Özcan Öztürk-Şair-Yazar
Köşe Yazarı
Özcan Öztürk-Şair-Yazar
 

“Bugünün devrimi geçmişin şiiriyle yapılmaz”-1

17 Kasım Pazar günü “Sınıf Cephesi İçin İleri” başlığı ile gerçekleştirdiğimiz konferansımızda konuşan Umut-Sen Koordinatörü Başaran Aksu’nun “Bugünün devrimi geçmişin şiiriyle yapılmaz” başlıklı konuşmasını kamuoyuyla paylaşımından birkaç satırı sizinle paylaşmak istiyorum. … 40-50 yıldır seçim takip edenler bilir ki işçinin, emekçinin hayatında tek bir değişim, dönüşüm olmamıştır. Genelde memleketi sağcılar yönetir, solcular etkin muhalefet konumunda kalmayı benimsemişlerdir. Çünkü devrimcilik bu topraklarda 90’lı yılların sonunda yenilince, organize saldırılarla devrimcilik kırılınca, devrimci siyaseti sınırlayınca, devrimcileri örgütsüz, dağınık bırakınca liberal bir programa herkesi yedekleyince; yani radikal demokrasi, liberalizmin değişik yüzleri gibi meseleler etrafında toplanınca öyle değilmiş gibi, işçi sınıfının partisiymiş, siyasetiymiş gibi yapıp doğrudan bu radikal programlar etrafında pratik olarak ver olmaya devam ettikçe, sanki muhalifmiş gibi, sanki düzene karşı dövüşüyormuş gibi, sanki bir şeyleri değiştirecekmiş gibi bir yanılsamayı beslemekten, dolayısıyla kitleleri, halkı aldatmaktan başka somut bir çıktısı olmayan sürekli zayıflayan bir döngüselliğin içindeyiz. Ruh yok. Coşku yok. Kadavralaşmış ilişkiler, yalnızlaşmış, silikleşmiş… Çünkü çabalamıyor değiştirmek için. Çünkü böyle bir mecali, gücü kendinde bulamıyor. Değersizleştirilmiş, inançsızlaştırılmış, kuşatılmış ilişkiler içinde öncü dediğimiz insanlar, oluşumlar aslında bu değersizleşmeyi, yalnızlığı ortadan kaldıracak cesareti ve cüreti ortaya koyarsa, ortaya atılırlarsa öncü olurlar. Bunlar sakınarak, mıy mıy konuşarak, üstünden atlanarak yapılacak, çözülecek işler değil. Gerçekten ciddi bir sorunla karşı karşıyayız, bu meselelere bu olağanüstü dönemde olağanüstü cevaplar üretmemiz lazım. (1) Bu konuya en değerli tespit gazetemizin köşe yazarı (Ekonomist/Yazar)Halit Suiçmez’den gelmesini önemsiyorum. Her hafta bilgilendirici yazıları her kesime yol gösterecektir. *** Edebiyatımızın işçiler için şiir yazmıştır. Geçmiş dönemden bugüne benimle yaşıt olan 1Mayıs İşçi Marşı dönemi ayakta tutmuş ve dilden dile söylenmiştir. “İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler.” 1 Mayıs Marşı / Şiiri – Sarper Özsan Rutkay Aziz: “Dilden dile dolaşan ve nakaratı ile miting meydanlarını coşturmayı başaran ünlü 1 Mayıs marşı, özellikle 1970’li yılları yaşamayan kuşaklarca, yabancı bir marştan uyarlama olarak biliniyor. Oysa 1 Mayıs marşı, sözüyle bestesiyle bir Türkiyeli sanatçıya, Sarper Özsan’a ait. Özsan bir tiyatro oyunu için hazırladığı marşın hiç hesapta yokken nasıl bir eylem marşı haline geldiğini İşçi Filmleri Festivali’nde şöyle anlatıyor: “1974’te Rutkay Aziz’in Genel Sanat Yönetmeni olduğu Ankara Sanat Tiyatrosu, Maksim Gorki’nin ‘Ana’ romanından Bertolt Brecht tarafından aynı adla uyarlanan tiyatro oyununu sahneye koyacaktı. Oyunun müziklerini benim yapmam istendi. Memnuniyetle kabul ettim. Oyunda birçok yerde müzik vardı ve bunların sözleri Brecht tarafından yazılmıştı. Ancak sadece bir sahne, 1 Mayıs 1905 (Rusya’daki kanlı pazar) sahnesi, için hiç söz yazılmamıştı. O sahneyle ilgili Brecht şu notu düşmüştü: ‘İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler’. Bu sahne için bir marş kullanmak gerekiyordu. Bir marş yazma ihtiyacı hissettim hem sözlerini hem bestesini hazırladım ve böylece 1 Mayıs marşı ortaya çıktı. Tabii o zaman oyun müziği olarak yazdığım bu marşın sonradan oyun sınırlarını aşarak mitinglere, devrimci gecelere çıkacağı aklımdan dahi geçmiyordu. Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) oyunu devrimci bir ruhla sahneledi. Ve bundan sonra da marş, oyunun sınırlarını aştı. Birkaç yıl içinde tüm gruplarca sevilen bir marş haline geldi. Sanırım 1976’da da artık büyük meydanlarda söylenen bir marşa dönüşmüştü.” Bu marş, 1977 1 Mayıs’ında Ruhi Su Dostlar korosu tarafından büyük coşkuyla söylendi. Cem Karaca bundan etkilenerek Dervişan grubuyla ‘1 Mayıs’ plağı çıkardı. Plak büyük ilgi gördü. Türk Pop müziği uzmanı Murat Meriç’in bir araştırmasından aktaracak olursak Hey dergisi Ocak 1978’de plağı, “Sözlerdeki anlam, müzikteki ahenkle yıllarca dillerden düşmeyecek bir yapıt” diye tanıttı. Marşın 1980’den sonra en çok bilinen yorumu ise Grup Yorum’a aitti. 1 Mayıs Marşı ilk defa Ankara Sanat Tiyatrosu’nun 1974/1975 sezonunda Maksim Gorki?nin “Ana” isimli romanından Bertolt Brecht’in oyunlaştırdığı Rutkay Aziz’in yönetmenliğinde sahnelenmiştir. Böylece Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) çalışanları, seyircisine ve Türkiye?ye yeni bir marş kazandırmıştır. Söz ve müziği Sarper Özsan’a ait olan marş, Cem Karaca ve Dervişan tarafından seslendirilmiştir. ( ** ) “1 Mayıs’ta geçen ‘Ana’ oyunu için Sarper Özsan arkadaşımızla birlikte bir müzik yapmıştık ve o müzik yıllardır söylenen bir marşa dönüştü ve 1 Mayıs’larda halk, emekçiler ve işçi sınıfı tarafından alanlarda söylenmeye başlandı. Tiyatro sahnesinin müziği emekçilere, halka ve işçi sınıfına marş olarak kalmıştır.” (*)(2) Sadece şiir mi? Osmanlıdan günümüze Cumhuriyet Türkiye’sinde işçilerin durumunu gözler önüne seren araştırma kitabı ise başka bir kaynak. Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiyesi'ne İşçiler 1839-1950 Donald Quataert ve Erik Jan Zürcher’in derledikleri bu kitapta, işçilerin durumu Selânik’ten Şam’a uzanan bir coğrafyada ve büyük dönüşümlerin yaşandığı yüz yıllık bir zaman diliminde ele alınıyor: sınıf çatışmalarının mekânı olarak loncalar, işçi hareketleri ve sınıf bilincinin doğuşu, sol harekete yönelik devlet baskısı... Tarihi, devletin tarihi ile sınırlandırmayan, sadece örgütlü işçilere değil, diğer işçi kesimlerine de eğilen ve büyük fabrikalardaki kadar küçük çaplı imalat sektöründeki işgücü üzerinde de duran bu derleme, Osmanlı/Türkiye iktisadi ve sosyal tarihi alanında çalışan önemli isimleri bir araya getiriyor. Donald Quataert ve Erik Jan Zürcher’in derledikleri