Bu yazıyı daha ziyade Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki çok önemli bir gelişmede, Kıbrıs Barış Harekatı’nda dönemin Cumhurbaşkanı Fahri S. Korutürk’ün az bilinen rolünün bilinirliği için kaleme aldım. Tabii Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yılı dolayısıyla meseleye eğilmek ve kutlamalara değinmek de istedim.
20 Temmuz’da Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yıldönümü ve KKTC Barış ve özgürlük Bayramı KKTC’de coşkuyla kutlandı. KKTC Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Meclis Başkanı ve bütün zevatının yanında Türkiye’den Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve diğer bazı muhalefet partilerinden genel başkanların da katıldığı kutlamalarda TİP ve DEM temsil edilmedi.
CHP, kutlamalara Özel’in başkanlığında geniş bir heyetle katıldı. Önceki genel başkanlar Çetin, Öymen ve Karayalçın ile genel sekreter Selin Sayek Böke, dış politika kurmayları Uzgel ve Tan, dönemin kabinesinde olan hayattaki tek isim Çalışma Bakanı Önder Sav yanında Kıbrıs Barış Harekatı’nda Dışişleri Bakanı olan Prof. Dr. Turan Güneş’in kızı Prof. Dr. Ayşe Ayata heyette yer alan isimlerdi. Ayşe Ayata, Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlangıcının parolasındaki “Ayşe” idi. İşte o Ayşe, “Ayşe tatile çıksın” parolasının kahramanı da sembolik olarak heyette yer aldı ve kutlamalara katıldı.
Prof. Dr. Turan Güneş, 12 Eylül cuntasının CHP’yi kapatıp siyasi yasak getirmesi üzerine üniversiteye dönünce İdare Hukuku hocamız olacak ve o zaman genç bir akademisyen adayı olan Ayşe’yi de okula getirip bizimle tanıştıracaktır. Bir dönem CHP MYK Üyesi olan Prof. Dr. Sencer Ayata’nın eşi, Prof. Dr. Hurşit Güneş’in de ablası olan Prof. Dr. Ayşe Ayata’yı ikinci kez ise tam 30 yıl sonra CHP Kurultayında gördüm ve temas ettik yeniden (Turan Hoca’yı ise maalesef 1982’de İzmir yakınlarında denizde bir kalp krizi sonucu kaybettik ve Şişli’de son yolculuğuna uğurladık. Şişli Camii’nden cenazesi kaldırılırken Kenan Evren’in çelengini tabutunun başından bizzat kaldırınca kıyamet kopuyordu az kalsın; Sıkıyönetim görevlisi albayla çelenk yüzünden yaka paça olduk. Gözaltına alınmaya ramak kalmıştı!)
20 Temmuz 1974’e nasıl ve neden gelindi?
Kıbrıs Barış Harekatı’nda az bilinen bazı önemli noktalara değineceğim ama öncesine gitmeden olmaz tabii… 1959’da Londra Anlaşması ile Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Kıbrıs için garantör olmuştu. Hatta o anlaşma sonrasında yurda dönmekte olan Başbakan Adnan Menderes’in bulunduğu uçak ormanlık bir alana düşünce tam olarak yere düşmeyen ve ağaçlara asılı kalan uçaktan Menderes sağ çıkmıştı. 