Özcan Öztürk-Şair-Yazar
Köşe Yazarı
Özcan Öztürk-Şair-Yazar
 

Unutma Eğrisi-Bir Fani Öldü Diyeler…

İşkence insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımı yoktur. Muazzez İlmiye Çığ’ın vefatıyla gündeme gelen, kurucusu olduğu HZİ Vakfı ve kardeşi Turan İtil’in 1980 Darbesi sonrası Erzurum 3 No’lu Askeri Cezaevi’nde siyasi mahkûmlara uyguladıkları, işkence raporunda yer alan tıbbi deneyleri İbrahim Aydın’dan dinleyelim.* Unutma Eğrisi Hermann Ebbinghaus (1850-1909), özellikle hafıza ve öğrenme alanlarında psikoloji alanına önemli katkılarda bulunan bir Alman psikologdu. Ebbinghaus, 24 Ocak 1850'de Almanya'nın Barmen kentinde doğdu. Tüccar bir ailede büyüdü ve başlangıçta Bonn Üniversitesi'nde felsefe okudu. Ancak daha sonra dikkatini psikolojiye çevirdi ve alanda sistematik deneyler yürüten ilk psikologlardan biri oldu. Ebbinghaus, hafıza ve öğrenme üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Hafızanın doğasını incelemek için kendisi üzerinde deneyler yaptı ve günümüzde hala yaygın olarak kullanılan bir hafıza modeli geliştirdi. Araştırmaları ayrıca psikolojide kritik bir araştırma alanı olan insan öğrenmesi ve hafızası çalışmasının temelini attı. Ebbinghaus akademik kariyerinin çoğunu Berlin Üniversitesi'nde geçirdi ve 1894'te felsefe ve psikoloji profesörü oldu. Üretken bir yazardı ve "Bellek: Deneysel Psikolojiye Katkı" adlı çığır açıcı eseri de dahil olmak üzere psikoloji üzerine çok sayıda makale ve kitap yayınladı. Ebbinghaus'un mirası bugün psikoloji alanında hissedilmeye devam ediyor. Hafıza ve öğrenme üzerine yaptığı çalışmalar bilişsel psikolojinin gelişiminde önemli bir etki yaratmış ve alandaki araştırmaları etkilemeye devam etmektedir. Unutma eğrisi: Ebbinghaus'un unutma eğrisi, zamanla hatırlanan bilgi miktarının nasıl azaldığını, en büyük düşüşün öğrenmeden hemen sonra meydana geldiğini açıklar. Hızlı unutma: Ebbinghaus'un araştırması, unutmanın çoğunun ilk öğrenmeden hemen sonra gerçekleştiğini ve zamanla azaldığını göstermiştir. Bu bulgu, materyali uzun süreli hafızada pekiştirmek için ilk öğrenmeden hemen sonra gözden geçirmenin önemini vurgulamaktadır. Yeniden öğrenme hafızayı artırıyor: Ebbinghaus, daha önce öğrenilen materyalin yeniden öğrenilmesinin, beyindeki nöronlar arasındaki bağlantıları güçlendirerek hafızayı artırmaya yardımcı olduğunu buldu. Aralık etkisi: Ebbinghaus'un araştırması, çalışma seanslarını zaman içinde sıkıştırmak yerine aralıklandırmanın uzun vadeli hafıza tutmayı iyileştirdiğini gösterdi. Buna "aralık etkisi" denir. Öğrenme süresi: Ebbinghaus ayrıca daha uzun öğrenme seanslarının genellikle daha fazla tekrar ve materyalin daha ayrıntılı işlenmesine olanak sağladığı için, hatırlamayı iyileştirdiğini buldu. Bazı araştırmalar, insanların yeni bilgilerin yaklaşık %502sini öğrendikten sonra bir saat içinde unuttuğunu gösteriyor. Bu 24 saat içinde ortalama % 70’e çıkıyor.*** Bir bilim insanı ve ilk Sümerolog Muazzez İlmiye Çı’ın vefatından sonra ortaya çıkan kurucusu olduğu HZİ Vakfı CIA bağlantılı HZİ (Hamide ve Zekeriya İtil) Vakfı kurucusu Muazzez İlmiye. HZİ, Hamide Zekeriya İtil’in baş harfleri. Hamide ve Zekeriya İtil, Prof. Dr. Turan İtil ve Muazzez İlmiye Çığ’ın anne ve babası. Vakıf,  “Nöropsikiyatri” alanında faaliyet gösteriyordu. Vakıf; Mamak, Metris, Erzurum hapishanelerinde devrimci tutsaklar üzerinde farmakolojik deneyler yapmıştı. Maalesef Nazi yöntemleriyle deney yapan bir vakfı kurucusu ve mazereti kabul görmüyor. Gerçek bu unutmak mümkün değil. Bilim ve aydınlanmacı cumhuriyetin aziz evladı değil mahkûmlara işkence ile zorla deney yapan bir ailenin ferdi başkanı olarak anılacaksın. HZİ Vakfı ve kardeşi Turan İtil’in 1980 Darbesi sonrası Erzurum 3 No’lu Askeri Cezaevi’nde siyasi mahkûmlara uyguladıkları, işkence raporunda yer alan tıbbi deneyleri İbrahim Aydın: “Bize bir ara bir özellikle hücrelere götürüp çıkarırken yoğun iğne vurmaya başladılar. Yani ne olduğunu bilmediğimiz tarzda böyle bir anda işte 5 enjektörün, 6 enjektörün doldurulup iğne vurulduğu olaylar olmaya başladı. Bütün hücreye giden arkadaşların hemen hemen hepsine aşağı yukarı bu uygulamayı yapmaya başladılar. Hücreye giriyorsun 1 hafta sonra çıkıyorsun, girerken atıyorum 10 tane iğne yiyorsun çıkarken bir 10 tane daha iğne yiyorsun. Sonra 1 hafta sonra bir daha gidiyorsun yine o iğneyi vuruluyorsun. Öyle bir yoğun bir iğne vurma furyası başladı. Bir yandan da havalandırmaya çıktığımız zaman bizi kulelerden gözleyen hiç tanımadığımız tipler ortaya çıkmaya başladı. Birkaç ay sürdü bu uygulama. Saymıştım 52 tane iğne vurmuşlardı bana. Sonra herhangi bir etkisi falan olmadı. Herhangi bir şey hissetmedim. Daha sonra bunun ne olduğunu araştırdık, öğrendik… Turan İtil diye bir kişi yapıyor. Bunun arka planını sonradan öğrendik. Özellikle Amerikan menşeli “Komünizm bir hastalıktır dolayısıyla hastalık pekâlâ tedavi edilebilir” diye başlayan bir proje bu. Bunun birçok suç duyurusunu yaptık. Daha sonradan hastanelere götürdüler, incelediler, tahliller yaptılar. Herhangi bir şey çıkmadı. Şu an baktığım zamanda da sanırım ki zaten yanlış bir ilaçmış herhalde ki komünist düşünce tedavi olmuyormuş.

