Özcan Öztürk-Şair-Yazar
Köşe Yazarı
Özcan Öztürk-Şair-Yazar
 

Şiir Ölüyor mu? 2

Türkiye Yazarlar Sendikası 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisini Yaşar Miraç kaleme aldı. SAHTEKÂRLIĞA KARŞI ŞİİR Türkçede şiir, suyun akışından gelen sestir: ırıl ırıl, şırıl şırıl… Su kirlendi, bulandı ve doğal sular, kaynaklar azaldı. Gerçek şiirin yerini doğallığını yitire yitire, yapay, kurgusal, sanal bir gösteriye dönüşen sahte bir şiir aldı. Şiir, kurnazların, cin fikirlilerin, hin ve hınzırların oyuncağı oldu. Sahte, yapay sular gibi, sahte, yapay şiirler çoğaldı. Bugün dünyamız tam bir sahtecilik çağı yaşıyor. Sahtelik, sahtekârlık dünyamıza egemendir. Toplumlar, ülkeler, doğa bu sahtekârlığı boyunduruğu altında. Her alanda, her konuda sahtekârlık alabildiğine büyümüş, gelişmiş, yayılmıştır. Her yeni buluş, her yeni teknik artık sahteciliğin emrindedir. Bugün dünyada hemen her ülkede sahtekârlar iktidardadır. Sahtecilik, dünyada her alana yayılmıştır. Örneğin dünyadaki dinler, sahteciliğe boyun eğmişlerdir. Sahte dindarlar, sahte dinleri yönetir olmuşlardır. Sahte demokrasiler birçok ülkede uygulanmaktadır.  Sahte demokratlar, demokrasiyi temsil etmektedir. Sahte ekonomiler, sahte ekonomistler, sahte üniversiteler, sahte akademisyenler, sahte sanatçılar, sahte bilimler, sahte bilimciler gırla gitmektedir. Sahte paralar artık gerçek paranın yerini almıştır. Dünyada öyle bir sahtecilik fırtınası esmektedir ki artık ideolojileri, fikirleri önüne katıp silip süpürmüştür. Felsefe, düşünce sahte bir selde boğulmuştur. Kimin kim olduğu, kimin ne dediği belli değildir. Milliyetçi görünen ümmetçiler mi ararsınız, liberal görünen tiranlar mı, solcu görünen sağcılar mı, komünist görünen kapitalistler mi? Her şey birbirine karışmıştır. Hepsindeki ortak özellik: Sahteciliktir, sahteliktir. Kavramların da içi boşaltılmış, değeri yitirilmiştir. Dünyamızda artık “barış”, gerçek barış değil, “sahte barış”tır. Özgürlük de artık sahte özgürlük… İnsan hakları da eşitlik de sosyal adalet de adaletin kendisi de artık her şey sahtedir.  Bugünün devletleri de artık sahte devletlerdir. Toplumlar, halklar sahtekârlık örtüsüyle sarınıp sarmalanmıştır. Sahtekârlar, halkları birbirine düşman edebilmektedir. Halklar, birbiriyle savaşmaktadır. Din savaşları, mezhep savaşları, işgaller ülkeleri yöneten sahtekârların emirleriyle olmaktadır. Bu savaşlar artık geçmiştekilerden misliyle güçlü silahlarla, bombalarla, teknolojiyle yapılmaktadır. Bebekler, çocuklar, kadınlar, gençler, yaşlılar bu savaşların gün geçtikçe sayısı misliyle artan kurbanları olmaktadır. Savaşlar dışında yine depremlerin, sellerin, fırtınaların hışmına uğrayan milyonlarca insan… Bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar… Ve bunların hiçbirine uğramasa da sırf sahtekârlığı egemen olduğu dünyamızda kimi az sayıda ülke… Sahtekârlarının beceri ve gücüyle sağladıkları sömürü, hak gaspıyla yoksullaşan çoğunluk… Birçok ülkenin hastalıktan, açlıktan ölen bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları… İşte böyle çivisi çıkmış, zıvanadan çıkmış sahtekâr bir dünyanın acıların, yıkımlarını, yoksulluğunu, umutsuzluğunu yaşıyoruz. Her şey daha iyiye, daha güzele, daha doğruya, daha gerçeğe, daha haklıya değil daha kötüye gidiyor. Su