bu kitapta, işçilerin durumu Selânik’ten Şam’a uzanan bir coğrafyada ve büyük dönüşümlerin yaşandığı yüz yıllık bir zaman diliminde ele alınıyor: sınıf çatışmalarının mekânı olarak loncalar, işçi hareketleri ve sınıf bilincinin doğuşu, sol harekete yönelik devlet baskısı... Kitap, ayrıca iktisat politikalarını ve savaşlarda iyice sömürüye açık hale gelen kadın ve çocuk işgücünü incelerken, var olan emek tarihi değerler dizisi da sorguluyor. “Sınai işgücünü oluşturan nedir? İşçi ne zaman işçi olur? Osmanlı işçileri kendilerini nasıl tanımlıyorlardı? Kimlik meselesi, loncada teşkilatlanan emek gücü ile lonca dışındaki emek gücü arasındaki ilişki, lonca türü işçi örgütleri ile daha modern işçi örgütlerinin ilişkileri, üzerinde özellikle durulan konulardı. Bu kitabın ortaya çıkmasına vesile olan proje, iki alanda – Osmanlı/Türk sosyal tarihi ve genel olarak emeğin tarihi– hâlihazırda devam eden akademik tartışmaya katkıda bulunma girişimi olarak görülebilir.” ERIK JAN ZÜRCHER (3) Türkiye İşçi Romanları: Bir Derleme ve Değerlendirme – Diyar Saraçoğlu (4) İşçi romanları için, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını merkezine alan ve aldığı konuyu tüm çıplaklığıyla aktarırken edebi üretim olduğunu aklından çıkarmayan; çalışmalar diyebiliriz kısaca. Günümüzde çalışma yaşamına övgü niteliği taşıyan birçok eserde dahi işçilerin günlerinin büyük bir kısmını geçirdikleri işyerleri, çalışma koşulları anlatılmazken, bu konuya eğilen bazı eserler ise kuru bir gözlem aktarımından öteye gidemiyor. Yazı boyunca bu iki gerilimi aşabilen romanlardan bahsedeceğiz. (Tabi işçilerin anlatıldığı öyküler, şiirler de ayrı bir çalışmanın konusu olabilir.) İşçi romanlarının az yazılma nedenlerini irdelediğimizde nesnel koşulların yanı sıra öznel tercih sorunuyla da karşılaşıyoruz. Türkiye’nin geç kapitalistleşmesinden kaynaklı roman türüyle (ve de işçi romanlarıyla) geç tanışması nesnel nedenlerin başında yer alıyor. Roman türüyle 1800’lü yılların sonunda batılılaşma politikaları sonucunda tanışılırken işçilerinin hayatlarının romana yansıması 1923 burjuva devriminin sonrasını buluyor. 1900’lerin başlarından itibaren savaş dönemine giren Osmanlı’da sanayileşme adımlarının yavaşlaması(hatta durma noktasına gelmesi), işçi romanlarının yazılması için gerekli koşulların bujuva devriminden sonra oluşmasına neden oluyor. Dünya Edebiyatında İşçi Romanları. Türkiye İşçi Romanları (1927-2012)Kim, kimin için yazıyor? Türkiye’de işçi romanları neden yazılamıyor? Sınıf hareketinin gelişmemesi sorunu. Peki, ne yapmalı? Başlıkları okumanızı isterim.   (1) https://umutsen.org/index.php/2024/11/bugunun-devrimi-gecmisin-siiriyle-yapilmaz-basaran-aksu/ (2)  https://www.insanokur.org/isciler-mars-soyleyerek-sahneye-girerler-1-mayis-marsi-siiri-sarper-ozsan/ (3) https://iletisim.com.tr/kitap/osmanli-dan-cumhuriyet-turkiyesi-ne-Isciler/7163 (4)https://www.insanokur.org/turkiye-isci-romanlari-bir-derleme-ve-degerlendirme-diyar-saracoglu/#comments
Ekleme Tarihi: 27 Kasım 2024 - Çarşamba

