Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne girdiğim 1988 yılı eğitim-öğretim yılının ilk haftalarıydı. O sene fakülteye yeni başlayan öğrencileri, konferans salonunda topladılar. İçeriye vakur, ciddi, şık ve sempatik bir kadın girdi. Bütün hocaların önünden saygıyla kalktığı kadın, fakültenin dekan yardımcısı Beyza Bilgin (5 Mayıs 1935-20 Kasım 2024) hocaydı. Beyza hoca, tatlı, rahatlatıcı ve emin bir ses tonuyla bize, fakülte eğitimimiz boyunca dini sevgi ve bilgi temelli olarak öğrenmemiz için çok çalışmamız gerektiğini, akademik açıdan fakülte yıllarımızı verimli bir şekilde geçirmek için daha başlangıçtan itibaren emek harcamamız gerektiğini söylüyordu. Dini eğitim alanının erkeklerin egemenliğinde olduğu bir ortamda kendinden bu kadar emin olgun bir kişiliğe sahip olan ve akademik liderlik vasıflarının tamamını kendinde toplayan Beyza hocamı, daha sonraki yıllarda kitaplarından, konuşmalarından ve derslerinden daha iyi tanıma fırsatına sahip oldum.
Türkiye’de din eğitimi alanında ilk profesör olan Beyza Bilgin, eğitim ve ilahiyat alanında hep ön açan öncü kişi olmuştur. Beyza hoca tarafından Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi adlı çalışma, alanın temel metinlerinden biri olmaya devam etmektedir. Dine dair geçmişte söylenilenleri mekanik ve pasif bir şekilde tekrar etmek yerine dine dair bilgilerin ve söylemlerin sürekli olarak eğitim başta olmak üzere insan bilimleri perspektifiyle üretilmesi gerektiğini düşünen Beyza hoca din eğitimini hakikati sorgulanmaz doğmalar alanı olarak değil, insan tecrübesiyle gelişen ve değişen ucu açık ve sınırsız bir alan olarak değerlendirmektedir. Şu ifadeler Beyza hocanın insan merkezli dinamik din eğitimi anlayışını özlü bir şekilde ortaya koymaktadır: “Allah insanlara akıl ve sorumluluk vermiştir. Onları kendi yollarını seçmekte hür bırakmıştır. Yapılacak şey, insana iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı, güzeli, çirkini ayırt edebileceği bilgiyi vermek, imkânları sağlamaktır. Din öğretiminin en önemli görevlerinden biri, insanların gördüğünü gerçekten görür, düşünür, anlar ve eleştirdikten sonra kabul veya reddeder hale getirilmesidir.Din Eğitimi Bilimi, dinin mahiyetine uygun olarak insan varlığının bütünü ile ilgilenir, insanın hayatını, hayatın bütünlüğü içindeki yeri ile ele alır, yani insanla insan olarak ilgilenir. Din Eğitimi Bilimi, Tanrı’yı, insanın menşei, yeryüzündeki manası ve geleceği (kaderi) ile ilgili bir problem olarak öğretime müsait kılmaya çalışır. Bu amaçla metodlar arar, onları dener, geliştirir. Allah sorusu dinin asıl sorusudur. Din Eğitimi Bilimi bu soruyu bilinçli olarak sorar. Bu soru canlı tutulduğu sürece, onun cevabı daima bilgi üstü, bilgiyi alan fakat onu aşan bir mana taşıyacaktır. Bu aşkınlık insan varlığının imkânlarını da aşkınlaştıracaktır. Çünkü bilgiyi aşan her düşünce, yeni bilgi alanlarının açılmasına yol açar. İnanma da bilgiyi aşar ve bilgiye kendi kendini aşma imkânı yaratır.”
Beyza hoca, dini siyaset, devlet ve iktidar olarak anlamamaktaydı. O, dini, maneviyat, ahlak ve duyarlılık olarak anlıyordu. Duygulu ve duyarlı bir kişiliğe sahip olan Beyza hoca, doktora tezini “İslam’da Eğitimin Temeli Olarak Sevgi” başlığı altında gerçekleştirmişti. Ona göre din, Tanrı-insan arasında sevgiye dayanan bir maneviyat ve ahlak ilişkisiydi. Duygu merkezli bir maneviyat olarak dini anlamak, Beyza hocanın hayatında merkezi temanın ve temelin sevgi olmasına neden olmuştur. Korkuya, baskıya ve dayatmaya dayalı olan dinin ve eğitim geleneğinin dışına çıkan Beyza hoca, sevgi temelli bir din eğitimi anlayışının, modelinin ve pratiğinin geliştirilmesine hayatını adamıştır. Beyza hocanın din eğitimi anlayışını, eğitim sevgidir, sevgi eğitimdir şeklinde ifade edebiliriz. Sevgiye dayanmayan bir din, din olmayacağı gibi, eğitime dayanmayan bir eğitim de eğitim değildir. Sevgiye dayalı bir eğitim, bilgilendiren bir eğitimdir, sorgulatan bir eğitimdir ve geliştiren bir eğitimdir. Beyza hoca, akademik ve entelektüel hayatında sevgiyi, bilgiyi, sorguyu ve olgunlaşmayı birlikte alan bir bilim insanıydı.
