31 Mart’ta yapılacak yerel seçim kampanyaları da, bütün seçim kampanyalarında olduğu gibi bir rant savaşımına dönüşmüştür.
Eski bakanlardan Ertuğrul Günay kendisine yapılan, bir ilin belediye başkanlığı adaylığı teklifini, “Hak, adalet ve demokrasi anlayışımın, mevcut partilerin sınırlarına sığmayacağını sanıyorum” sözleri ile kabul etmemiş.
Son derece doğru ve isabetli bu sözlere alkış gerekir.
Doğrudur, her siyasi faaliyette olduğu gibi önümüzdeki yerel seçim hakkında da siyasiler, hakkı, adaleti, hele hele demokrasiyi hiç düşünmezler. Bırakın düşünmeyi, rant uğruna, çıkarları uğruna hakkı, adaleti, demokrasiyi feda ederler. Bu uğurda hak, adalet, demokrasinin lafı mı olur.
Hak, adalet, demokrasi sadece mağdurlar için, toplumun alt tabakası için söz konusudur. İktidarda isen, iktidar için mücadele eden siyasi partinin üst tabakası isen hakka, adalete, demokrasiye selam vermez, varsa yoksa çıkarını düşünürsün.
Bu yerel seçimlerde de öyle. Oligarşik refleksle yönetici durumundaki siyasiler, yalnız biz halka hizmet verebiliriz, bizden başka kimse hak hukuk gereklerini yerine getiremez yalanı ile kampanyalarına devam ediyorlar.
İnsan her ne kadar homo-erectus durumundan homo-sapiens durumuna geldiyse de ilkelliği zaman zaman depreşmektedir. Egosu üstün gelen homo-sapiens, sapiensliğini unutmakta, erdem dışı davranışlara meyletmektedir.
Rantiye, adam kayırmacılığı, ondansın benden değilsin telakkisi ve nepotizm şuuru içindeki bugünkü insan da (daha doğrusu iktidarıyla, muhalefetiyle siyasiler diyelim), yönetim hevesi ile yanıp tutuşarak her türlü erdemi bir kenara bırakmaktadır.
Şehirlerimizdeki ve her türlü yerleşim yerindeki, kentselleşme, trafiği rahatlatma, suyu, eti, ekmeği ucuzlatma vaadleri, hepsi çıkar kavgasının konusu yapılıp, esas niyetlere maske yapılıyor.
Yerel yönetim kampanyalarındaki durum maalesef budur.
Demokrasi dediğiniz de nedir ki zaten. Antik Yunan’da demokrasi denilen siyasi oluşum, M.Ö. 600’lü yıllarda yoksullaşan soyluların köleleşmesini önlemek amacıyla çıkarılan Solon Kanunları ve bu arada halk anlamına gelen, ancak “demos” tabiri ile özgür yurttaşlar kastedilen kimselerden meydana getirilen “Ekklesia” adlı yerel yönetim meclisleri, demokrasi kavramları olarak adlandırılıyor.
Ancak bütün bu sözüm ona iyi niyetlere rağmen halk yararı ortaya çıkmıyor ve üstünler, zenginler, yani “Ekklesia”yı oluşturan özgürlerin egoistçe tutumları yönetime hakim oluyor. Platon bile daha sonra bu konuda, “demokrasiyi yıkan özgürlüğe doymak bilmeyen tutkusudur” diyor.
Aristo da, demokrasinin “kölelerin dışlandığı yalnızca özgürlerin hükmettiği” bir hükümet biçimi olduğunu vurgular.
Görüldüğü gibi insan ne kadar medeni olsa da, ne kadar sapiens olsa da değişmiyor, eğer erdemden bir nebze nasip almamışsa.
Bugünkü siyasilerin, yöneticilerin, iktidarıyla, muhalefetiyle düşünceleri böyle değil mi? Adayların seçilmesinde halkın fikri var mı? Halkın fikri dedikleri, partilerdeki MYK’lar. MYK üyelerini kim seçiyor? Cevap, oligark ruhlu parti liderleri. Bunun neresi demokrasi. Nerede hak, adalet?
İşte demokrasiyi nalıncı keseri haline getiren “insan halleri” bugünkü siyaset arenasında böyle.
Ertuğrul Günay’ın yargısı ve retoriği ile, “Hak, adalet ve demokrasi anlayışının, sınırlarına sığacak partilere kavuşmamız” dileğiyle…