“Bugünün devrimi geçmişin şiiriyle yapılmaz”-1

17 Kasım Pazar günü “Sınıf Cephesi İçin İleri” başlığı ile gerçekleştirdiğimiz konferansımızda konuşan Umut-Sen Koordinatörü Başaran Aksu’nun “Bugünün devrimi geçmişin şiiriyle yapılmaz” başlıklı konuşmasını kamuoyuyla paylaşımından birkaç satırı sizinle paylaşmak istiyorum.

… 40-50 yıldır seçim takip edenler bilir ki işçinin, emekçinin hayatında tek bir değişim, dönüşüm olmamıştır. Genelde memleketi sağcılar yönetir, solcular etkin muhalefet konumunda kalmayı benimsemişlerdir. Çünkü devrimcilik bu topraklarda 90’lı yılların sonunda yenilince, organize saldırılarla devrimcilik kırılınca, devrimci siyaseti sınırlayınca, devrimcileri örgütsüz, dağınık bırakınca liberal bir programa herkesi yedekleyince; yani radikal demokrasi, liberalizmin değişik yüzleri gibi meseleler etrafında toplanınca öyle değilmiş gibi, işçi sınıfının partisiymiş, siyasetiymiş gibi yapıp doğrudan bu radikal programlar etrafında pratik olarak ver olmaya devam ettikçe, sanki muhalifmiş gibi, sanki düzene karşı dövüşüyormuş gibi, sanki bir şeyleri değiştirecekmiş gibi bir yanılsamayı beslemekten, dolayısıyla kitleleri, halkı aldatmaktan başka somut bir çıktısı olmayan sürekli zayıflayan bir döngüselliğin içindeyiz.

Ruh yok. Coşku yok. Kadavralaşmış ilişkiler, yalnızlaşmış, silikleşmiş… Çünkü çabalamıyor değiştirmek için. Çünkü böyle bir mecali, gücü kendinde bulamıyor. Değersizleştirilmiş, inançsızlaştırılmış, kuşatılmış ilişkiler içinde öncü dediğimiz insanlar, oluşumlar aslında bu değersizleşmeyi, yalnızlığı ortadan kaldıracak cesareti ve cüreti ortaya koyarsa, ortaya atılırlarsa öncü olurlar. Bunlar sakınarak, mıy mıy konuşarak, üstünden atlanarak yapılacak, çözülecek işler değil.

Gerçekten ciddi bir sorunla karşı karşıyayız, bu meselelere bu olağanüstü dönemde olağanüstü cevaplar üretmemiz lazım. (1)

Bu konuya en değerli tespit gazetemizin köşe yazarı (Ekonomist/Yazar)Halit Suiçmez’den gelmesini önemsiyorum. Her hafta bilgilendirici yazıları her kesime yol gösterecektir.

***

Edebiyatımızın işçiler için şiir yazmıştır. Geçmiş dönemden bugüne benimle yaşıt olan 1Mayıs İşçi Marşı dönemi ayakta tutmuş ve dilden dile söylenmiştir.

“İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler.” 1 Mayıs Marşı / Şiiri – Sarper Özsan

Rutkay Aziz: “Dilden dile dolaşan ve nakaratı ile miting meydanlarını coşturmayı başaran ünlü 1 Mayıs marşı, özellikle 1970’li yılları yaşamayan kuşaklarca, yabancı bir marştan uyarlama olarak biliniyor. Oysa 1 Mayıs marşı, sözüyle bestesiyle bir Türkiyeli sanatçıya, Sarper Özsan’a ait. Özsan bir tiyatro oyunu için hazırladığı marşın hiç hesapta yokken nasıl bir eylem marşı haline geldiğini İşçi Filmleri Festivali’nde şöyle anlatıyor: “1974’te Rutkay Aziz’in Genel Sanat Yönetmeni olduğu Ankara Sanat Tiyatrosu, Maksim Gorki’nin ‘Ana’ romanından Bertolt Brecht tarafından aynı adla uyarlanan tiyatro oyununu sahneye koyacaktı. Oyunun müziklerini benim yapmam istendi. Memnuniyetle kabul ettim. Oyunda birçok yerde müzik vardı ve bunların sözleri Brecht tarafından yazılmıştı. Ancak sadece bir sahne, 1 Mayıs 1905 (Rusya’daki kanlı pazar) sahnesi, için hiç söz yazılmamıştı. O sahneyle ilgili Brecht şu notu düşmüştü: ‘İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler’. Bu sahne için bir marş kullanmak gerekiyordu.

