Bağdat’taki görevim sırasında bir gün İngiliz Büyükelçisi Sir James geldi. Elinde bazı eski belgeler vardı. İngilizler bir çok yerde olduğu gibi bölgeden çekilmemizden sonra Bağdat’taki Osmanlı Valisinin konağına çökmüşler ve onu Büyükelçilerinin rezidansına (İkametgahına ) dönüştürmüşlerdi .
Büyükelçi, Osmanlı döneminden kalma bu belgeleri konağın bodrumunda bulduğunu belirterek tercüme ettirmemi istiyordu.
Şaşırdım. Zira Sir James Arabistti ve Arapçayı değil okumak yazmak, şiir kaleme alacak kadar iyi bilirdi.
“Ekselans” dedim, “Siz bunları okuyamıyor musunuz?. “Okuyamıyorum. Çünkü bunlar Osmanlıca” şeklinde yanıtladı sorumu.
Anneannemin “Eski Türkçe” dediği Osmanlıca yazı ile bana göre aynı görünüşte olan Arapça yazının aslında çok farklılıklar içerdiğini o zamana kadar bilmiyordum, doğrusu.
Bizim gırtlak yapımız ve fonetiğimiz Araplardan farklı olduğu için
onlardan aldığımız alfabede değişiklikler yapmışız. Onlarda 28 veya 29 harf varken biz bunların bazılarını (örneğin üstünde iki nokta olan a harfini) çıkarıp kendimize uygun harfler yaratmışız ve harf sayısını 31’e çıkarmışız.
Öte yandan Arapça, bu yazıyı kullanan tüm ülkelerde aynı şekilde yazılırken Eski Türkçede en az 15, belki daha da fazla yazı çeşidi var. İlk aklıma gelenler Kufi, Sülüs, Rika, Divane .. Yetmiyormuş gibi bizdeki 31 harfim kelimenin başında, ortasında veya sonunda yazılması farklı şekillerde olabiliyor. Bu açıdan ele alındığında bizdeki harf sayısı 100’e yaklaşıyor.
İşi daha da karmaşık hale getiren husus Arapçada sadece 3 sesli harf olması :üstünde iki noktalı a, u ve i var, o,ö, e,ü ,ı yok.
Osmanlıcada, Arapça yanı sıra Farsçadan, İtalyancadan, Fransızcadan alınan sözcüklerin olması, Arapça’da ise yabancı kökenli kelime bulunmaması işi içinden çıkılma hale getiriyor.
Böylece Arapça yazı bilenin Eski Türkçeyi okuyup anlaması çok zor, hatta imkansıza yakın oluyor. Biz de Arapça yazıyı, örneğin Kuran’ı okuyabilsek de bir şey anlamıyoruz.
………………………
Bütün bunları “Rumeli” adının ne demek olduğunu ve nereden geldiğini izah edebilmek için anlattım.
……………………
Antik Roma Devleti MÖ 9.asırda kuruldu. Önce Cumhuriyet Dönemini yaşadı, Milattan kısa süre evvel de çok geniş topraklara sahip bir İmparatorluk haline geldi
395 yılında Batı ve Doğu roma İmparatorlukları olarak ikiye ayrıldı.
Batıdaki Birinci, Doğudaki ise İkinci Roma İmparatorluğu sayıldı.
Batının Başkenti Roma olarak kaldı, Bizans olarak anılan Doğunun Başkenti de Konstantinopolis oldu.
Bugün Balkanlar diye adlandırdığımız bölge ile Anadolu, Doğu Roma / Bizans İmparatorluğunun topraklıydı.. Osmanlı öncesinde Anadolu “Diyar ı Rum” diye adlandırılıyordu. Hatta Anadolu Selçuklularına “Rum Selçukluları” adı da veriliyordu.
(Ara Not: Kuranı Kerim'de de “Rum Suresi” olduğunu, ayrıntılarına vakıf olmasam bile, biliyorum. Buradaki Rum” ifadesi Doğu Roma İmparatorluğu yurttaşları için kullanılıyormuş.)
Zamanla “Diyar ı Rum” Bizans’ın elinden çıktı. Anadolu'da Beylikler Dönemi başladı. 1299’da Osmanlılar bölgeye gelip Marmara Denizinin güneyine (bugünkü Söğüt Kasabasına) yerleştiler. Kısa süre sonra Çanakkale Boğazı üzerinden Trakya geçtiler, Balkanlara yöneldiler. Doğu Roma / Bizans hakimiyetinde bulunan bu bölgeye ……………..
………….. Rumeli yani Roma Toprakları, Roma Elleri, Roma İlleri dediler.
Arapçada o harfinin olmadığını yukarıda anlatmıştım. Bu nedenle Rom / Roma yerine Rum yazılmasının, denilmesinin sebebi de ortaya çıktı sanırım.
(Ara Not: Bugün Türkiye’de yaşayan Rum kardeşlerimizin Hellen (Ellen), Grek, Yunanlı değil Doğu Roma kökenli olduklarının anlaşılması gerektiğini ve onlara Yunanlıların dahi “Romios” dediklerini de bu vesile ile vurgulamak istiyorum).
