Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
Köşe Yazarı
Londra Mektupları - Ahmet Rıfat Ökçün - E.Büyükelçi
 

Parayı veren düdüğü……

Bu haftaki yazıma başlamadan önce keyif duyduğum bir hususu sizlerle  paylaşmak istiyorum. Bundan 5-6 yıl önce, “boş zamanlarımızı hoş zamanlara” çevirmek amacıyla oluşturduğum arkadaş grubuna “Geyik Muhabbeti” kıvamında yazılar yolluyordum. Bu çerçevede, sanırım 3-4 sene  önce, yılbaşı münasebeti  ile “Aziz Niko” başlıklı bir yazı kaleme alarak  Noelin aslında  ne olduğunu, Noel  Baba efsanesinin nasıl yaratıldığını, Nardugan’ı, yılbaşı ağacını (Nahıl’ı) anlatmıştım. Ulus Gazetesi bu yazımı  2023 sonunda yayınladı. Gazete, başına ilaveler yaptığım yazıya  geçtiğimiz Aralık (2024) ayında bir kez daha yer verdi. “Eeee ?” diyeceksiniz, “N’olmuş yani” Bir şey olduğu yok. Diyeceğim şu. Son haftalarda bazı köşe yazarları ki aralarında benim takip ettiğim Soner Yalçın, Rahmi Turan, Can Coşkun, Ümit Zileli gibi çok önemlileri, kıdemlileri de var (belki benim kaçırdığım, okumadıklarım da olablir) aynı konuyu yazmazlar mı. Onlar “Amerika’yı yeniden keşfederlerken”, “ Aldığım küheylanımla Üsküdar’ı çoktan aşıp Beylerbeyine ilerlemekte olan” ben, bunları  3-4 yıl önce yazmış olmamın verdiği keyifi, gururu sizlerle paylaşmadan edemedim. ………………….. Gelelim bugünkü konumuza.. Şöyle düşününüz, siz anne veya baba olarak çocuğunuza “kereste, odun, ağaç, meşe kütüğü “ gibi bir isim verir misiniz? Hele hele, soyadınız “ öküz veya geyik  “ olursa. Belki de “keşke ben de bu adı verseydim” diye düşünebilirsiniz. “Elon” İngilizcede “ ağaç, meşe ağacı” anlamına geliyor. “Musk” ise misk kokusu , misk öküzü (musk ox), misk geyiği (musk deer) demek. Elon Musk’tan bahsediyorum tabii. Dünyanın en zengin adamından. Adam elini nereye atsa para kazanmış, Kral Midas gibi her tuttuğu altın olmuş. Şimdi de, boyamadığı bir tek morcivert rengi kaldığı için siyasete dalmış. Dalmış da ne demek, balıklama atlamış. ABD başkan seçimi sırasında milyonlarıyla Donald Trump’ı destekleyince…… ….Göklerden ulvi bir  ses “Yürü ya kulum” diyecek  ve adam,Tanrı bilir, belki bakan bile olacak. Ne demişler….”Parayı veren…” (Ara not: Walt Disney’in evladı Vakvak Kardeşle adaş  olan ABD’nin yeni Başkanının özellikle soyadını yazarken çok dikkat ettim. Zira “Koz” anlamını taşıyan soyadınıda bir harfi yanlış yazarsanız, ( “u” yerine “a” yazarsanız) “serseri” anlamına geliyor . Üstelik her iki kelime de benzer şekilde telaffuz ediliyor. Aman ha dikkat edin, yoksa üç  harfli Amerikan kuruluşlarının “bizim çocuklar”ı sizin de başınıza bela olabilir). ABD siyasi hayatına  nasıl  etki yapacağını henüz kestiremediğim Musk bey, daha şimdiden uluslararası alana “maydanoz” oluyor. Önce İtalya’ya el attı. Üstüne vazifeymiş  gibi sağcı politikacı “Ufacık tefecik” Meloni’ye  seçimlerde destek verdi. Kapsamını, şeklini şemalini, rengini (!) boyutunun bilmediğim bu desteği İtalya siyasi tarihine ilk kadın Başbakan olarak adını yazdıran Meloni’ye  seçim sonrasında da devam etti, ediyor. İtalyan “Kavunu”nun başı ne zaman sıkışsa “Meşe ağacı” arkasında duruyor.   