Kadını bedeni üzerinden kapatan ve kuşatan doğmatik anlayışlara karşı Beyza hoca, kadının bedeniyle ve hayat tarzıyla ilgili kararları kendisi vermesi gerektiğine inanırdı. Allah’ın emri olarak başörtüsünü kadına dayatan ve bu söylem üzerinden kadının bedenini ve hayatını yönetmek isteyen erkek egemen anlayışa karşı Beyza hoca, başörtüsünün ilahi bir emir değil, tarihsel şartlar içinde geliştirilen bir tavsiye olduğunu cesur bir şekilde dile getirmiştir. Beyza hoca, kadının kürtaj yapma hakkının teolojik olarak meşru olduğunu ve bu hakkı isterse onuncu haftaya kadar kullanabileceğini savunmuştur. Beyza hoca, dini kültürün ve doğmanın önemli kabullerinden ve pratiklerinden olan çok eşliliği eleştirmiştir. Çok eşliliğin insan doğasından kaynaklanan doğal ve genetiksel bir durum olmadığını söyleyen Beyza hoca, Adem’in çok eşli değil, tek eşli olduğu örneğini hatırlatıyordu. Başörtüsü, kürtaj ve çok eşlilik gibi üç çetin konuda ortaya koyduğu görüşlerle Beyza hoca, dinin, kadının hayatını katılaştıran, kısırlaştıran ve karartan uygulamalarına, anlayışlarına ve doğmalarına kadınca ve insanca meydan okumada bulunuyordu.
Beyza hoca, dini hayatın aktörünün sadece erkekler olmasına itiraz ederdi. Dini hayatta erkek nerede varsa, kadının da orada bulunma ve katılma hakkına ve imkanına sahip olması gerektiğini söylerdi. Teravih, mukabele, cuma ve bayram namazı gibi dini ritüellere kadının gitme ve katılma hakkının olduğunu düşünen Beyza hoca, tarihsel örneklerle görüşlerini anlatmaya çalışırdı.
Eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfü Doğan, şu tespitlerle Beyza hocayı kadınlara vaazlar vermeye davet etmiştir: “Bir kadının vaaz etmesinde dinen hiçbir engel ve sakınca yoktur. Sadece kızları okutmamayı, meslek sahibi etmemeyi prensip olarak kabul eden bir politika ile kızlar tahsil yapamamışlar, tahsil yapamayınca görev de alamamışlar, din görevlisi de olamamışlardır. Sen bu alanda yüksek tahsil yapmışsın. Güzel de konuşuyorsun. Hanımların senin gibi yetişmiş eğitimli kendi cinslerinden vaizlere ihtiyacı var.” Kadının camide aktif olmasını düşünen Beyza hoca, Türkiye’nin ilk fahri kadın vaizi olarak 1962,1964-1965 yıllarında Ankara Ahitura ve İçcebeci Camileri’nde Üçaylar ve Ramazan’da hanımlara sohbetler ve dersler yapmıştır. Beyza hocanın hayatı, dini alanda bir kadın nasıl varolmalıdır sorusunun cevabıdır.
Sağlıklı çocuk yetiştirmenin nasıl olacağı sorusu, akademik ve entelektüel hayatı boyunca Beyza hocanın zihnini meşgul etmiştir. Dinin çocuğun sağlıklı gelişiminin önünde engel olmaması ve dinin çocuğun gelişimine katkı sunan besleyici bir kaynak olarak kullanılması için Beyza hoca, İslam ve Çocuk isimli çalışmayı yapmıştır.Çocukla kurulacak ilişkinin doğumdan itibaren sevgiye dayanması gerektiğini, çocuğun kendisine özgü bir kişiliği olduğu gerçeğinin anlaşılması ihtiyacını vurgulayan Beyza hoca, çocukta korkuya yol açacak dini yaklaşımlardan ve pratiklerden uzak durulması gerekliliğini ve çocuk yetiştirme sürecinin çocuktaki kabiliyetleri ortaya çıkarmak ve geliştirmek amacına uygun olarak tecrübe edilmesi ihtiyacını ana tez olarak işlemektedir.
Beyza hoca, din eğitiminin bir çoğulculuk bilinci kazandırması gerektiğini düşünüyordu. İnsanlar arasındaki dini, mezhepsel, kültürel, sosyal çoğulculuğun doğal kabul edilmesi gerektiğini, dini ve kültürel farklılıkların çatışma kaynağı olmaktan çıkarılması gerektiğine inanan Beyza hoca, kadın-erkek ayırımı yapmadan bütün insanların barış içerisinde birarada yaşamaya katkı sunması gerektiğini düşünüyordu. Hiçbir milletin, dinin, kültürün, kimliğin, cinsiyetin ve cemaatin tek başına insanlığın sorunlarını çözmeye yetmediğini düşünen Beyza hoca, bütün insanlığın farklılıklarıyla bir bütün olarak sorunlarını çözebileceği şeklindeki kanaatini şu şekilde ifade etmektedir: “Bugün dünya, kültürlerin dillerin ve dinlerin iç içe yasadigi bir duruma gelmistir; kültürler ve dinler birbirine açılmıştır ve insanlar sınırlara ragmen bir insanlik bütünlügü içinde birleşmiş gibidirler. Fakat bu somut gerçek beraberinde başa çıkılması zor sorunlarda getirmistir. Artik hiçbir sorun tek bir millet çerçeveisnde veya tek bir dini veya ruhani cemaatin görüsleri dogrultusunda çözümlenememektedir.”
Sevgiyi, bilgiyi, öğrenmeyi, gelişmeyi, saygıyı ve dayanışmayı esas alan, hayatı boyunca insanın her şeyin asli ölçüsü olduğu şeklindeki hümanist düşüncenin ilahiyattaki ve eğitimdeki temsilciliğini ve öncülüğünü yapan sevgili hocam Beyza Bilgin’i sevgiyle, rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyorum.