Birkaç gün önce bir fotoğraf paylaştım.
İçi ot dolu, sırtında kocaman bir çuvalla bir anamız, yolda yürüyor…
Elleri belinde. İki büklüm… Belli ki çalışmaktan geliyor. Çok yorulmuş…
Oysa onun dinlenme zamanı şimdi. Torunlarını sevme, saçlarını, başlarını okşama; kucağına alma zamanı…
Yoksullara, çaresizlere ilgi yok toplumumuzda. Yaşları 70 – 80 olmuş emeklilerimiz, hâlâ ek iş yapıyorlar. Aile geçindirmeye çalışıyorlar. Elektrik, su, yakacak paralarını zor denkleştiriyorlar…
Yaşlılara, işsizlere, çoluk çocuk sahibi olanlara ilgi az da kadınlara çok mu? Kadınlar iş bulabiliyorlar mı sanki? Sevilip, sayılıyorlar mı?
İş nerede? Güç nerede? İş bulmaktan vazgeçtik. Bir de horlanıyorlar, küçümseniyorlar. Dövülüyorlar. Sövülüyorlar. Öldürülüyorlar. Tacizlere, tecavüzlere uğruyorlar.
Bundan 30 – 40 yıl önce daha çağdaş, daha uygar bir toplum görüntüsüne sahiptik. İnsanlar arasında yardımlaşma, dayanışma, sevgi, saygı vardı.
Artık sokaktaki hayvanlara bile saldırmaya başladılar. Onlara eziyet etmekten, işkence yapmaktan büyük bir zevk ve keyif alıyorlar. Adamın biri çıkmış “Onların tümünü temizleyeceğiz, sokaklarda kedi, köpek bırakmayacağı” diyor.
Geçenlerde saldırıya uğramış ve bir gözünü kaybetmiş bir kedi yavrusu gördüm internette. Tekmelemişler. Hayvan sever dostlar hemen olaya el koymuşlar. Tedavisini yaptırmışlar.
Dünyaya şimdi tek gözüyle bakıyor o kedicik. Ama yine de sevgiyle bakıyor. Kimseye kötülük düşünmüyor.
Bakışlarında, tek gözünde, kendisini tekmeleyen kadar nefret yok…
Sevgisizliğin egemen olduğu ülkelerde çürüme, yozlaşma, ahlaksızlık sarmıştır dört bir yanı. İnsanın, hayvanın, doğanın değeri yoktur onların gözünde. Tek hedef kişilerin çıkarıdır.
Çünkü onların yüreğine sadece nefret, tiksinti tohumları ekilmiştir. İnsanları düşman gibi görürler. Onların yaşadığı yerlerde fuhuşlar, tecavüzler, cinayetler, günlük olaylardan sayılır.
Kedilere saldırırlar, köpeklere saldırırlar. Taşlarla, sopalarla gözlerini çıkarırlar, kemiklerini kırarlar. Dünyalarını karartırlar…
Beyninde sevgi taşımayan insan, insan değildir. O, dünyaya ve insanlara nefret penceresinden bakar.
Sevginin olmadığı yerde korku vardır, güvensizlik vardır. Kuşku vardır. Hepsinden önemlisi acımasızlık vardır.
Sevgi, sadece insanların birbirine duyduğu aşk değildir. Sevgi, sadece iki karşıt cinsin duygularında, ilişkilerinde şekillenmez.
Tüm dünyayı kapsar o. Doğayı, evreni, hayvanları, ormanları. Yeri göğü…
Yaşam, birçok sevginin birleşmesinden, bütünleşmesinden, iç içe geçmesinden oluşur.
Bunların tümünü yüreğinde, düşüncesinde taşıyanlar ancak “insan olma”, “adam olma” yüceliğine erişirler.
Sevgi emektir. Sevgi üretmektir. Sevgi bölüşme, paylaşma üzerine kurulmuştur.
Balzac, “Sevmek bir başkasının hayatını yaşamaktır” der.
Ülkemizde yobazlar çok çabalıyorlar ama sevmenin ve sevilmenin doruğuna çıkmış bir yüce adamı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü halkımızın yüreğinden söküp atamıyorlar.
Gittikçe daha çok güçleniyor. Değer kazanıyor…
Güneşin doğuşu kadar kesindir ki, onu yok etmek isteyenler önce kendileri yok olup gidecekler; Atatürk, çoğalarak, büyüyerek yüreklerde, beyinlerde yaşamasını sürdürecektir…
Çünkü Atatürk sevgi, saygı, insanlık, uygarlık, özgürlük ve bağımsızlık demektir…