İtalya bizimkini kesmemiş olacak ki şimdi de Birleşik Krallık üzerinde, hani o “kadın adı taşıyan fırtınalardan biri” gibi esmeye başladı. Birleşik Krallık siyasetine, politikacılarına , içişlerine el atmış. Kimse çıkıp kulağına iki çift laf etmezse yakında el değil elense bile atacak görünümü veriyor. Musk,önce, Birleşik Krallık’ın 650  sandalyeli Avam Kamarasına, geçtiğimiz yaz yapılan seçimlerde büyük bir çıkış göstererek 5 üyesini sokan Reform UK  Partisini, “eniştem beni niye öptü ?” sorusunu akla getirecek şekilde destekleyici tutum aldı, konuşmalar yaptı. Göçe karşı, milliyetçi, Brexit’çi, her şeyde  reform yapılmasını isteyen, populist  sağ parti olarak tanımlanabilecek Reform UK Partisi  Başkanı  Nigel Farage bu destekten öylesine memnun kaldı ki Musk’u “ kahraman” olarak tanımladı ve gençliğe örnek gösterdi. Bu övgülerinin karşılığında 100 milyon dolarcık katkı beklediğini de eşine dostuna fısıldamaktan geri durmadı. Musk’ın  desteğini yorumlamaya çalışan kimi politika analistleri bu yeşil renkli  (!) destek ile Reform UK’nin bir dahaki seçimi kazanıp Birleşik Krallık’ta iktidarı ele geçirebileceğini dahi ileri sürdüler. Lakin, ne demişti çobanlıktan gelme o  devlet  büyüğümüz… ………..”dün dündür, bugün bu gündür”. “Dün” Nigel Farage’ı  destekleyen “”Meşe Ağacı” bey, “bugün “,“ o gitsin, yerine Rupert Lowe gelsin” demez mi.  İyi de şapkadan çıkarılan tavşan  misali ortaya adı atılan Lowe kimdi acaba?   (Ara sıcak: “Lowe” kelimesi İngilizcede “kanun” anlamına  gelen “law” ve “aşk” karşılığını taşıyan “love” sözcüklerine üç aşağı  beş yukarı benzer şekilde telaffuz ediliyor. Ben, 1980’li yıllarda Birleşik Krallıkta görev yaptığım sırada Londra’da düzenlenen “ Muhteşem Süleyman” sergisinin açılış konuşmasını yapan o zamanki först leydimizin  Padişahımızın adını “Süleyman the love maker” şeklinde telaffuz ettiğini ve açılışa iştirak eden Prenses Diana’nın da gülmesini gizlemek için eliyle ağzını kapatmaya çalıştığını hatırlıyorum). Rupert Lowe, halihazırda  18 aylık cezasını çekmek üzere hapishanede bulunan ve Tommy Robinson takma adını kullanan  Stephen Yaxley-Lennon’un adamı. Aşırı sağcı, ırkçı, yabancı düşmanı ve İslam karşıtı olan çift isimli bu siyasi aktivist daha önce Birleşik Krallıkta  üç kez hapiste yattığı gibi ABD’ye sahte pasaportla girerken yakalanmış, siyasi iltica talebinde bulunmuş bir eylemci. Yani, siyasi alanda elle tutulur yanı pek kalmamış. “ Meşe ağacı”nın  da onu açıkça  destekleyecek hali yok ya….adamını öne çıkarmak ve Farage'ın yerine Reform UK Partisinin başına Lowe’un geçirilmesini istemesinin sebebi bu. Nigel  Farage, Musk’ın bu düşüncesine hemen karşı çıktı ve “Robinson’a ve onun fikirlerine, adamlarına, yandaşlarına  bu Partide yer yok” dedi. “Dün dündür, bugün bugündür”….bakalım “yarın” ne olacak? …………………… Elon beyi tutabilene aşkolsun. Hızını alamayıp bir de Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’e ve Koruma İşlerinden Sorumlu Devlet Müsteşarı Jess Phillips’e öyle suçlamalar,eleştiriler yöneltti ki kavgada söylenmez. Mesele kadınların, çocukların cinsel istismarı, tecavüz çeteleri, zoraki evlilikler konusunda (Phillips’in görevleri) 7 yıl önce yapılan ve alınması gereken tedbirleri öneren, lakin, bir türlü uygulamaya dönüştürülemeyen  bir araştırmanın yarattığı siyasi mücadeleye dayanıyor. Muhalefetteki Muhafazakar Parti binlerce kurbanı ilgilendiren ve bir türlü çözümlenemediği gibi son zamanlarda daha da artan bu olaylar hakkında ulusal çapta yeni bir araştırma yapılması ve sonuçlarının derhal uygulanmaya başlanmasını istiyor. Başbakan Keir Starmer’in İşçi Partisi ise sorunun mevcudiyetini kabul ediyor ama yeni bir araştırma ile vakit kaybetmek yerine hemen harekete geçirilmesi görüşünü savunuyor. Hergün televizyonda Westminister’de (Parlementoda) Avam Kamarasında  bu konuda yapılan sonu gelmez tartışmaları izliyorum. “Neyi tartışıyorlar ki, her iki taraf da konunun ciddiyetinin farkında ve mücadele isteğinde” diyeceksiniz herhalde. Haklısınız ama işin bir püf noktası var. Yapılan araştırma bu suçların belirli şehirlerde “Pakistanlı tecavüz çeteleri” ve “farklı kültüre sahip