Özcan Öztürk-Şair-Yazar
Köşe Yazarı
Özcan Öztürk-Şair-Yazar
 

Muhammed El-Baradey: Aldatma Çağı (1)

Muhammed El-Baradey, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) Başkanlığı yapan, 2005 yılında Nobel Barış Ödülü alan Mısırlı bir avukat. 2013 yılında getirildiği Mısır Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı görevinden, ordunun sivil halka kanlı müdahalesinden dolayı istifa etti. Muhammed El-Baradey, UEAK’da görev ve başkanlığı yaptığı süre içerisinde yaşadığı olayları Aldatma Çağı adı altında bir kitapta topladı. Kitap nükleer silahsızlanma ve yapılan denetimleri anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1949 yılında ABD’de yalnızca 170 adet olan nükleer silah sayısı, 12 yıllık kısa bir sürede, yani 1961 yılında 22 bine yükseldi.  1950’de yalnız beş adet nükleer silahı olan SSCB’de bu sayı, 1960 yılında 1200’e çıktı. Bu ülkeleri yakından izleyen İngiltere 1952’de, Fransa 1960’ta ve Çin Halk Cumhuriyeti 1964’te, nükleer silah üreten ve deneyen beş ülke olarak kendilerini dünyaya ilan etti. Böylece dünyada “Nükleer Kulüp” olarak bilinen ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin yanında İsrail, Hindistan, Pakistan, Guney Afrika, Kuzey Kore gibi “de facto” nükleer silahlı devletler, bugüne kadar 2 bin 53 nükleer silah patlattı. 1980’li yıllarda dünyadaki nükleer silah ve sivil nükleer santralların sayısı orantılı artarak patlamaya hazır nükleer başlık sayısı 65 bin oldu. Yalnızca ABD’de 1970’li yıllarda 30 değişik tipte yaklaşık 20 bin 500 megaton gücünde (20 milyar ton TNT veya 1 milyon 360 tane Hiroşima’ya atılan atom bombasına denk güçte) 32bin nükleer başlık bulunuyordu.  Bunlara ek olarak, bu ülkelerde çalışan yaklaşık 450 sivil-askeri nükleer reaktörde binlerce yeni nükleer silah yapmaya yetecek 155 ton yüzde 98 saflıkta zenginleştirilmiş plütonyum-239 ve 1725 ton uranyum-235 üretildi. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden ve basta ABD olmak üzere, diğer “Nükleer Kulüp” üyelerindeki nükleer silah yakıtının en üst düzeye erişmesinden sonra, sivil reaktörlerin sayısında bir artış olmadı. Örneğin, ABD’de 1980 yılından bu yana yeni bir nükleer santral inşa edilmedi. 1954 yılı kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda, ABD'nin önerdiği, “Barış İçin Atom” (Atoms for Peace) projesi kabul edildi. Barışçıl amaçlar için kullanılması gereken atom gücünün küresel denetimi için de 1957 yılında BM’ye bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (International Atomic Energy Agency-IAEA), kuruldu. 1958 yılında ABD İstihbarat Örgütü Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda (Director of Central Intelligence, NILE 100-2-58 1, July 1958), eğer gerekli uluslararası önlemler alınmazsa, 1968 yılına kadar sivil nükleer santral çalıştıran en az 16 başka ülkenin de nükleer silah yapıp deneyebileceği saptandı. Bu rapora göre, 1961 yılında ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy, “Silah Denetimi ve Silahsızlanma Ajansı” (Arms Control and Disarmament Agency) adlı bir komisyon kurarak, hem “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması” (Non-Proliferation Treaty–NPT) hem de “Kapsamlı Deneme Yasağı Anlaşması” (Comprehensive Nuclear Test Ban Treaty–CTBT) adlı