da azalıyor şiir de… Sahtekâr liderler, dünyayı keyfince kasıp kavuruyor. Kazanmak için, iktidarı ele geçirmek için ve bunu başarınca orada kalmak için sahtekârların yapmayacağı oyun, numara, rol, tuzak  yok. Sahtekârların uygulamayacağı şiddet, baskı, zulüm, işkence yok. Çünkü onlar için tek değer var: Çıkar! Ve bunun için de tek ilke var: Her yol mubah! İşte çağımızın en son teknolojik buluşlarla uyguladığı sahtekârlık anlayışı bu! Şiir, sahteciliğin en büyük düşmanıdır çünkü o, varoluşuyla doğaldır. Sahteciliğe, sahteliğe aykırıdır. Sahtekârlar şiiri yenemeyecekler. Su var oldukça şiir de yaşayacak. Gerçek şiiriniz, doğal suyunuz bol olsun!   Yaşar Miraç   Şiirler Karşışiirler Başka Şiirler adı altında Nicanor Parra Sandoval Ayrıntı Yayınları 2015 yılında yayınlandı. Yaşadığımız dönem itibariyle örtüşen şiirler. Kitabın tanıtım yazısını sizlerle paylaşmak isterim.    Latin Amerika ve Şili’nin yaşayan en önemli şairlerinden Nicanor Parra ilk kez Şili’de ortaya çıkan ve çoğu kez kendi adıyla anılan “Karşışiir” akımının öncüsüdür. Karşışiir’ini insanın, hayatın, dünyanın gülünç ve anlamsız yanını göstermek üzerine kuran Parra, insanlığın yazgısını karartan akıldışı’nın basıncına karşı süssüz, doğrudan, kökten bir tonu tercih etmiş ve lirizmden olabildiğince uzaklaşmayı denemiştir. Karşışiiri de karakterize eden açık alaycılığın kılavuzluğunda, nazımdan çok nesre meylederek, tek bir şiirsel hedefe doğru ilerlemeyi gütmeyen, zaman, kurgu ve anlamda yer yer keskin darbeli kırılmalar sergileyen, kopuk anlatılarla akan sert bir şiir geliştirir. Şairin edebiyat dünyasında büyük yankı uyandıran ilk Karşışiir örneklerinden başlayarak 1970’e kadarki en verimli dönemine ait tüm şiirlerini bir araya getiren Şiirler Karşışiirler Başka Şiirler Parra’nın Türkçe’de yayımlanan ilk eseridir. Modern Latin Amerika ve Şili şiirinin önde gelen isimlerinden Nicanor Parra, 1914 yılında Şili’nin Biobio bölgesinde dünyaya geldi. 1938 yılında mezun olduğu Şili Üniversitesi Pedagoji Enstitüsü’nde fizik ve matematik alanında öğrenim gördü. 1943’te ABD’ye giderek Brown Üniversitesi’nde yüksek mekanik alanında çalışmalar yaptı. Şili’ye dönüşünde üniversitede yönetici kademede görev aldı. 1949 yılında İngiltere’ye gitti, Oxford Üniversitesi’nde kozmoloji eğitimi aldı. Dört yıllık eğitimin ardından tekrar ülkesine döndü ve Şili Üniversitesi’nde kuramsal fizik profesörlüğüne atandı. 1963 yılında ziyaret ettiği Sovyetler Birliği’nde, Sovyet şairlerinin şiirlerini İspanyolca’ya aktaran kurulun yöneticiliğini yaptı. Çin Halk Cumhuriyeti’ne ve Küba’ya gitti. 1966 yılında, Louisiana Devlet Üniversitesi’nde, 1971 yılında New York, Columbia ve Yale Üniversiteleri’nde konuk profesör olarak bulundu. 1937 yılında yayımladığı, Lorca’nın şarkılarına göndermeler içeren ilk kitabı Cancionero sin nombre (İsimsiz Şarkılar) ile edebiyat ortamına adım atan Parra, farklı eleştiriler alan bu kitabını sonradan “gençlik hatası” olarak niteledi. Amerika ikameti sırasında Whitman’ı, sonraki İngiltere sürecindeyse John Donne’ı yeniden keşfi ve William Auden, C. Day Lewis gibi şairlerin şiirleriyle karşılaşması Parra’nın yeni şiir haritasının biçimlenmesinde belirleyici oldu. 1954 yılında, sonraları Karşışiir’in manifestosu olarak anılacak Poemas y antipoemas (Şiirler ve Karşışiirler) yayımlandı. 