Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1924 tarihinde TBMM tutanaklarına geçen meclis açış konuşmasında:
“Cumhuriyetin bugün de kesinlikle ve sonuna kadar her türlü saldırılardan korunması için dinin ve ordunun siyasetten ayrılması” gerektiğini vurgulamıştır. Bu konuşmasından 2 gün sonra devrim kanunları çıkarılmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra kabul edilen “3 Mart Devrim Yasaları” olarak tarihe yazılan yaslarla; laikliğin temelleri atıldı, çağdaş ve laik eğitime geçildi, “kul”luktan yurttaşlığa adım atıldı. Toplumun temellerini oluşturan kadın erkek eşitliğine dayalı yurttaş kimliğine sahip olan halk, siyasi, kültürel, ekonomik bağımsızlığa, kısaca toplumsal barışa kavuştu.
3 Mart Devrim Yasaları, 3 yasadan meydana geldi. 431 Sayılı Kanunla Halifelik kaldırıldı. 429 Sayılı Kanunla “Şer’iye ve Evkaf Vekâleti Kaldırıldı”, 430 Sayılı Yasa ile “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” (Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası) kabul edildi.
3 Mart Devrim Yasaları, Kanlı devrimlerin yapıldığı Batılı toplumlardan, hatta Cumhuriyet’in ilanından 15 yıl sonra başlayacak olan 2. Dünya Savaşlarının, Hitler ve Mussolini gibi diktatörlerin dünyayı kasıp kavuran zulüm ve iç savaşlarından yıllarca önce kabul edildi.
20. yüzyılın başlarında 2. Dünya Savaşı yaşayan Batı ve Asya toplumları aynı dönemde 1917 Bolşevik Devriminin yaşandığı Rusya’da kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruluşuna şahit oldular. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkışı ve Batılı ülkelerin Osmanlı topraklarını işgali ile Kurtuluş Savaşı ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti de Atatürk tarafından 1923’te kuruldu. 20. yüzyılın son çeyreğinde ise ön Asya’da kurulan bu iki devlet sistemi Batılı devletlerin emperyalist sömürge düzenine karşı çıkan devlet sistemleri olduğu için yine bu devletlerin bu sistemleri çökertme girişimlerine tanık oldu. Bilindiği gibi 1. ve 2. Dünya Savaşları, Batının sanayi devletlerinin doğunun zenginliğine sahip olma savaşı yani paylaşım savaşıydı. 1. Dünya Savaşı’na katılan Rusya ise İmparatorluğunu sürdürmek için, sıcak denizlere inmek için savaşıyordu. 1. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti için ise bir ölüm kalım savaşıydı. Türklüğün var olma mücadelesi bu savaşın hemen ardından başlayan Kurtuluş Savaşı ile devam etti.
Cumhuriyet kadroları, devrimleri ile kılık kıyafeti, yazı dili, ölçüyü ve takvimi, medeni kanunu, laikliği anayasal sistem hâline getirerek çağını aşan bir toplum yarattı. Laik eğitimi, kadın erkek eşitliğini, akla ve bilime dayanan eğitim sitemi ve devlet düzeni ile Cumhuriyet Türkiye’si bölgesinde parlayan bir yıldız olmuştu âdeta. Batılı ülkelerce sömürülen doğu halklarına örnek olmuş, bu toplumlarda bağımsızlık meşalelerinin yakılmasına önderlik etmişti. Kemalist devrim olarak adlandırılan bu devrimler mazlum uluslara örnek oldu. Yüzyıl sonunu beklemeden doğu toplumlarını uyandıran, “bağımsız devlet” idealine örnek oluşturan “Kemalist sistem”in düşmanları daha büyük önder ölmeden çeşitli isyanlar, Şeyh Sait isyanı gibi faaliyetlere başlamıştı. Sadece Türkiye’deki devletçi ekonomi modeli değil, Rusya’da ezilen doğu halklarına örnek olan “SCBB devlet sistemi” de Keynes ekonomi modeli ve 70’li yıllarda daha da devleşen kapitalist ekonomi modelinin önündeki en büyük engellerdi. Keynesyen ekonomi modeli, 1929 Büyük Buhran ile İkinci Dünya Savaşı ve sonrası ekonomik genişleme sırasında (1945-1973) gelişmiş ülkelerde standart makroekonomik model olarak uygulandı. 1970’lerdeki petrol şoku ile etkisini kaybetse de 2007-2008 mali krizinin ortaya çıkması ile hükümetleri yeniden Keynesyen politikalara dönmüş, devletçi politikalar çoktan rafa kaldırılmıştı.
3 Mart Devrim Yasaları, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin değişim, dönüşüm ve ilerlemesini sağlayacak yasal düzenlemelerdi. İnkılap Kanunları” olarak da bilinen bu kanunlar, genç Cumhuriyet’in sosyal ve ekonomik kalkınmasının temel taşlarını oluşturmuştur. Cumhuriyet’in bu büyük kazanımlarını kaybetmemek, büyük önderin “Yurtta barış dünyada barış” ilkesini yaşama geçirmek ve toplumsal barışı ve adaleti tesis etmek boynumuzun borcu olmalıdır.