anlaşmaların yürürlüğe girebilmesi için uluslararası diyalog başlattı. Dünyanın en çok tartışılan çatışmalarının tam ortasında yer almış Nobel ödüllü Muhammed El-Baradey; ABD’yle olan ilişkiler, İran’la yapılan antlaşmalar, Ortadoğu’daki reform ve demokrasi, nükleer silahların olmadığı bir gelecek beklentisi hakkında ilk kez konuşuyor. El-Baradey, yalın ve titizlikle kaleme aldığı bu eserde uluslararası alandaki mücadeleleri gözler önüne seriyor. Denetmen, danışman ve iyi bir arabulucu olan El-Baradey bizi, Iraklı yetkililerin savaş çıkacağını öngördüğü Bağdat’tan kapalı kapılar ardında Condoleezza Rice’la yaptığı görüşmelere, Piyongyang caddelerine, hatta Pakistanlı nükleer kaçakçılara kadar uzanan bir yola sokuyor. “Bize karşı onlar” yaklaşımını destekleyen ve acımasız diplomasinin gerekliliği konusunda ısrarcı olan her türlü katı ideolojiyi reddederek İran’la uzlaşabilme ihtimallerini inceliyor. Daha da önemlisi, bir milletin güvenlik sorununun sadece silahsızlanmayla çözülemeyeceğini, aynı zamanda insan onurunun, demokratik değerlerin ve yoksulluğa karşı mücadelenin de gerekli olduğunu savunuyor. Aldatma Çağı, devletlerarasındaki siyasi anlaşmazlıkların içyüzünün anlaşılmasına yardımcı olacak önemli bir çalışma. Nükleer silahsızlanma anlaşması 1968 yılında imzalanıyor. Fakat o zamana kadar bu işi yapan Çin, Fransa, İngiltere, ABD, Sovyet-Rusya bunun dışında tutuluyor. P5 nükleer kulüp olarak kalıyorlar. Anlaşmaya Hindistan, Pakistan ve İsrail taraf olmadı. Bu işte adı en çok konuşulan ülke ise Kuzey Kore oldu. Uluslararası güçler, özellikle ABD enerji yardımı sözü vermesine rağmen sözünü yerine getirmiyor. Kuzey Kore ise bu nedenle geliştirdiği nükleer silahları zaman zaman deneme bile yapıyor. Bu durum ABD’nin çokta zoruna gitmese gerek; diğer ülkelere tehdit altındasınız diye silah satıyor. Baradey Kuzey Kore, Irak, İran, gibi ülkelerde sıklıkla nükleer denetleme yaptıklarını söylüyor.   Hatta Irak Savaşı öncesi, Irak’ta uzun süre nükleer silah araştırması yapılıyor. Sonuçta herhangi bir nükleer silah bulgusuna rastlanmadığı rapor ediliyor. ABD, bu rapora ve BM’in dahi onayını almadan Irak’a savaş açarak milyonlarca masum insanı öldürüyor. Madde X: Taraflardan herhangi biri, üç ay önceden bildirerek anlaşmadan çekilebilir. Anlaşma, 1995 yılında tarafların çoğunluğunun oylarına bağlı olarak, ya süresiz ya da ek bir süre veya süreler için uzatılabilir. Bu maddeyi uygulayan tek ülke Kuzey Kore olmuştu. Yalnız, Kuzey Kore’nin 1992’den bu yana ABD ve Batı ülkeleriyle yürüttüğü nükleer silah programını durdurma çalışmalarının başarısızlıkla son bulması sonucu NPT’den tek taraflı olarak çekildiğini açıklaması, ilk ve tek örnek oldu. Türkiye Irak savaşında mecliste teskereyi oyluyor ama kıl payı savaşa katılım kabul edilmiyor. Ancak Irak’a atılan bombaların, İncirlik Üssü’nden uçakların kalkıp kalkmadığı, onların atıp atmadığı bugün dahi tartışılıyor. Nükleer silah konusunda İsrail’e bir yaptırım yok. Ama İsrail nükleer silah yapıyor diye, Suriye ve Irak’ın bazı tesislerini bombalayabiliyor. Ne BM, ne de uluslararası bir güç buna tepki göstermiyor.   