1960 yılında İngilizce’ye aktarılan bu kitap Parra’nın dünya çapında ün kazanmasını sağladı. 1958’de yayımladığı La Cueca Larga [Uzun Cueca] kitabını 1962’deki Versos de salon (Salon Şiirleri) takip etti. 1969 yılında, Bütün Şiirleri niteliğindeki ilk derlemesi Obra Gruesa (Kalın Eser) yayımlandı. İkidilli olarak 1971’de New York’ta yayımlanan Poemas de emergencia (Acil Şiirler) ve 1972’de yayınladığı küçük deneysel şiirlerden oluşan Artefactos (Küçük Sanat Eserleri) isimli kitapları dışında başlıca eserleri şunlardır: Sermones y prédicas del Cristo de Elqui (1977), Nuevos sermones y prédicas del Cristo de Elqui (1979), Chistes para desorientar a la poesía: Chistes parra desorientar a la policia (1983), Coplas de Navidad (1983), Poesía política (1983), Hojas de Parra (1985). Latin Amerika’da ve kendi ülkesinde pek çok ödüle layık görülen Parra, son olarak 2011 yılında İspanya’da Cervantes Ödülü’nü ve 2012 yılında ise Şili’de Pablo Neruda Şiir Ödülü’nü almıştır.   Abdullah Şevki 2007 yılında Nicanor Parra şiiri üzerine yazısından alıntıya yer vermek isterim. Karşı şiir (antipoem), toplumcu gerçekçi şiire kıyasla daha geniş bir alan sunuyor şaire. Sanatçı, aydın, entellektüel denilince neden Marksçı olmak anlaşılıyor bu ülkede uzun bir süreden beri? Marksizm’i ezberlediğimiz ve “inandığımız” için mi? Uçsuz bucaksız düşünelim gelin. İnsanlık yeni totaliter denemelere girişemeyecek kadar yorgun. Daha fazla demokrasi ve özgürlük, devletin sınırlanması, iyi bir işten veya işsiz kalmak korkusundan kurtulmaktan başka bir şey istemiyor. Maddeci tarih kuramına göre nihai aşama olan komünist toplumu gerçek bir kurumsal demokrasi olarak da anlayabiliriz. Neden olmasın? Marx’ın nihai toplumu, çoğulcu, geniş katılımlı kurumsal bir demokrasi olamaz mı? Yabancılaşmanın sona erdirildiği... Bunları da düşünmeliyiz. Şairin siyasi misyonu olduğunu kabul ediyorsak daha çok düşünmeliyiz. Her şiirin dayanaklarını bulduğu tarihsel, felsefi bir arka planı olmalı. Şairin de dünyaya özgün bir bakış açısı ve duruşu! Ama şiirin siyasetle ne ilgisi olabilir diyenler için yapacak bir şey yok. Onlar masalarında oturup “saf” şiirler yazmayı ya da bir lambanın kıyısında duygulanmak ve etkilenmek için şiirler okumayı sürdürebilirler! Tadımlık dizeler. Birilerinin gözyaşları üzerine kurulan her mutluluk; Günü geldiğinde, en dayanılmaz acılarla intikamını alır. * Ne kadar seversen sev; ama asla belli etme sevgini. 'çünkü sevdiğin kişi, sevildiği kadar üzecektir seni.   * Belki de tek sorunumuz; değil üzülmeye, üzerine düşünmeye bile değmeyen insanlara kalbimizin değmesidir! * Hevesleri için kimse kimsenin gururu, duyguları ile oynamasın. Bu toprağın üstü varsa birde altı var unutulmasın. * Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki; paran bittiğinde, şerefin de bitmesin.     Şiir benimle bitti Hiçbir şeyi bitir demiyorum Onun hakkında hiçbir yanılsamam yok Şiir yazmaya devam etmek istedim Ama ilham tükendi. Şiir iyi davrandı Korkunç derecede yanlış davrandım. Söyleyerek ne kazanıyorum İyi davrandım Şiir yaramazlık yaptı Suçlu olduğumu bildiklerinde. Beni aptal gibi göstermen sorun değil! Şiir iyi davrandı Çok kötü davrandım Şiir benimle bitti.
Ekleme Tarihi: 28 Mart 2025 - Cuma