1960’lardaki Makarios’un başında olduğu bağımsız-bağlantısız Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı 1974’te darbe yapan Sampson’un başındaki faşist EOKA, Makarios yönetime son verirken cesareti Yunanistan’daki faşist Albaylar Cuntası yönetiminden alıyordu. Faşist Rum çeteleri zaten 1960’ların başından itibaren adadaki Türkleri sindirmeye çalışıyordu ve 1963’teki kanlı Noel katliamı niyetlerini iyice ortaya koydu. Türklere dönük sindirme bir etnik temizliğe evriliyordu. EOKA’nın amacı ENOSİS idi. Yunanistan ve Kıbrıs kucaklaşacak, birleşecekti! Bu süreçte sadece Adada değil, Türkiye-Yunanistan arasındaki gerilim de artı. Başbakan İsmet İnönü, faşist Rum çetelerinin terörist eylemlerini durdurma yolunda caydırıcı olması için ada üzerinde Türk jetlerini uçurmaya başladı. Hatırasını yaşatmak için adı birçok yere ve çocuklara verilen Pilot Yzb. Cengiz Topel, o süreçte ada üzerinde şehit düştü. Sonuçta şunu notu düşmeden olmaz; Nikos Sampson’un başında olduğu faşist darbe başarılı olsaydı, Türk Silahlı Kuvvetleri Barış Harekatı’nı başarıyla gerçekleştirmeseydi Kıbrıs’ta Türklere dönük bir etnik temizlik gerçekleşecek ve Kıbrıs Yunanistan’ca ilhak edilerek bir “Rum adası” olacaktı. Türkiye de soydaşlarının düştüğü durum bir yana, stratejik olarak Doğu Akdeniz’de büyük bir kayba uğrayacak ve garantörlük vasfını yerine getiremeyen bir devlet durumuna düşecekti. Bu arada Batı’nın trajikomik tavrını da not etmeden olmaz; BM, Kıbrıs’taki faşist Rum çetelerinin yönelimini güya durdurmak için adaya dalga geçer gibi ve EOKA’nın ilerlemesine yol verircesine 35 kişilik bir silahsız Kanadalı askeri birlik göndermişti!
Amfibik harekat hiç de kolay değildi, ancak Türkiye bunu başardı
Ne var ki Türkiye’nin devlet aklı, pırıltılı diplomatik birikimi ve askeriyesinin kararlılığı ile içeride vatandaşlarının birlik ruhu devreye girdi. Türkiye, Yunanistan’da demokrasiyi rafa kaldıran faşist Albaylar Cuntası’nı, paralelindeki adadaki Sampson’un girişimini lehine şekilde çok iyi değerlendirdi. Zamanlama siyasi açıdan uluslararası zeminde çok uygundu. 1922’den sora 52 yıldır bir savaşa girmeyen Türk Silahlı Kuvvetleri buna karşın çok zor olan amfibik bir harekat için kendine güvendi ve iyi hazırlandı. Amfibik harekat; kara, deniz ve hava kuvvetlerinin denizi, karayı ve havayı içeren ortak harekatı olarak çok karmaşıktır. Denizden Kıbrıs’a çıkarma yapacaksınız… Havadan düşman içine paraşütle birlikler indireceksiniz… Hava kuvvetleriniz ve deniz kuvvetleriniz denizde çarpışacak, saldırı yapacak ve mukavemet gösterecek… 1973 Nisanı’nda cumhurbaşkanı seçilen Fahri S. Korutürk, çok sivil ve demokrat pozisyonda kaldı fakat aynı zamanda eski Deniz Kuvvetleri Komutanı idi. Bu meyanda, Kıbrıs meselesinin bir harekata kadar gidebileceğini sezdiği için amfibik bir harekatın olmazsa olmazı çıkarma gemilerinin yeterli hale gelmesi hususunda özel bir gayret sarf etti. O dönemde bazı arabalı vapurların dahi çıkarma gemisi olarak modifiye edildiğini duyuyordum. Bu arada, Ada’ya bir müdahale sonucunda Türkiye, Yunanistan ile de karşı karşıya gelebilirdi ve bu olasılığa karşı da askeri önlemler alındı. İstanbul ve Trakya ile İzmir ve Ege kıyılarındaki askeri pozisyon ve alarm durumu üst düzeye çıkarıldı. İhtimaliyat hesapları buna göre yapıldı.
