Türkiye’de siyasetin ne kadar basit ve kirli olduğu malum. Siyaset yapmanın kendisi böyle olunca haliyle seçim kampanyaları da öyle oluyor.
Ömrümün 33 yılı çeşitli vesilelerle yurt dışında geçti böyle bir seçim kampanyası görmedim.
Siyasiler egoları sebebiyle birbirlerine olan öfkelerini her zaman adeta kusarcasına haykırıyorlar. Ancak seçim kampanyasında bu daha da artıyor gibi.
Bu kadar yalan, bu kadar hakaret nedir yahu. Zaten toplum çeşitli sosyal, ekonomik ve eğitimsel sorunlar yüzünden perişan olmuş, öte yandan yeterli bilgi donanımsızlığı yüzünden parçalanmış halde. Siyasiler de bitmez tükenmez hırsları ile pişmiş aşa su katarcasına bu durumu, birbirlerine hakaretleriyle, birbirlerine iftira ve yalanları ile daha beter hale getiriyorlar.
Bir şehrimizde anket yapılarak seçim kampanyalarında verilen mesajlarla ve kullanılan araç, yöntem ve tekniklere karşı seçmenin ilgi düzeyi araştırılmış, seçim büroları, promosyonlar, ziyaretler, araç konvoyları, mitingler, seçim müzikleri gibi faaliyetlerin seçmenin ilgisini çekmediği, başarılı olamadığı aksine rahatsız olunduğu tespit edilmiş.
Doğrudur, araç konvoyları, bangır bangır müzik ve çirkin ve yersiz siyasi sloganlar, gürültü kirliliği yapmaları bir yana, trafiği de alt üst ediyor.
Bu gürültüyle partiler kendilerine oy sağlayacaklarını düşünüyorlar herhalde. Çünkü şişmiş egoları yüzünden kafaları basmıyor, vatandaşı, bu gürültülü, şımarık kampanyaları ile bezdirdiklerine. Sanıyorlar ki üç kuruşluk promosyonla, o gürültülü müzik ve çirkin sesleriyle insanı ikna edip oy kazanacaklar.
Hele o seçim mitingleri. Taşıma ile, promosyon ile meydanları doldurmak da ayrı bir pandomim. Medeni ülkelerde, ki çoğu ülkede, siyasi mitingler yapılmıyor, yollarda, duvarlarda, köprülerde veya büyük binalarda büyük posterler, dev reklam panoları ya da büyük bütçeli reklamlar bulunmuyor. Sokaklar parti bayrakları ile dolu değil. Televizyon kanallarında her gün seçim konuşulmuyor. Siyasi liderlerin konuşmaları uzun canlı tv yayınlarında yer almıyor.
Elbette oralarda da çarpışan ideolojilerin ve çıkarların yarattığı bazı sürtüşmeler, suçlamalar, ithamlar ve ayrışmalar mevcut. Ancak bizdeki seçimlerle karşılaştırıldığında siyasilerin birbirlerine seslerini fazla yükseltmedikleri, sert mesajlar verilmediği, kutuplaşmaya sebep olacak açıklamaların mümkün olduğunca yapılmamasına dikkat edildiği biliniyor.
Bizde afazanallah. Sokaklar kilometrelerce bayrak ve flamalarla dolu. Mitinglerde hakaretler, bırakın hakareti, birbirlerine hainlik sıfatı saçmalıkları gırla.
Daha da vahimi, kul hakkının göz ardı edilmesi dini gerekçelere dayandırılıyor. “Harp hiledir” şeklindeki şüpheli hadis rivayeti öne sürülerek mesela rakip partinin logosuyla sahte afişler, taklit broşürler hazırlayıp dağıtmanın veya montaj reklam filmleri göstermenin haklılığı savunuluyor.
Halkın malı devlet imkanları da azami şekilde kullanılıyor. Bu arada işi dini söylemlere, hadislere dayandırarak devlet malı araçlar ve her türlü imkanlar, özellikle iktidar partilerince, propaganda çalışmalarında kullanılması da sevap addediliyor.
Yine size medeni ülkelerden örnekler vereyim.
Siyasilerin seçim kampanyaları için harcayabilecekleri bütçe sınırlandırılmıştır. Belli bir harcamanın üzerine çıkamazsınız. Toplum bunu kabul etmez. Haklarında dava açılır ve sonucunda siyasiler siyasi kariyerinden olurlar. Afişler, bayraklar, posterler bile dev boyutlarda olamaz.
Seçim, toplumla yöneticiler arasındaki bir iletişim biçimidir. Seçimlerde kanaat oluşturacak, karar verecek seçmenler en çok bilgiye ihtiyaç duyarlar. Seçmenler kararlarını oluştururken çeşitli kaynaklardan gelen bilgileri değerlendirirler. Bu kaynaklardan en önemlisi ise “siyasal seçim kampanyaları“dır.
Seçim kampanyası hazırlayan partilerimizin yıkıcı, tahrip edici, tedirginliğe yol açan, ürkütücü söylemler yerine topluma umut aşılayan, vizyon çizen, ülkemizi geleceğe taşıyacak mesajlar vermelerinin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.
Seçim kampanyaları sandıkta diğer partilerle kıyasıya bir rekabetin aracı olmak yerine, toplumla düzgün bir iletişim kurma fırsatı olarak görülmelidir.