Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Bana Ne Bahardan Yazdan

Yurtdışına gideceğim… Pasaport çıkarmak için memleketim Şarkışla'ya gidiyorum. Şoförün hemen arkasındaki koltuktayım. Saat gece on civarı. Yolcuların çoğu derin uykuda. Benim gibi bir iki gece kuşu uyanık. Şoför, kısık sesle radyodan Musa Eroğlu'nu dinliyor. “Bana ne borandan kardan, Yolun sonu görünüyor”. Musa Eroğlu’nun muhteşem yorumu bir yana, bağlamanın tellerine ritmik dokunuşu beni inceden inceye içine alıp hapsediyor. Şoför, sürekli Musa Eroğlu dinliyor. Şimdi “Halil İbrahim'i” çalıyor. Herhalde birazdan “ Lambada titreyen alev sönüyor ” türküsü takip eder, demeden Musa Eroğlu vuruyor tellere. Uyuyorum uyanıyorum saat sabahın ikisi. Şoförün elinde kahve var. Kahveyle pek aram yok o seneler. Çaycıyım ben. Kahvenin kokusu bu saatte bu kadar mı güzel olur kardeşim? Burnumun direği sızlıyor. Musa Eroğlu bu kez; “Bizim pencereler yele karşıdır, Muhabbet dediğin karşı karşıdır” türküsünü söylüyor. Dayanamıyorum kahvenin kokusuna. Şoföre, kaptan bir kahvede ben alabilir miyim? Diyorum. Ne demek abi “kahve sana  kurban olsun”, diyor. Elime bir kahve tutuşturuyor yedek şoför. Bir yudum alıyorum içim ısınıyor. Ne güzel bir içecekmiş yahu bu kahve. Sonrasında, bu sebeple dost oluyorum kahveyle. Yolculuğum, Musa Eroğlu’nun türküleri ve kahve tadıyla son buluyor. Sabahın ayazında iniyorum Sivas’a. Başka bir arabaya atlayıp Şarkışla’ya gideceğim. İşlemlerimi orada yaptıracağım. Şubat, soğuk kış günü, dışarda kar, ayaz buz. Yollar tehlikeli, biraz tedirginlik biraz üşüme hissi ile montuma iyice sarınıyorum. Bir sabahçı kahvesine dalıyorum. Herkes Sivas’ın soğuğundan korunmak için sobanın başına üşüşmüş çay içip sohbet ediyorlar. Bir çay da ben söyledim. Sobanın başındakiler, hemşerim üşümüşsündür yanaş sobaya, diye davet ettiler. Sabah sekiz suları ve gün ışımış, o kadar güzel bir güneş doğmuş ki, Şarkışla’ya gitmek için bindiğim Otobüsün camından içeri vuruyor. Dışarı ayaz olsa da otobüsün içi fırın gibi. Montumu üzerimden çıkarıyor rahatlıyorum. Bir saat sonra Şarkışla’dayım. Gün içinde işlemlerimi tamamlayarak, Ankara’ya dönmek için, tekrar Sivas’a geldim. O yıllar karşılıklı seferler olduğundan gün içinde pek otobüs kalkmazdı, yada ben öyle biliyorum. Dolayısıyla akşama biletimi aldım. Tesadüfe bak aynı otobüste değil miyim? Olacak iş değil. Şoför hemen tanıdı. Abi ne çabuk bitirdin işleri? Çok işim yoktu zaten kolay hallettim, dedim. Bu sefer kahveler benden söylemene gerek yok abi (halbuki benden çok büyük), dedi. Tebessüm ettim. Ama türkülerde Musa Eroğlu’ndan olsun, dedim. Bu sefer de o güldü. Ne demek abi tabi ki… Sonra düşündüğümde; Musa Eroğlu’nun sesi bu kadar güzel miydi dedim kendi kendime? Elbette güzeldi, türküleri iyi yorumluyordu. Seve seve de dinliyordum. Demek ki bazı şeyleri yeniden keşfetmenin, ortamı ve atmosferi çok önemli galiba. Türküler olmasa… Nasıl anlatırdık, nasıl anlaşırdık. İçimizi nasıl dökerdik birbirimize. Aynı duyguya nasıl sahip olabilirdik. Türküler yüreğimizin dili, başımızın sevda yelidir. Anadır, bacıdır, kardeştir, gurbete gidip dönmeyen oğul, hasret çeken yavukludur. Anadolu’dur türküler… Musa Eroğlu’nun dili, sazı olmasaydı nasıl biterdi, kışın ayazında o yolculuk…  
Ekleme Tarihi: 14 Ağustos 2023 - Pazartesi