Asyalılar” tarafından işlendiğini ortaya koymuş. İktidardaki İşçi Partisi yapılacak yeni araştırmanın da faillerin aynı guruplar olacağında endişe ediyor ve zaman kaybı gerekçesini ileri sürerek araştırmanın yapılmasını önlemeye çalışıyor. Muhafazakar Parti, İktidarın bu olumsuz tutumunun ardında “o grupların”, yani yabancıların,  müslümanların, Asya kökenlilerin oylarını  kaybetmek korkusunun yattığını iddia ediyor ve farklı renk, din, kültürden olan grupların beyaz kadınları, kızları, çocukları “kolay lokma” gördülerini savunuyor. Öff, ne karışık bir durum, değil mi? Peıki bizim “ mis kokulu  meşe ağacı”mız  bu  “pis kokulu” siyasi mücadelenin neresinde? Milyarder Amerikan kovboyu, İngiliz Başbakanını tecavüzlerden ve önlenememesinden sorumlu tutuyor, istifa etmesini istiyor. Etmediği takdirde Kral 3. Charles tarafından görevden alınsın diyor. Koruma İşlerinden Sorumlu Devlet Müsteşarı Jess Phillips’i de “Tecavüz jenositinin koruyucusu” olarak itham ediyor ve cezalandırılmasını talebinde bulunuyor. İyi de……….ona ne? “Ona ne” olduğunu keşfedebilmek amacıyla bir de Almanya’ya bakalım. Önümüzdeki şubat ayında Almanya'da genel seçimler yapılacak. “Her şeye maydanoz” Musk Almanya’yı  ihmal eder mi hiç? Önce Başbakan Olaf Schultz’a “aptal” dedi. Paranın adama verdiği cürete bakın siz.  Ardından, seçimlerde AfD (Alternative für Deutschland-Almanya İçin Alternatif) partisine oy verilmesini istedi, “Yeşil” destek de sözkonusu mu, bilmem artık. Sırada kim, hangi ülke olabilir? Avusturya'daki Özgürlük Partisi ve lideri Herbert Kickl mı? Yoksa Hollanda’da aynı adı taşıyan Özgürlük Partisi ve lideri  Geert Wilders mi? Yahut Fransa’da Ulusal Ralli Grubunun   başındaki Marine Le Pen mi? Ya sonra……..sıra kime gelecek acaba ? Ne oluyor yahu…..bileniniz, anlayanınız var mı ? Bu yukarıdaki soruların cevabını bulabilmek için “Misk kokulu Meşe Kütüğü”nün desteklediği siyasetçilerin,  partilerin ortak noktaları var mı, bir düşünelim. Olamaz olur mu, var tabii. Hepsi aşırı sağcı, milliyetçi, göç karşıtı, yabancı düşmanı, İslamafobi tutkunu. Şimdi bir adım geri çekilip resmi daha geniş bir perspektiften görmeye çalışalım. Musk Avrupa’da at koştururken, Trump Amerika kıtasında beygir oynatıyor….Kanada,  (o yakışıklı Başbakan Trudeau da geçen gün istifa etti zaten), Panama. Hadi Grönland’ı  da bu bölgeye dahil edelim. Sanki Trump-Musk ekürisi görev alanı paylaşımı yapmış gibi. Buralarda sağlanacak başarıya göre daha sonra sıra Dünyanın başka bölgelerine mi gelecek? Adamlar daha iş başına gelmeden böyle yaparlarsa Beyaz Saraya girdiklerinde ne yapacaklar  acaba  diye merak etmekten kendimi alamıyorum. Dünyanın en zengin adamı Musk’ı izleyen “vizyoner” yani bildiğimiz tabirle “uyanık” diğer milyarderlerden bazıları da, geçmişte Trump’a karşı oldukları halde birden “hidayete erip”, “En büyük Trump,başka büyük yok” iddiaları ile “yandaş forması” giymezler mi? Buyurun Dünyanın en zengin üçüncü dolar milyarderi, yeryüzünün en uzun nehiri ile adaş şirketin sahibi Bezos Bey. Yetmediyse en zenginler listesinin dördüncü sırasında yer alan Mark “Şekerdağı”. Eminim  başkaları da vardır ama “zenginin malı Ahmet kulunuzun  çenesini yordu” demeyesiniz diye burada noktayı koyuyorum. Yine de, dayanamayıp Musk-Bezos-Zuckerberg  triosunun sahip oldukları şirketlerin sadece mali güçlerine değil iştigal alanlarına bakarsanız Trump’ın arkasında nasıl bir güç toplandığın dikkatinizi çekmekten kendimi alıkoyamayacağım. Bu durumda İngilizlerin  “Tanrı Kralı korusun” sözünden etkilenerek “Tanrı Dünyayı korusun” demekten başka bir şey gelmiyor aklıma. …………………. Buraya kadar bugünkü yazımı