Pakistan’da Khan ismi ön plana çıkıyor. Bu isim İran, Pakistan ve birçok İslam ülkesinde nükleer silah yapma konusunda yardımcı oluyor. Uranyum zenginleştirmesi sonucu enerji elde edebiliyorsun. Bunu nükleer silaha da çevirebiliyorsun. Kitapta Türkiye’nin nükleer silahla ilgili bir girişimi olduğu yazmıyor. Sadece İran’ın yaptırımlar sonucu uranyumlarının Türkiye’de depolanması bahsi geçiyor. Sonra ise uluslararası güçler bunu da istemiyor.  Baradey Müslüman olduğu için İslam ülkelerine yanlı davrandığı konusunda hep eleştirilmiş. Ama kitabında İslam ülkeleri dışında diğer ülkelerin de pek denetlemeye tabi tutulmadığı görülüyor. Sonuçta nükleer silahların kullanılması dünyanın sonu demek! Rusya’da patlayan Çernobil’in etkisi yıllarca sürdü. İsrail’de nükleer silahların sayısı bilinmiyor.  Çok sıkışınca ortalığa saçacağı nükleer tehlike çok büyük olur. 1974 yılında imzalanan Almanya–Brezilya anlaşması, o güne kadar yapılmış en kapsamlı nükleer anlaşmaydı. Ayrıca, Hollanda ve Fransa hükümetlerinin nasıl dolaylı olarak Pakistan’da geliştirilen nükleer silah programlarını desteklediği, hatta bu skandal sonucu 1979 yılında, Hollanda hükümetinin istifaya sürüklendiği biliniyor. ABD’nin 1975’in eylül ayına kadar sattığı nükleer reaktörlerin yarısından fazlası, NPT’ye taraf olmayan Hindistan, Pakistan, İsrail’e aitti. Kanada devletinin bir kuruluşu olana Kanada Atom Enerjisi Limitet Şirketi (Atomic Energy of Canada Limited-AECL) her yıl hükümetten aldığı 128 milyon dolar destekle Üçüncü Dünya Ülkeleri’ne 1970’li yıllardan bu yana askeri ve sivil kullanıma uygun CANDU tipi reaktörlerin tanıtılması, pazarlanması, o ülkelerdeki politikacılara rüşvet olarak dağıtılması için harcıyor. AECL’nin bugüne kadar Romanya, Hindistan, Güney Kore, Brezilya, Çin ve Arjantin’de kurduğu reaktörlerin tüm finansmanını Kanada hükümeti karşıladı. Kanada hükümetinin 1995 yılı itibariyle Arjantin ve Brezilya’ya verdikleri kredilerin geri ödenmemesi sonucu 10,5 milyar dolar kaybettiği, açılan bir senato soruşturması sonucu ortaya çıktı. (Multinational Monitor, “The Shady Nuclear Trade of Canada” September 1995) Dünya’daki terörün, huzursuzluğun kaynağı görünürde ABD olsa bile, asıl sorun İsrail’dir.  ABD ve İsrail’in Ortadoğu ateşe vermeleri demokrasi adına değil. Ortadoğu Büyük İsrail Projesi için kan gölüne çevriliyor. Ayrıca petrolünü ele geçirip, enerjiye sahip olmak için… Soğuk Savaş’ın bitmesiyle değişen uluslararası güvenlik ortamında nükleer silahsızlanmanın geleceği, devlet-dışı aktörlerin etkinlik kazanması, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) aykırı davranan devletlerin faaliyetleri vb. konular gündeme sıklıkla gelmeye başlamıştır. Uluslararası güvenlik gündeminde nükleer gelişmelerin önümüzdeki yıllarda da kritik önemini koruyacağı görülmektedir. Nükleer konusunun hassasiyeti nedeniyle doğru ve güvenilir kaynaklara ulaşmak, araştırmacılar açısından kolaylıkla aşılabilecek bir engel değildir. Bu bağlamda 1997-2009 yılları arasında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansına (UAEA) başkanlık eden Muhammed el-Baradey’in kaleme aldığı ”Aldatma Çağı: Devletler Arası İlişkilerin İç Yüzü“ (Age of Deception: Nuclear Diplomacy in Treacherous Times) isimli kitap, nükleer diplomasi hakkında birincil kaynak mahiyetindedir. Yakın tarihimizde Aldatma Çağı (1) Erdoğan, 1 Ekim 1995 