O dönemde o direniş içerisinde olan dolayısıyla hücreye giden, tek tip elbise giymeyen hemen hemen herkes o iğnelerden yedi.” İşkence insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımı yoktur. Kaydın tamamını bellekmuzesi.org’da izleyebilirsiniz. Geçmiş bugündür. Hem soldan hem sağdan işkenceye maruz kalanlar kobay olarak kullanılmış. Bir ülkücü dava açmış. Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümünün ardından 1980 Darbesi ve HZİ Vakfı yeniden gündeme geldi. Çığ’ın kardeşi Prof. Dr. Turan İtil ile birlikte kurdukları vakıf, darbeden sonra tutuklu hükümlülere deneyler yaptılar. Bu deneyin mağdurlarından biri olan ülkücü mahkûm Recep Küçükizsiz, konuyu yargıya taşımaya çalışan tek isim olarak kaldı. Küçükizsiz, Deneyler esnasında bir kez gördüğü İtil’i tam 29 yıl sonra televizyonda görmesiyle birlikte savcılığa dilekçe yazdı ancak bu dilekçenin cevabını alamadı. …Cezaevinde yaşadığı işkence dönemlerini anlatan Küçükizsiz, “Mamak Cezaevi’nde tecrit bölümünde yatıyorduk. A Blok’ta tecrit denilen hücre bölümünde kalıyordum. Yanımda da DEV-YOL’un merkez komitesinden Oğuzhan Müftüoğlu vardı. Normalde sayımda olduğumuz yerde ‘rap rap’ dediğimiz ayaklarımızı askeri bir şekilde indirip kaldırdığımız ve marş söylediğimiz bir zaman oluyordu. O program bitince elinize bir kitap veriyorlardı, Nutuk veya Atatürk İlkeleri kitabı oluyordu, 1 saat de onu okuyorduk. Bütün günümüz böyle geçiyordu. Cezaevinin prosedürü ve günlük hayatımız böyle geçiyordu” dedi.**** Toksik lider; güçlerini emri altında çalışanların üzerinde kullanarak kendini büyütme, astları küçümseme, keyfi şekillerde davranma, koşulsuz cezalar verme, cesaret kırıcı inisiyatif ve düşüncesizlik gösterme davranışlarını bünyesinde barındırır. Zehirli liderlik, ya da toksik liderlik, işlevsiz kişisel özellikleri ve yıkıcı davranışları nedeniyle, yalnızca kendi örgütüne ve çalışanlarına değil, aynı zamanda yakın çevresi dışında bulunan diğer bireylere de makul ölçüde ciddi ve kalıcı zarar veren liderleri ifade etmektedir. Zehirli lider, zehirli yönetici, zehirli kültür ve zehirli organizasyon terimlerinin iş, liderlik ve yönetim literatüründe çokça yer aldığı görülmektedir. Moral bozucu, sonunda örgütü etkisiz hale getiren, çalışanlarına zarar veren çoklu eylemler ve tavırlar, zehirli liderlerin özellikleri arasındadır. Bilim insanı, hayatın her alanında fark yaratmaktadır. Etkilediği toplumu ileri götüren, yücelten liderler olduğu gibi, ona zarar veren, felakete sürükleyen liderler ve liderlik tarzları vardır. “Lider iyi ancak çevresi kötü” anlayışı geçerli bir anlayış değildir. Başlangıçta olumlu işler başaran ancak daha sonra kendisini dizginleyemediği, gücünün sınırlarını abarttığı için veya iştahını frenleyemediği için başarısız olan çok sayıda örnek vardır. Bu nedenle bilim insanlarını kutsallaştırıp, her yaptıklarına keramet yüklemek yerine, gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirip; kişiliklerinden, karakterlerinden ve yeterlilikten kaynaklanan zaafları, hataları, yanlış seçimleri ve beceriksizlikleri olabileceğini kabullenmek gerekir. Böylece bilim insanını eleştirmeyi tabu olmaktan çıkartmak ve bu eleştirileri yapanların yazdıkları ve söylediklerindeki doğruluk payını görmek mümkün olur. Güle güle Muazzez İlmiye Çığ… Röportajımızda “Biz Cumhuriyet’in çocuklarıyız. Çok