"TSK Personel Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" iktidar tarafından TBMM Başkanlığına sunuldu.
"TSK Personel Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" iktidar tarafından TBMM Başkanlığına sunuldu.
Susulacak sus!
Buna göre, Askeri Ceza Kanunu'ndaki değişiklikle Milli Savunma Bakanlığı (MSB) kadro ve kuruluşlarında görevliyken görevi sona erenlere, rütbelerine bakılmaksızın Bakanlığın görev ve sorumluluklarına ilişkin konularda MSB'den izin alınmaksızın görevde oldukları süre içerisinde bulundukları makam ve görevlerine ilişkin unvanlarını kullanarak, beyanat vermeleri, yazı yazmaları veya açıklamada bulunmaları halinde 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek. Kanun teklifi aynı zamanda örtülü biçimde hapis cezası dışında fiili yaptırımları da içeriyor.
Peki bu ne anlama geliyor? Açıktır ki, yasa değişikliği emekli generalleri, amiralleri, subay ve astsubayları susturmaya yönelik. Yasada değişiklik olduğu takdirde artık eski askerler televizyon programına çıkmak, gazete ve dergilerde yazı yazmak, sosyal medyada açıklama yapmak, bildiri yayınlamak, kitap yazmak için izin almak zorunda olacak. Yasaya karşı gelirlerse de haklarında dava açılacak ve belki de rütbe alma, askeri tesis ve orduevlerine girememe vb. fiili cezalara da çarptırılacaklar.
Montrö bildirisine dava açılması habercisiydi
Bir 'Deli Dumrul' kanunu havasındaki bu değişiklik tasarısı meclisten geçerse 'AK PARTİ devletini koruma yasasına ek' anlamına gelecek. Sosyalizm öncesinde Bulgaristan'daki diktatörlük dönemini anlatan "Devleti Koruma Yasasına Ek" adlı bir film izlemiştim Sinematek'te 70'li yıllarda.... Yasa değişikliğinin anlamını o filmden esinle tanımladım. Aslında bu yasa değişikliği girişiminden çok önce emekli amirallerin Montrö bildirisine dava açılması şimdiki gelişmenin habercisiydi. Bu gidişle yarın öbür gün izin yoluyla benzer kısıtlama diplomatlara, akademisyenlere, savcı ve yargıçlara vb. gelirse kimse şaşırmasın!
Çünkü, artık su alan AK Parti gemisi yavaş yavaş batmaya gidiyor. İktidar blokunun büyük partisi eridiği gibi İktidar bloku da ufak ufak çatırdıyor. CHP'nin yerel seçimlerden birinci parti çıkması ile, aynı zamanda CHP'nin birden fazla figürünün olası bir erken cumhurbaşkanı seçiminde Erdoğan'a fark atıyor gözükmesi iktidarın uykularını kaçırınca çareyi durumunu koruyacak yasalar çıkarmakta veya mevcut yasalarda değişiklik yapmakta arıyor. Fakat bütün bunlar nafile! Muhalefet ile mecbur kalınca diyalog kurup 'yumuşama' derken, yasalarla sertlik adımları atmak çare olamayacak. Yeter ki muhalefet başta CHP olmak üzere akıllı olsun.
Güncelleme imiş!
AK Parti'nin bugünlerde parti devletini koruma refleksiyle attığı başka önemli bir adım ve getirdiği örtülü ekler de var. 22 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayınlanan seferberlik ve savaş haline ilişkin yeni yönetmelikle 24 Mayıs 1990 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan "Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğü" 34 yılın ardından yürürlükten kaldırıldı. Buna göre konuyla ilgili yetkiyi artık Cumhurbaşkanı tek başına kullanabilecek.
AK Parti sözcüsü Ömer Çelik değişikliği "Değişen jeopoltiğe uygun şekilde güncellendi" şeklinde açıklasa da mesele başka...
"Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliği" ile amaçlanan, anayasal ve yasal hak ve özgürlüklerin kısıtlanması. Anayasal güvence altındaki barışçı ve demokratik eylemlerin, direnişlerin bu yönetmeliğe göre 'ayaklanma', vb. yakıştırmalarla suç unsuru olarak gösterilmesi söz konusu olabilecek. İktidara karşı olan demokratik protestolar sanki devlete karşıymış gibi yorumlanabilecek Cumhurbaşkanı tarafından. Örneğin, Gezi protestoları 2013'te değil de şimdi olsa, Cumhurbaşkanı tarafından eminim 'ayaklanma' olarak değerlendirilir ve onun gerektirdiği Seferberlik adımları atılırdı! (Seferberlik ilanı halinde sadece ihtiyat kuvvetleri oluşturulup askeriyenin emrine verilmiyor; hükümet gerçek ve tüzel kişilere ait birçok maddi varlığa da ihtiyaç halinde (araç, bina vb) geçici olarak el koyabiliyor)
Mesele Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne adaptasyon olsaydı bu değişiklik için bunca sene neden beklensin? Mesele, zayıflayan iktidarın korunması için adım üstüne adım atmak, ancak hepsi nafile. Sandıktan kaçış yok!
Güler misin ağlar mısın?
Bu değişiklikte çok absürd birşey de var! Olağanüstü Hal döneminde KHK ile görevden uzaklaştırılan asker-sivil kamu görevlileri de Seferberlik halinde "yedek er" olarak göreve çağrılabilecek. Örneğin 15 Temmuz silahlı kalkışmasından dolayı TSK'dan ihraç edilen subay-astsubay yeni yönetmeliğe göre eskiden "ihtiyat kuvveti" denilen yedek er unsurlarına eklenebilecek! Bir bakıma, devletin temeline dinamit koyanlar nasıl olacak da devletin düştüğü bir dış tehlikede devletin korunmasında ihtiyat kuvveti olarak görev alacak?
Özetle, 'AK Parti devletini koruma yasasına ekler' nafile çaba. AK Parti'nin devlet aygıtının silahlı unsurlarını, yargıyı, kontrol altına alması da; iktidarını sürdürme uğruna yaptığı ve yapacağı yasal düzenlemeler de milletin sandıktaki duruşuyla kar etmeyecek.
Şaşkın ördek kıçın kıçın yüzermiş
Şaşkın ördek kıçın kıçın yüzermiş... Sokak hayvanlarının uyutulması girişimi de iktidarın popülist-otoriter tavrının bir yansıması. Bir kamuoyu araştırması AK Parti seçmeninin bile büyük çoğunlukla hayvanların uyutulmasına karşı olduğunu ortaya koyuyor.
Son notum şu konuya dair: CHP Genel Başkanı Özel, "müzakere ve mücadele" diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise müzakere ederken yaptığı ve gündemine aldığı yasal düzenlemelerle Özel'e diyor ki dolaylı olarak; "mücadeleyi bırak" .
Özel ise halkın taleplerini, ülkenin gereksinmelerini hem müzakere edecek yürütmenin başı ile, hem de müzakere ile yerine gelmeyen taleplerle ilgili olarak verilecek mücadeleye arka çıkacak. İşte film koparsa iktidar ve muhalefet arasında, halkın anayasal ve yasal demokratik mücadelesine başka yaftalar yapıştırılması ve sertlikle karşılanması söz konusu olursa kopacak.
Süreç içinde neler olacak, bekleyip göreceğiz.