okuyanlarınızdan bazıları diyecek ki “Yahu, Monşer Eskisi  Ahmet, biz bu filmi hatırlar gibiyiz…daha önce görmemiş miydik?” Bravo, tabii ki görmüştünüz ama bu kez aktörlerden biri değişik. Haydi yıllar öncesine gidelim, Trump’ın ilk ABD Başkanlığının sonlarına. Başkanını talimatıyla (veya birilerinin, onun  o tarihte vurulmamış olan kulağına fısıldamasıyla) Beyaz Saray danışmanlardan biri, yıllar sonra Musk’ın yapmakta olduğu rolü üstlenerek Avrupa’ya doğru yola çıktı. Karşınızda Yetenekli Bay Steve Bannon. (Ara bilgi : Bannon için “Yetenekli Bay Ripley” filminin adından esinlenip  yukarıdaki ifadeyi kullandım. Nasıl kullanamazdım  ki ……………adam Beyaz Saraya kapağı atmadan önce Hollywood’da film yapımcılığı yapmış, yetmemiş medya yöneticisi olmuş, ardından Goldman and Sachs’ta Yatırım Bankacılığına geçmiş, Trump’un ilk seçiminde seçim kampanyasını yürütmüş….üstüne üstlük Evangelist. Trump ondan iyisini ancak Şam’da kayısı ararken bulabilirdi). Avrupa’ya doğru yola çıkmadan önce eline  bir çok uçak bileti ve herhalde yüklü miktarda para tutturmuşlar.. Eğer bir kaç değişik pasaport da verdilerse adamcağız muhtemelen kendini “Benim adım Bannon, Steve Bannon” olarak tanıtmaya başlanıştır Haydi adım adım izleyelim “Yetenekli Bay Bannon”un Avrupa serencamını. Uçağı önce Roma’ya indi. Görüştüğü kişi o tarihlerde pek siyasi gücü olmayan “ufacık tefecik” bir kadındı. Bildiniz değil mi….Bugün İtalya’nın Başbakanı olan o kadını, yani Meloni’yi. “Ay canım, tesadüf işte” diyenleriniz olabilir. Devam edelim. Bannon’un RomaFiumincio Leonardo  da Vinci havaalanından kalkan uçağı bir buçuk saat  kadar sonra, Paris’te Charles de Gaulle  Havaalanı pistine tekerlek koydu. Orada görüştüğü kişi babasını indirip Partisinin başına geçen …… Marine le Pen”di. Üç kez Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimine katılıp ikinci turda kaybeden le Pen başında bulunduğu Ulusal Ralli Grubu son seçimde oyların %37’sini aldı. Gidici gibi görünen Macron’un yerine  Fransa Cumhurbaşkanı olmaya pek de uzak görünmüyor.   “Tesadüf” ha. Paris’ten sonra ver elini Viyana. O tarihte görüştüğü Özgürlük Partisi  son seçimlerden birinci parti olarak çıktı ve bugün hükumet kurma çalışmaları yapıyor. “Tesadüf” ha. Viyana'dan sonra Berlin biletini kullandı. O günlerde  görüştüğü AfD’yi  (Alternative für Deutschland) bugün tutabilene aşkolsun. “Tesadüf” ha. Berlin’den sonra  Amsterdam’daki Schiphol  Havaalanında onu Geert Wilders karşıldı. …. Hani son yapılan (2023) seçimden birinci çıkan Partinin Başkanı. Hani o bizi de çoook seven, saç özürlü sarışın. “Tesadüf” ha.. Budapeşte…Bugünkü Başbakan Orban ile buluştu. Herhalde “ Ne olacak bu Frençvaroş’un durumu” konusunu ele almadılar. Eline tutuşturdukları uçak biletleri bitmek bilmiyordu. Stoıckholm, Bern, Varşova….. adam sanki “80 Günde Devrialem” (yoksa “ Devriavrupa  mı demeliydim ?) turuna çıkmıştı Avrupa’da. Başka biletleri de varmıydı bilmiyorum ama Esenboğa’ya  inmediğinden  eminim. Peki, ziyaret ettiği kişilerin arasında ortak nokta var mıydı? Tabii ki vardı….. hepsi aşırı sağcı, aşırı milliyetçi, aşırı yabancı karşıtı, aşırı İslam düşmanı kişilerdi. Acaba Trump (veya ipleri ellerinde tutanlar) Avrupa’yı yahut  Avrupa Birliğini zayıflatmayı mı hedefliyordu ? Acaba Trump, Bannon yerine Musk’ı takıma sokup maçın ikinci devresi için daha sahaya çıkmayı dahi bekleyemeden aynı oyunu mu başlatıyor? Acaba Musk’ın, yıllar önce Bannon’un bıraktığı ayak izlerini takip etmesi “Tesadüf” mü? İsmet Paşanın dediği gibi………….”Hadi canım sen de”. Siyasette “Tesadüf” diye bir şey yoktur.        
Ekleme Tarihi: 12 Ocak 2025 - Pazar