Rumeli sözcüğünün “rum” kısmını böylece izah ettikten sonra “el” kısmına da bakmamız gerekir, değil mi?
“El” veya “İl” yüzde yüz Türkçe kökenlidir. “Ülke, yer, bölge anlamına gelir…….”yadeller, gurbet illeri, serhat illeri” örneklerinde olduğu gibi.
Yani “Rumeli “ dediğimiz yer Rum (Doğu Roma/Bizans) topraklarıdır. Buraya “Rumili “ de denilebilirdi. Lakin, “Rumeli” fonetiğinize daha uygun geldiği için tercih edildi.
Batılı kaynaklar bölgeye “Peninsula Romanie” ifadesini de kullanırlar. Ayrıca, bölgede yer alan Romanya devletinin adı da buradan gelir. Anneannem de dahil eskiler bu devletin adını “Rumenya”, orada yaşayanları de “Rumen” şeklinde söylerlerdi.
…………………
Sene 1453.
Osmanlı Sultanı 2. Mehmet Konstantinopolis’i fethetti.
Bu fetih tüm Dünya tarafından Orta Çağın bitişi ve Yeni Çağın başlangıcı olarak kabul edildi. 1453 ayrıca Rönesans’ın ve büyük coğrafi keşiflerin başlamasına da yol açtı.
Bugün dahi bir çok Batılı tarihçi 1453 tarihini 3.Roma İmparatorluğunun başlangıcı olarak zikreder (1. Roma İtalya’da kurulan ilk imparatorluk (Batı. Roma İmparatorluğu) ; 2.Roma İmparatorluğu 395 yılında 1. İmparatorluğun ikiye ayrılmasıyla kurulan Bizans İmparatorluğudur (Doğu Roma İmparatorluğu).
Konstantinopolis’i alan 2.Mehmet’in daha önceki unvanı “ Sultan ül Berreyn ve Hakan ül Bahreyn” idi . Yani “Karaların ( Anadolu ve Rumeli) Sultanı ve Denizlerin (Karadeniz ve Akdeniz) Hakanı”.
Konstantinopolis’in alınmasından sonra iki unvan daha eklendi adının başına.
Birincisi “Ebü’l Feth”, yani Fetihin Babası. (Biz bugün kısaca “Fatih” demekle yetiniyoruz).
İkincisi ise……………
……………”Kayser i Rum”
(Ara Not: Kayser kelimesi Jül Sezar’ın adından kaynaklanır.. Onun öldürülmesinden sonra “imparator” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Orijinali “Kaiseria” olan Kayseri Kentimizim
adı, “ imparator şehri” anlamındaki bu kelimeden gelir).
Fatih Sultan Mehmet….Rum Kayseri….Roma İmparatoru.
(Ara Not: Roma, Bizans ve Alman İmparatorlarının da kullandığı “Ceasar, Sezar, Kaiser, Kayser” unvanını Fatih Sultan Mehmet’ten sonra gelen Osmanlı Padişahları de taşımışlardır).
Sevgili eski okul arkadaşım. Ailenin Rumeli’li olduğunu biliyorum. Bu yazıyı okuduysan eğer umarım hayal kırıklığına uğramamışsındır ve derin bilgi dağarcığına bir iki ufak, mütevazi eklemede de ben bulunabilmişimdir.
Bu vesile ile bir bilgi daha sunmak istiyorum……yazacaklarımı okuyunca şaşırcaksınız. İnanırsınız, inanmazsınız o sizin bileceğiniz mesele.
2020 Adrese Dayalı Nüfus Sayımında Türkiye’nin nüfusu 83 milyon çıktı Bunlar arasında Rumeli ve Balkan kökenlilerin kaç kişi olabileceği hakkında inceleme ve çalışmalarda bulunan Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar merkezi (RUBASAM) Nüfus Sayımının yapıldığı tarihte en az 27.6 milyon, en fazla 32 milyon vatandaşımızın Rumeli ve Balkan kökenli olduğunu tespit ettiğini açıkladı. Bu rakamlar Türkiye nüfusunun %32’si ila %38.6’sının kökeninin “suyun öte tarafından” geldiğini ortaya koyuyor.
Yaa, n’aber, sevgili Eski Okul Arkadaşım. Sen bu konuları biliyor olsan bile belki başkaları bu bilgilerle hem geçmişlerinde Rumelilik olabileceğini kavrayıp araştırmaya başlamışlardır, hem de Trakya olsun, Rumeli olsun bilmedikleri bazı şeyleri öğrenebilmişlerdir.
……………………
“…..Ne Demek” başlıklı yazılarımın üçüncüsünün de sonuna geldik.
Aklımda bir de dördüncü “….Ne Demek” yazısı var. Bilmiyorum, bu yazılar artık kabak tadı mı verdi, başka konulara geçeyim mi, yoksa dördüncüsünü de yazıp tetralojiyi tamamlayayım mı?
Kararı ben değil sizler vereceksiniz.
Haftaya Pazar gününe kadar sevgiyle kalınız, sevgimle kalınız.