Futbola benzer oyunların Milattan önceki dönemlerden beri oynandığı biliniyor. Lakin günümüzde oynanan futbolun kurallarının ilk düzenlendiği yer İngiltere olmuş. Sene 1863. Bu bakımdan Birleşik Krallık futbolun anavatanı sayılıyor. Bugün dünyanın her hangi bir yerindeki futbolculardan hangisine sorsanız, tabii ki İspanya, İtalya, Almanya, Fransız liglerini sayar ama hepsinin gönlünde İngiltere’nin Premier Liginde oynamak yatar.
Londra da futbolun önemli merkezlerinden biri. Hatta 1863 kurallarıyla dünyada ilk futbol maçı iki Londra takımı (Barnes ve Richmond) arasında oynanmış.
Günümüzde Londra’da çeşitli liglerde oynayan yüze yakın profesyonel futbol takımı var. Amatör takım sayısı kim bilir kaçtır. Adamlar futbola pek düşkün, pardon sadece adamlar değil kadınlar da düşkün. Kadın futbol takımları ve ligleri de mevcut.
Bu işe öylesine düşkünler ki eğitimine çok küçük yaşlardan başlatıyorlar. Benim torunum geçen yaz 3 yaşındayken katıldığı anaokulunda spor aktivitesi için verilen iki seçenekten futbolu seçti (diğer seçenek tenis idi), dersleri de anaokulu eğitmenleri değil futbol (tenis) hocaları verdi. Yahu düşünebiliyor musunuz İngilizler çocuklarına , daha yeni yürümeye başlayan yavrularına spor (futbol, tenis) dersi veriyorlar. Çocuklar biraz büyüyünce bu defa diğer sporların öğretilmesine başlanılıyor.
Birleşik Krallık’taki en önemli lig “Premier League”. Arkasından “Champions League” geliyor. Sonra 1. Ve 2. ligler var ulusal düzeyde. Buralarda 18 Londra takımı mücadele veriyor. Daha alt liglerde ise ellinin üzerinde profesyonel Londra takımı bulunuyor.
Premier Ligde Arsenal Brentford, Chelsea, Crystal Palace, Fulham, Tottenham Hotspur (benim tuttuğum takım) ve West Ham United var bu yıl.
Champions Liginde Watford, Millwall ve Queens Park Rangers, 1.Ligde Charlton Athletic ile Wimbledon yer alıyor. 2.Ligdeki 2 Londra takımının hangileri olduğunu bilmiyorum doğrusu.
Peki ya stadyumlar ?
Tabii ki Brezilya’da Flamengo ve Flimunense takımların ın Maracana Stadyomu (eskiden 150 binin üzerindeydi seyirci kapasitesi, artık 80 bin civarında), İnter ve Milan takımlarının San Siro’su (80 bin), Real Madrid’in Barnabeu’su (80 bin), Bercelona’nın Camp Nou’su (100 bin) çok önemli ama bence futbol stadyumlarının “Kabe”si Londra’daki Wembley Stadyumu.
Wembley’in seyirci kapasitesi 90 binin üzerinde. Londra’da 60 bini aşkın kapasiteli üç futbol stadı var. “Futbol stadı” diyorum zira daha büyük rugby stadyumları da var. 60 bini aşan futbol stadlarının başında Tottenham Hotspur’unki geliyor. Arkasından West Ham United’in Londra ve Arsenal’in Emirates’i izliyor. Chelsea’nın Stamford Bridge’i 42 bin kapasiteli. Şehirde 20 binin üstünde seyirci alabilen onun üzerinde stad daha var. Daha küçüklerinin sayısı kim bilir kaçtır. Bunlar tribünleri olan stadyumlar. Ya tribünleri olmayan futbol sahaları. Bunlar açık alanlarda, üzlüklerde, parklarda, her yerde. Örneğin, Heathrow Havaalanına giderken bir çok yerde yan yana 5-6 futbol sahası görebilirsiniz (aynı şekilde yan yana yapılmış tenis kortlarını da). Hepsi çim, hepsinin çizgileri, kale direkleri ve ağları mevcut .
Büyükler yanısıra ilkokul çağındaki çocukların formaları, futbol ayakkabıları ile, yine kurallatına uygun giyinmiş hakemlerin yönettiği maçlar gördüğümde imrenirim. Hemen aklıma ben ilkokuldayken zemini beton bahçede ceketlerimizden kale yaptığımız ve küçük bir taş parçası, bilemediniz plastik bir topla yaptığımız maçlar gelir. Bir de annelerimizin “ben bu çocuğa ayakkabı dayandıramıyorum” diye serzenişleri.
Londra Premier Lig ve Champions lig takımları kendi sahalarında yaptıkları tüm maçları ful kapasite ile oynarlar. Almakta geç kalırsanız bilet bulmanız çok zordur. Hele derbi maçlarında yer yerinden oynar.
Biliyorsunuz “derbi” aynı şehrin takımları arasında yapılan müsabakalara verilen isimdir. Oysa bizdeki kerameti kendinden menkul bazı spor yazarları, spikerleri bu sözcüğü iki büyük takım arasındaki maçlar için kullanırlar…” Fenerbahçe-trabzon derbisi” gibi. Halbuki derbide büyüklük küçüklük değil aynı şehrin takımı olmak söz konusudur…”Galatasaray- Ümraniyespor derbisi”, “Beşiktaş-Karagümrük derbisi” gibi.
İngilterede ve tabii Londra’da futbol ile kolkola giden bir kelime de “holigan” sözcüğüdür. Son zamanlarda alınan sıkı tedbirler sonucunda oldukça azalsa da geçmişte ölümlere dahi yol açmış olan holiganların tam anlamıyla ortadan kalktığını söylemek için insanın ya kör ya da fazla iyimser olması gerekir.
İş taraftar konusuna gelince bizden hiç de aşağı kalmadıklarını söyleyebilirim, hatta belki bizdekilerden daha da aşırıdırlar. Maçların öncesinde semt sokaklarını taraftarı oldukları klübün bayraklarını, flamalarını taşıyan, klüp renklerinde şapkalar, kaşkollar, formalar giymiş kızlı erkekli gruplar sarar. Bir yerde, çoğunlukla bir pub’da buluşup şarkılar söyleyerek hep birlikte stadyuma giderler. Hele milli maç varsa tüm Londra ayağa kalkar. Bir de galip gelirlerse seyredin eğlenceyi.
Oturduğum yere yakın Baker Street metro istasyonunun karşısındaki pub da buluşma yerlerinden biridir. Tesadüfen oradan geçiyorsam eğlencelerine, şamatalarına, bağırıp çağırmalarına katılmadan karşı kaldırıma ulaşamam. Eh, benim de canıma minnet, Kimi zaman ben de bağırır çağırır, arada sırada bir bardak bira ile semt dayanışmasını perçinlerim.
Pekiiii, Londra’da Türklerin futbola karşı ilgisi, merakı ne, Türklerin oluşturduğu futbol takımları var mı, meşhur futbolcularımız çıkmış mı ?……Hadi bu konuları da gelecek yazımıza bırakalım.
O zamana kadar Sevgiyle kalınız.