden 22 milyar Sterlin açık  “miras” kaldığı bahanesine sarıldı. İyi de adama “peki 40 milyar ile 22 milyar arasındaki 18 milyar  Sterlinlik fark üç ayda nasıl oluştu ? “ diye sormazlar mı?

N’apacak İşçi Partisi şimdi? Tabii ki öncelikle vergileri arttıracak.

Faizlerin % 4.5 seviyesinin altına indirilmesi, hatta yıl sonuna değin daha da düşürülmesi bekleniyor. Sonracığıma sıra tasarruf tedbirlerine gelecek. Bunu nerede, nasıl yapacaklarını halk kadar ben de merak ediyorun. BBC’den, yılardır devam eden bazı programlar kaldırılırken yüzlerce kişi işten çıkarıldı. Hele,  haber bölümünde çalışan 130 görevlinin işine, tasarruf amacıyla son verilmesi haber akışını nasıl etkileyecek acaba?

Buna karşılık emeklilerin maaşlarına en az % 4.1 zam yapılması gerekiyor. Sosyal yardımlarda da asgari % 1.7 artış şart görülüyor.

Neden mi?

Geldik “zurnanın zart dediği yere.” Bu yazının başlığını” İngilizler Bizi Kıskanıyor” diye neden koyduğumu sanıyorsunuz?

Londra’da yaşayan 10 küsur milyon kişiden % 25’i, yani 2.5 milyon insan “Fakirlik Sınırı “ altında hayatını idame ettirmeye çalışıyor.

Nedir  bu “Fakirlik Sınırı”?.  Bir yerde yaşayanların ortalama gelirinden % 60 daha düşük geliri olanları gösteren çizgi.

Bir de “ Asgari Yaşam Standardı” kategorisi var. Adından da açıkça anlaşılacağı üzere bu ifade,  uygar  ve çağdaş bir yaşam sürdürebilmek için gereken  en düşük gelir se işyerine işaret ediyor.

………….Londra’da yaşayanların % 40’ı bu imkana ship değil.

Yaniiii…

%25 + % 40 = %65..

Londra’nın nüfusu 10 milyon desek…..hayatını ancak sürdürebilenler 6.5 milyon kişi  civarında oluyor

Benzer bir hesap İstanbul için yapılsa sonuç ne çıkar bilmiyorum ama, belki de gözümüzde fazla büyüttüğümüz İngilizler “bizi kıskanıyor” olabilirler. Ne dersiniz?

 

 

 


 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.