Siyasi zorluklar koalisyonla aşıldı
İçeride ulusal birlik iyi durumdaydı diye belirttim. Fakat siyasi olarak zorluklar da vardı. Türkiye, 12 Mart döneminden yeni çıkmıştı. 1973’te genel seçimler yapılmış, CHP Ecevit ile yüzde 33 oy alarak birinci parti çıkmış ancak çoğunluğu sağlayamamıştı ve bir türlü hükümet kurulamıyordu. Korutürk, teknokrat hükümetlerle çalışıyordu. Sonuçta aylar sonra Ecevit’in CHP’si ve Erbakan’ın MSP’si anlaştı ve 1970’lerin ilk koalisyon hükümeti kuruldu. Türkiye, tarihinin en önemli meselelerinden birisi olan Kıbrıs’ı da böylece bir koalisyon hükümeti ile çözmüş oldu. Bu çerçevede koalisyon hükümetlerini suret-i haktan görmeyenler de dersini aldı.
Başarının anahtarı
Cumhurbaşkanı Korutürk’ün üstün, net, kararlı tutumu; Başbakan Ecevit’in arkasındaki Prof. Dr. Haluk Ülman’ın olsun, Dışişleri diplomatlarının olsun üst aklı; TSK Komuta kademesinin kararlılığı ve özgüveni, ikinci harekat için Cumhurbaşkanı Korutürk ve TSK’nın akıl ve cesaret dolu net tavrı; Kıbrıs Türklerinin, Mücahitlerin Denktaş’ta ve arkadaşlarında ifadesini bulan mücadele gücü ve inancı; her şeyden önce haklı bir dava ve bu davaya Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının, milletin olağanüstü desteği Kıbrıs Barış Harekatı’nın başarısını; adaya barışı ve özgürlüğü getirmiştir.
Şimdi Kıbrıs Barış Harekatı ile ilgili az bilinen noktalara, özellikle Cumhurbaşkanı Korutürk’ün rolüne gelebiliriz. O dönemdeki sisteme göre malum, Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Milli Güvenlik Kurulu Başkanıdır. MGK’nın hükümete bildirdiği tavsiye kararları öncelikli olarak Bakanlar Kurulunda dikkate alınır. Kıbrıs’ta faşist Rum çetelerinin, EOKA’nın gemi azıya alması üzerine Cumhurbaşkanı Fahri S. Korutürk başkanlığında mayıs ve haziranda toplanan MGK’larda TSK’nın harbe hazırlık durumunu, Kıbrıs’a dönük eylem planını ve bunun Yunanistan’la olası koordinatlarını görüşmüştür.
Kritik Milli Güvenlik Kurulu toplantısı
16 Temmuz 1974’te toplanan tarihi MGK yine Cumhurbaşkanı ve “Başkomutan” Korutürk başkanlığında toplanarak fevkalade bir Kıbrıs değerlendirmesinde bulunmuştur. Toplantıya Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Org. Semih Sancar, Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık, İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk, (yurtdışında görevli olduğu için Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Turan Güneş katılamadı), Maliye Bakanı Doç. Dr. Deniz Baykal, Ulaştırma Bakanı Ferda Güley, Çalışma Bakanı Önder Sav, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Eşref Akıncı, Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Kemal Kayacan, Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Emin Alpkaya ve MGK Genel Sekreteri Org. Nahit Özgür katılmıştır.
Prof. Dr. Hikmet Özdemir, bu toplantıdan şöyle söz etmektedir:
“Cumhurbaşkanı Fahri S. Korutürk, Kıbrıs’ta, Yunanistan’daki askeri yönetim yanlısı faşistlerin darbesiyle ortaya çıkan yeni kriz ve özellikle Rum milislerin Kıbrıs Türklerine yönelik katliamlarının değerlendirildiği bu saatler süren ‘tarihi’ oturumda ‘belirleyici’ bir rol oynamıştır. Milli Güvenlik Kurulu Başkanı sıfatıyla, Cumhurbaşkanı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘insani yardım’ amacıyla Ada’ya gönderilmesinin ‘tek seçenek’ olduğunu şöyle vurgulamıştır:
‘Beyler! Kıbrıs Türklerini korumak için bir şey yapmak istiyorsanız, sırası şimdidir; eğer, şimdi yapmazsanız bir daha hiç yapamazsınız!’