üzülüyorum ülkemizin bu halini görünce. Hepimizin ayağa kalkması, bir şeyler yapması lazım” demişti***** Can alıcı soru sonda ve hayli düşündürücü. -Pişmanlıklarınız oldu mu hayatta. Keşke şunu yapmasaydım diye hâlâ hayıflandığınız? Muazzez İlmiye Çığ: Hayır, pişmanlığım yok şu hayatta. Yaşananlar o günün şartlarına göredir. Öyle yaşanması gerekiyormuş, yaşanmış. Ben ileriye bakma, yarını kurma çabasındayım. Bakın ülkemizin halini görmüyor musunuz? Hepimizin ayağa kalkması, bir şeyler yapması lazım. Çok üzülüyorum ülkemizin bu halini görünce. Biz Cumhuriyet’in çocuklarıyız. Güzel günler yaşadık. Bizi Cumhuriyet yetiştirdi, okuttu. Şu anki duruma bakınca çok büyük bir üzüntü duyuyorum inanın. ‘Hayır, pişmanlığım yok şu hayatta’ Bu sözü söyleyenler kimlerdir düşünmenizi isterim. 12 Eylül'de 4 yıl yönettiği Mamak Cezaevinde yapılan işkencelerin baş sorumlusu olarak gösterilen Raci Tetik, yargıya hesap vermeden öldü. ****** Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasından sonra 12 Eylül döneminde yapılan işkencelere ilişkin açılan soruşturmanın bir ayağını da Mamak Askeri Cezaevi oluşturdu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 Şubat 2013’te talimatla Raci Tetik’in ifadesini aldı. "Cezaevinde görev yaptığım sürede Askeri Cezaevi Yönetmeliğinin gereklerini yerine getirdim, disiplini sağladım" diyen Tetik, görevi süresince cezaevine 31 bin tutuklunun girip çıktığını, kimseye işkence yapmadığını, personeline işkence yapılması talimatı vermediğini iddia etti. O dönemde emrinde yüzlerce personel olduğuna işaret eden Tetik, hepsinin tek tek ne yaptıklarını bilemeyeceğini söyledi. Savcılık, soruşturma sonucunda 30 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle Tetik hakkında takipsizlik kararı vererek dosyayı kapattı. "İşkencede ülkücülere de solculara da eşit davrandı" Çayır’a göre Raci Tetik işkencede eşit davrandı. Solculara da ülkücülere de ağır zulümler yaptı. Yargıya hesap vermeden ölmesinin ise bir utanç vesilesi olduğunu söyleyen Çayır, “Yüzleşmeyi başaramadık… Bu gibi işkencecilerle tam anlamıyla zalimlerle yüzleşebilsek daha aydınlık bir geleceğimiz olur” dedi.  Devrimci 78’liler Federasyonu Genel Başkanı Kamber Ateş, Çayır’la aynı dönemde Mamak Cezaevi’nde Raci Tetik’in işkencelerinden geçen bir solcu. “Adam içimizde o kadar yer etmiş ki ölümünü duyunca ne söyleyeceğimizi bile bilmiyoruz” diyor. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından ağabeyi Muzaffer Erdost ile gözaltına alınan yayımcı İlhan Erdost, 7 Kasım 1980’de Mamak Cezaevinde askerler tarafından dövülerek katledildi. Cezaevine girişten koğuşuna götürülene kadar 4 jandarma er tarafından defalarca darbedilen İlhan Erdost, bu sırada "Artık dövmeyin, sabah kızlarımı öpmeden çıktım" demişti. MECLİS'TE SIRRI SÜREYYA ÖNDER İLE YÜZLEŞTİ TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu tarafından 20 Ekim 2012’de dinlenen işkenceci Tetik, Mamak’ta işkence görenlerden HDP’li milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile de yüzleşmişti. Tetik ile Önder arasında şu dialog geçmişti: Önder: Beni tanıyor musunuz? Raci Tetik: Kılığınızdan, kıyafetinizden ve şeklinizden -kusura bakmayın- şöyle bir baktım “Dışarıda bana söylenilen kimdi?