Parayı veren düdüğü……

Bu haftaki yazıma başlamadan önce keyif duyduğum bir hususu sizlerle  paylaşmak istiyorum.

Bundan 5-6 yıl önce, “boş zamanlarımızı hoş zamanlara” çevirmek amacıyla oluşturduğum arkadaş grubuna “Geyik Muhabbeti” kıvamında yazılar yolluyordum.

Bu çerçevede, sanırım 3-4 sene  önce, yılbaşı münasebeti  ile “Aziz Niko” başlıklı bir yazı kaleme alarak  Noelin aslında  ne olduğunu, Noel  Baba efsanesinin nasıl yaratıldığını, Nardugan’ı, yılbaşı ağacını (Nahıl’ı) anlatmıştım.

Ulus Gazetesi bu yazımı  2023 sonunda yayınladı.

Gazete, başına ilaveler yaptığım yazıya  geçtiğimiz Aralık (2024) ayında bir kez daha yer verdi.

“Eeee ?” diyeceksiniz, “N’olmuş yani”

Bir şey olduğu yok.

Diyeceğim şu. Son haftalarda bazı köşe yazarları ki aralarında benim takip ettiğim Soner Yalçın, Rahmi Turan, Can Coşkun, Ümit Zileli gibi çok önemlileri, kıdemlileri de var (belki benim kaçırdığım, okumadıklarım da olablir) aynı konuyu yazmazlar mı. Onlar “Amerika’yı yeniden keşfederlerken”, “ Aldığım küheylanımla Üsküdar’ı çoktan aşıp Beylerbeyine ilerlemekte olan” ben, bunları  3-4 yıl önce yazmış olmamın verdiği keyifi, gururu sizlerle paylaşmadan edemedim.

…………………..

Gelelim bugünkü konumuza..

Şöyle düşününüz, siz anne veya baba olarak çocuğunuza “kereste, odun, ağaç, meşe kütüğü “ gibi bir isim verir misiniz? Hele hele, soyadınız “ öküz veya geyik  “ olursa.

Belki de “keşke ben de bu adı verseydim” diye düşünebilirsiniz.

“Elon” İngilizcede “ ağaç, meşe ağacı” anlamına geliyor.

“Musk” ise misk kokusu , misk öküzü (musk ox), misk geyiği (musk deer) demek.

Elon Musk’tan bahsediyorum tabii.

Dünyanın en zengin adamından.

Adam elini nereye atsa para kazanmış, Kral Midas gibi her tuttuğu altın olmuş. Şimdi de, boyamadığı bir tek morcivert rengi kaldığı için siyasete dalmış. Dalmış da ne demek, balıklama atlamış.

ABD başkan seçimi sırasında milyonlarıyla Donald Trump’ı destekleyince…… ….Göklerden ulvi bir  ses “Yürü ya kulum” diyecek  ve adam,Tanrı bilir, belki bakan bile olacak.

Ne demişler….”Parayı veren…”

(Ara not: Walt Disney’in evladı Vakvak Kardeşle adaş  olan ABD’nin yeni Başkanının özellikle soyadını yazarken çok dikkat ettim. Zira “Koz” anlamını taşıyan soyadınıda bir harfi yanlış yazarsanız, ( “u” yerine “a” yazarsanız) “serseri” anlamına geliyor . Üstelik her iki kelime de benzer şekilde telaffuz ediliyor. Aman ha dikkat edin, yoksa üç  harfli Amerikan kuruluşlarının “bizim çocuklar”ı sizin de başınıza bela olabilir).

ABD siyasi hayatına  nasıl  etki yapacağını henüz kestiremediğim Musk bey, daha şimdiden uluslararası alana “maydanoz” oluyor.

Önce İtalya’ya el attı. Üstüne vazifeymiş  gibi sağcı politikacı “Ufacık tefecik” Meloni’ye  seçimlerde destek verdi. Kapsamını, şeklini şemalini, rengini (!) boyutunun bilmediğim bu desteği İtalya siyasi tarihine ilk kadın Başbakan olarak adını yazdıran Meloni’ye  seçim sonrasında da devam etti, ediyor. İtalyan “Kavunu”nun başı ne zaman sıkışsa “Meşe ağacı” arkasında duruyor.

 

İtalya bizimkini kesmemiş olacak ki şimdi de Birleşik Krallık üzerinde, hani o “kadın adı taşıyan fırtınalardan biri” gibi esmeye başladı.

Birleşik Krallık siyasetine, politikacılarına , içişlerine el atmış. Kimse çıkıp kulağına iki çift laf etmezse yakında el değil elense bile atacak görünümü veriyor.