Başkomutan ve Cumhurbaşkanı Korutürk’ün bu çok hassas uyarısı ardından; Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanması ve hiçbir yabancı engellemeyi kabul etmemesi (çünkü komutanlar, eğer daha önceden olduğu gibi, Kıbrıs’a yola çıkıp geri dönülecekse hiç yola çıkmayalım; Türk Silahlı Kuvvetleri onuruyla oynanmasını istemiyor, demişlerdir) koşuluyla şu karar alınmıştır:
‘1-Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait birliklerin Genelkurmayca hazırlanan plana göre 20 Temmuz 1974 günü sabahı Kıbrıs’a çıkarılmasına; 2-O zaman değin Başbakanın Londra’ya gidip İngiliz hükümetiyle görüşerek, antlaşma gereği birlikte hareket edilmesini önermesine, birlikte hareketi kabul etmezlerse Türkiye’nin yine Antlaşma gereği tek başına hareket edeceğinin İngiliz hükümetine bildirimesine karar verildi.’ (“Fahri S. Korutürk”, Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Sf. 110-111, Ankara, 2010)
Özdemir, 16 Temmuz MGK’sındaki Cumhurbaşkanı Korutürk’ün sözlerini MGK Genel Sekreteri Org. Nahit Özgür’ün kendisine özel anlatımına, kararları ise MGK Üyesi Ulaştırma Bakanı Ferda Güley’in anılarına dayandırmaktadır.
Cumhurbaşkanı harekat için Bakanlar Kurulunu toplıyor, kararname çıkıyor
Ve 20 Temmuz sabahı çıkarma yapılmadan önceki akşam yapılan, Cumhurbaşkanı, Milli Güvenlik Kurulu Başkanı, Başkomutan Fahri S. Korutürk’ün başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu’nun 19.7.1974-7/8613, 100-51/1250 Dosya Numaralı “KARARNAME”ye bakalım şimdi de; bu kararname Kıbrıs Barış Harekatı’nın hayata geçmesi doğrultusundaki son dokunuştur artık. ABD’nin özel temsilcisi Sisco ile, İngiliz hükümeti ile yapılan temaslar yarar sağlamamış; Türkiye, garantör olarak kendi göbeğini kendisi kesme durumunda kalmış; Kıbrıs Türklerinin dramatik pozisyonuna ve Ada’nın Yunanistan’ca ilhak girişimine daha fazla kayıtsız kalamamıştır. İşte o kararname:
“Kıbrıs’ta son gelişmeler nedeniyle, Büyük Millet Meclisi’nin 17/11/1967 tarihli ve 148 sayılı kararında verilen müsaade ile Garanti Antlaşmasının 3üncü maddesi ve Birleşmiş Milletler Yasasının 51inci maddesi gereğince meşru savunma hakkını kullanmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Kıbrıs’a karşı fiili müdahalede bulunulmasına ve Yunanistan’ın bir tecavüzü halinde bu Devlete karşı da harekata geçilmesine emir verme konusunda Başbakanın yetkili kılınması; Bakanlar Kurulu’nca 19 Temmuz 1974 günü kararlaştırılmıştır. İmzalar: Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu Üyeleri”
İşte bu kararname ile önceden günü belirlenen Kıbrıs Barış Harekatı anayasal ve yasal olduğu kadar uluslararası sözleşmelerden de doğan hak ve yükümlülüklerden yetkilenerek 20 Temmuz’un ilk saatlerinde başlatılmıştır. Harekatın askeri ve siyasi başarısının önünü kesmek isteyen BMGK ateşkes ilan ederken üçüncü gün, Kıbrıs’ta Rum faşist çeteleri katliama devam ediyor, Yunanistan ise savaş yığınağı yapıyordu. Ada’daki 30 bin Türk askerinin ise eli kolu bağlanmştı. Bu noktada TSK’nın hükümete ilettiği gizli yazı gidişatı değiştirdi.
