Teknolojik imkânların insanlığı esaretine alması çok sıkıntılı bir durum, diye düşünüyorum. Ellerinde telefonlarla caddelerde, sokaklarda dolaşan (gelecekten kaygılı) bunalımlı, depresif, selam verseniz almayacak, dokunsanız patlayacak, mutsuz insanları görmek üzücü olduğu kadar düşündürücü değil mi?
Özellikle büyük şehirlerde sağlıklı insana rastlamak neredeyse mucize! Hoşgörü ve empati yerlerde sürünüyor. Herkesin acelesi, bir önceliği var. Dolayısıyla, kimse kendinden başkasına yaşam hakkı tanımıyor.
Kızılay’da EGO otobüsü bekliyorum. Biraz ileride görme engelli bir vatandaş, koluna girmiş genç bir adam. Engelli vatandaşın otobüse binmesi için yardımcı olmaya çalışıyor. Henüz otobüsün durağa yanaşmasını bekleme sabrını bile gösteremeyen vatandaşlar arasında, bir itiş kakış başlıyor. İtekleyen itekleyene. Bu tez canlılığı, telaşı anlamak mümkün değil.
Et yığınına dönüyor otobüs. Kimi belediyeye sitem ediyor, kimi yer kavgasına başlıyor.
Şoför, birer adım daha atın iki kişi kaldı, diye ahaliyi uyarıyor.
Nere ilerleyelim, diye itiraz ediyor yolculardan biri. “Kendi bindi ya”, diğeri ne yaparsa yapsın umurunda bile değil.
Yardımsever genç adam engelli vatandaş için oturacak yer ricasında bulunuyor!
Lütfen bir yer verir misiniz?
Herkes birbirine bakıyor, birileri gözlerini sağa-sola kaçırıyor, oturan diğerleri duymazlıktan geliyor. Kimse üstüne almıyor. İzliyorum havayı, vicdanlı bir vatandaş yok. Gözleri telefonda sosyal medyayı didikliyor, ya da kulaklık kulağında müzik dinliyor. Duymak bir yana, dünya yansa umurlarında değil.
Genç adam bir kez daha ricada bulunuyor.
Arkadaşlar lütfen yer verir misiniz?
Hala çıt yok kimseden!
Duruma otobüs şoförü müdahale ediyor:
Engelli koltuklarında oturanlara sesleniyor. Lütfen engelli koltuklarından kalkar mısınız? Yok, efendim yine tık yok. Şoför, engelli, hamile koltuklarından kalkmazsanız hareket etmeyeceğim, diyor. Ama ne fayda!
Kimse kalkmayınca seksen yaşlarında bir hanımefendi kalkıyor, engelli vatandaşa yer veriyor. Ve sorun kısmen çözülüyor.
Şoför bu duruma çok sinirleniyor;
Engelli koltuğunda oturan vurdumduymaz elli yaşlarında bir şahsa! Ayıp değil mi beyefendi neden kalkmıyorsun? O koltuklar, engelli, hamile ve yaşlı vatandaşlara tahsislidir. Anneniz yaşında bir hanım yerini veriyor, siz kalkmıyorsunuz?
Utanmazlıkta mastır yapmış anlaşılan muhterem vatandaş!
“Bana ne kardeşim oda engelli olmasaydı”, diyor. Arsız ve utanmaz insan müsveddesi.
Yuh artık. İnsanlığın bittiği yerdeyiz!
Şoför, engelliler, hamilelere ayrılmış koltukları terk etmezseniz, Polis çağıracağım, diyor. Sonrası otobüste bir sessizlik oluyor.
Sonra, vatandaştan homurdanmalar başlıyor, suçlular koltukları terk ediyor. Nihayet koltuk kavgası sorunu çözülüyor, otobüs hareket ediyor.
Klasik Türk toplumu psikolojisi! “Bana değmeyen bin yaşasın” cümlesinde ifade edildiği gibi. Şoförün polis tehdidi gerçekleşseydi, karakol, ifade falan filan derken evlere geç kalınacaktı, dizileri kaçacaktı v.s.
Dolayısıyla, sorun kendimize dokununcaya kadar, hiçbir şeye tepki göstermiyoruz ne yazık ki?