Şiir Ölüyor mu? 2

Türkiye Yazarlar Sendikası 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisini Yaşar Miraç kaleme aldı.

SAHTEKÂRLIĞA KARŞI ŞİİR
Türkçede şiir, suyun akışından gelen sestir: ırıl ırıl, şırıl şırıl…

Su kirlendi, bulandı ve doğal sular, kaynaklar azaldı. Gerçek şiirin yerini doğallığını yitire yitire, yapay, kurgusal, sanal bir gösteriye dönüşen sahte bir şiir aldı. Şiir, kurnazların, cin fikirlilerin, hin ve hınzırların oyuncağı oldu.

Sahte, yapay sular gibi, sahte, yapay şiirler çoğaldı.

Bugün dünyamız tam bir sahtecilik çağı yaşıyor. Sahtelik, sahtekârlık dünyamıza egemendir. Toplumlar, ülkeler, doğa bu sahtekârlığı boyunduruğu altında.

Her alanda, her konuda sahtekârlık alabildiğine büyümüş, gelişmiş, yayılmıştır. Her yeni buluş, her yeni teknik artık sahteciliğin emrindedir.

Bugün dünyada hemen her ülkede sahtekârlar iktidardadır.

Sahtecilik, dünyada her alana yayılmıştır. Örneğin dünyadaki dinler, sahteciliğe boyun eğmişlerdir. Sahte dindarlar, sahte dinleri yönetir olmuşlardır. Sahte demokrasiler birçok ülkede uygulanmaktadır.  Sahte demokratlar, demokrasiyi temsil etmektedir. Sahte ekonomiler, sahte ekonomistler, sahte üniversiteler, sahte akademisyenler, sahte sanatçılar, sahte bilimler, sahte bilimciler gırla gitmektedir. Sahte paralar artık gerçek paranın yerini almıştır.

Dünyada öyle bir sahtecilik fırtınası esmektedir ki artık ideolojileri, fikirleri önüne katıp silip süpürmüştür. Felsefe, düşünce sahte bir selde boğulmuştur. Kimin kim olduğu, kimin ne dediği belli değildir. Milliyetçi görünen ümmetçiler mi ararsınız, liberal görünen tiranlar mı, solcu görünen sağcılar mı, komünist görünen kapitalistler mi? Her şey birbirine karışmıştır. Hepsindeki ortak özellik: Sahteciliktir, sahteliktir.

Kavramların da içi boşaltılmış, değeri yitirilmiştir. Dünyamızda artık “barış”, gerçek barış değil, “sahte barış”tır. Özgürlük de artık sahte özgürlük… İnsan hakları da eşitlik de sosyal adalet de adaletin kendisi de artık her şey sahtedir.  Bugünün devletleri de artık sahte devletlerdir.

Toplumlar, halklar sahtekârlık örtüsüyle sarınıp sarmalanmıştır. Sahtekârlar, halkları birbirine düşman edebilmektedir. Halklar, birbiriyle savaşmaktadır. Din savaşları, mezhep savaşları, işgaller ülkeleri yöneten sahtekârların emirleriyle olmaktadır. Bu savaşlar artık geçmiştekilerden misliyle güçlü silahlarla, bombalarla, teknolojiyle yapılmaktadır.

Bebekler, çocuklar, kadınlar, gençler, yaşlılar bu savaşların gün geçtikçe sayısı misliyle artan kurbanları olmaktadır. Savaşlar dışında yine depremlerin, sellerin, fırtınaların hışmına uğrayan milyonlarca insan… Bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar… Ve bunların hiçbirine uğramasa da sırf sahtekârlığı egemen olduğu dünyamızda kimi az sayıda ülke… Sahtekârlarının beceri ve gücüyle sağladıkları sömürü, hak gaspıyla yoksullaşan çoğunluk… Birçok ülkenin hastalıktan, açlıktan ölen bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları…

İşte böyle çivisi çıkmış, zıvanadan çıkmış sahtekâr bir dünyanın acıların, yıkımlarını, yoksulluğunu, umutsuzluğunu yaşıyoruz.

