NURAY BAŞARAN- Gazeteci
Köşe Yazarı
NURAY BAŞARAN- Gazeteci
 

Emevi’ye Dikilen Kalın Fidan !

Suriye'de Esad ailesinin on yıllarca süren baskıcı yönetimi, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) liderliğindeki saldırıyla birkaç haftada yıkıldı. HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani Suriye'yi birleştirmeyi vaat etse de , bu hedefin gerçekleştirileceği net değil. Durum hızla değiştiğinden, Suriye'nin geleceğini tahmin etmek henüz zor. Ülkenin geleceği adına değişik senaryolar tartışılıyor. Suriye'deki en iyi senaryo ; Birleşmiş Suriye Senaryosu: Suriye, komşu ülkelerde görüldüğü gibi başka çatışmalara yol olabilecek intikam döngüsünden çıkıp bir savaş sonrası ulusal uzlaşma ortamına girebilir mi?. Colani şu ana dek Suriye'deki çeşitli mezhepler arasında ulusal birlik ve karşılıklı saygı açıklamaları yaptı. Ancak Suriye'deki sayısız grubun farklı gündemleri de var: Güneyde, Esad ailesinin otoritesini tarihsel olarak tanımamış aşiretlerin, Şam'daki yeni yönetimi dinlemesi düşük bir ihtimal. Doğuda, IŞİD'ın kalıntıları tehdit oluşturmaya devam ediyor ve bu da ABD'nin hava saldırılarını beraberinde getirebilir. ABD'nin desteklediği Kürtlerin liderliğindeki gruplar da ülkenin kuzeydoğusunda bazı kesimleri hala elinde tutuyor. Bu örgütler aynı zamanda, Suriye'nin kuzeyinde yıllardır Türkiye destekli muhalif gruplarla savaşıyor. Ve Türkiye artık yeni dönemde, bu yapıyı TERÖRİSTAN olarak tanımlıyor ve bu yapının yaşamasına asla izin vermeyeceğini net olarak ortaya koymuş durumda! Ayrıca, 2011'dek iç savaşın başlangıcından bu yana Suriye dışında oluşmuş çok sayıda muhalif grup ve siyasi blok da var. Tüm bu grupların Suriye'ye geri dönüp, siyasi geçiş sürecinin bir parçası olup olmayacakları da hala net değil. HTŞ'nin, Esad yönetimi gibi iktidarı otoriter yöntemlerle elinde toplayabileceği kaygıları da var. Colani, iktidarını İdlib'de kurdu. Bir zamanlar kuzeybatı Suriye'deki en önemli muhalefet merkezi olan İdlib'de çoğu ülkenin diğer bölgelerinde yerlerinden edilmiş dört milyon dolayında kişi yaşıyor. Ulusal Kurtuluş Hükümeti İdlib'deki kamu hizmetlerini sağlarken, şeriat ilkelerini takip eden bir dini konsey de yönetime katılmıştı. Colani, HTŞ'nin kamu hizmetlerini ve istikrarı önceleyerek, etkin bir şekilde yönetebileceğini göstermeye çalışıyor. Ancak karşıtları, HTŞ'nin İdlib'i yönetirken rakip militan grupları ve muhalefeti sindirdiğini söylüyor. 27 Kasım'daki HTŞ liderliğindeki harekattan önce İdlib'de protesto gösterileri yapılmış, HTŞ baskıcı yöntemler kullanmakla da suçlanmıştı. En kötü senaryo ise, Suriye'nin, "Arap Baharı" süreci sonunda kaosa sürüklenen bazı ülkeler gibi bir karmaşa durumuna sürüklenmesi. Libya'da Muammer Kaddafi ve Irak'ta Saddam Hüseyin, yerlerine gelecek bir yapı olmadan devrilmişti ve dış müdahaleler iki ülkede de korkunç sonuçlara yol açtı. Otoriter yönetimlerden geriye kalan iktidar boşluğunu yağma, intikam saldırıları ve iç savaş doldurdu. Bu senaryoda, Suriye'deki çeşitli silahlı örgütler arasındaki rekabet yaygın bir şiddete yol açabilir ve sadece Suriye'yi değil, tüm bir bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir. Tüm bu muhtemel sonuçlar aynı zamanda dış güçlerin hamlelerine bağlı olarak da değişebilir. Esad yıllarca İran ve Rusya'nın desteğine bağımlıydı. Bu arada, Türkiye, Batı ve Körfez ülkeleri, çeşitli muhalif gruplara destek verdi. İsrail ise son günlerde, Suriye'nin askeri altyapısını hedef alıyor. İsrail, askerlerinin, Golan Tepeleri'nde askerden arındırılmış tampon bölgenin ötesinde faaliyet gösterdiğini de kabul etti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ayrıca, Suriyeli muhalif güçlere, İran'ın ülkede yeniden etkin olmasına izin vermeme uyarısı da yaptı. Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkeleri de İsrail'i Esad'ın devrilmesinden faydalanmaya çalışmakla suçlayarak uyarıda bulunuyor. Tabii ki en ilginç ilginç olan, konu ; Biden yönetiminin Suriye ve Ukrayna gibi tüm çatışmaların ortasında olmak istemesi, Trump'ın ise Suriye'den ayrılıp Ukrayna'da barış anlaşması yapmak istemesi. BLİNKEN’NİN SON TURU Son yaşanan olaylara bakınca, Blinken ‘ın kötü bir dönem geçirdiği ortada. Özellikle de ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Dışişleri Bakanlığında Blinken’nın büyük başarısızlığı olarak yazıldı. Şimdi bölgede Esad rejiminin bitirilmesi gibi bir başarılı sonucu kaçırmak istemeyen Blinken da soluğu Türkiye’de aldı. Doğal olarak kendisini Esad'ın düşüşüyle ​​ilişkilendirmek ve bu nedenle de olayın içinde olmak istiyordu. Öyle ya; büyük jeopolitik değişim göz önüne alındığında, Blinken'in şu anda Türkiye'yi ziyaret etmemesi ihmalkarlık olurdu. Kuşkusuz bölgedeki yaşananlar Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası Atlantik poiitikalarından uzaklaşıp , Asya-Avrasya politikalarına yönelmesi ve ‘Ankara Planı’ nı uygulamasına bağlı olarak gelişiyordu. Ve Ankara planı; Türkiye içinde ‘Milli Biirlik’ , bölgede, ‘Bölgesel Birlik’, dünyada ise (demokrasi ve değerler siyasetinin adeta tükenme noktasına geldiği ve bunu temsil eden Avrupa’da bile ırkçılık seviyesinde milliyetçiliğin yükseldiği bir dönemde) barış politikası ve barışı önceleyen bir gücü temsil ediyor. Yeni dünya düzeni kurulurken , ‘Ankara Planı ‘ , sahada en önemli gücünü; sınırda her türlü tedbiri yıllar önce hesaplayan Milli Savunma Bakanlığı ve TSK’dan, Dış Politikada son dönemin ‘istihbarat Savaşları’nı çok iyi okuyabilen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve sahayı her yönüyle bilen İbrahim Kalın yönetimindeki Milli İstihbarat Teşkilatından aldığı artık daha açık ve net. Yani? Hiç bir şey tesadüf değil! Kadim devletin gücü ve gerçeğinin yanı sıra, artık Türkiye masada iyi bir jeopolitik oyuncu! Ve dünyanın ‘Vicdan Adası’dır! BARIŞ GÜCÜ’dür.
Ekleme Tarihi: 17 Aralık 2024 - Salı