Bir marş yazma ihtiyacı hissettim hem sözlerini hem bestesini hazırladım ve böylece 1 Mayıs marşı ortaya çıktı. Tabii o zaman oyun müziği olarak yazdığım bu marşın sonradan oyun sınırlarını aşarak mitinglere, devrimci gecelere çıkacağı aklımdan dahi geçmiyordu. Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) oyunu devrimci bir ruhla sahneledi. Ve bundan sonra da marş, oyunun sınırlarını aştı. Birkaç yıl içinde tüm gruplarca sevilen bir marş haline geldi. Sanırım 1976’da da artık büyük meydanlarda söylenen bir marşa dönüşmüştü.” Bu marş, 1977 1 Mayıs’ında Ruhi Su Dostlar korosu tarafından büyük coşkuyla söylendi. Cem Karaca bundan etkilenerek Dervişan grubuyla ‘1 Mayıs’ plağı çıkardı. Plak büyük ilgi gördü. Türk Pop müziği uzmanı Murat Meriç’in bir araştırmasından aktaracak olursak Hey dergisi Ocak 1978’de plağı, “Sözlerdeki anlam, müzikteki ahenkle yıllarca dillerden düşmeyecek bir yapıt” diye tanıttı. Marşın 1980’den sonra en çok bilinen yorumu ise Grup Yorum’a aitti.

1 Mayıs Marşı ilk defa Ankara Sanat Tiyatrosu’nun 1974/1975 sezonunda Maksim Gorki?nin “Ana” isimli romanından Bertolt Brecht’in oyunlaştırdığı Rutkay Aziz’in yönetmenliğinde sahnelenmiştir. Böylece Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) çalışanları, seyircisine ve Türkiye?ye yeni bir marş kazandırmıştır. Söz ve müziği Sarper Özsan’a ait olan marş, Cem Karaca ve Dervişan tarafından seslendirilmiştir. ( ** ) “1 Mayıs’ta geçen ‘Ana’ oyunu için Sarper Özsan arkadaşımızla birlikte bir müzik yapmıştık ve o müzik yıllardır söylenen bir marşa dönüştü ve 1 Mayıs’larda halk, emekçiler ve işçi sınıfı tarafından alanlarda söylenmeye başlandı. Tiyatro sahnesinin müziği emekçilere, halka ve işçi sınıfına marş olarak kalmıştır.” (*)(2)

Sadece şiir mi? Osmanlıdan günümüze Cumhuriyet Türkiye’sinde işçilerin durumunu gözler önüne seren araştırma kitabı ise başka bir kaynak.

Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiyesi'ne İşçiler 1839-1950

Donald Quataert ve Erik Jan Zürcher’in derledikleri bu kitapta, işçilerin durumu Selânik’ten Şam’a uzanan bir coğrafyada ve büyük dönüşümlerin yaşandığı yüz yıllık bir zaman diliminde ele alınıyor: sınıf çatışmalarının mekânı olarak loncalar, işçi hareketleri ve sınıf bilincinin doğuşu, sol harekete yönelik devlet baskısı...

Tarihi, devletin tarihi ile sınırlandırmayan, sadece örgütlü işçilere değil, diğer işçi kesimlerine de eğilen ve büyük fabrikalardaki kadar küçük çaplı imalat sektöründeki işgücü üzerinde de duran bu derleme, Osmanlı/Türkiye iktisadi ve sosyal tarihi alanında çalışan önemli isimleri bir araya getiriyor. Donald Quataert ve Erik Jan Zürcher’in derledikleri bu kitapta, işçilerin durumu Selânik’ten Şam’a uzanan bir coğrafyada ve büyük dönüşümlerin yaşandığı yüz yıllık bir zaman diliminde ele alınıyor: sınıf çatışmalarının mekânı olarak loncalar, işçi hareketleri ve sınıf bilincinin doğuşu, sol harekete yönelik devlet baskısı... Kitap, ayrıca iktisat politikalarını ve savaşlarda iyice sömürüye açık hale gelen kadın ve çocuk işgücünü incelerken, var olan emek tarihi değerler dizisi da sorguluyor.