Her şey daha iyiye, daha güzele, daha doğruya, daha gerçeğe, daha haklıya değil daha kötüye gidiyor. Su da azalıyor şiir de…

Sahtekâr liderler, dünyayı keyfince kasıp kavuruyor. Kazanmak için, iktidarı ele geçirmek için ve bunu başarınca orada kalmak için sahtekârların yapmayacağı oyun, numara, rol, tuzak  yok. Sahtekârların uygulamayacağı şiddet, baskı, zulüm, işkence yok. Çünkü onlar için tek değer var: Çıkar! Ve bunun için de tek ilke var: Her yol mubah! İşte çağımızın en son teknolojik buluşlarla uyguladığı sahtekârlık anlayışı bu!

Şiir, sahteciliğin en büyük düşmanıdır çünkü o, varoluşuyla doğaldır. Sahteciliğe, sahteliğe aykırıdır. Sahtekârlar şiiri yenemeyecekler.

Su var oldukça şiir de yaşayacak.

Gerçek şiiriniz, doğal suyunuz bol olsun!
 

Yaşar Miraç

 

Şiirler Karşışiirler Başka Şiirler adı altında Nicanor Parra Sandoval Ayrıntı Yayınları 2015 yılında yayınlandı. Yaşadığımız dönem itibariyle örtüşen şiirler. Kitabın tanıtım yazısını sizlerle paylaşmak isterim.

 

 Latin Amerika ve Şili’nin yaşayan en önemli şairlerinden Nicanor Parra ilk kez Şili’de ortaya çıkan ve çoğu kez kendi adıyla anılan “Karşışiir” akımının öncüsüdür. Karşışiir’ini insanın, hayatın, dünyanın gülünç ve anlamsız yanını göstermek üzerine kuran Parra, insanlığın yazgısını karartan akıldışı’nın basıncına karşı süssüz, doğrudan, kökten bir tonu tercih etmiş ve lirizmden olabildiğince uzaklaşmayı denemiştir. Karşışiiri de karakterize eden açık alaycılığın kılavuzluğunda, nazımdan çok nesre meylederek, tek bir şiirsel hedefe doğru ilerlemeyi gütmeyen, zaman, kurgu ve anlamda yer yer keskin darbeli kırılmalar sergileyen, kopuk anlatılarla akan sert bir şiir geliştirir. Şairin edebiyat dünyasında büyük yankı uyandıran ilk Karşışiir örneklerinden başlayarak 1970’e kadarki en verimli dönemine ait tüm şiirlerini bir araya getiren Şiirler Karşışiirler Başka Şiirler Parra’nın Türkçe’de yayımlanan ilk eseridir.


Modern Latin Amerika ve Şili şiirinin önde gelen isimlerinden Nicanor Parra, 1914 yılında Şili’nin Biobio bölgesinde dünyaya geldi. 1938 yılında mezun olduğu Şili Üniversitesi Pedagoji Enstitüsü’nde fizik ve matematik alanında öğrenim gördü. 1943’te ABD’ye giderek Brown Üniversitesi’nde yüksek mekanik alanında çalışmalar yaptı. Şili’ye dönüşünde üniversitede yönetici kademede görev aldı. 1949 yılında İngiltere’ye gitti, Oxford Üniversitesi’nde kozmoloji eğitimi aldı. Dört yıllık eğitimin ardından tekrar ülkesine döndü ve Şili Üniversitesi’nde kuramsal fizik profesörlüğüne atandı. 1963 yılında ziyaret ettiği Sovyetler Birliği’nde, Sovyet şairlerinin şiirlerini İspanyolca’ya aktaran kurulun yöneticiliğini yaptı. Çin Halk Cumhuriyeti’ne ve Küba’ya gitti. 1966 yılında, Louisiana Devlet Üniversitesi’nde, 1971 yılında New York, Columbia ve Yale Üniversiteleri’nde konuk profesör olarak bulundu. 1937 yılında yayımladığı, Lorca’nın şarkılarına göndermeler içeren ilk kitabı Cancionero sin nombre (İsimsiz Şarkılar) ile edebiyat ortamına adım atan Parra, farklı eleştiriler alan bu kitabını sonradan “gençlik hatası” olarak niteledi. Amerika ikameti sırasında Whitman’ı, sonraki İngiltere sürecindeyse John Donne’ı yeniden keşfi ve William Auden, C. Day Lewis gibi şairlerin şiirleriyle karşılaşması Parra’nın yeni şiir haritasının biçimlenmesinde belirleyici oldu. 1954 yılında, sonraları Karşışiir’in manifestosu olarak anılacak Poemas y antipoemas (Şiirler ve Karşışiirler) yayımlandı. 1960 yılında İngilizce’ye aktarılan bu kitap Parra’nın dünya çapında ün kazanmasını sağladı. 1958’de yayımladığı La Cueca Larga [Uzun Cueca] kitabını 1962’deki Versos de salon (Salon Şiirleri) takip etti. 1969 yılında, Bütün Şiirleri niteliğindeki ilk derlemesi Obra Gruesa (Kalın Eser) yayımlandı. İkidilli olarak 1971’de New York’ta yayımlanan Poemas de emergencia (Acil Şiirler) ve 1972’de yayınladığı küçük deneysel şiirlerden oluşan Artefactos (Küçük Sanat Eserleri) isimli kitapları dışında başlıca eserleri şunlardır: Sermones y prédicas del Cristo de Elqui (1977), Nuevos sermones y prédicas del Cristo de Elqui (1979), Chistes para desorientar a la poesía: Chistes parra desorientar a la policia (1983), Coplas de Navidad (1983), Poesía política (1983), Hojas de Parra (1985). Latin Amerika’da ve kendi ülkesinde pek çok ödüle layık görülen Parra, son olarak 2011 yılında İspanya’da Cervantes Ödülü’nü ve 2012 yılında ise Şili’de Pablo Neruda Şiir Ödülü’nü almıştır.

