Londra’daki evimde pencerenin önüne oturmuş, bir kaç damla viski ile şenlendirdiğim kahvemi yudumluyorum.
Gök Tengrisi herhalde toptancıdan ucuza kapattığı kurşuni gri boya ile Londra şemalarını yine “bol fırça”boyamış. Yağmur Tengrisi ise adeta AK 47 makineli tüfeğinden atıyormuş gibi kentin üstüne iri damlalarını yağdırıyor.
Tipik bir Londra günü yani.
Radyoda Klasik FM’de çalan Ravel’in, aheste giden kağnı arabası misli yeknesak sesler çıkaran Bolero’su üstüme basan hafakanlara zam üstüne zam yapıyor.
Sokak kapısının çalması beni içinde bulunduğum “karamsar” hatta “simsiyahsar” halet i ruhiyeden çıkarmaya yetti. Bir dost gelmiştir umuduyla kapıyı açtım. Heyhat gelen “bad ı saba” bile değil sadece postacıydı.
“Ne kadar şanslısınız Mr.Okçun, bugün size çok posta var ” deyip elime bir sürü zarf tutuşturdu.
Hayal kırıklığına uğramış vaziyette, boynu bükük kuşkonmaz gibi kalıverdim.
Öyle ya günümüzde kimse kimseye artık mektup yazmıyor. Hatta bayram, yılbaşı, doğum günü kartları da yollamıyor. Varsa yoksa whatsap mesajı, Facebook, elektronik posta iletisi, x gönderisi ve daha bilmem ne.
Gelen postadan ya fatura çıkıyor ya da reklam.
Faturalar zaten otomatik ödeme ile halledildiğinden gelen zarflar doğrudan çöp kutusuna gidiyor.
Bu işlemi yerine getirmek üzere çöp kutusuna yönelmişken şeytan dürttü, zarflara şöylesine bir göz attım.
Fatura, fatura, reklam, reklam , yine reklam….. aaaa o da ne, arada bir de mektup bulmaz mıyım….neredeyse Hazerfen Ahmed Çelebi gibi kanat takıp uçacağım.
Hemen gidip kahvemi tazeledim, eklediğim viskide cömert davrandım, pencere önündeki koltuğuma oturdum ve zarfı büyük bir itina ve ihtimamla açtım.
“Eyyy İnsanoğluinsan” ifadesiyle başlıyordu mektup.
“Eyyy” ibaresinin büyüklerimizin konuşmalarına başlarken kullandıkları bir hitap şekli olduğunu biliyordum. Acaba onlardan birinden mi gelmişti bu mektup ?
İyi de “İnsanoğluinsan” diye başlamak neyin nesiydi acaba ?
Merakla okuduğum mektubu kelimesine, virgülüne dokunmadan aşağıda sizlere sunuyorum. Varın “kıssadan hisse”yi siz çıkarın.
……………………..
“Eyyy Insanoğluinsan,
Ben bir EŞŞEĞİM. Hem de artık “kurttan korkmayan” bir EŞEK, yani ölmüş bir EŞEK.
Bu mektubu da size “EŞŞEKLER Cennetinden yazıyorum.
Evet, biz EŞEKLER ölünce doğrudan Cennete gideriz. Biz Cehennemi ölmeden önce Dünyada yaşarız. Sizlerin bizlere türlü eziyetler ettiğiniz, kötülükler yaptığınız, hakaretlerde bulunduğunuz Dünyada.
Bizleri durmadan döversiniz. Hatta attığınız dayağı ölçü gibi kullanır kızdıklarınıza “Seni EŞEK sudan gelene kadar döverim” dersiniz.
Sırtımıza kilolarca yük vurur, yetmezmiş gibi bir de siz oturursunuz.
Yani bir avuç samana bizi EŞEK gibi çalıştırırsınız. Üstümüze genellikle erkekleriniz biner, hanımlarınızı, çocuklarınızı arkanızdan yürütürsünüz.
Kaçakçınız mayın tarlalarına önden EŞEKLERİ sürer.
Sadece bunlar mı? Her yerde kullanırsınız EŞEKLERİ. Hatta Mardin’in dar, yokuşlu sokaklarında çöp taşımacılığı da yaptırırsınız,
protein bakımından çok zengin olan EŞEK sütüyle banyo bile yaparsınız. Hatta ve hatta, EŞEKLERİ merdiven altında keser, üç para için, hiç utanmadan etimizden kıyma yapar, köfte yapar, sucuk, salam yapar diğer insanoğluinsanlara kakalarsınız. Acaba bu yüzden mi ülkenizde, 1990’da bir milyon olan EŞEK sayısı şimdilerde 80 bine düştü?
Anadolu erkeğinin ilk göz ağrısı da biz EŞEKLERİZ.
En çok ağırımıza giden de küfür sallarken, hakaret ederken bizim adımızı kullanmanızdır.
Küfürlerin başında “EŞEK OĞLU EŞEK”. gelir. Onu bile doğru düzgün söylemez “EŞŞOLUEŞŞEK” dersiniz. Hatta “EŞŞOLU” diye kısaltırsınız. Hakketmediğimiz halde içine babamızı da kattığınız bu ifade bize çok aşalayıcı gelir.
Şimdi anladınız mı mektubuma neden “İnsanoğluinsan ” diye başladığımı..
Ailemizi kattığınız bir küfürünüz daha vardır …”EŞEK sıpası”. Yetmezmiş gibi büyüyen evladınıza “EŞŞEK kadar oldu” tanımlamasını yaparsınız.
Sonra gider çocuklarınıza “uzun EŞEK” oynatırsınız.
Babamız yetmiyormuş gibi evladımızı da neden karışıtıyorsunuz küfürlerinize ?
Ya analarımız ?
“Ananı EŞEK kovalasın” derken ne gibi bir cinsel fantezi geçiyor aklınızdan acaba ?
Adımızı kullanarak yarattığınız küfürlerin, hakaretlerin bini bir para.
“EŞEĞİN bilmem neresine su kaçırma” dersiniz.
“EŞEK kafalı” dersiniz. “EŞEKLİk etme” dersiniz. “EŞEKliğnden yaptı” dersiniz. Yaptıklarınıza biraz dirensek “EŞEK inadı, inatçı EŞEk” dersiniz
Biri sizi aşağıladığında, “Ben burada EŞEK başı mıyım” deyip topu bize atarsınız.
Çok faydalı bir yaratık olan arının bile kötüsüne “EŞEK arısı” dersiniz. Kızdığınız kişiye “ dilini EŞEK arısı soksun” bedduâsını edersiniz. Hoşunuza gitmeyen bir şakayı dahi yine adımızı kullanarak “EŞEK şakası” diye betimlersiniz.
Kaldırmaya gücünüz yetmeyen bir ağırlığı “EŞEK ölüsü” şeklinde tanımlarsınız, sanki hayatınızda hiç EŞEK ölüsü kaldırmışsınız gibi.
İzmir’e, Çeşme’ye bir karış mesafede olan o güzelim adacığınızı Yunanlılara kaptıran kişilere izafeten mi EŞEK Adası ismini taktınız?
Noktalama işaretlerinden yararlanarak ne kadar akıllı olduğunuzu ispatlamaya çalışırsınız, adımızı kullanarak : “Çalış sen de baban gibi, EŞEK olma” ve “Çalış sen de, baban gibi EŞEK olma”.
Bizi kullanır özlü sözler, bercesteler yaratırsınız:
- EŞEĞİNİ sağlam kazığa bağla.
- Eğitim cehaleti alır, EŞEKLİK baki kalır.
- EŞEK EŞEĞİ ödünç kaşır.
- Aksak EŞEK yüksek dağa çıkamaz.
- Topal EŞEK’le kervana katılınmaz..
- EŞEĞE altın semer vursalar EŞEK yine EŞEKtir.
- EŞEK kocamakla tavlabaşı olmaz.
- EŞEK kulağı kesilmekle küheylan olmaz.
- EŞEK kuyruğu gibi ne uzar , ne kısalır.
- EŞEK bile bir düştüğü çukura bir daha düşmez
- EŞEKten düşmüş karpuza dönmek.
- Attan in EŞEĞE bin…….,
………ve daha niceleri.
Ama en çok ağırımıza gideni “EŞEK hoşaftan ne anlar, suyunu içer, tanelerini bırakır” lafıdır.
İnsaf edin be “insanoğluinsanlar”, önümüze bit tutam ot veya bir avuç arpa koymaktan başka ne zaman hoşaf verdiniz ki neyi içip, neyi yemediğimizi bileceksiniz:.
Ya anatomimizi kıskanmanıza ne diyelim. Kadınlarınız kocaman siyah gözlerimizi, uzun kirpiklerimizi kıskanır. Erkekleriniz ise uzun…hadi burasını sansürleyeyim.
EŞEK kelimesi aslında öz Türkçedir, Uygur Türkçesinden alınmıştır.
Kibarlık etmek isteyenleriniz EŞEK yerine “merkep” derler. Ne var ki merkep EŞEK’in arapçasıdır. İllaki kibarlık göstermek isterseniz bari “karakaçan “ deyin, razıyız. EŞEK’in farsçası da “har”dır, Sizde çok nadir kullanılır.
EŞEKleriyle meşhur ülkeler de vardır. Mesela Meksika. 1960’larda Meksika’daki EŞEK sayısı insan sayısına eşitmiş.
Kıbrıs EŞEĞİ de meşhurdur. Eskiden Kıbrıs’ta bir çok gezen EŞEK vardı. Şimdilerde sayıları çok azalmış.. Öylesine azalmış ki Kıbrıs EŞEKleri Karpaz bölgesindeki Milli Parkta koruma altına alınmış.
Yaa, bizleri sevenler koruyanlar da var .
ABD’de iki ana partiden birinin (Demokratların) sembolüdür EŞEK. (Cumhuriyetçilerinki ise fil)
İspanyolların boğasına karşı Kastilyanlar da EŞEK sembolünü kullanırlar.
