Necati Ataman
Türkiye’nin ilk alışveriş marketlerinden GİMA’da müdürlük yaparken, bir sebeple istifa etmişti, Ballıbaba Sokakta küçük bir dükkânda emlak işleri yapıyordu. Emlak işleri bir yana, dostları ve arkadaşlarıyla sohbet etmek gayesiyle açılmış bir hali vardı
Aman aman iş yapıyor muydu sanmıyorum? Lakin önünden her geçtiğimde içerisi hayli kalabalık olurdu.
Necati abi Siverekliydi!
Bölgeye özgü lehçesi, elinde tespihi, tabancası belinde, ayağında yumurta topuk ayakkabısı, elleri arkasında kostak kostak yürürdü. 1.75 boylarında, kırklı yaşlarda, fit, elmacık kemikleri dışarı çıkık, siyahı gözleri, üst dişlerinden bir altın, ince çıtak bıyığıyla değişik bir havası vardı.
Sert görünüşlü, beli tabancalı olduğundan istemeyerek olsa da herkes çekinirdi. Kimseyle de bir sıkıntı yaşadığına şahit olmadım. Üstelik yardım sever bir adamdı.
Büyük oğlu arkadaşımız olduğundan az çok tanırdık. Salih çok zeki bir gençti. İyi bir dereceyle Tıp Fakültesini kazanmış ve arkadaşları olarak hepimiz çok sevinmiştik.
O, sert ve çekinilen adamın bir kez kavga ettiğine rast gelmiştim. Yanlış anlama neticesinde gelişen olaya kadar. Olay biraz sıkıntılı olsa da, araya hatırlı kişiler girmiş ve ciddi bir sıkıntı yaşanmadan sorun çözülmüştü.
Sol bir guruptan birkaç kişi ellerinde bağış makbuzuyla Necati abinin ofisine girerler, makbuz karşılığında bağış isterler. Necati abi hayatında kimseye nereye gideceğinden emin olmadığı için bağış yapmazmış. Üstelik ataerkil sosyal bir yapıda yetiştiğinden kişiliğine de aykırı bir durum. Bağış isteyen kişilerde meramlarını doğru anlatamamışlar sanırım.
Bu sebeple dükkânda itiş kakış yaşanır. Olay fazla uzatmayan kişiler, geri dönmek üzere dükkânı terk ederler.
Durumu hazmedemeyen şahıslar kısa bir süre sonra tekrar gelir ve dükkânı kurşun yağmuruna tutarlar, Allah’tan can kaybı yaşanmaz. Zarar vermek için değil, göz korkutmak amacıyla eylemi yaparlar.
Hal böyle olunca iki tarafı iyi tanıyan mahallenin hatırı sayılı insanları araya girerler ve sorun çözülür. Yaşanan olay sonrasında bu gurupla iyi ahbap olurlar.
Terzi Fehmi Abi;
“Başçavuş Sokak’ta Terzi Fehmi abi'nin terzi dükkânı vardı. (Fehmi abi, 2016 yılında Kızılay Güvenpark patlamasında, eşiyle birlikte katledildi)”
Üçgen Kahvesiyle aynı binanın altındaydı. Dükkânın üstünde, arkadaşım Bülent Çağlar, tam karşısında da Ayhan Üretener oturuyorlardı. Mahallenin bütün çocukları “ben dahil” okul sonrası zamanımızın çoğu Başçavuş Sokakta, Üçgen Kahvesinde, Terzi Fehmi abi'nin dükkanında, Ali abinin Didem Plakta geçerdi.
Fehmi abi, mutlaka bir bahane yaratır dükkânı bize emanet eder kahveye giderdi. Oyun oymasını bile bilmezdi. Elini yüzüne koyar, saatlerce oyun oynayanları izler, dükkâna gelmeyi akıl etmezdi.
O anların birinde Fehmi abi aceleyle dükkâna geldi. Yüz beyaza kesmiş merak etmiştik!
Abi ne bu hal?
Kahveden çıkarken, aksilik bu ya Necati Ataman’a yakalandım.
Nasıl yani?