 

Abdullah Şevki 2007 yılında Nicanor Parra şiiri üzerine yazısından alıntıya yer vermek isterim. Karşı şiir (antipoem), toplumcu gerçekçi şiire kıyasla daha geniş bir alan sunuyor şaire. Sanatçı, aydın, entellektüel denilince neden Marksçı olmak anlaşılıyor bu ülkede uzun bir süreden beri? Marksizm’i ezberlediğimiz ve “inandığımız” için mi? Uçsuz bucaksız düşünelim gelin. İnsanlık yeni totaliter denemelere girişemeyecek kadar yorgun. Daha fazla demokrasi ve özgürlük, devletin sınırlanması, iyi bir işten veya işsiz kalmak korkusundan kurtulmaktan başka bir şey istemiyor. Maddeci tarih kuramına göre nihai aşama olan komünist toplumu gerçek bir kurumsal demokrasi olarak da anlayabiliriz. Neden olmasın? Marx’ın nihai toplumu, çoğulcu, geniş katılımlı kurumsal bir demokrasi olamaz mı? Yabancılaşmanın sona erdirildiği... Bunları da düşünmeliyiz. Şairin siyasi misyonu olduğunu kabul ediyorsak daha çok düşünmeliyiz. Her şiirin dayanaklarını bulduğu tarihsel, felsefi bir arka planı olmalı. Şairin de dünyaya özgün bir bakış açısı ve duruşu! Ama şiirin siyasetle ne ilgisi olabilir diyenler için yapacak bir şey yok. Onlar masalarında oturup “saf” şiirler yazmayı ya da bir lambanın kıyısında duygulanmak ve etkilenmek için şiirler okumayı sürdürebilirler!

Tadımlık dizeler.

Birilerinin gözyaşları üzerine kurulan her mutluluk;

Günü geldiğinde, en dayanılmaz acılarla intikamını alır.

*

Ne kadar seversen sev; ama asla belli etme sevgini.

'çünkü sevdiğin kişi, sevildiği kadar üzecektir seni.

 

*

Belki de tek sorunumuz; değil üzülmeye,

üzerine düşünmeye bile değmeyen insanlara kalbimizin değmesidir!

*

Hevesleri için kimse kimsenin gururu, duyguları ile oynamasın.

Bu toprağın üstü varsa birde altı var unutulmasın.

*

Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki; paran bittiğinde, şerefin de bitmesin.

 

 

Şiir benimle bitti

Hiçbir şeyi bitir demiyorum
Onun hakkında hiçbir yanılsamam yok
Şiir yazmaya devam etmek istedim
Ama ilham tükendi.
Şiir iyi davrandı
Korkunç derecede yanlış davrandım.

Söyleyerek ne kazanıyorum
İyi davrandım
Şiir yaramazlık yaptı
Suçlu olduğumu bildiklerinde.
Beni aptal gibi göstermen sorun değil!

Şiir iyi davrandı
Çok kötü davrandım
Şiir benimle bitti.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.