Emevi’ye Dikilen Kalın Fidan !

Suriye'de Esad ailesinin on yıllarca süren baskıcı yönetimi, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) liderliğindeki saldırıyla birkaç haftada yıkıldı.

HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani Suriye'yi birleştirmeyi vaat etse de , bu hedefin gerçekleştirileceği net değil.

Durum hızla değiştiğinden, Suriye'nin geleceğini tahmin etmek henüz zor.

Ülkenin geleceği adına değişik senaryolar tartışılıyor.

Suriye'deki en iyi senaryo ; Birleşmiş Suriye Senaryosu:

Suriye, komşu ülkelerde görüldüğü gibi başka çatışmalara yol olabilecek intikam döngüsünden çıkıp bir savaş sonrası ulusal uzlaşma ortamına girebilir mi?.

Colani şu ana dek Suriye'deki çeşitli mezhepler arasında ulusal birlik ve karşılıklı saygı açıklamaları yaptı.

Ancak Suriye'deki sayısız grubun farklı gündemleri de var:

Güneyde, Esad ailesinin otoritesini tarihsel olarak tanımamış aşiretlerin, Şam'daki yeni yönetimi dinlemesi düşük bir ihtimal.

Doğuda, IŞİD'ın kalıntıları tehdit oluşturmaya devam ediyor ve bu da ABD'nin hava saldırılarını beraberinde getirebilir.

ABD'nin desteklediği Kürtlerin liderliğindeki gruplar da ülkenin kuzeydoğusunda bazı kesimleri hala elinde tutuyor.

Bu örgütler aynı zamanda, Suriye'nin kuzeyinde yıllardır Türkiye destekli muhalif gruplarla savaşıyor.

Ve Türkiye artık yeni dönemde, bu yapıyı TERÖRİSTAN olarak tanımlıyor ve bu yapının yaşamasına asla izin vermeyeceğini net olarak ortaya koymuş durumda!

Ayrıca, 2011'dek iç savaşın başlangıcından bu yana Suriye dışında oluşmuş çok sayıda muhalif grup ve siyasi blok da var.

Tüm bu grupların Suriye'ye geri dönüp, siyasi geçiş sürecinin bir parçası olup olmayacakları da hala net değil.

HTŞ'nin, Esad yönetimi gibi iktidarı otoriter yöntemlerle elinde toplayabileceği kaygıları da var.