“Sınai işgücünü oluşturan nedir? İşçi ne zaman işçi olur? Osmanlı işçileri kendilerini nasıl tanımlıyorlardı? Kimlik meselesi, loncada teşkilatlanan emek gücü ile lonca dışındaki emek gücü arasındaki ilişki, lonca türü işçi örgütleri ile daha modern işçi örgütlerinin ilişkileri, üzerinde özellikle durulan konulardı. Bu kitabın ortaya çıkmasına vesile olan proje, iki alanda – Osmanlı/Türk sosyal tarihi ve genel olarak emeğin tarihi– hâlihazırda devam eden akademik tartışmaya katkıda bulunma girişimi olarak görülebilir.”
ERIK JAN ZÜRCHER (3)

Türkiye İşçi Romanları: Bir Derleme ve Değerlendirme – Diyar Saraçoğlu (4)

İşçi romanları için, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını merkezine alan ve aldığı konuyu tüm çıplaklığıyla aktarırken edebi üretim olduğunu aklından çıkarmayan; çalışmalar diyebiliriz kısaca. Günümüzde çalışma yaşamına övgü niteliği taşıyan birçok eserde dahi işçilerin günlerinin büyük bir kısmını geçirdikleri işyerleri, çalışma koşulları anlatılmazken, bu konuya eğilen bazı eserler ise kuru bir gözlem aktarımından öteye gidemiyor. Yazı boyunca bu iki gerilimi aşabilen romanlardan bahsedeceğiz. (Tabi işçilerin anlatıldığı öyküler, şiirler de ayrı bir çalışmanın konusu olabilir.)

İşçi romanlarının az yazılma nedenlerini irdelediğimizde nesnel koşulların yanı sıra öznel tercih sorunuyla da karşılaşıyoruz. Türkiye’nin geç kapitalistleşmesinden kaynaklı roman türüyle (ve de işçi romanlarıyla) geç tanışması nesnel nedenlerin başında yer alıyor. Roman türüyle 1800’lü yılların sonunda batılılaşma politikaları sonucunda tanışılırken işçilerinin hayatlarının romana yansıması 1923 burjuva devriminin sonrasını buluyor. 1900’lerin başlarından itibaren savaş dönemine giren Osmanlı’da sanayileşme adımlarının yavaşlaması(hatta durma noktasına gelmesi), işçi romanlarının yazılması için gerekli koşulların bujuva devriminden sonra oluşmasına neden oluyor.

Dünya Edebiyatında İşçi Romanları. Türkiye İşçi Romanları (1927-2012)Kim, kimin için yazıyor? Türkiye’de işçi romanları neden yazılamıyor? Sınıf hareketinin gelişmemesi sorunu. Peki, ne yapmalı? Başlıkları okumanızı isterim.

 

(1) https://umutsen.org/index.php/2024/11/bugunun-devrimi-gecmisin-siiriyle-yapilmaz-basaran-aksu/

(2)  https://www.insanokur.org/isciler-mars-soyleyerek-sahneye-girerler-1-mayis-marsi-siiri-sarper-ozsan/

(3) https://iletisim.com.tr/kitap/osmanli-dan-cumhuriyet-turkiyesi-ne-Isciler/7163

(4)https://www.insanokur.org/turkiye-isci-romanlari-bir-derleme-ve-degerlendirme-diyar-saracoglu/#comments

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Özkan Şahbaz
(27.11.2024 09:50 - #2137)
Zaman içinde her ne kadar devrimci duruşunu bozmayan çok değerli sanat insanı, edebiyatçı ve siyasi olsa da genele bakıldığında gelinen nokta pek iç açıcı değil, yazı çok kıymetli bilgiler içeriyor emeğine sağlık değerli ağabeyim, üstadım.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.