​” diye, sizi tanıdım. Orada yatanlardan birisiymişsiniz. Ben açık söylerim, hiç yalanım yoktur. Önder: Kılığımdan kıyafetimden mi tanıdınız? Tetik: Evet, çünkü burada herkes efendi gibi giyinmiş, ben bile efendi gibi. Siz böyle biraz daha halkvari giyinmişsiniz. “Olsa olsa budur” diye düşünerek, tanıdım. İçten söylüyorum. Önder: Mamak’ta da böyle bir histeri içindeydiniz. Herkesi tek tip elbiseye sokmak yani niye milletvekili deyince “Efendi gibi giyinmek ve halk tipi giyinmek” diye tasnif ediyorsunuz. Tek tip elbise giydirilme zamanını hatırlıyor musunuz Sayın Tetik? Tetik: Konusu çıktı ama benim zamanımda tek tip elbise giydirilmedi. Önder: Peki, hiç kendiniz bizzat tutukluları cezalandırdınız mı? Mesela dövdünüz mü? Tetik: Hayır. Ben niye döveyim. Önder: Şerefiniz üzerine bunu söyler misiniz? Tetik: Şerefim üzerine, Tanrı üzerine, milletim, vatanım üzerine yemin ederim. Dövmedim, fiske vurmadım. Önder: Şimdi, birincisi, beni dövdünüz, ben kendimi katmayacağım işin içine ama yüzlerce… Tetik: Hayır, hayır, hayır. Ben niye döveyim seni? Önder: Esas duruş göstermediğim için. Tetik: Oradaki görevli, subay, astsubay ve erlere belki hata yaptığı için kötü muamele yaptım ama hiçbir tutukluya ben manyak mıyım tutukluya… Askeri cezaevinin bir yönetmeliği var, ben aynen ona uydum kelime kelime. Önder: Askeri Cezaevi Yönetmeliği’nde ‘Tabutluk’ tabir edilen zemin 1, 2, 3’ün altındaki yerleri… Tetik: ‘Tabutluk’ siz tabir ediyorsunuz, orası ‘hücre’. Orayı yaptırdıktan sonra uslandınız. İçeride bir vukuat işleyen birisini zabıt tutuyorlar, getiriyorlar, ben de onaylıyordum. Önder: Peki, hiç gözünüzün önünde tutuklular dövüldü mü? Tetik: Benim gözümün önünde tutuklular dövülmedi. Ha, şunu söyleyeyim: Şu anda da belki kusura bakmayın sesim biraz fazla çıktı… Başkan: Evet, çok yükseldi. Tetik: Benim sesim çok gürdür. Benim sesim duyulunca herkes titrer. Önder: Biz titremiyoruz öyle pek yani… Tetik: Amma titremiyordunuz. Ha, bırak şimdi palavrayı bırak. ‘Ben bir işkenceciyim’******* Milliyet gazetesinden Ahmet Kahraman. 11 Eylül 1988’de yayınlanan yazı dizisinde Raci Tetik ile yaptığı söyleşiye de yer verdi. “Ben bir işkenceciyim. Pohpohlayıp, kullandılar beni” diyen Tetik, şöyle konuşuyordu:  “Mamak´ı isteyerek, severek yapmadım. Ama ben, o şekilde yapılması gerektiğine inandım. Geldiğimde görev yapılmıyordu. Başa geçtim. Örnek oldum. Talimatnameleri, kanunları uygulamaya başladım. Sıkıyönetime, askeri savcı ve hakimlere danışarak görev yaptım. Ama orası cezaeviydi. Hastane, okul, aşk gemisi ve yat kulübü değildi. Benden öncekiler iyi davrandıkları için başarılı olamamışlar. Mecburdum astlarıma inisiyatif vermeye. Verince anormal işler olmadı değil, oldu. O talihsiz olaylara ben de çok üzüldüm. Ama bu bir savaştır. Savaşta her zaman iyi şeyler olmaz.” Pişmanlık duymayanlar yargılanmadan göçüp gittiler. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık… Al birini vur ötekisine… Bu deyimler bunun gibilere söylenmiş.  Bir fani öldü diyeler kokusu HZİ Vakfından çıktı diyeler…   * https://bellekmuzesi.org/ **https://ebbinghausmuseum.org/ *** https://www.bilimup.com/ **** https://www.egedesonsoz.com/bir-ulkucunun-anlatimi-29-yil-sonra-televizyonda-gorup-sikayetci-oldu. ***** https://12punto.com.tr/ ******https://www.indyturk.commamak-askeri-cezaevi *******https://www.diken.com.tr/iskenceci-devletin-vucut-bulmus-hali-raci-tetik-nami-diger-kasap/
Ekleme Tarihi: 20 Kasım 2024 - Çarşamba