Birinci harekat sonrasında
Cumhurbaşkanı Korutürk, 2 Ağustos’ta Türk milletine moral vermek ve olası büyük mücadele için şöyle seslenmiştir:
“Bir milletin barıştan savaşa geçmesi, bir gün meselesi, bir ay meselesi kısa bir zaman içinde demek istiyorum, alınabilecek bir karar ve olay olamaz. Öyle olursa başarılı olamaz.
Millet davasında haklı olduğuna inanmalıdır. Türk milleti, Kıbrıs davasında haklı olduğuna, yediden yetmişe kadar, tümü ile inanmış bulunuyordu. (…) Kaldı ki Cumhuriyet Hükümeti’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesi, savaş için değil, Kıbrıs’a bozulmuş anayasa düzenini yeniden getirmek için bir barış müdahalesi idi. Ve bu müdahale uluslararası anlaşmalardan doğan bir hak ve vazife duygusundan kuvvet alıyordu.
Cumhuriyet Hükümeti, senelerden beri kangren olmuş Kıbrıs yarasına tam zamanında gerekli neşteri vurmak zaruretini duymuş ve bu neşteri siyasi alanda, askeri alanda başarı ile kullanmıştır.” (A.g.e. Sf. 111-112)
Korutürk ikinci harekatın önünü de açıyor
Nitekim Ağustos ortasında toplanan MGK ateşli ve sıcak konuşmalara sahne olmuş, TSK’nın hükümete ilettiği gizli yazı ele alınmış ve Cumhurbaşkanı Korutürk, askeri tutumu sürdürme yolunda adım atmak isteyen TSK ile hükümet arasında bağlantı kuran bir perspektifte yaptığı yapıcı açıklamalarla ikinci harekatın önünü de açmıştır. Korutürk, MGK’nın bu doğrultudaki tavsiye kararının görüşüldüğü Bakanlar Kurulu toplantısına da başkanlık yaparak kurul üyelerinin ikinci harekata ikna olmasında rol oynamıştır. İkinci harekat ile birlikte Türkiye, milletin desteği ile askeri ve siyasi amaçlarına tamamen ulaşmış, alnının akıyla çok zor bir askeri harekatı başararak diplomatik ve siyasi boyutun da üstesinden gelmiştir
Sonuçta
Sonuçta iki aşamalı Kıbrıs Barış Harekatı ile Ada’ya barış geldi, Türklere de özgürlük ve yaşama hakkı. Bu sayede Kıbrıs Rumları faşist bir idareden ve Yunanistan’a bağlanmaktan, Yunanistan da faşist Albaylar cuntasından kurtuldu. Türkiye, Cumhurbaşkanı Korutürk’ün liderliğinde, Ecevit hükümetinin ve TSK’nın değerli işbirliği ile bir taşla üç kuş vurmuş oldu. Batı’nın meseleye bir de bu perspektiften bakması gerekiyor.
ABD ambargosu
Türkiye’nin Kıbrıs’a haklı ve meşru müdahalesine karşı ABD’den 3 yıl 8 ay 10 gün süren ambargo yanıtı geldi. Batı da neredeyse tamamen bu ambargoya uygun adım attı. Libya olmasa, Kaddafi uçak yakıtı vermese Türkiye askeri uçaklarını uçuramayacaktı. Bu ambargo, Türkiye’de bir uyanışa neden oldu. İlk kez ulusal bir davada ABD’nin ve külliyen Batı’nın kıskacına giren Ankara, millete başvurdu ve milletin desteğiyle, bağışlarıyla bugünkü TSKGV’nın, harp sanayiinin temelleri atıldı. MKE’ye ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN, TUSAŞ vb. kuruluşlar eklendi. NATO üyesi olan Türkiye’nin, bu örgütün bir parçası olan ordularının ulusal bir davada kullanılamama riskini bertaraf etmek için dördüncü bir ordu daha, Ege Ordusu kuruldu.