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde yaptığı bir konuşmada "Eğer benim EMİR KOMUTA MERKEZİM bana PAPAZ ELBİSESİ giyeceksin diyorsa, PAPAZ ELBİSESİNİ giyer, bu şekilde gider GÖREVİMİ yaparım." AKP'li Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan'ın Şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı katleden Nakşibendi tarikatı şeyhi Esad Erbili’nin türbesini ziyaret ettiği fotoğrafı ortaya çıktı. Türbede dua ederken çekilen fotoğrafa “Ya Allah Bismillah” yazılması da dikkat çekti. Menemen Müftülüğü de söz konusu türbeye ÇEDES kapsamında çocukları götürmüştü. CHP Menemen İlçe Başkanı Hüseyin Özbey “Sizler o gericilerin devamı, bizler ise gericilere karşı baş veren ama boyun eğmeyen Kubilay'ın devamıyız” şeklinde tepki gösterdi. Ne demişler: İmam yellenirse cemaat… Kim kimden emir alıyor? Emir komuta merkezi kim? BOP Eş başkanı kim ya da kimler? Bazı sosyal medya hesaplarından paylaşılan “Cumhurbaşkanı Erdoğan Yahudi Üstün Cesaret Madalyası aldı” iddiası hileli yönlendirme. Yıllardır dolaşımda olan ve İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarıyla tekrar gündeme gelen iddiaya dayanak gösterilen görüntülerle ilgili açıkça hileli yönlendirme yapılmaktadır. İftira ve İnkârla Mücadele Birliği (Anti-Defamation League - ADL) tarafından verilen “Umursama Cesaret Ödülü”, Holokost (Yahudi Soykırımı) sırasında Yahudilerin kurtarıcılarını onurlandırmak için verilen bir ödüldür. Dolayısıyla 2005 yılında bu ödülün takdimi, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına değil, Holokost sürecinde (1933-1945) bazı Yahudileri soykırımdan kurtaran Türk diplomatlar adına yapılmıştır. 2014 yılında da tartışmaya konu olan görüntülerle ilgili Türk basınına konuşan ADL yetkilileri, “Biz bu takdir plaketini Başbakana teslim ettik; ama bu onurluk aslında bugün hayatta olmayan Türk diplomatların anısına verildi.” açıklamasında bulunmuştur. Ödüle 2011 yılında, 2. Dünya Savaşı sırasında asker olan Polonyalı diplomat Jan Karski’nin adı verilmiştir.* Peki, tekrar ve tekrar gündeme getirilen bu meşhur Yahudi Cesaret Ödülü nedir, kime, ne için, ne zaman verildi? Öncelikle bir değil iki ödül var. Biri Amerikan Yahudi Kongresi (American Jewish Congress, AJC), diğeri İftira ve İnkâra Karşı Mücadele Kurumu (Anti-Defamation League, ADL) tarafından verildi.** Bu ödülün verilmesi için üç gerekçesi var. *** 1963 yılında, Milletler Arasında Dürüstler onurunun verilmesine ilişkin kriterleri belirlemek amacıyla Holokost uzmanlarından oluşan bir komisyon kuruldu. Uluslararası Dürüstler, Holokost sırasında Yahudilere yardım etmek için hayatlarını riske atan ve İsrail'in Holokost anıtı Yad Vashem tarafından onurlandırılan Yahudi olmayan kişilerdir. Milletler Arasında Doğru Kişi ödülüne layık görülebilmek için, kişinin Yahudilere yardım etmesinin asıl motivasyonunun kişisel kazanç değil, onları kurtarmak olması gerekir. Milletler Arasında Doğrular unvanına layık görülenlere İsrail fahri vatandaşlığı verilir.   *https://dbs.iletisim.gov.tr/hakikat/683 **https://www.avlaremoz.com/2018/08/18/yahudi-cesaret-odulu-uzerine-karel-valansi/ ***https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/righteous-among-the-nations  
Ekleme Tarihi: 25 Aralık 2024 - Çarşamba