Unutma Eğrisi-Bir Fani Öldü Diyeler…

İşkence insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımı yoktur. Muazzez İlmiye Çığ’ın vefatıyla gündeme gelen, kurucusu olduğu HZİ Vakfı ve kardeşi Turan İtil’in 1980 Darbesi sonrası Erzurum 3 No’lu Askeri Cezaevi’nde siyasi mahkûmlara uyguladıkları, işkence raporunda yer alan tıbbi deneyleri İbrahim Aydın’dan dinleyelim.*

Unutma Eğrisi

Hermann Ebbinghaus (1850-1909), özellikle hafıza ve öğrenme alanlarında psikoloji alanına önemli katkılarda bulunan bir Alman psikologdu. Ebbinghaus, 24 Ocak 1850'de Almanya'nın Barmen kentinde doğdu. Tüccar bir ailede büyüdü ve başlangıçta Bonn Üniversitesi'nde felsefe okudu. Ancak daha sonra dikkatini psikolojiye çevirdi ve alanda sistematik deneyler yürüten ilk psikologlardan biri oldu.

Ebbinghaus, hafıza ve öğrenme üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Hafızanın doğasını incelemek için kendisi üzerinde deneyler yaptı ve günümüzde hala yaygın olarak kullanılan bir hafıza modeli geliştirdi. Araştırmaları ayrıca psikolojide kritik bir araştırma alanı olan insan öğrenmesi ve hafızası çalışmasının temelini attı.

Ebbinghaus akademik kariyerinin çoğunu Berlin Üniversitesi'nde geçirdi ve 1894'te felsefe ve psikoloji profesörü oldu. Üretken bir yazardı ve "Bellek: Deneysel Psikolojiye Katkı" adlı çığır açıcı eseri de dahil olmak üzere psikoloji üzerine çok sayıda makale ve kitap yayınladı.

Ebbinghaus'un mirası bugün psikoloji alanında hissedilmeye devam ediyor. Hafıza ve öğrenme üzerine yaptığı çalışmalar bilişsel psikolojinin gelişiminde önemli bir etki yaratmış ve alandaki araştırmaları etkilemeye devam etmektedir.

Unutma eğrisi: Ebbinghaus'un unutma eğrisi, zamanla hatırlanan bilgi miktarının nasıl azaldığını, en büyük düşüşün öğrenmeden hemen sonra meydana geldiğini açıklar.

Hızlı unutma: Ebbinghaus'un araştırması, unutmanın çoğunun ilk öğrenmeden hemen sonra gerçekleştiğini ve zamanla azaldığını göstermiştir. Bu bulgu, materyali uzun süreli hafızada pekiştirmek için ilk öğrenmeden hemen sonra gözden geçirmenin önemini vurgulamaktadır.

Yeniden öğrenme hafızayı artırıyor: Ebbinghaus, daha önce öğrenilen materyalin yeniden öğrenilmesinin, beyindeki nöronlar arasındaki bağlantıları güçlendirerek hafızayı artırmaya yardımcı olduğunu buldu.

Aralık etkisi: Ebbinghaus'un araştırması, çalışma seanslarını zaman içinde sıkıştırmak yerine aralıklandırmanın uzun vadeli hafıza tutmayı iyileştirdiğini gösterdi. Buna "aralık etkisi" denir.

Öğrenme süresi: Ebbinghaus ayrıca daha uzun öğrenme seanslarının genellikle daha fazla tekrar ve materyalin daha ayrıntılı işlenmesine olanak sağladığı için, hatırlamayı iyileştirdiğini buldu.

Bazı araştırmalar, insanların yeni bilgilerin yaklaşık %502sini öğrendikten sonra bir saat içinde unuttuğunu gösteriyor. Bu 24 saat içinde ortalama % 70’e çıkıyor.***

Bir bilim insanı ve ilk Sümerolog Muazzez İlmiye Çı’ın vefatından sonra ortaya çıkan kurucusu olduğu HZİ Vakfı CIA bağlantılı HZİ (Hamide ve Zekeriya İtil) Vakfı kurucusu Muazzez İlmiye. HZİ, Hamide Zekeriya İtil’in baş harfleri. Hamide ve Zekeriya İtil, Prof. Dr. Turan İtil ve Muazzez İlmiye Çığ’ın anne ve babası. Vakıf,  “Nöropsikiyatri” alanında faaliyet gösteriyordu.

Vakıf; Mamak, Metris, Erzurum hapishanelerinde devrimci tutsaklar üzerinde farmakolojik deneyler yapmıştı. Maalesef Nazi yöntemleriyle deney yapan bir vakfı kurucusu ve mazereti kabul görmüyor. Gerçek bu unutmak mümkün değil. Bilim ve aydınlanmacı cumhuriyetin aziz evladı değil mahkûmlara işkence ile zorla deney yapan bir ailenin ferdi başkanı olarak anılacaksın.

HZİ Vakfı ve kardeşi Turan İtil’in 1980 Darbesi sonrası Erzurum 3 No’lu Askeri Cezaevi’nde siyasi mahkûmlara uyguladıkları, işkence raporunda yer alan tıbbi deneyleri İbrahim Aydın:

“Bize bir ara bir özellikle hücrelere götürüp çıkarırken yoğun iğne vurmaya başladılar. Yani ne olduğunu bilmediğimiz tarzda böyle bir anda işte 5 enjektörün, 6 enjektörün doldurulup iğne vurulduğu olaylar olmaya başladı. Bütün hücreye giden arkadaşların hemen hemen hepsine aşağı yukarı bu uygulamayı yapmaya başladılar. Hücreye giriyorsun 1 hafta sonra çıkıyorsun, girerken atıyorum 10 tane iğne yiyorsun çıkarken bir 10 tane daha iğne yiyorsun. Sonra 1 hafta sonra bir daha gidiyorsun yine o iğneyi vuruluyorsun. Öyle bir yoğun bir iğne vurma furyası başladı. Bir yandan da havalandırmaya çıktığımız zaman bizi kulelerden gözleyen hiç tanımadığımız tipler ortaya çıkmaya başladı. Birkaç ay sürdü bu uygulama. Saymıştım 52 tane iğne vurmuşlardı bana. Sonra herhangi bir etkisi falan olmadı. Herhangi bir şey hissetmedim. Daha sonra bunun ne olduğunu araştırdık, öğrendik… Turan İtil diye bir kişi yapıyor. Bunun arka planını sonradan öğrendik. Özellikle Amerikan menşeli “Komünizm bir hastalıktır dolayısıyla hastalık pekâlâ tedavi edilebilir” diye başlayan bir proje bu. Bunun birçok suç duyurusunu yaptık. Daha sonradan hastanelere götürdüler, incelediler, tahliller yaptılar. Herhangi bir şey çıkmadı. Şu an baktığım zamanda da sanırım ki zaten yanlış bir ilaçmış herhalde ki komünist düşünce tedavi olmuyormuş.

O dönemde o direniş içerisinde olan dolayısıyla hücreye giden, tek tip elbise giymeyen hemen hemen herkes o iğnelerden yedi.”

İşkence insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımı yoktur. Kaydın tamamını bellekmuzesi.org’da izleyebilirsiniz. Geçmiş bugündür.

Hem soldan hem sağdan işkenceye maruz kalanlar kobay olarak kullanılmış. Bir ülkücü dava açmış. Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümünün ardından 1980 Darbesi ve HZİ Vakfı yeniden gündeme geldi. Çığ’ın kardeşi Prof. Dr. Turan İtil ile birlikte kurdukları vakıf, darbeden sonra tutuklu hükümlülere deneyler yaptılar. Bu deneyin mağdurlarından biri olan ülkücü mahkûm Recep Küçükizsiz, konuyu yargıya taşımaya çalışan tek isim olarak kaldı. Küçükizsiz, Deneyler esnasında bir kez gördüğü İtil’i tam 29 yıl sonra televizyonda görmesiyle birlikte savcılığa dilekçe yazdı ancak bu dilekçenin cevabını alamadı.

…Cezaevinde yaşadığı işkence dönemlerini anlatan Küçükizsiz, “Mamak Cezaevi’nde tecrit bölümünde yatıyorduk. A Blok’ta tecrit denilen hücre bölümünde kalıyordum. Yanımda da DEV-YOL’un merkez komitesinden Oğuzhan Müftüoğlu vardı. Normalde sayımda olduğumuz yerde ‘rap rap’ dediğimiz ayaklarımızı askeri bir şekilde indirip kaldırdığımız ve marş söylediğimiz bir zaman oluyordu. O program bitince elinize bir kitap veriyorlardı, Nutuk veya Atatürk İlkeleri kitabı oluyordu, 1 saat de onu okuyorduk. Bütün günümüz böyle geçiyordu. Cezaevinin prosedürü ve günlük hayatımız böyle geçiyordu” dedi.****

Toksik lider; güçlerini emri altında çalışanların üzerinde kullanarak kendini büyütme, astları küçümseme, keyfi şekillerde davranma, koşulsuz cezalar verme, cesaret kırıcı inisiyatif ve düşüncesizlik gösterme davranışlarını bünyesinde barındırır. Zehirli liderlik, ya da toksik liderlik, işlevsiz kişisel özellikleri ve yıkıcı davranışları nedeniyle, yalnızca kendi örgütüne ve çalışanlarına değil, aynı zamanda yakın çevresi dışında bulunan diğer bireylere de makul ölçüde ciddi ve kalıcı zarar veren liderleri ifade etmektedir. Zehirli lider, zehirli yönetici, zehirli kültür ve zehirli organizasyon terimlerinin iş, liderlik ve yönetim literatüründe çokça yer aldığı görülmektedir. Moral bozucu, sonunda örgütü etkisiz hale getiren, çalışanlarına zarar veren çoklu eylemler ve tavırlar, zehirli liderlerin özellikleri arasındadır.

Bilim insanı, hayatın her alanında fark yaratmaktadır. Etkilediği toplumu ileri götüren, yücelten liderler olduğu gibi, ona zarar veren, felakete sürükleyen liderler ve liderlik tarzları vardır. “Lider iyi ancak çevresi kötü” anlayışı geçerli bir anlayış değildir. Başlangıçta olumlu işler başaran ancak daha sonra kendisini dizginleyemediği, gücünün sınırlarını abarttığı için veya iştahını frenleyemediği için başarısız olan çok sayıda örnek vardır.

Bu nedenle bilim insanlarını kutsallaştırıp, her yaptıklarına keramet yüklemek yerine, gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirip; kişiliklerinden, karakterlerinden ve yeterlilikten kaynaklanan zaafları, hataları, yanlış seçimleri ve beceriksizlikleri olabileceğini kabullenmek gerekir. Böylece bilim insanını eleştirmeyi tabu olmaktan çıkartmak ve bu eleştirileri yapanların yazdıkları ve söylediklerindeki doğruluk payını görmek mümkün olur.

Güle güle Muazzez İlmiye Çığ… Röportajımızda “Biz Cumhuriyet’in çocuklarıyız. Çok üzülüyorum ülkemizin bu halini görünce. Hepimizin ayağa kalkması, bir şeyler yapması lazım” demişti***** Can alıcı soru sonda ve hayli düşündürücü.

-Pişmanlıklarınız oldu mu hayatta. Keşke şunu yapmasaydım diye hâlâ hayıflandığınız?

Muazzez İlmiye Çığ: Hayır, pişmanlığım yok şu hayatta. Yaşananlar o günün şartlarına göredir. Öyle yaşanması gerekiyormuş, yaşanmış. Ben ileriye bakma, yarını kurma çabasındayım. Bakın ülkemizin halini görmüyor musunuz? Hepimizin ayağa kalkması, bir şeyler yapması lazım. Çok üzülüyorum ülkemizin bu halini görünce. Biz Cumhuriyet’in çocuklarıyız. Güzel günler yaşadık. Bizi Cumhuriyet yetiştirdi, okuttu. Şu anki duruma bakınca çok büyük bir üzüntü duyuyorum inanın.

‘Hayır, pişmanlığım yok şu hayatta’ Bu sözü söyleyenler kimlerdir düşünmenizi isterim.

12 Eylül'de 4 yıl yönettiği Mamak Cezaevinde yapılan işkencelerin baş sorumlusu olarak gösterilen Raci Tetik, yargıya hesap vermeden öldü. ******

Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasından sonra 12 Eylül döneminde yapılan işkencelere ilişkin açılan soruşturmanın bir ayağını da Mamak Askeri Cezaevi oluşturdu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 Şubat 2013’te talimatla Raci Tetik’in ifadesini aldı. "Cezaevinde görev yaptığım sürede Askeri Cezaevi Yönetmeliğinin gereklerini yerine getirdim, disiplini sağladım" diyen Tetik, görevi süresince cezaevine 31 bin tutuklunun girip çıktığını, kimseye işkence yapmadığını, personeline işkence yapılması talimatı vermediğini iddia etti. O dönemde emrinde yüzlerce personel olduğuna işaret eden Tetik, hepsinin tek tek ne yaptıklarını bilemeyeceğini söyledi. Savcılık, soruşturma sonucunda 30 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle Tetik hakkında takipsizlik kararı vererek dosyayı kapattı.

"İşkencede ülkücülere de solculara da eşit davrandı"

Çayır’a göre Raci Tetik işkencede eşit davrandı. Solculara da ülkücülere de ağır zulümler yaptı. Yargıya hesap vermeden ölmesinin ise bir utanç vesilesi olduğunu söyleyen Çayır, “Yüzleşmeyi başaramadık… Bu gibi işkencecilerle tam anlamıyla zalimlerle yüzleşebilsek daha aydınlık bir geleceğimiz olur” dedi.

 Devrimci 78’liler Federasyonu Genel Başkanı Kamber Ateş, Çayır’la aynı dönemde Mamak Cezaevi’nde Raci Tetik’in işkencelerinden geçen bir solcu.

“Adam içimizde o kadar yer etmiş ki ölümünü duyunca ne söyleyeceğimizi bile bilmiyoruz” diyor.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından ağabeyi Muzaffer Erdost ile gözaltına alınan yayımcı İlhan Erdost, 7 Kasım 1980’de Mamak Cezaevinde askerler tarafından dövülerek katledildi. Cezaevine girişten koğuşuna götürülene kadar 4 jandarma er tarafından defalarca darbedilen İlhan Erdost, bu sırada "Artık dövmeyin, sabah kızlarımı öpmeden çıktım" demişti.