Peki sizde logosunda hayvan figürü bulunan siyasi partiler var mı ?
Olmaz olur mu hiç, geçmişte de şimdi de sürüsüne bereket, maşallah. Hadi hatırlamaya çalışalım: kartal, çift başlı kartal, kurt, bozkurt, arı, karınca, yunus,at, beygir, türlü türlü güvercinler, koç, anka kuşu, tavus kuşu, keklik, horoz, aslan, kelebek. Bir sürü hayvan kullanmış partileriniz logo olarak. Hatta davul delen jaguarınız bile olmuş.
İyi de EŞEK niye yok ?
Aslında hakkınızı yemeyeyim “insanoğluinsan.”.Aranızdan biri çıkıp logosu EŞEK olan bir parti kurmuş ve ilgili makama tescil ettirmek için başvurmuş. “N’olamaz , yassah” demişler. Neden n’olamazmış,
Davul değil ekonomiyi delen damadınızın “At izi, it izine karıştı”
diye tanımladığı siyasi partilerinizin, hani o çok hayvansever partilerinizin logolarında kuşlar, kelebekler, börtü böcek, kümes hayvanlar, küçük baş ahır hayvanları, etobur yırtıcı hayvanlar yer alırken biz EŞEKlere neden yer vermezsiniz? Yukarıda saydığım hayvanlar bizden daha mı akıllı ? Amerikalılar çok mu salak ?
Yazıklar olsun siz “insanoğluinsanlara”
Edebiyatta da EŞEĞİN yeri var.
Mitolojideki Midas’ınj EŞEK kulaklarını kim bilmez ?
Ya Don Kişot’un uşağı Şanço Panço’nun EŞEĞİ del Runcio’yu kim hatırlamaz ?
Bremen mızıkacılarında da EŞEK olmazsa olmaz.
Türk edebiyatında EŞEK derseniz…hatırı sayılır bir yerimiz var.
Divan Şairi Germiyan’lı Şeyhi, işi gücü bırakmış EŞEKler hakkında yüz bilmem kaç beyitlik “Harname”yi yazmış.
Artık La Fontein’in EŞEK ile ilgili fabllarından mı etkilenmiş bilmem ama Şinasi de tutmuş “EŞEK ile Tilki” hikayesini yazmış, mutlaka bilirsiniz
Aziz Nesin’in “Ah biz EŞEKler” kitabını okumayanınız var mı?
Biz EŞEKlerin en çok hoşuna giden ise Nasreddin Hoca’nın, hani şu EŞEĞİNE ters binen sevimli ve akıllı adamın EŞEK hikayeleri.
EŞEĞİNi önce kaybedip sonra bulduğunda sevinmesi, komşusundan ödünç aldığı EŞEK için öldü diye yalan söylemesi falan.
Sadece yazılar, kitaplar mı…elbette şarkılar da var EŞEKler hakkında bestelenen. Çoğu çocuklar için bestelenmiş. “Ali babanın bir çiftliği var” ile başlayabiliriz. Sonra Sözlerini Aziz Nesin’in yazdığı “Topal Eşek” şarkısını bilirsiniz tabii. Ama bizim en çok hoşumuza giden, o uzun saçlı, parmakları yüzüklü, “Barış” sever müzisyeninizin “Arkadaşım EŞEK” şarkısı. “Arkadaşım Eş, arkadaşım Eş, arkadaşım EŞEK” derken herkesin candan gönülden katıldığı EŞEK şarkısı.
Lafı EŞEK kuyruğu gibi uzattım da uzattım, değil mi ?
Daha fazla EŞEKLİK etmeden son sözümü de söyleyeyim bari.
Hani bir lafınız var ya “EŞEK iyi olunca semer vuran çok olur” diye.
Şimdi size bir sorum olacak “İnsanoğluinsanlar”.
Şöyle etrafınıza, yaşadığınız çevreye, ortama bir bakın.
Siyasetten ekonomiye,
Adaletten demokrasiye,
Eğitimden öğretime,
Sanattan kültüre,
Haklardan özgürlüklere,
Çarşıdan pazara,
Bakkaldan süper marketlere, AVM’lere,
Enflasyondan işsizliğe, zamlara, kuyruklara, fiyatlara,
Bankalardan faizlere, DÇM’lere,
Basından sosyal medyaya,
Okullara, camilere, tarikatlara, cemaatlere, STK’lara,
Asgari ücretten, açlık sınırına,
EYT’lilere, emeklilere,
Hastanelerden eczanelere,
Trollerden yandaşlara, fenomenlere,
Müteahhitlere, yollara, köprülere,
Kadın cinayetlerinden çocuk evliliklerine,
Doğa katliamlarından kıyı yağmalarına,
Çetelerden mafyalara,
Atış poligonlarına dönen Caddelerden sokaklara……..
………….bir bakın..
Sonra bir de arkası sırlı camın önüne geçip kendinize bir göz atın.
Arkasından takkenizi önünüze koyup bir düşünün bakalım……
……………acaba bize mi yoksa size mi semer vuran çok oluyor ?
AAi, aai, aai “