17 Kasım Pazar günü “Sınıf Cephesi İçin İleri” başlığı ile gerçekleştirdiğimiz konferansımızda konuşan Umut-Sen Koordinatörü Başaran Aksu’nun “Bugünün devrimi geçmişin şiiriyle yapılmaz” başlıklı konuşmasından son alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum.
…Toparlıyor ve önerimi sunuyorum. Biz hem Marx’tan beri bilimsel bir geleneğin devamcısıyız, aynı zamanda hem dünya da hem de bu ülkede isyan geleneğinin bir parçasıyız. Yani Celalileriz biz. Madenciler Celali’dir, devrimciler Celali’dir. Yani bu topraklarda direnen o eşkıyalar Çukurova’dan Ege’ye, Artvin’den Edirne’ye, Trakya’ya, Şırnak’tan Van’a burada insanlar o zamanın zalimlerine karşı kesintisiz bir şekilde direndiler, yüz binlerin, milyonların başları gitti bu kavgalar uğruna. Sanki biz bu kavgada gizlenebilir miyiz, düzenin sahiplerine şirin davranabilir miyiz halleriyle olabilecek şeyler değil. Onlar deli yürekliler.
O zaman ne yapacağız? Cevabı basit. Gelenekleri bir kenara bırakacağız, geleneklere gereken saygıyı göstereceğiz, geçmişe ait şeyler diyeceğiz. Geçmişin şiiriyle bugünün devrimi yapılmaz, geçmişin bayrağıyla da yapılmaz. Bugüne ait program, bugüne ait siyaset, bugüne ait analiz, bugüne ait dertler, bugüne ait yordamlarla olur. Konformist merkezleri terk edin, korkakları terk edin, insanlara tevazu vaat edenleri terk edin. Kendi geleneklerimize, atalarımızın, dedelerimizin isyan geleneklerine kendimizi yaslayalım. Bu olağanüstü süreç içinde biz kendi adımıza düşen bu sorumluluğu yeni yılda beraber ortaya atacağımız bir çağrı merkeziyle devrimciliğin, bu siyasetin, bu iddianın muhatabı olan herkese bir yılda tek tek ulaşıp, onları dinleyip bir yol inşa edeceğiz.
Geçmişte nasıl tartışmalarla, süreçlerle devrimciliği yendilerse hem mücadelenin hem de örgütlenmenin içinde devrimciliği bu kez inşa edelim. Devrimci, kurucu bir tartışmayı bütün memlekete yayacağız, çağrımız budur. Yoldaşlaşalım. Çağrımız budur, bu güçle gelen düşmanla baş etmenin başka yolu yok. Biz kendi şerefli, onurlu ölümümüzü geçmişe, tarihe, ölenlere olan borcumuzu ancak bir güç yaratarak ödeyebiliriz. Bir güç olmadan hiçsiniz. Her şeyimizle oynuyorlar, her şeyimizle alay ediyorlar. Buna müsaade etmeyeceğiz, buna müsaade etmemeliyiz…
Çağrımız bizi duyan, bizimle beraber yol yürümek isteyen, bizimle konuşmak, fikrini tartışmak isteyen senede beş saatini, ayda bir saatini, hafta sonlarını, gecelerini ya da yedi yirmi dört emeğini koymak isteyen herkesle yoldaşlaşmaya açığız, açığız, açığız!*
Başaran Aksu şiirde kanayan yaraya parmak basmış olması beni bu haftada yazmaya yönlendirmesi tesadüf değil.
Konformizm. Konformistler kavramlarına değinelim kısaca
Konformizm, insanların kendilerini ilgilendiren konularda bile “hayır” deme ve şaşırma yeteneğini kaybetmeleriyle başlar. Birey şahsiyetine ve özüne yabancılaşmadan konformist olamaz.
Konformistler yumuşak başlıdırlar ve nasıl yönetildiklerini dahi merak etmezler. Yönetenlerin hem “en iyisini bildiklerini” hem de “bir bildiklerinin var olduğunu” düşünürler. Bu anlayışta yaşayan yönetilenler, gözlerini kapayıp vazifesini yapmak gibi bir algıyı kendisine rehber edinmişlerdir. Suya sabuna dokunmayan, etliye sütlüye karışmayan, “evet efendim” geleneğine sahiptirler. Yönetimler ise genellikle çalışanlarının konformist olmalarını arzularlar. Hâlbuki yaratıcılık, değişim ve gelişme sisteme ve mevcut duruma uyum sağlamanın değil, meydan okumanın sonucunda meydana gelir.
Tabii birde Konfor Alanı terimi var ki; toplumu etkileyen ve etkisi alanına alması gereken bir terim.
Konfor Alanı Nedir?
Bir bireyin kendini rahat ve güvende hissettiği, aşina olduğu fiziksel, duygusal ve zihinsel sınırların belirlendiği bir alandır. Bu alan, kişinin alışkın olduğu koşullar, tekrarlanan rutinler, otomatik davranışlar ve sık sık benimsediği düşünce kalıplarını ifade eder. Fiziksel olarak konfor alanı; kişinin evi, işi veya tanıdık çevresi gibi güvende hissettiği mekânları içerebilir. Duygusal düzeyde bu alan; kişinin tanıdık insanlarla olan ilişkilerini ve alıştığı duygusal tepkileri içerir. Zihinsel olarak ise, kişi bu alanda kendi inançlarını, düşünce kalıplarını ve dünya görüşünü genellikle sorgulamadan kabul eder.
Konfor alanından çıkmak “Cesaret” ister, cesaret yok ise “Esaret” başlar. Öyle sıkıntılı bir alandır ki kişi o noktaya gelene kadar emek ve zaman harcamıştır, kaybetmek istemez, hata yapmak istemez, risk almak istemez.