Musk,önce, Birleşik Krallık’ın 650  sandalyeli Avam Kamarasına, geçtiğimiz yaz yapılan seçimlerde büyük bir çıkış göstererek 5 üyesini sokan Reform UK  Partisini, “eniştem beni niye öptü ?” sorusunu akla getirecek şekilde destekleyici tutum aldı, konuşmalar yaptı. Göçe karşı, milliyetçi, Brexit’çi, her şeyde  reform yapılmasını isteyen, populist  sağ parti olarak tanımlanabilecek Reform UK Partisi  Başkanı  Nigel Farage bu destekten öylesine memnun kaldı ki Musk’u “ kahraman” olarak tanımladı ve gençliğe örnek gösterdi. Bu övgülerinin karşılığında 100 milyon dolarcık katkı beklediğini de eşine dostuna fısıldamaktan geri durmadı.

Musk’ın  desteğini yorumlamaya çalışan kimi politika analistleri bu yeşil renkli  (!) destek ile Reform UK’nin bir dahaki seçimi kazanıp Birleşik Krallık’ta iktidarı ele geçirebileceğini dahi ileri sürdüler.

Lakin, ne demişti çobanlıktan gelme o  devlet  büyüğümüz…

………..”dün dündür, bugün bu gündür”.

“Dün” Nigel Farage’ı  destekleyen “”Meşe Ağacı” bey, “bugün “,“ o gitsin, yerine Rupert Lowe gelsin” demez mi. 

İyi de şapkadan çıkarılan tavşan  misali ortaya adı atılan Lowe kimdi acaba?

 

(Ara sıcak: “Lowe” kelimesi İngilizcede “kanun” anlamına  gelen “law” ve “aşk” karşılığını taşıyan “love” sözcüklerine üç aşağı  beş yukarı benzer şekilde telaffuz ediliyor. Ben, 1980’li yıllarda Birleşik Krallıkta görev yaptığım sırada Londra’da düzenlenen “ Muhteşem Süleyman” sergisinin açılış konuşmasını yapan o zamanki först leydimizin  Padişahımızın adını “Süleyman the love maker” şeklinde telaffuz ettiğini ve açılışa iştirak eden Prenses Diana’nın da gülmesini gizlemek için eliyle ağzını kapatmaya çalıştığını hatırlıyorum).

Rupert Lowe, halihazırda  18 aylık cezasını çekmek üzere hapishanede bulunan ve Tommy Robinson takma adını kullanan  Stephen Yaxley-Lennon’un adamı. Aşırı sağcı, ırkçı, yabancı düşmanı ve İslam karşıtı olan çift isimli bu siyasi aktivist daha önce Birleşik Krallıkta  üç kez hapiste yattığı gibi ABD’ye sahte pasaportla girerken yakalanmış, siyasi iltica talebinde bulunmuş bir eylemci. Yani, siyasi alanda elle tutulur yanı pek kalmamış. “ Meşe ağacı”nın  da onu açıkça  destekleyecek hali yok ya….adamını öne çıkarmak ve Farage'ın yerine Reform UK Partisinin başına Lowe’un geçirilmesini istemesinin sebebi bu.

Nigel  Farage, Musk’ın bu düşüncesine hemen karşı çıktı ve “Robinson’a ve onun fikirlerine, adamlarına, yandaşlarına  bu Partide yer yok” dedi.

“Dün dündür, bugün bugündür”….bakalım “yarın” ne olacak?

……………………

Elon beyi tutabilene aşkolsun. Hızını alamayıp bir de Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’e ve Koruma İşlerinden Sorumlu Devlet Müsteşarı Jess Phillips’e öyle suçlamalar,eleştiriler yöneltti ki kavgada söylenmez.

Mesele kadınların, çocukların cinsel istismarı, tecavüz çeteleri, zoraki evlilikler konusunda (Phillips’in görevleri) 7 yıl önce yapılan ve alınması gereken tedbirleri öneren, lakin, bir türlü uygulamaya dönüştürülemeyen  bir araştırmanın yarattığı siyasi mücadeleye dayanıyor. Muhalefetteki Muhafazakar Parti binlerce kurbanı ilgilendiren ve bir türlü çözümlenemediği gibi son zamanlarda daha da artan bu olaylar hakkında ulusal çapta yeni bir araştırma yapılması ve sonuçlarının derhal uygulanmaya başlanmasını istiyor.

Başbakan Keir Starmer’in İşçi Partisi ise sorunun mevcudiyetini kabul ediyor ama yeni bir araştırma ile vakit kaybetmek yerine hemen harekete geçirilmesi görüşünü savunuyor.

Hergün televizyonda Westminister’de (Parlementoda) Avam Kamarasında  bu konuda yapılan sonu gelmez tartışmaları izliyorum.

“Neyi tartışıyorlar ki, her iki taraf da konunun ciddiyetinin farkında ve mücadele isteğinde” diyeceksiniz herhalde.

Haklısınız ama işin bir püf noktası var.