Muhammed El-Baradey: Aldatma Çağı (1)

Muhammed El-Baradey, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) Başkanlığı yapan, 2005 yılında Nobel Barış Ödülü alan Mısırlı bir avukat. 2013 yılında getirildiği Mısır Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı görevinden, ordunun sivil halka kanlı müdahalesinden dolayı istifa etti.

Muhammed El-Baradey, UEAK’da görev ve başkanlığı yaptığı süre içerisinde yaşadığı olayları Aldatma Çağı adı altında bir kitapta topladı. Kitap nükleer silahsızlanma ve yapılan denetimleri anlatıyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1949 yılında ABD’de yalnızca 170 adet olan nükleer silah sayısı, 12 yıllık kısa bir sürede, yani 1961 yılında 22 bine yükseldi.  1950’de yalnız beş adet nükleer silahı olan SSCB’de bu sayı, 1960 yılında 1200’e çıktı. Bu ülkeleri yakından izleyen İngiltere 1952’de, Fransa 1960’ta ve Çin Halk Cumhuriyeti 1964’te, nükleer silah üreten ve deneyen beş ülke olarak kendilerini dünyaya ilan etti. Böylece dünyada “Nükleer Kulüp” olarak bilinen ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin yanında İsrail, Hindistan, Pakistan, Guney Afrika, Kuzey Kore gibi “de facto” nükleer silahlı devletler, bugüne kadar 2 bin 53 nükleer silah patlattı. 1980’li yıllarda dünyadaki nükleer silah ve sivil nükleer santralların sayısı orantılı artarak patlamaya hazır nükleer başlık sayısı 65 bin oldu. Yalnızca ABD’de 1970’li yıllarda 30 değişik tipte yaklaşık 20 bin 500 megaton gücünde (20 milyar ton TNT veya 1 milyon 360 tane Hiroşima’ya atılan atom bombasına denk güçte) 32bin nükleer başlık bulunuyordu.  Bunlara ek olarak, bu ülkelerde çalışan yaklaşık 450 sivil-askeri nükleer reaktörde binlerce yeni nükleer silah yapmaya yetecek 155 ton yüzde 98 saflıkta zenginleştirilmiş plütonyum-239 ve 1725 ton uranyum-235 üretildi. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden ve basta ABD olmak üzere, diğer “Nükleer Kulüp” üyelerindeki nükleer silah yakıtının en üst düzeye erişmesinden sonra, sivil reaktörlerin sayısında bir artış olmadı. Örneğin, ABD’de 1980 yılından bu yana yeni bir nükleer santral inşa edilmedi.

1954 yılı kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda, ABD'nin önerdiği, “Barış İçin Atom” (Atoms for Peace) projesi kabul edildi. Barışçıl amaçlar için kullanılması gereken atom gücünün küresel denetimi için de 1957 yılında BM’ye bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (International Atomic Energy Agency-IAEA), kuruldu.

1958 yılında ABD İstihbarat Örgütü Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda (Director of Central Intelligence, NILE 100-2-58 1, July 1958), eğer gerekli uluslararası önlemler alınmazsa, 1968 yılına kadar sivil nükleer santral çalıştıran en az 16 başka ülkenin de nükleer silah yapıp deneyebileceği saptandı. Bu rapora göre, 1961 yılında ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy, “Silah Denetimi ve Silahsızlanma Ajansı” (Arms Control and Disarmament Agency) adlı bir komisyon kurarak, hem Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması” (Non-Proliferation Treaty–NPT) hem de “Kapsamlı Deneme Yasağı Anlaşması” (Comprehensive Nuclear Test Ban Treaty–CTBT) adlı anlaşmaların yürürlüğe girebilmesi için uluslararası diyalog başlattı.