Zenginlik ne kadar paranız olduğu ile ilgili değildir, ne kadar risk alabildiğiniz ile ilgilidir.
Agave Kaktüsü’nün Hikayesi
Meksika’da çölde yetişen bir kaktüstür. Bu kaktüs tekilanın ham maddesi olduğu gibi yapraklarında da sisal denen ipeksi bir iplik var ve ipekten daha pahalı bir kumaşın yapımında kullanılır. Bir gün bir iş adamı bu kaktüslere yatırım yapmaya karar verir. Büyük bir fabrika kurar, büyükçe ve verimli bir tarlada kaktüsleri yetiştirmeye başlar. Kaktüsleri orada daha büyük ve daha bol yapraklı yetiştirmek için her türlü fedakârlığı yapar. Kaktüsleri bol vitaminler ve zenginleştirilmiş gübrelerle besler.
Çabaları sonuç verir. Daha iri ve yaprakları daha büyük bitkiler elde eder. Sıra yaprakların içindeki iplikleri toplamaya gelir. İlginç bir olayla karşılaşırlar; hemen hemen tüm kaktüslerde bu iplikler kaybolmuştur: yapraklar daha iri olmuş ama içlerindeki iplikler kaybolmuş. Bitki biyoloğu çöle gider, bu tür kaktüslerden birinin yanında çadır kurar ve bir iki ay kaktüsü gözlemler, inceler ve sonuçta bir rapor yazar. Raporda şu ifade yer alır: “…bu ipliklerin ortaya çıkma sebebi çölün çetin ve zor koşullarıdır. Siz bu kaktüsü rahat bir ortama yerleştirmekle bu yeteneğinden etmişsiniz.”
İnsan da tıpkı bu kaktüs gibidir. Zorluklar insanı olgunlaştırır ve zorluklarla gelenin güzelliği de tıpkı kaktüsteki ipeksi iplik gibi güzeldir. Dikenli arazi de gül olmaya benzer. Engelleri aşarak elde edilen başarı da bir başka güzeldir. İnsana öz güven verir ve kişi kendini daha güçlü hisseder. Karşısına ne tür zorluklar çıkarsa çıksın hepsini aşacağına inanır. Kişi yaratıcılığını kullanarak çözüm yolları arar, bulur ve başarıya ulaşır.
Günümüz İşçi Sınıfı Kültürü ve İletişimi üzerine 4. Baskısı ile okuruyla buluşan bu eseri okumanızı isterim.
Egemen sınıf, işçi sınıfının iletişimini kontrol altında tutmak ister. Sınıf mücadelesi güçler dengesini belirler. İşçi sınıfı yaşam koşullarının iyileştirilmesi için birlikte mücadele etme yetisi, dayanışma ve kültürü sosyal statüsü inanç, ırk, dil, siyasi düşünce yapısı ile kendi varlığını kabul edilmesini ister. Bu doğrultuda dernek, sendika, yardımlaşma sandığı ilk önce akla gelir kaynaştırıcı roller üstlenir.
Egemen sınıf bu yapıyı kırmak daha az gelir vermek, çok iş beklentisi almak ister. Sanayi toplumuna geçiş yapılmadığı için kanun önünde güç kaybına uğrayan emekçi kesim olur. Egemen sınıf iktidarı her zaman elinde bir araç olarak diğer organları kullanır. Din adamları, kolluk kuvvetleri gibi. Bu nedenle basın yayınları eğlence, futbol, dizi filmler ve çabuk tüketime dayalı algı operasyonları yapar. Ellerimizde cep telefonları ile yalnızlığımızı paylaşırız. Toplumun direnç noktalarından uzaklaştırmanın en etkili yoludur.
Şair ve yazarlar bunu anlatmanın sokağın dilini, emekçinin dilini çok iyi okumalı, dinlemelidir. Umut-Sen Koordinatörü Başaran Aksu’nun “Bugünün devrimi geçmişin şiiriyle yapılmaz” demesi boşuna değildir. Ama geçmişin şiirini bilmek, onun üzerinden değişen koşulları gözeterek güncellemesi gerekir.
09.12.2024 Benim için dün çok anlamlı ve gururlandığım bir an vardı ki o da. Son üç yıldır Toplumcu Gerçekçi şair Enver GÖKÇE’nin mezarına sahip çıkıp bakımını yaptırıyordum. Bu son üç yıl içinde ilk kez gelenler ödül alan şair Hatice Tarkan DOĞANAY ve yazar, şair, eğitimci, yayıncı Hasibe AYTEN’inde ödül töreninden önce gelip ziyaret etmelerini ömür boyu unutmam. Çünkü bu üç yıl boyunca kimsecikler gelip ziyaret etmemişti bense işçi emeklisi bir şair olarak Enver GÖKÇE’nin mezarına da sahip çıkılmadığını için gücüm yettiğince bakımını üstlendim. Gücüm buraya kadarmış. İnanıyorum ki Novadevichy Mezarlığı Sovyetler Birliği döneminin ünlü kişilerinin mezarlarının bulunduğu mezarlıkta. Ünlü Türk Şairi NAZIM HİKMET RAN’ın mezarıda burada 147 nolu sırada bulunuyor ve bir çok şairimiz Rusya’ya gidip mezarı başında şiir okumuşlardır umarım aynı hassasiyeti ve bakımını üstlenecek şair, edebiyatçı, heykel tıraş, ressam, fotoğrafçı, sanatçılar ve Enver GÖKÇE’yi sevenler sahip çıkacaktır.