Bugün Türkiye’de iç politika tamamen çıkar siyasetidir. Buna karşılık dış siyaset tamamen prestij kaygısı siyasetidir. Oysa dış politika çıkar siyaseti, iç politika ise Türkiye’yi oluşturan bütün halk tabakalarının ortak yararlanmaları siyaseti olmalıdır.
Şimdi bu genellemeden yola çıkarak Türkiye’deki siyasette sergilenen davranışlara geneldeki siyaset felsefesi ile kıyaslayarak bir göz atalım.
Bizde siyasetin kişisel çıkar üzerine yapılması mukadderdir, alnımıza yazılmış bir davranıştır. Kişisel çıkar siyaseti başta siyasal partiler olmak üzere her yere o kadar nüfuz etmiştir ki, öncelikle toplumsal yarar gözeten siyaset hiçbir zaman görülmemiştir. Bencillikten dolayı, önce kendi çıkarına kamu hizmeti görülür, arta kalan hizmet vatandaşın yararınadır
Siyasiler kendi hür iradeleriyle nadir hareket edebilirler. Çıkar ve baskı grupları onların davranışlarına ipotek koymuştur. Tarikat ve sermaye grupları en önemli çıkar ve baskı grubu oluşturmuştur. Baskı grubunun etkisi olan ancak etken değil edilgen durumdaki halk tabakalarıdır. Halk tabakalarını edilgen duruma getiren faktör de, eğitimsizlik, güdülme duygusu, yanlış inanç prensipleridir.
Baskı gruplarının gelişmiş ülkelerde siyasi partilerle ilişkileri, genellikle olumlu yönde gelişmiştir. Ancak bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ise, baskı grupları siyasi parti gibi hareket ederler. Bizim gibi ülkelerde partilerin zayıflığı, baskı gruplarını daha etkili hale getirmektedir. Bu nedenle, siyasi partiler genellikle baskı gruplarının bazı davranışlarından çekinmektedirler. Bazı durumlarda, baskı grupları siyasi partileri destekleyerek onları kendilerine bağlarlar. Ülkemiz siyasileri de çıkar ve baskı gruplarından korkmaktadırlar. Yoksa iktidarlarını kaybederler.
Siyasi partileri etkilemek için baskı gruplarının en çok başvurdukları yöntem siyasi parti içindeki gruplar ve kişilerle özel ilişki kurmaktır (Tan,03.11.2002). Çok partili sistemlerde siyasi görüşü birbirine yakın olan partilerin belirli bir baskı grubunun desteğini sağlamak için rekabete girişmeleri sonucu, baskı gruplarının ağırlığı ve önemi artmaktadır.
Bu tür baskı yolları genel olarak şunlardır:
Çıkar ve baskı gruplarının devlet üzerinde baskı kurma yollarından birisi ikna etme yöntemidir.
Baskı gruplarının amaçlarına ulaşmak için parlamentoda yaptıkları lobi çalışmalardır.
Çıkar ve baskı grupları, seçim öncesinde politikacıların kampanya harcamalarına yardım ederek bir sonuç elde etmeye çalışırlar.
Çıkar ve baskı gruplarının devlet üzerindeki baskı kurma yöntemlerinden bir diğeri de rüşvettir.
Çıkar ve baskı grupları, kitle iletişim araçlarını kullanarak siyasi iktidarı destekleme kampanyası yürütebilirler, kendi ilgilendikleri konuda yetkilileri etkilemek için propaganda faaliyetlerine girişebilirler. Bazı baskı grupları, gazete ve dergi gibi yayın organlarını reklam vermek, yazarları çeşitli biçimlerde ödüllendirmek yolu ile etki altına alabilirler.
Ülkemizdeki siyaset manzarası budur.
Ülkemizde baskı grupları gözetilmektedir. Siyasetteki hizmet en çok bu gruplara verilir. Enflasyonla, gelir dağılımında adaletsizlikle bu sağlanır. Ama siyasiler halkı da unutmaz. Halka hizmetin posasını sunarlar. Küçük küçük zamlar, arada bir ikramiyeler yeter onlara.
Nasıl olsa halk çantada keklik. Onları baskı ve çıkarcılar rodaja sokmuştur nasıl olsa.
Durmadan bu durumdan şikayet ediyoruz ama insanlık milattan önceden beri bencillik, menfaat duygusunu baş tacı etmiştir. Bu durum kapitalizmle doruğa ulaşmıştır. Ali Koç bunu şu sözlerle çok güzel ifade etmiş: ”Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekmektedir.”
Batıda yavaş yavaş sermayeden ziyade “yaratıcı ekonomiler”, “paylaşım ekonomisi” konuşulurken, bizde kapitalizm en vahşi şekliyle icra ediliyor.
Size şu sözler de Platon (Eflatun) dan: “İktidar düşkünü olmayan ve iktidardan gelecek yararlara ihtiyacı bulunmayanlara verilmelidir. Üç şey bir arada olmaz. Akıl, dürüstlük ve siyaset”
Dedik ya, insanlığın bu durumu düzelmeyecek. Dinler bile bunu başaramamışlar. İşimiz artık 1500’lü yıllarda Thomas More’un hayalini kurduğu “Ütopya”ya kaldı.