Dünyanın en çok tartışılan çatışmalarının tam ortasında yer almış Nobel ödüllü Muhammed El-Baradey; ABD’yle olan ilişkiler, İran’la yapılan antlaşmalar, Ortadoğu’daki reform ve demokrasi, nükleer silahların olmadığı bir gelecek beklentisi hakkında ilk kez konuşuyor. El-Baradey, yalın ve titizlikle kaleme aldığı bu eserde uluslararası alandaki mücadeleleri gözler önüne seriyor. Denetmen, danışman ve iyi bir arabulucu olan El-Baradey bizi, Iraklı yetkililerin savaş çıkacağını öngördüğü Bağdat’tan kapalı kapılar ardında Condoleezza Rice’la yaptığı görüşmelere, Piyongyang caddelerine, hatta Pakistanlı nükleer kaçakçılara kadar uzanan bir yola sokuyor. “Bize karşı onlar” yaklaşımını destekleyen ve acımasız diplomasinin gerekliliği konusunda ısrarcı olan her türlü katı ideolojiyi reddederek İran’la uzlaşabilme ihtimallerini inceliyor. Daha da önemlisi, bir milletin güvenlik sorununun sadece silahsızlanmayla çözülemeyeceğini, aynı zamanda insan onurunun, demokratik değerlerin ve yoksulluğa karşı mücadelenin de gerekli olduğunu savunuyor. Aldatma Çağı, devletlerarasındaki siyasi anlaşmazlıkların içyüzünün anlaşılmasına yardımcı olacak önemli bir çalışma.

Nükleer silahsızlanma anlaşması 1968 yılında imzalanıyor. Fakat o zamana kadar bu işi yapan Çin, Fransa, İngiltere, ABD, Sovyet-Rusya bunun dışında tutuluyor. P5 nükleer kulüp olarak kalıyorlar. Anlaşmaya Hindistan, Pakistan ve İsrail taraf olmadı.

Bu işte adı en çok konuşulan ülke ise Kuzey Kore oldu. Uluslararası güçler, özellikle ABD enerji yardımı sözü vermesine rağmen sözünü yerine getirmiyor. Kuzey Kore ise bu nedenle geliştirdiği nükleer silahları zaman zaman deneme bile yapıyor. Bu durum ABD’nin çokta zoruna gitmese gerek; diğer ülkelere tehdit altındasınız diye silah satıyor.

Baradey Kuzey Kore, Irak, İran, gibi ülkelerde sıklıkla nükleer denetleme yaptıklarını söylüyor. 

 Hatta Irak Savaşı öncesi, Irak’ta uzun süre nükleer silah araştırması yapılıyor. Sonuçta herhangi bir nükleer silah bulgusuna rastlanmadığı rapor ediliyor. ABD, bu rapora ve BM’in dahi onayını almadan Irak’a savaş açarak milyonlarca masum insanı öldürüyor.

Madde X: Taraflardan herhangi biri, üç ay önceden bildirerek anlaşmadan çekilebilir. Anlaşma, 1995 yılında tarafların çoğunluğunun oylarına bağlı olarak, ya süresiz ya da ek bir süre veya süreler için uzatılabilir.

Bu maddeyi uygulayan tek ülke Kuzey Kore olmuştu. Yalnız, Kuzey Kore’nin 1992’den bu yana ABD ve Batı ülkeleriyle yürüttüğü nükleer silah programını durdurma çalışmalarının başarısızlıkla son bulması sonucu NPT’den tek taraflı olarak çekildiğini açıklaması, ilk ve tek örnek oldu.

Türkiye Irak savaşında mecliste teskereyi oyluyor ama kıl payı savaşa katılım kabul edilmiyor. Ancak Irak’a atılan bombaların, İncirlik Üssü’nden uçakların kalkıp kalkmadığı, onların atıp atmadığı bugün dahi tartışılıyor.

Nükleer silah konusunda İsrail’e bir yaptırım yok. Ama İsrail nükleer silah yapıyor diye, Suriye ve Irak’ın bazı tesislerini bombalayabiliyor. Ne BM, ne de uluslararası bir güç buna tepki göstermiyor. 

 Pakistan’da Khan ismi ön plana çıkıyor. Bu isim İran, Pakistan ve birçok İslam ülkesinde nükleer silah yapma konusunda yardımcı oluyor. Uranyum zenginleştirmesi sonucu enerji elde edebiliyorsun. Bunu nükleer silaha da çevirebiliyorsun.