Colani, iktidarını İdlib'de kurdu. Bir zamanlar kuzeybatı Suriye'deki en önemli muhalefet merkezi olan İdlib'de çoğu ülkenin diğer bölgelerinde yerlerinden edilmiş dört milyon dolayında kişi yaşıyor.

Ulusal Kurtuluş Hükümeti İdlib'deki kamu hizmetlerini sağlarken, şeriat ilkelerini takip eden bir dini konsey de yönetime katılmıştı.

Colani, HTŞ'nin kamu hizmetlerini ve istikrarı önceleyerek, etkin bir şekilde yönetebileceğini göstermeye çalışıyor.

Ancak karşıtları, HTŞ'nin İdlib'i yönetirken rakip militan grupları ve muhalefeti sindirdiğini söylüyor.

27 Kasım'daki HTŞ liderliğindeki harekattan önce İdlib'de protesto gösterileri yapılmış, HTŞ baskıcı yöntemler kullanmakla da suçlanmıştı.

En kötü senaryo ise, Suriye'nin, "Arap Baharı" süreci sonunda kaosa sürüklenen bazı ülkeler gibi bir karmaşa durumuna sürüklenmesi.

Libya'da Muammer Kaddafi ve Irak'ta Saddam Hüseyin, yerlerine gelecek bir yapı olmadan devrilmişti ve dış müdahaleler iki ülkede de korkunç sonuçlara yol açtı.

Otoriter yönetimlerden geriye kalan iktidar boşluğunu yağma, intikam saldırıları ve iç savaş doldurdu.

Bu senaryoda, Suriye'deki çeşitli silahlı örgütler arasındaki rekabet yaygın bir şiddete yol açabilir ve sadece Suriye'yi değil, tüm bir bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir.

Tüm bu muhtemel sonuçlar aynı zamanda dış güçlerin hamlelerine bağlı olarak da değişebilir.

Esad yıllarca İran ve Rusya'nın desteğine bağımlıydı. Bu arada, Türkiye, Batı ve Körfez ülkeleri, çeşitli muhalif gruplara destek verdi.

İsrail ise son günlerde, Suriye'nin askeri altyapısını hedef alıyor. İsrail, askerlerinin, Golan Tepeleri'nde askerden arındırılmış tampon bölgenin ötesinde faaliyet gösterdiğini de kabul etti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ayrıca, Suriyeli muhalif güçlere, İran'ın ülkede yeniden etkin olmasına izin vermeme uyarısı da yaptı.

Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkeleri de İsrail'i Esad'ın devrilmesinden faydalanmaya çalışmakla suçlayarak uyarıda bulunuyor.

Tabii ki en ilginç ilginç olan, konu ; Biden yönetiminin Suriye ve Ukrayna gibi tüm çatışmaların ortasında olmak istemesi, Trump'ın ise Suriye'den ayrılıp Ukrayna'da barış anlaşması yapmak istemesi.

BLİNKEN’NİN SON TURU

Son yaşanan olaylara bakınca, Blinken ‘ın kötü bir dönem geçirdiği ortada. Özellikle de ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Dışişleri Bakanlığında Blinken’nın büyük başarısızlığı olarak yazıldı.

Şimdi bölgede Esad rejiminin bitirilmesi gibi bir başarılı sonucu kaçırmak istemeyen Blinken da soluğu Türkiye’de aldı.

Doğal olarak kendisini Esad'ın düşüşüyle ​​ilişkilendirmek ve bu nedenle de olayın içinde olmak istiyordu.

Öyle ya; büyük jeopolitik değişim göz önüne alındığında, Blinken'in şu anda Türkiye'yi ziyaret etmemesi ihmalkarlık olurdu.

Kuşkusuz bölgedeki yaşananlar Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası Atlantik poiitikalarından uzaklaşıp , Asya-Avrasya politikalarına yönelmesi ve ‘Ankara Planı’ nı uygulamasına bağlı olarak gelişiyordu.

Ve Ankara planı; Türkiye içinde ‘Milli Biirlik’ , bölgede, ‘Bölgesel Birlik’, dünyada ise (demokrasi ve değerler siyasetinin adeta tükenme noktasına geldiği ve bunu temsil eden Avrupa’da bile ırkçılık seviyesinde milliyetçiliğin yükseldiği bir dönemde) barış politikası ve barışı önceleyen bir gücü temsil ediyor.

Yeni dünya düzeni kurulurken , ‘Ankara Planı ‘ , sahada en önemli gücünü; sınırda her türlü tedbiri yıllar önce hesaplayan Milli Savunma Bakanlığı ve TSK’dan, Dış Politikada son dönemin ‘istihbarat Savaşları’nı çok iyi okuyabilen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve sahayı her yönüyle bilen İbrahim Kalın yönetimindeki Milli İstihbarat Teşkilatından aldığı artık daha açık ve net.

Yani?

Hiç bir şey tesadüf değil!

Kadim devletin gücü ve gerçeğinin yanı sıra, artık Türkiye masada iyi bir jeopolitik oyuncu! Ve dünyanın ‘Vicdan Adası’dır! BARIŞ GÜCÜ’dür.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.