Oğlum şimdi sırası değil, sonra anlatırım.
Olayın aslı, Necati Ataman, Fehmi abiye üç ay öncesinde bir takım elbise sipariş etmiş.
Birçok defa elbisenin provasını bile yapmış, Bugün yarın derken aradan üç ay geçmiş. Bırakın elbiseyi, elbisenin bir tek düğmesi bile yok orta da.
Fehmi abi kahveden çıkarken, Ataman ile karşı karşıya gelmişler.
Ataman, Fehmi nerededir benim elbise, bitmedi mi? Diye sorar.
Fehmi ıh mıh abi falan filan, bir şey uydurmak zorundadır. Uydurur da!
Abi elbise bitti de sadece düğmeleri kaldı, birazdan Ulus gidip düğmeleri alacağım, sen iki saat sonra gel al der ve o an için Necati Ataman’dan kurtulur.
ODTÜ’lü Hasan abiyle (civelek Hasan) dükkânda oturuyoruz. Fehmi abi pancar gibi bir suratla içeri girdi. Çocuklar Necati Ataman gelir beni sorarsa, ben yokum ona göre? Fehmi abi, Ulus’a düğme almaya gitti dersiniz?
Ne düğmesi abi? dedi Hasan
Fehmi abi Hasan’a, ulan senin okuduğun “ODTÜ”ye başlayacağım şimdi. Oğlum sen dediğimi söyle kâfi! Niye soruma soruyla cevap veriyorsun?
Dükkânı bir perdeyle ortadan ikiye bölmüştü. Üç basamakla yukarı çıkar, perdeyi çeker ve ön tarafla ilişiği kalmazdı. Yine öyle yaptı yukarı çıktı perdeyi kapattı.
Konuşmadan kısa bir süre sonra Necati Ataman, eli belinde yumurta topuklu ayakkabısına tek tek basarak dükkâna girdi.
Fehmi nerede çocuklar sözcüğünü tamamlamadan, Hasan Civelek Fehmi abiyi anında ele vermişti bile. Dakika bir, gol bir.
İçeride yatıyor abi, dedi.
Necati Ataman, perdeyi araladı, Fehmi abi sırt üstü divana uzanmış olduğu halde göz göze geldiler. Bembeyaz bir yüz ifadesi Fehmi abide. Yer yarılsa yerin altına girecek ama nafile!
Necati Ataman, ula Fehmi nerededir benim elbise oğlum?
Fehmi abi heykel gibi. Görüntü var ses yok. Ortada bir şeyin olmadığını anladı ve yöresel şivesiyle biraz söylendi, kapıyı sertçe kapayıp çıktı.
Sinirini yenememişti sanırım. Aniden tekrar içeri girdi. Ula Fehmi! Senin yapacağın işinde, dikeceğin elbisenin de içine “sı.am” dedi ve olay yerini terk etti.
Fehmi abi Hasan’a döndü, oğlum ben sana ne tembih ettim?
Bir dakikada beni ele verdin?
Hasan Civelek.
Abi, adamın belinden tabancası var. Ya çekip bizi vurursa demez mi! Sinirlenen Fehmi abi gülünce, bende ona eşlik ettim
Hasan’ın cevabına sinirlenen Fehmi abi, elindeki makası Hasan Civelek'e öyle bir fırlattı ki aman Allah'ım!
Hasan Civelek anlık bir refleksle hedeften çıktı ve kendini dışarıya zor attı ve ev yönüne topukladı.
Şuna bak, bir de ODT Ü’de okuyor bok herif. Adamın cümlesi ağzından çıkmadan, korkudan altına edecek neredeyse.
Söyle bir daha buralara gelmesin o ispiyoncu herif. Bir daha dükkâna gelirse onun bacaklarını kırarım.
Yaşanan bu olay sonrası, Fehmi abi, Necati Ataman’a elbise borcundan kurtulmuş, ODTÜ’lü Hasan Civelek’te dükkânın önünden asla geçmez olmuştu. Fehmi abiye görünmeden, gizli gizli gelirdi kahveye.
Her ikisinede saygıyla…