Anayasamızı paspas gibi çiğnediler.
Yargı organları ve halkın seçtiği meclis, Anayasayı ve anayasa mahkemesinin kararlarını tanımadı
Bildiklerini okudular.
Aslında onlar, önlerine konulan emirleri yerine getirdiler.
Anayasa mahkemesinin iki kez verdiği “hak ihlali” kararını görmezden geldiler. Hasıraltı ettiler.
Anayasanın 153. Maddesi Anayasanın hükümlerine herkesin, her kurumun uyması gerektiğini söyler. Ama halk tarafından yasal olarak seçilen Can Atalay’ın milletvekilliği tüm itirazlara ve yasalara rağmen mecliste düşürülmüştür.
AYM’ ye göre Can Atalay seçilmiş bir milletvekilidir. Ama Yargıtay’a göre o suçludur, teröristtir ve milletvekilliğinin derhal iptal edilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle Yargıtay, kararın TBMM’sinde okunması ve kabul edilmesi talimatını verdi.
Yani emretti…
Oysa daha önce bazı tutuklu milletvekilleri Anayasa mahkemesi kararları ile serbest bırakılmıştı.
O zaman Yargıtay da vardı, TBMM de vardı. Kimse bu kararlara itiraz etmemişti…
Bana öyle geliyor ki bütün bu yapılanlar bir “Güç denemesi, güç gösterisi, gözdağı verme, bir öç alma” girişimidir…
Bütün bu yapılanlar halkın hak arama, direnme eylemlerinin yaygınlaşmasını önleme çabalarıdır…
Ne söylersek söyleyelim; ne dersek diyelim, bugünkü Türkiye’nin tek gerçeği şudur: “Hukuksuzluk, hukuk olmuştur ülkemizde…” Hukuksuzluk hüküm sürmektedir…
Nice aydınlar, düşünürler, komutanlar dört duvar arasında çile çekerken; dolandırıcılar, katiller, hırsızlar, tecavüzcüler serbest bırakılmaktadır.
Böyle bir ortamda “Adalet, mülkün temeli, yani adalet, devletin temeli” olabilir mi?
Ya da “Devlet, herkese hak-hukuk sınırları içerisinde davranıyor” diyebilir miyiz?
Şimdi soruyorum:
Yalan söyleyen, insanları kandıran, komşusu açken kendisi tok yatan, yedi sülalesinin geleceğini garanti altına alan bir kimse, bir cemaat üyesi; bir ay değil, on iki ay oruç tutsa, günde beş değil, on beş kez yatıp kalksa, yılda on kez hacca gitse, dinin gereklerini yerine getirmiş sayılır mı?
Işıklar içinde uyusun, Vural Savaş, demişti ki ki; “Türkiye şu anda hukuk devleti olmaktan çıkmış, korku devleti haline getirilmiştir. Bu Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının himayesinde yapılmaktadır.
Eninde sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır. Aslında bu yaptıklarıyla Yüce Divan dosyasının delillerini oluşturuyorlar…”
Aynen öyle. Eninde sonunda herkes yaptığının hesabını verecektir…