Kimilerini ümide gark eden, kimilerini öfke ve şaşkınlığa uğratan yerel seçim bitti.
Bu seçimler umudun kendisi” oldu dedim, çünkü bir uyanış sezinledim. Demokrasinin ne olduğu yavaş yavaş anlaşılıyor gibi artık. Demokrasi sayesinde aklın kadere ne de olsa yön verebileceği fark edildi mi ne?
Her şey bir yana bu seçim sonuçlarında en çok memnuniyet yaratacak olay kadınlarımızın başarısı. On bir ilde ve birçok ilçede, beldede yönetime kadın eli değmesi harika bir şey.
Birçok yazı yazılıyor, fikir, görüş, yorum serdediliyor ama benim burada değinmek istediğim kadınlarımızın başarısı.
Bu konuda kendi içimden gelen duyguları betimlemek isterdim ama medyada okuduğum bir yazıyı yazarının gıyabi izniyle aynen aşağıda sizlere sunuyorum. Bir çoklarınız okumuş olabilir ama olsun burada, toplum hafızasına bir kez daha olsun nakşetmek istedim.
Yazı değerli Umur Talu’ya ait. Türk kadının bu başarısını o kadar güzel duygu ve ifadelerle anlatmış ki, defalarca okumaya değer bence. Buyurun beraber okuyalım:
“Nejla Işık'tan Sinem Dedetaş'a… Ağaçlardan sokaklara!
Bu seçimin umutları gözlerimi dolduracaksa, diğerleri kusura bakmasın lütfen, en çok Nejla Işık ile Sinem Dedetaş'la…
Okuyanlarla paylaştıklarının ana fikri ne diye sorsalar, bilirsiniz, "ille umut" derim.
Yerel seçimler elbette umudun kendisi oldu. Emeği geçenlere, yüreği çarpanlara, acısını oy yapanlara, hayal kırıklıklarını da hayallerini de zarflayıp sandığa atanlara selam olsun.
Bu seçimin umutları gözlerimi dolduracaksa, diğerleri kusura bakmasın lütfen, en çok Nejla Işık ile Sinem Dedetaş'la…
Akbelen ve İkizköy'den Üsküdar'a, doğduğum Bağlarbaşı'na.
Esas bu kadınlar temsil ediyor "Yepyeni bir Türkiye"yi.
Ne eskisi, ne bu iktidarın 22 yıldır "Yeni" deyip çürüttüğü, çökerttiği Türkiye.
Çünkü bu kadınlar iyiliği temsil ediyor; itaati, biati değil dik durmayı, teslimiyeti değil mücadeleyi, insanı, vicdanı, tabiatı, tüm canlıların iyiliğini temsil ediyor.
Kadını aşağılayanlara, hor görenlere, aşağılık maço dillerine ve hiddet ile şiddetlerine hedef yapanlara karşı, bu kadınlar, işte bizim kadınlarımız!
Nejla Işık, "Reisin trilyoner kankaları"na karşı köyünü, toprağı, ağaçları, ormanı, suyu koruyan Akbelen-İkizköy mücadelesinin sembol ve öncü ismi, artık köyün muhtarı.
Ağaçlar ona sarıldı; ormanın nefesi hep rüzgârı olsun.
İyi ki gitmişim, onun, kızı Esra'nın, köylülerin ve onlarla omuz omuza direnenlerin mücadelesinden bir nefes olsun alabilmişim.
İktidar emriyle, millet yerine servet bekçiliğine özel güvenlik gibi seferber edilen; halka cop sallayan, kalkanla üzerlerine yürüyen, sürükleyen "cenderme"nin, çoğu Anadolu yoksulluğundan çıkmış subayı, astsubayı, uzmanı, eratı ve diğerleri, evdeki eşleri, anaları, kızları, evlatları hatırına, bu ülkenin iyilikleri namına ona selam durmalı!
Bodrum'da yaşayan, yazlıkçı olan, eğlenen, tatil yapanlar da bir teşekkür etmeli Nejla Işık ve mücadelesine.
O Akbelen'in, ormanın, ağaçların, İkizköy'ün muhtarı ama misal Bodrum'un suyunun da muhafızı.
Yağmacılar maden adına toprağı kirletip ağaçları katlettiklerinde, ki yapıyorlar zaten, ama tamamen yok ettiklerinde, üstüne bir bardak su içmemek için en azından!
Sözde tarihe filan sahip çıktığını iddia edip, tabiat gibi tarihi de yağmalayanlara karşı çıktığı Haliç Tersanesi'nden kovmuştu AKP Belediyesi onu. Binaliler, Kurumlar gelse, 5 yıldır başında olduğu Şehir Hatları'ndan da kovacaklardı zaten.
O da gitti, Üsküdar'ı aldı. Üsküdar'ı aldı da bir umut, bir güneş, bir bahar.
"Araba Sevdası"nın içinde ve içinden geçtiği Üsküdar ve Çamlıca'sına, "Kâtibimin setresi uzun, eteği çamur" diye bir name bıraktı.
Ormana saldıran, İstanbul Sözleşmesi'ni yırtanlara inat; hayata, tabiata, vicdana, geleceğe umut verdiler ve hiç de yalnız değiller.
Bir zamanlar genç kızların şüpheli intiharları, domuz bağları ile anılan Batman'da da bir kadın, Gülistan Sönük de kadın düşmanlarına fark atarak "yarasalar"a karşı zafer kazandı.
Kadınlar, umudu canlanmış gençler, elbette yılların acılarıyla, yoksunluklarıyla, yorgunluklarıyla yoğrulmuş emekliler çok önemli bir şey yaptı!
İyi ki varlar.
Uyuyor sanılan halklar da gün olur haksızları haklar!
Yoksa tarihte devrim diye bir şey olmazdı.
Not: Elbette sadece kadınlar değil; ama birini özellikle anayım.
"Fıtrat, kader, güzel öldüler" denerek gömülen, bir elle tokatlanan, bir danışmandan yerde tekme yiyen Somalı "ölü, yaralı, acılı" madenciler de, Sercan Okur oldu; Soma Linyit Okulu mezunu bir avukatla o tekmecilerin, o tokatçıların, o yağmacıların karanlığına karşı, baretleriyle ışıl ışıl yaptıkları bir Soma sabahına uyandılar.
Sinop'ta Metin Gürbüz, Hacıbektaş'ta Ali Kaim de umudun emekçilerindendi.”