Kitapta Türkiye’nin nükleer silahla ilgili bir girişimi olduğu yazmıyor. Sadece İran’ın yaptırımlar sonucu uranyumlarının Türkiye’de depolanması bahsi geçiyor. Sonra ise uluslararası güçler bunu da istemiyor.

 Baradey Müslüman olduğu için İslam ülkelerine yanlı davrandığı konusunda hep eleştirilmiş. Ama kitabında İslam ülkeleri dışında diğer ülkelerin de pek denetlemeye tabi tutulmadığı görülüyor.

Sonuçta nükleer silahların kullanılması dünyanın sonu demek! Rusya’da patlayan Çernobil’in etkisi yıllarca sürdü. İsrail’de nükleer silahların sayısı bilinmiyor.  Çok sıkışınca ortalığa saçacağı nükleer tehlike çok büyük olur.

1974 yılında imzalanan Almanya–Brezilya anlaşması, o güne kadar yapılmış en kapsamlı nükleer anlaşmaydı. Ayrıca, Hollanda ve Fransa hükümetlerinin nasıl dolaylı olarak Pakistan’da geliştirilen nükleer silah programlarını desteklediği, hatta bu skandal sonucu 1979 yılında, Hollanda hükümetinin istifaya sürüklendiği biliniyor. ABD’nin 1975’in eylül ayına kadar sattığı nükleer reaktörlerin yarısından fazlası, NPT’ye taraf olmayan Hindistan, Pakistan, İsrail’e aitti.

Kanada devletinin bir kuruluşu olana Kanada Atom Enerjisi Limitet Şirketi (Atomic Energy of Canada Limited-AECL) her yıl hükümetten aldığı 128 milyon dolar destekle Üçüncü Dünya Ülkeleri’ne 1970’li yıllardan bu yana askeri ve sivil kullanıma uygun CANDU tipi reaktörlerin tanıtılması, pazarlanması, o ülkelerdeki politikacılara rüşvet olarak dağıtılması için harcıyor. AECL’nin bugüne kadar Romanya, Hindistan, Güney Kore, Brezilya, Çin ve Arjantin’de kurduğu reaktörlerin tüm finansmanını Kanada hükümeti karşıladı. Kanada hükümetinin 1995 yılı itibariyle Arjantin ve Brezilya’ya verdikleri kredilerin geri ödenmemesi sonucu 10,5 milyar dolar kaybettiği, açılan bir senato soruşturması sonucu ortaya çıktı. (Multinational Monitor, “The Shady Nuclear Trade of Canada” September 1995)

Dünya’daki terörün, huzursuzluğun kaynağı görünürde ABD olsa bile, asıl sorun İsrail’dir. 

ABD ve İsrail’in Ortadoğu ateşe vermeleri demokrasi adına değil. Ortadoğu Büyük İsrail Projesi için kan gölüne çevriliyor. Ayrıca petrolünü ele geçirip, enerjiye sahip olmak için…

Soğuk Savaş’ın bitmesiyle değişen uluslararası güvenlik ortamında nükleer silahsızlanmanın geleceği, devlet-dışı aktörlerin etkinlik kazanması, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) aykırı davranan devletlerin faaliyetleri vb. konular gündeme sıklıkla gelmeye başlamıştır. Uluslararası güvenlik gündeminde nükleer gelişmelerin önümüzdeki yıllarda da kritik önemini koruyacağı görülmektedir. Nükleer konusunun hassasiyeti nedeniyle doğru ve güvenilir kaynaklara ulaşmak, araştırmacılar açısından kolaylıkla aşılabilecek bir engel değildir. Bu bağlamda 1997-2009 yılları arasında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansına (UAEA) başkanlık eden Muhammed el-Baradey’in kaleme aldığı ”Aldatma Çağı: Devletler Arası İlişkilerin İç Yüzü“ (Age of Deception: Nuclear Diplomacy in Treacherous Times) isimli kitap, nükleer diplomasi hakkında birincil kaynak mahiyetindedir.

