Nevzat SELVİ
Köşe Yazarı
Nevzat SELVİ
 

West versus Rest

Malum, Huntington “Uygarlıklar Çatışması” kitabı ile Batı’nın Doğu’ya bakışını özetleyen bu sloganı atmıştı ortaya. Dünyanın bugünkü içinden çıkılmaz durumunu vurgulayan o uğursuz sloganı. Batı ve karşısında dünyanın döküntüleri gibi de yorumlanabilecek bu slogan, bugünkü çivisi çıkmış dünyayı bir kez daha kafamıza vuruyor. Huntington’dan önce de Fukuyama, Robert Kaplan da, istismarcı, sömürgeci kapitalizm azgını Batı’nın Dünyanın diğer ülkelerine bakışını, kimi lehte kimi aleyhte bir şekilde  siyasi tezlerinde işliyorlardı. Fukuyama, Hegel’ci bir yaklaşımla, insanlık tarihinin esas itibariyle bir özgürlükler mücadelesi olduğu görüşünden yola çıkarak, Berlin Duvarı’nın çöküşü üzerine 1989 yılını Marksizm’in çöküşü ve liberal demokrasinin evrensel zaferi olarak yorumlayan Batı’nın, sömürge zihniyetini azdırdığını kaydediyordu. Fukuyama Hegel’in “mutlak özgürlüğe ancak Hristiyanların erişebileceğini, çünkü mutlak özgürlüğün “kutsal ruh”ile eş değer olduğunu, kutsal ruha inanmayanların mutlak özgürlüğü hiçbir zaman idrak edemeyecekleri” görüşünü Batı’ya adapte ederek, Batı’nın, kendi dışındaki diğer ülkeleri adeta hakir gördüğünü tezlerinde işliyordu. 20.yüzyılın sonlarında Batının “West versus Rest” gibi kendi dışındakileri adeta hakir görmesinin sebepleri de yok değildi. Jimmy Carter’ın danışmanlarından Brezinski “Denetimden Çıkış-21 Yüzyılın Eşiğinde Küresel Kargaşa” isimli kitabında dikkate değer siyasi yorumlar getirmekte idi. Yorumlar, çarpıcı ve kaçınılmaz sonuçlara doğru gidildiğini gösteriyordu. Dünya nüfusu artıyordu. Dünya nüfusunun sadece altıda biri müreffeh, kalanı sefil, perişan ve fakir idi. Üstelik nüfusları da artıyordu. Bu yükselen dengesizliğin gitgide azalan, kaynakları tükenen bir dünyada korkunç çatışmalara yol açacağı kolayca tahmin edilebilirdi. Üstelik Batı da kendi içinde aşırı tüketim ve sorumsuz israfın körüklediği manevi çöküş içerisinde idi. Bu aşamada, Huntington’un “West versus Rest” tezi, Arnold Toynbee’den kaynaklanan tarih anlayışı içinde ideolojik çatışmaların son bulmasına karşın bu kez uygarlıklar çatışması çıkabileceğine işaret etmiş (ve hatta temenni etmiş), bu durumda yaklaşan felakette dünyanın tamamı kurtulamayacağına göre Batı’nın kendisini nasıl koruyacağını vurgulamıştı. Huntington’a göre Batı medeniyetinin karşısında esas tehlike İslam ve tali derecede de Asya özellikle Çin’di. Huntington’un medeniyetler tasnifinde Türkiye, Rusya ve Meksika’yı bölünmüş ülkeler olarak görüyordu. Bu ülkelerde geniş halk yığınları, Batı uygarlığından farklı özellikler taşıyordu, buna rağmen bu halk yığınlarının aydın kesimi de Batılılaşmış durumda idi. Bu üç ülke arasında durumu en ciddi olan ve tehlike olarak önemle göz önünde tutulması gereken Türkiye idi. Huntington ve Brezinski’nin korkusu, beş milyarlık yoksul insan topluluklarının bir milyarlık varlıklı Hristiyan Batı’ya karşı hangi potansiyel gücün önderliğinde birleşebilecekleri idi. Asıl potansiyel tehlike İslamdı. Rusya, Meksika ve hatta Konfüçyen olan Çin gibi ülkeler bir şekilde kazanılabilirdi bu emperyalist düşüncede. Esasen tabir caizse kalubeladan beri Batı’da var olan bu saçma ve insafsız düşünce, bütün aydınlanma hareketlerine ve düşüncelere rağmen Hristiyan inanışın hakim olduğu Batı’da halen vardır ve özellikle son zamanlarda ivme kazanmıştır. Haçlılardan bu yana var olan, İngiltere ve Fransa’nın Sykes-Picot anlaşmasından bu yana düşünce aşamasından daha ziyade eyleme geçen bu zihniyet, bugün Ortadoğu ve Türkiye’de tahribatını arttırmıştır denilebilir. Cehalet ve doğmatik düşünce ve inanışlar Batı’nın gayretlerine maalesef hizmet etmektedir. Bu bütün Ortadoğu ülkelerinde ve yine maalesef ülkemizde böyledir. Bu ülkelerdeki bölünmüşlük Batı’nın işine gelmektedir. Esefle görülmektedir ki, bu ülkelerdeki geniş halk yığınları da, idarecileri de ve aydınları da adeta Batı’ya hizmet ederek bölünmeyi, ayrışmayı arttırmaktadır. Tarih bize sadece geçmişte neler olduğunu anlatmaz. Gelecekte de neler olabileceği ihtimallerini de daha gerçekçi ve sağlam bir şekilde ortaya koyar. Tarihi unutmaya ya da görmezden gelmeye çalışarak güvenli bir gelecek sağlamak mümkün değildir. Bunu unutmayın derim ey halkım, ey yönetic
Ekleme Tarihi: 24 Ocak 2024 - Çarşamba

West versus Rest

Malum, Huntington “Uygarlıklar Çatışması” kitabı ile Batı’nın Doğu’ya bakışını özetleyen bu sloganı atmıştı ortaya. Dünyanın bugünkü içinden çıkılmaz durumunu vurgulayan o uğursuz sloganı.

Batı ve karşısında dünyanın döküntüleri gibi de yorumlanabilecek bu slogan, bugünkü çivisi çıkmış dünyayı bir kez daha kafamıza vuruyor.

Huntington’dan önce de Fukuyama, Robert Kaplan da, istismarcı, sömürgeci kapitalizm azgını Batı’nın Dünyanın diğer ülkelerine bakışını, kimi lehte kimi aleyhte bir şekilde  siyasi tezlerinde işliyorlardı.

Fukuyama, Hegel’ci bir yaklaşımla, insanlık tarihinin esas itibariyle bir özgürlükler mücadelesi olduğu görüşünden yola çıkarak, Berlin Duvarı’nın çöküşü üzerine 1989 yılını Marksizm’in çöküşü ve liberal demokrasinin evrensel zaferi olarak yorumlayan Batı’nın, sömürge zihniyetini azdırdığını kaydediyordu.

Fukuyama Hegel’in “mutlak özgürlüğe ancak Hristiyanların erişebileceğini, çünkü mutlak özgürlüğün “kutsal ruh”ile eş değer olduğunu, kutsal ruha inanmayanların mutlak özgürlüğü hiçbir zaman idrak edemeyecekleri” görüşünü Batı’ya adapte ederek, Batı’nın, kendi dışındaki diğer ülkeleri adeta hakir gördüğünü tezlerinde işliyordu.

20.yüzyılın sonlarında Batının “West versus Rest” gibi kendi dışındakileri adeta hakir görmesinin sebepleri de yok değildi. Jimmy Carter’ın danışmanlarından Brezinski “Denetimden Çıkış-21 Yüzyılın Eşiğinde Küresel Kargaşa” isimli kitabında dikkate değer siyasi yorumlar getirmekte idi. Yorumlar, çarpıcı ve kaçınılmaz sonuçlara doğru gidildiğini gösteriyordu. Dünya nüfusu artıyordu. Dünya nüfusunun sadece altıda biri müreffeh, kalanı sefil, perişan ve fakir idi. Üstelik nüfusları da artıyordu. Bu yükselen dengesizliğin gitgide azalan, kaynakları tükenen bir dünyada korkunç çatışmalara yol açacağı kolayca tahmin edilebilirdi. Üstelik Batı da kendi içinde aşırı tüketim ve sorumsuz israfın körüklediği manevi çöküş içerisinde idi.

Bu aşamada, Huntington’un “West versus Rest” tezi, Arnold Toynbee’den kaynaklanan tarih anlayışı içinde ideolojik çatışmaların son bulmasına karşın bu kez uygarlıklar çatışması çıkabileceğine işaret etmiş (ve hatta temenni etmiş), bu durumda yaklaşan felakette dünyanın tamamı kurtulamayacağına göre Batı’nın kendisini nasıl koruyacağını vurgulamıştı. Huntington’a göre Batı medeniyetinin karşısında esas tehlike İslam ve tali derecede de Asya özellikle Çin’di.

Huntington’un medeniyetler tasnifinde Türkiye, Rusya ve Meksika’yı bölünmüş ülkeler olarak görüyordu. Bu ülkelerde geniş halk yığınları, Batı uygarlığından farklı özellikler taşıyordu, buna rağmen bu halk yığınlarının aydın kesimi de Batılılaşmış durumda idi. Bu üç ülke arasında durumu en ciddi olan ve tehlike olarak önemle göz önünde tutulması gereken Türkiye idi.

Huntington ve Brezinski’nin korkusu, beş milyarlık yoksul insan topluluklarının bir milyarlık varlıklı Hristiyan Batı’ya karşı hangi potansiyel gücün önderliğinde birleşebilecekleri idi.

Asıl potansiyel tehlike İslamdı. Rusya, Meksika ve hatta Konfüçyen olan Çin gibi ülkeler bir şekilde kazanılabilirdi bu emperyalist düşüncede.

Esasen tabir caizse kalubeladan beri Batı’da var olan bu saçma ve insafsız düşünce, bütün aydınlanma hareketlerine ve düşüncelere rağmen Hristiyan inanışın hakim olduğu Batı’da halen vardır ve özellikle son zamanlarda ivme kazanmıştır.

Haçlılardan bu yana var olan, İngiltere ve Fransa’nın Sykes-Picot anlaşmasından bu yana düşünce aşamasından daha ziyade eyleme geçen bu zihniyet, bugün Ortadoğu ve Türkiye’de tahribatını arttırmıştır denilebilir.

Cehalet ve doğmatik düşünce ve inanışlar Batı’nın gayretlerine maalesef hizmet etmektedir. Bu bütün Ortadoğu ülkelerinde ve yine maalesef ülkemizde böyledir. Bu ülkelerdeki bölünmüşlük Batı’nın işine gelmektedir. Esefle görülmektedir ki, bu ülkelerdeki geniş halk yığınları da, idarecileri de ve aydınları da adeta Batı’ya hizmet ederek bölünmeyi, ayrışmayı arttırmaktadır.

Tarih bize sadece geçmişte neler olduğunu anlatmaz. Gelecekte de neler olabileceği ihtimallerini de daha gerçekçi ve sağlam bir şekilde ortaya koyar. Tarihi unutmaya ya da görmezden gelmeye çalışarak güvenli bir gelecek sağlamak mümkün değildir.

Bunu unutmayın derim ey halkım, ey yönetic

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.