Yıllardır egemen sitemin topluma en ağır maliyeti birbirine yabancılaşma oldu.
Kime sorsan; ”İşler nasıl?”
Küfrü basıp geçiyor.
Desen; “Hukuk, kanun, adalet, anayasal haklar var. Bu kadar umutsuz olmasak mı?”
-Olmaz mı? Onlara göre…
diyerek sallayıp başını arkasını dönüyor.
-Ev, mal, mülk, yok. Geçtim, 33 yıl çalışmışım, kira ödeyecek maaşım yok.
Diyen de var,
-Çoluk, çocuk okuttuk. Meslekleri var, iş yok. Hayalleri bitti. gelecekleri yok.
Diyende var.
-Üstte, başta yok. Evler buz damı, ısıtmaya güç yok. Tencere!.. Kaynıyor da içinde ki; et değil, aş değil. Kaynattığımız derttir, derya olmuş taşıyor.
Derken, sesi titreyende…
Çünkü, birlik yok. Birliğin olmadığı yerde, eşitlik, o olmadan, demokrasi olur mu? Bunlar olmadan dirlik olur mu?
Yoksul sokaklarda, acı bir yeldir esen dirimizi üşütür
Evet, herkeste bir ferevan. Reva görülenler aynı, ama herkes birbirine yabancı.
Kimse yan yana duralım demiyor.
Kara gündür. Bugün yakmayacaksak birlikte çıraları, daha hangi gün yakacağız.
Ne zaman silinecek gözlerdeki korku. Ellerimizde ki bağı ne zaman çözeceğiz...
Olmaz, bu böyle devam etmez. Ne hak ne hukuk ne adalet, biz bir olmadan huzur gelmez...
Bir halk uyanmadan, bu yoksulluk son bulmaz…
Son maaş zamlarıyla halkın % 85’i için hayat, sadece biraz yiyecek bulabilmek için, yıpratıcı bir mücadeleden ibaret...
Yılgınlık çok, direnç yok...
Ama birlik hiç yok...
Oysa ne diyordu Aşık İhsani;
“Bana bak arkadaş, oturup durma.
Göz yaşı indirip, dizine vurma.
Kurtuluşun senin kendi elinde.”
Ah be kardeşim!..
Ne siyaset ne politikacı.
Ne egemeni ne muhalefeti. Kim düşünür seni. Unutma, herkes kendi yoluna hancı...
Sen halksın, olma kendine yabancı.
Uyan artık, aç gözlerini gör. Kurtuluşun senin kendi elinde...
Kurtuluş, el ele tutuşan birlikte…