Yakın tarihimizde Aldatma Çağı (1)

Erdoğan, 1 Ekim 1995 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde yaptığı bir konuşmada "Eğer benim EMİR KOMUTA MERKEZİM bana PAPAZ ELBİSESİ giyeceksin diyorsa, PAPAZ ELBİSESİNİ giyer, bu şekilde gider GÖREVİMİ yaparım."

AKP'li Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan'ın Şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı katleden Nakşibendi tarikatı şeyhi Esad Erbili’nin türbesini ziyaret ettiği fotoğrafı ortaya çıktı. Türbede dua ederken çekilen fotoğrafa “Ya Allah Bismillah” yazılması da dikkat çekti. Menemen Müftülüğü de söz konusu türbeye ÇEDES kapsamında çocukları götürmüştü. CHP Menemen İlçe Başkanı Hüseyin Özbey “Sizler o gericilerin devamı, bizler ise gericilere karşı baş veren ama boyun eğmeyen Kubilay'ın devamıyız” şeklinde tepki gösterdi.

Ne demişler: İmam yellenirse cemaat…

Kim kimden emir alıyor? Emir komuta merkezi kim? BOP Eş başkanı kim ya da kimler?

Bazı sosyal medya hesaplarından paylaşılan “Cumhurbaşkanı Erdoğan Yahudi Üstün Cesaret Madalyası aldı” iddiası hileli yönlendirme. Yıllardır dolaşımda olan ve İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarıyla tekrar gündeme gelen iddiaya dayanak gösterilen görüntülerle ilgili açıkça hileli yönlendirme yapılmaktadır. İftira ve İnkârla Mücadele Birliği (Anti-Defamation League - ADL) tarafından verilen “Umursama Cesaret Ödülü”, Holokost (Yahudi Soykırımı) sırasında Yahudilerin kurtarıcılarını onurlandırmak için verilen bir ödüldür. Dolayısıyla 2005 yılında bu ödülün takdimi, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına değil, Holokost sürecinde (1933-1945) bazı Yahudileri soykırımdan kurtaran Türk diplomatlar adına yapılmıştır. 2014 yılında da tartışmaya konu olan görüntülerle ilgili Türk basınına konuşan ADL yetkilileri, “Biz bu takdir plaketini Başbakana teslim ettik; ama bu onurluk aslında bugün hayatta olmayan Türk diplomatların anısına verildi.” açıklamasında bulunmuştur. Ödüle 2011 yılında, 2. Dünya Savaşı sırasında asker olan Polonyalı diplomat Jan Karski’nin adı verilmiştir.*

Peki, tekrar ve tekrar gündeme getirilen bu meşhur Yahudi Cesaret Ödülü nedir, kime, ne için, ne zaman verildi?

Öncelikle bir değil iki ödül var. Biri Amerikan Yahudi Kongresi (American Jewish Congress, AJC), diğeri İftira ve İnkâra Karşı Mücadele Kurumu (Anti-Defamation League, ADL) tarafından verildi.**

Bu ödülün verilmesi için üç gerekçesi var. ***

1963 yılında, Milletler Arasında Dürüstler onurunun verilmesine ilişkin kriterleri belirlemek amacıyla Holokost uzmanlarından oluşan bir komisyon kuruldu.

Uluslararası Dürüstler, Holokost sırasında Yahudilere yardım etmek için hayatlarını riske atan ve İsrail'in Holokost anıtı Yad Vashem tarafından onurlandırılan Yahudi olmayan kişilerdir.

Milletler Arasında Doğru Kişi ödülüne layık görülebilmek için, kişinin Yahudilere yardım etmesinin asıl motivasyonunun kişisel kazanç değil, onları kurtarmak olması gerekir.

Milletler Arasında Doğrular unvanına layık görülenlere İsrail fahri vatandaşlığı verilir.

 

*https://dbs.iletisim.gov.tr/hakikat/683

**https://www.avlaremoz.com/2018/08/18/yahudi-cesaret-odulu-uzerine-karel-valansi/

***https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/righteous-among-the-nations

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.