Bana Ne Bahardan Yazdan

Yurtdışına gideceğim…

Pasaport çıkarmak için memleketim Şarkışla'ya gidiyorum. Şoförün hemen arkasındaki koltuktayım. Saat gece on civarı. Yolcuların çoğu derin uykuda. Benim gibi bir iki gece kuşu uyanık.

Şoför, kısık sesle radyodan Musa Eroğlu'nu dinliyor.

“Bana ne borandan kardan,

Yolun sonu görünüyor”.

Musa Eroğlu’nun muhteşem yorumu bir yana, bağlamanın tellerine ritmik dokunuşu beni inceden inceye içine alıp hapsediyor.

Şoför, sürekli Musa Eroğlu dinliyor. Şimdi “Halil İbrahim'i” çalıyor. Herhalde birazdan “ Lambada titreyen alev sönüyor ” türküsü takip eder, demeden Musa Eroğlu vuruyor tellere.

Uyuyorum uyanıyorum saat sabahın ikisi. Şoförün elinde kahve var. Kahveyle pek aram yok o seneler. Çaycıyım ben. Kahvenin kokusu bu saatte bu kadar mı güzel olur kardeşim? Burnumun direği sızlıyor.

Musa Eroğlu bu kez;

“Bizim pencereler yele karşıdır,

Muhabbet dediğin karşı karşıdır” türküsünü söylüyor.

Dayanamıyorum kahvenin kokusuna. Şoföre, kaptan bir kahvede ben alabilir miyim? Diyorum. Ne demek abi “kahve sana  kurban olsun”, diyor. Elime bir kahve tutuşturuyor yedek şoför. Bir yudum alıyorum içim ısınıyor. Ne güzel bir içecekmiş yahu bu kahve.

Sonrasında, bu sebeple dost oluyorum kahveyle.

Yolculuğum, Musa Eroğlu’nun türküleri ve kahve tadıyla son buluyor. Sabahın ayazında iniyorum Sivas’a. Başka bir arabaya atlayıp Şarkışla’ya gideceğim. İşlemlerimi orada yaptıracağım.

Şubat, soğuk kış günü, dışarda kar, ayaz buz.

Yollar tehlikeli, biraz tedirginlik biraz üşüme hissi ile montuma iyice sarınıyorum. Bir sabahçı kahvesine dalıyorum. Herkes Sivas’ın soğuğundan korunmak için sobanın başına üşüşmüş çay içip sohbet ediyorlar. Bir çay da ben söyledim. Sobanın başındakiler, hemşerim üşümüşsündür yanaş sobaya, diye davet ettiler.

Sabah sekiz suları ve gün ışımış, o kadar güzel bir güneş doğmuş ki, Şarkışla’ya gitmek için bindiğim Otobüsün camından içeri vuruyor. Dışarı ayaz olsa da otobüsün içi fırın gibi.

Montumu üzerimden çıkarıyor rahatlıyorum.

Bir saat sonra Şarkışla’dayım.

Gün içinde işlemlerimi tamamlayarak, Ankara’ya dönmek için, tekrar Sivas’a geldim. O yıllar karşılıklı seferler olduğundan gün içinde pek otobüs kalkmazdı, yada ben öyle biliyorum. Dolayısıyla akşama biletimi aldım.

Tesadüfe bak aynı otobüste değil miyim? Olacak iş değil. Şoför hemen tanıdı. Abi ne çabuk bitirdin işleri? Çok işim yoktu zaten kolay hallettim, dedim.

Bu sefer kahveler benden söylemene gerek yok abi (halbuki benden çok büyük), dedi. Tebessüm ettim. Ama türkülerde Musa Eroğlu’ndan olsun, dedim. Bu sefer de o güldü.

Ne demek abi tabi ki…

Sonra düşündüğümde;

Musa Eroğlu’nun sesi bu kadar güzel miydi dedim kendi kendime?

Elbette güzeldi, türküleri iyi yorumluyordu. Seve seve de dinliyordum. Demek ki bazı şeyleri yeniden keşfetmenin, ortamı ve atmosferi çok önemli galiba.

Türküler olmasa…

Nasıl anlatırdık, nasıl anlaşırdık. İçimizi nasıl dökerdik birbirimize. Aynı duyguya nasıl sahip olabilirdik.

Türküler yüreğimizin dili, başımızın sevda yelidir. Anadır, bacıdır, kardeştir, gurbete gidip dönmeyen oğul, hasret çeken yavukludur. Anadolu’dur türküler…

Musa Eroğlu’nun dili, sazı olmasaydı nasıl biterdi, kışın ayazında o yolculuk…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (8)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
MESUT
(14.08.2023 12:28 - #332)
Kötü insanların türküleri yoktur nerede Bir türkü söyleyen biri varsa yanaş zarar gelmez
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Alaattin Öztürk
(14.08.2023 12:32 - #334)
Her geçen yazıda daha güzel oluyor. Geliştiriyorsun. Daha dikkatlisin. Tekrarlara da germemişsin. Böyle devam et. Yolun açık olsun Dost, kardeş, yoldaş...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
A: Sümer
(14.08.2023 19:56 - #337)
Yazarın anılarını okurken çok uzaklara gittim, o günleri yaşıyor gibi hissettim. Hani şimdi bazı ürünlere organik (onun bile doğru olmadığına inanıyorum) deniliyor ya. İşte O günler her şeyiyle tamamen doğaldı. Sevgiler, aşklar, türküler, samimiyetler, dostluklar hatta siyasi görüşler bile gerçekti. Günümüzde maalesef her şey yozlaştı.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hüseyin Kahraman
(15.08.2023 00:44 - #339)
Sevgili Hamdi, söylediğin türküleri ben de çok severim, ama benim favorim "Mihriban" dır. Nasıl sözler öyle? Beni benden alan. Beni asıl şaşırtansa bu kadar güzel ve içli sözleri yazan şairin radikal sağcı oluşu.Bir de Kunut Hamsın'ın Hitlerci oluşu beni şaşırtmıştı. Ama halkın onu protesto etmek için kitaplarından kapısına birtepe yapmaları ona büyük bir ders olmuş.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Nur Erdoğan öztürk
(15.08.2023 01:21 - #340)
Çok beğendim..elinize emeğinize sağlık..çok güzel bir anlatım sade ama sürükleyici ..yolunuz açık olsun
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Şenol mat
(15.08.2023 06:30 - #341)
Sevgili Hamdi. Hani bir söz var ya “sen türkülerini söyle” diye. Bu söz türküyü güzel söyleyen için söylenmiştir. Kardeş sen yazılarını yaz deyim,gerisini sen anla.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fac
(15.08.2023 20:45 - #344)
Usta Musa Eroğlu görünmez oldu.Çok üzücü.Sanırım Mersinde bir okul açmış ve hayatına sessiz sedasız orada devam ediyormuş.
Hamdi Özdemir Gayet sağlıklı...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kemal Barış
(16.08.2023 16:59 - #347)
Kahve tadında olmuş yazın, tebrikler.....
Hamdi Özdemir Çok teşekkür ederim öğretmenim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.