Yapılan araştırma bu suçların belirli şehirlerde “Pakistanlı tecavüz çeteleri” ve “farklı kültüre sahip Asyalılar” tarafından işlendiğini ortaya koymuş. İktidardaki İşçi Partisi yapılacak yeni araştırmanın da faillerin aynı guruplar olacağında endişe ediyor ve zaman kaybı gerekçesini ileri sürerek araştırmanın yapılmasını önlemeye çalışıyor. Muhafazakar Parti, İktidarın bu olumsuz tutumunun ardında “o grupların”, yani yabancıların,  müslümanların, Asya kökenlilerin oylarını  kaybetmek korkusunun yattığını iddia ediyor ve farklı renk, din, kültürden olan grupların beyaz kadınları, kızları, çocukları “kolay lokma” gördülerini savunuyor.

Öff, ne karışık bir durum, değil mi?

Peıki bizim “ mis kokulu  meşe ağacı”mız  bu  “pis kokulu” siyasi mücadelenin neresinde?

Milyarder Amerikan kovboyu, İngiliz Başbakanını tecavüzlerden ve önlenememesinden sorumlu tutuyor, istifa etmesini istiyor. Etmediği takdirde Kral 3. Charles tarafından görevden alınsın diyor. Koruma İşlerinden Sorumlu Devlet Müsteşarı Jess Phillips’i de “Tecavüz jenositinin koruyucusu” olarak itham ediyor ve cezalandırılmasını talebinde bulunuyor.

İyi de……….ona ne?

“Ona ne” olduğunu keşfedebilmek amacıyla bir de Almanya’ya bakalım. Önümüzdeki şubat ayında Almanya'da genel seçimler yapılacak. “Her şeye maydanoz” Musk Almanya’yı  ihmal eder mi hiç? Önce Başbakan Olaf Schultz’a “aptal” dedi. Paranın adama verdiği cürete bakın siz.  Ardından, seçimlerde AfD (Alternative für Deutschland-Almanya İçin Alternatif) partisine oy verilmesini istedi, “Yeşil” destek de sözkonusu mu, bilmem artık.

Sırada kim, hangi ülke olabilir? Avusturya'daki Özgürlük Partisi ve lideri Herbert Kickl mı?

Yoksa Hollanda’da aynı adı taşıyan Özgürlük Partisi ve lideri  Geert Wilders mi?

Yahut Fransa’da Ulusal Ralli Grubunun   başındaki Marine Le Pen mi?

Ya sonra……..sıra kime gelecek acaba ?

Ne oluyor yahu…..bileniniz, anlayanınız var mı ?

Bu yukarıdaki soruların cevabını bulabilmek için “Misk kokulu Meşe Kütüğü”nün desteklediği siyasetçilerin,  partilerin ortak noktaları var mı, bir düşünelim.

Olamaz olur mu, var tabii. Hepsi aşırı sağcı, milliyetçi, göç karşıtı, yabancı düşmanı, İslamafobi tutkunu.

Şimdi bir adım geri çekilip resmi daha geniş bir perspektiften görmeye çalışalım.

Musk Avrupa’da at koştururken, Trump Amerika kıtasında beygir oynatıyor….Kanada,  (o yakışıklı Başbakan Trudeau da geçen gün istifa etti zaten), Panama. Hadi Grönland’ı  da bu bölgeye dahil edelim. Sanki Trump-Musk ekürisi görev alanı paylaşımı yapmış gibi. Buralarda sağlanacak başarıya göre daha sonra sıra Dünyanın başka bölgelerine mi gelecek? Adamlar daha iş başına gelmeden böyle yaparlarsa Beyaz Saraya girdiklerinde ne yapacaklar  acaba  diye merak etmekten kendimi alamıyorum.

Dünyanın en zengin adamı Musk’ı izleyen “vizyoner” yani bildiğimiz tabirle “uyanık” diğer milyarderlerden bazıları da, geçmişte Trump’a karşı oldukları halde birden “hidayete erip”, “En büyük Trump,başka büyük yok” iddiaları ile “yandaş forması” giymezler mi?

Buyurun Dünyanın en zengin üçüncü dolar milyarderi, yeryüzünün en uzun nehiri ile adaş şirketin sahibi Bezos Bey. Yetmediyse en zenginler listesinin dördüncü sırasında yer alan Mark “Şekerdağı”.

Eminim  başkaları da vardır ama “zenginin malı Ahmet kulunuzun  çenesini yordu” demeyesiniz diye burada noktayı koyuyorum.

Yine de, dayanamayıp Musk-Bezos-Zuckerberg  triosunun sahip oldukları şirketlerin sadece mali güçlerine değil iştigal alanlarına bakarsanız Trump’ın arkasında nasıl bir güç toplandığın dikkatinizi çekmekten kendimi alıkoyamayacağım.

Bu durumda İngilizlerin  “Tanrı Kralı korusun” sözünden etkilenerek “Tanrı Dünyayı korusun” demekten başka bir şey gelmiyor aklıma.

………………….

Buraya kadar bugünkü yazımı okuyanlarınızdan bazıları diyecek ki “Yahu, Monşer Eskisi  Ahmet, biz bu filmi hatırlar gibiyiz…daha önce görmemiş miydik?”