MECLİS'TE SIRRI SÜREYYA ÖNDER İLE YÜZLEŞTİ

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu tarafından 20 Ekim 2012’de dinlenen işkenceci Tetik, Mamak’ta işkence görenlerden HDP’li milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile de yüzleşmişti. Tetik ile Önder arasında şu dialog geçmişti:

Önder: Beni tanıyor musunuz?
Raci Tetik: Kılığınızdan, kıyafetinizden ve şeklinizden -kusura bakmayın- şöyle bir baktım “Dışarıda bana söylenilen kimdi?​” diye, sizi tanıdım. Orada yatanlardan birisiymişsiniz. Ben açık söylerim, hiç yalanım yoktur.
Önder: Kılığımdan kıyafetimden mi tanıdınız?
Tetik: Evet, çünkü burada herkes efendi gibi giyinmiş, ben bile efendi gibi. Siz böyle biraz daha halkvari giyinmişsiniz. “Olsa olsa budur” diye düşünerek, tanıdım. İçten söylüyorum.
Önder: Mamak’ta da böyle bir histeri içindeydiniz. Herkesi tek tip elbiseye sokmak yani niye milletvekili deyince “Efendi gibi giyinmek ve halk tipi giyinmek” diye tasnif ediyorsunuz. Tek tip elbise giydirilme zamanını hatırlıyor musunuz Sayın Tetik?
Tetik: Konusu çıktı ama benim zamanımda tek tip elbise giydirilmedi.
Önder: Peki, hiç kendiniz bizzat tutukluları cezalandırdınız mı? Mesela dövdünüz mü?
Tetik: Hayır. Ben niye döveyim.
Önder: Şerefiniz üzerine bunu söyler misiniz?
Tetik: Şerefim üzerine, Tanrı üzerine, milletim, vatanım üzerine yemin ederim. Dövmedim, fiske vurmadım.
Önder: Şimdi, birincisi, beni dövdünüz, ben kendimi katmayacağım işin içine ama yüzlerce…
Tetik: Hayır, hayır, hayır. Ben niye döveyim seni?
Önder: Esas duruş göstermediğim için.
Tetik: Oradaki görevli, subay, astsubay ve erlere belki hata yaptığı için kötü muamele yaptım ama hiçbir tutukluya ben manyak mıyım tutukluya… Askeri cezaevinin bir yönetmeliği var, ben aynen ona uydum kelime kelime.
Önder: Askeri Cezaevi Yönetmeliği’nde ‘Tabutluk’ tabir edilen zemin 1, 2, 3’ün altındaki yerleri…
Tetik: ‘Tabutluk’ siz tabir ediyorsunuz, orası ‘hücre’. Orayı yaptırdıktan sonra uslandınız. İçeride bir vukuat işleyen birisini zabıt tutuyorlar, getiriyorlar, ben de onaylıyordum.
Önder: Peki, hiç gözünüzün önünde tutuklular dövüldü mü?
Tetik: Benim gözümün önünde tutuklular dövülmedi. Ha, şunu söyleyeyim: Şu anda da belki kusura bakmayın sesim biraz fazla çıktı…
Başkan: Evet, çok yükseldi.
Tetik: Benim sesim çok gürdür. Benim sesim duyulunca herkes titrer.
Önder: Biz titremiyoruz öyle pek yani…
Tetik: Amma titremiyordunuz. Ha, bırak şimdi palavrayı bırak.

‘Ben bir işkenceciyim’*******

Milliyet gazetesinden Ahmet Kahraman. 11 Eylül 1988’de yayınlanan yazı dizisinde Raci Tetik ile yaptığı söyleşiye de yer verdi. “Ben bir işkenceciyim. Pohpohlayıp, kullandılar beni” diyen Tetik, şöyle konuşuyordu:  “Mamak´ı isteyerek, severek yapmadım. Ama ben, o şekilde yapılması gerektiğine inandım. Geldiğimde görev yapılmıyordu. Başa geçtim. Örnek oldum. Talimatnameleri, kanunları uygulamaya başladım. Sıkıyönetime, askeri savcı ve hakimlere danışarak görev yaptım. Ama orası cezaeviydi. Hastane, okul, aşk gemisi ve yat kulübü değildi. Benden öncekiler iyi davrandıkları için başarılı olamamışlar. Mecburdum astlarıma inisiyatif vermeye. Verince anormal işler olmadı değil, oldu. O talihsiz olaylara ben de çok üzüldüm. Ama bu bir savaştır. Savaşta her zaman iyi şeyler olmaz.”

Pişmanlık duymayanlar yargılanmadan göçüp gittiler.

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık… Al birini vur ötekisine… Bu deyimler bunun gibilere söylenmiş. 

Bir fani öldü diyeler kokusu HZİ Vakfından çıktı diyeler…

 

* https://bellekmuzesi.org/

**https://ebbinghausmuseum.org/

*** https://www.bilimup.com/

**** https://www.egedesonsoz.com/bir-ulkucunun-anlatimi-29-yil-sonra-televizyonda-gorup-sikayetci-oldu.

***** https://12punto.com.tr/

******https://www.indyturk.commamak-askeri-cezaevi

*******https://www.diken.com.tr/iskenceci-devletin-vucut-bulmus-hali-raci-tetik-nami-diger-kasap/

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.