1975 yılındaki dönemin ünlü Akbaba mizah dergisinin kapağı da ambargo konusuna ayrılmıştı. Kapaktaki karikatürde, ABD’yi temsilen Sam Amca’nın ambargo çıkışına Cumhurbaşkanı Korutürk’ün “Biz de ABD’ye ambargo koyarız” sözü balon içine alınmıştı.
Kıbrıs’ta güncel durumla ilgili hassas bir değini
Bu yazıyı daha ziyade Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki çok önemli bir gelişmede, Kıbrıs Barış Harekatı’nda dönemin Cumhurbaşkanı Fahri S. Korutürk’ün az bilinen rolünün bilinirliği için kaleme aldım. Tabii Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yılı dolayısıyla meseleye eğilmek ve kutlamalara değinmek de istedim. Güncel kutlama ile bitireyim… Harekatın siyasi kurmayı Ecevit’in partisi CHP’nin tam tekmil törenlere katılması da kıymetliydi şimdiki hükümetle birlikte. Kıbrıs gibi ulusal bir davadaki birlik görüntüsü önemliydi (Bu görüntünün örneğin Azerbaycan’da da verilememesi, bunun nedenleri üzerinde ayrıca durulmalı). Yalnız Kıbrıs’taki Büyükelçi Feyzioğlu’nun kompleks de kokan hükümete yaranmacı tavrı hiç hoş değildi ve zaten CHP de buna yüksek sesle tepki verdi. Bu arada, Özel’in Kıbrıs’ta gelinen noktayı gazetecilere değerlendirirken kurduğu yanlış anlaşılmalara neden olabilecek bir cümle dikkatimi çekti. Sanırım Kıbrıs’ta Kıbrıs Türkleri açısından da Türkiye açısından da bir sorun yoktur. Barış ve Özgürlük Bayramı da bunun görüngüsüdür. KKTC kurulmuştur ve Türkiye dışında hiçbir devlet tanımasa da reşit bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Buradan geriye dönüş olmaz, olmayacaktır. CHP, İsrail-Filistin geriliminin iki devletli çözümünü desteklerken ve isterken Kıbrıs’ta onca yaşananlardan sonra farklı bir tutum benimsemeyecektir. Bunu açık seçik, net olarak ortaya koymak gerekir. Batı, GKRY’yi AB’ye almakla yine yapacağını yapmıştır! Bu nereden baksanız Kıbrıs’a kötülüktür. Kıbrıs Türk halkına kötülüktür. Bir mengenedir direnci kırmak için. AB’yi bir ‘Hıristiyan kulübü’ görmektir. Doğrusu, KKTC’nin de tanınıp AB’ye GKRY ile birlikte alınmasıydı. Tabii bu kötülük Türkiye’ye de yapılmaktadır üyelik için başvurulan 1963’ten bu yana.
Son cümle de şu olsun: 6. Cumhurbaşkanı Fahri S. Korutürk, Atatürk’ün verdiği soyadına layık şekilde önemli devlet hizmetlerinde (Montrö Antlaşması Heyet Mensubu, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Moskova Büyükelçisi –Soğuk savaş döneminde çok önemliydi-, Kontenjan Senatörü, Cumhurbaşkanı), bulunmuş ve Cumhurbaşkanı olarak Kıbrıs Barış Harekatı’nda da önemli bir rol oynayarak bütün görevleri boyunca Cumhuriyete kol kanat germiştir. Korutürk, Türkiye’yi 12 Mart’tan çıkaran, 12 Eylül’ü döneminde yaptırmayan ve üstelik askeri bir darbenin panzehiri olan CHP-AP Büyük Koalisyonu için iklim oluşturmaya çalışan; tümüyle koalisyonlarla geçen yedi yıllık cumhurbaşkanlığı süresince her gün sümeninin altındaki cumhurbaşkanlığı yeminini okuyarak güne başlayan bir devlet adamıdır.