Bravo, tabii ki görmüştünüz ama bu kez aktörlerden biri değişik.

Haydi yıllar öncesine gidelim, Trump’ın ilk ABD Başkanlığının sonlarına.

Başkanını talimatıyla (veya birilerinin, onun  o tarihte vurulmamış olan kulağına fısıldamasıyla) Beyaz Saray danışmanlardan biri, yıllar sonra Musk’ın yapmakta olduğu rolü üstlenerek Avrupa’ya doğru yola çıktı. Karşınızda Yetenekli Bay Steve Bannon.

(Ara bilgi : Bannon için “Yetenekli Bay Ripley” filminin adından esinlenip  yukarıdaki ifadeyi kullandım. Nasıl kullanamazdım  ki

……………adam Beyaz Saraya kapağı atmadan önce Hollywood’da film yapımcılığı yapmış, yetmemiş medya yöneticisi olmuş, ardından Goldman and Sachs’ta Yatırım Bankacılığına geçmiş, Trump’un ilk seçiminde seçim kampanyasını yürütmüş….üstüne üstlük Evangelist. Trump ondan iyisini ancak Şam’da kayısı ararken bulabilirdi).

Avrupa’ya doğru yola çıkmadan önce eline  bir çok uçak bileti ve herhalde yüklü miktarda para tutturmuşlar.. Eğer bir kaç değişik pasaport da verdilerse adamcağız muhtemelen kendini “Benim adım Bannon, Steve Bannon” olarak tanıtmaya başlanıştır

Haydi adım adım izleyelim “Yetenekli Bay Bannon”un Avrupa serencamını.

Uçağı önce Roma’ya indi. Görüştüğü kişi o tarihlerde pek siyasi gücü olmayan “ufacık tefecik” bir kadındı. Bildiniz değil mi….Bugün İtalya’nın Başbakanı olan o kadını, yani Meloni’yi.

“Ay canım, tesadüf işte” diyenleriniz olabilir.

Devam edelim.

Bannon’un RomaFiumincio Leonardo  da Vinci havaalanından kalkan uçağı bir buçuk saat  kadar sonra, Paris’te Charles de Gaulle  Havaalanı pistine tekerlek koydu.

Orada görüştüğü kişi babasını indirip Partisinin başına geçen ……

Marine le Pen”di. Üç kez Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimine katılıp ikinci turda kaybeden le Pen başında bulunduğu Ulusal Ralli Grubu son seçimde oyların %37’sini aldı. Gidici gibi görünen Macron’un yerine  Fransa Cumhurbaşkanı olmaya pek de uzak görünmüyor.

 

“Tesadüf” ha.

Paris’ten sonra ver elini Viyana. O tarihte görüştüğü Özgürlük Partisi  son seçimlerden birinci parti olarak çıktı ve bugün hükumet kurma çalışmaları yapıyor.

“Tesadüf” ha.

Viyana'dan sonra Berlin biletini kullandı. O günlerde  görüştüğü AfD’yi  (Alternative für Deutschland) bugün tutabilene aşkolsun.

“Tesadüf” ha.

Berlin’den sonra  Amsterdam’daki Schiphol  Havaalanında onu Geert Wilders karşıldı. …. Hani son yapılan (2023) seçimden birinci çıkan Partinin Başkanı. Hani o bizi de çoook seven, saç özürlü sarışın.

“Tesadüf” ha..

Budapeşte…Bugünkü Başbakan Orban ile buluştu. Herhalde “ Ne olacak bu Frençvaroş’un durumu” konusunu ele almadılar.

Eline tutuşturdukları uçak biletleri bitmek bilmiyordu. Stoıckholm, Bern, Varşova….. adam sanki “80 Günde Devrialem” (yoksa “ Devriavrupa  mı demeliydim ?) turuna çıkmıştı Avrupa’da.

Başka biletleri de varmıydı bilmiyorum ama Esenboğa’ya  inmediğinden  eminim.

Peki, ziyaret ettiği kişilerin arasında ortak nokta var mıydı?

Tabii ki vardı….. hepsi aşırı sağcı, aşırı milliyetçi, aşırı yabancı karşıtı, aşırı İslam düşmanı kişilerdi. Acaba Trump (veya ipleri ellerinde tutanlar) Avrupa’yı yahut  Avrupa Birliğini zayıflatmayı mı hedefliyordu ?

Acaba Trump, Bannon yerine Musk’ı takıma sokup maçın ikinci devresi için daha sahaya çıkmayı dahi bekleyemeden aynı oyunu mu başlatıyor?

Acaba Musk’ın, yıllar önce Bannon’un bıraktığı ayak izlerini takip etmesi “Tesadüf” mü?

İsmet Paşanın dediği gibi………….”Hadi canım sen de”.

Siyasette “Tesadüf” diye bir şey yoktur.

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.