Prof. Dr. Bilal SAMBUR - Akademisyen - Araştırmacı - Yazar
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Bilal SAMBUR - Akademisyen - Araştırmacı - Yazar
 

DİN, ELEŞTİREL DÜŞÜNCEYİ NİÇİN YOK EDER?

Dinler, yüzyıllar boyunca insan tecrübesinin evrimi ve gelişimi sonucu oluşan inançlardan, ritüellerden, kurumlardan, sınıflardan ve kimliklerden oluşan   kültürel tecrübelerdir. Kültür ve kimlik olarak din, aileleri ve toplumları tarafından doğdukları andan itibaren kişilere   benimsetilir. Dinler, insanların doğduktan sonra edindikleri bir kalıb, kimlik ve kültürdür. Benimsedikleri dinin kendileri için uygun olup olmadığını sorgulamadan, düşünmeden ve tercih etmeden, aile, toplum ve devlet tarafından dinler, kişilere kabul ettirilir ve kişilerin kayıtsız şartsız kendilerine dayatılan dini benimsemesi sağlanır. Kişiler, çoğunlukla bir dini atalarının ve ailelerinin dini olduğu için benimserler. Kişiler, atalarının, anne-babalarının dinini okumadan, düşünmeden, araştırmadan, sorgulamadan pasif bitr nesne gibi kabul ederler. Kişiler, atalarının dinine   kayıtsız şartsız inanırlar ve bu inanma hali çoğu zaman hayat boyu devam eder. Atalarının ve ailesinin dinini ve inançlarını okuyarak, düşünerek, sorgulayarak benimseyenlerin sayısı çok azdır. Kişilerin bir dini kabul etmesi, düşünme ve akletme süreçlerinin ürünü değildir. Din adamları, dini kurumlar, dini yapılar ve dini kaynaklar, kendilerinin ortaya koyduğu dini kararların, hükümlerin ve uygulamaların sorgulanmasına izin vermezler. Tarikat, cemaat, kilise, manastır, cami, vakıf gibi yapılarla dini alana hükmeden din adamları, dine dair söylediklerinin sorgulanmayacağı propagandasını sürekli olarak yaparlar. Kişiler, çok erken yaşlaran itibaren iradelerinin ve tercihlerinin dışında bir dini   kabul etmekle kalmazlar, aynı zamanda o dinin sorgulanmaz olduğu şeklinde bir düşüncesizliği ve akıldışılığı da benimserler. Benimsetilen atalar dininin, kerameti kendinden menkul bir şekilde doğru, iyi ve güzel olduğu şeklindeki duygusal bir kabul, aklın, eleştirinin ve düşünmenin yokluğunun bir sonucudur. Din alanına hükmeden siyasal, sosyal ve dini güçler, dini kaynakların ve doğmaların sorgulanmaz olduğunu dayatmak suretiyle kendi otoritelerinin sorgulanmaz ve tartışılmaz olduğunu kabul ettirmek isterler. Dinin sorgulanmamasının anlamı, din yoluyla insan hayatını kontrol ve yöneten güçlerin otoritesinin sorgulanmaz, tartışılmaz ve dokunulmaz olması demektir. Din adına insan hayatına hükmeden güçlerin kölesi olmamak için bireylerin, kendi akıllarını kullanarak dini alanda   güçlü bir özne olmak için çaba göstermeleri lazımdır. Bütün insani tecrübeler gibi dinlerde, değişen zaman ve mekân şartlarına uygun bir şekilde   formlarını ve muhtevalarını değiştirirler. Belirli bir zaman ve mekân içinde şekil ve muhtevası oluşan bir din, bir süre sonra kendisinin bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli ve gerekli olan bir statüko olduğu yanılsamasını değişmez bir doğma haline getirebilir. Belirli bir dönemde oluşmuş bir dini statükoya meydan okumak, onu eleştirmek ve sorgulamak, yasak, günah ve haram kabul edilir. Dinler, oluşturdukları statükoların kayıtsız şartsız kabulünü dayatırlar. Dinler, kendilerine yönelik eleştirileri, oluşturdukları statükoları sarsacağından dolayı   kabul etmezler. Dini statükonun kendisi, insanüstü ve ötesi olarak kutsal kabul edilir. Insanİ bir statükonun kutsallaştırılması, onun sorgulanmaz ve eleştirilmez hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Din adına söylenen, duyulan ve yapılan hiçbir şeye inanılmamalıdır. Din adına söylenen, duyulan ve yapılan her şey, düşünülmeli, akledilmeli sorgulanmalı ve tartışılmalıdır. Dine dair farklı bir bakışaçısından yapılan sorgulama, düşünme ve tartışma, çoğu zaman inanç zayıflığı veya eksikliği, kafası karışıklık veya yoldan çıkmışlık olarak anlaşılmakta, sunulmakta, önemsizleştirilmekte ve ötekileştirilmektedir.  Her birey, sorarak, araştırarak, düşünerek ve konuşarak kendisine özgü kaliteli, derinlikli ve verimli bir inanma, ahlak ve maneviyat tecrübesi oluşturabilir. Bir dinin doğmalarına düşünmeden, sorgulamadan şeksiz şüphesiz bir şekilde   inanmak, o dini, kaliteli, doğru, hikmetli ve derinlikli yapmamaktadır. Din dahil   bütün insani tecrübelerin ortaya koyduğu  çerçeveler, sorgulanmalı, düşünülmeli ve eleştirilmelidir. Derin soruların sorulmasına ve derin düşüncelerin ortaya konulmasına izin vermeyen dinler, aslında insanın   derin bir sanat, edebiyat, felsefe, ahlak, maneviyat, müzik, doğa tecrübesinin oluşmasına da izin vermemektedirler. Derin soruların sorulmasına ve düşünülmesine izin vermeyen dinler, felsefeyle ve sanatı reddetmişler, şiir ve edebiyatı budamışlar, ahlak ve maneviyat tecrübelerine dönüşememişlerdir. Derin soruların sorulmasına izin vermeyen dinler, medeniyetin oluşumuna hiçbir katkıları olmadığı gibi, vahşet denilen yıkıcı ve karanlık durumu besleyen kaynaklar olarak işlev görmüşlerdir.  İnanç dahil kaliteli, derinlikli ve sahici bir insani tecrübeye sahip olmanın yolu, eleştirel düşünmeden ve   derinlikli sorular sorma kapasitesinin ve yeteneğinin geliştirilmesinden geçmektedir.
Ekleme Tarihi: 27 Ağustos 2024 - Salı

DİN, ELEŞTİREL DÜŞÜNCEYİ NİÇİN YOK EDER?

Dinler, yüzyıllar boyunca insan tecrübesinin evrimi ve gelişimi sonucu oluşan inançlardan, ritüellerden, kurumlardan, sınıflardan ve kimliklerden oluşan   kültürel tecrübelerdir. Kültür ve kimlik olarak din, aileleri ve toplumları tarafından doğdukları andan itibaren kişilere   benimsetilir. Dinler, insanların doğduktan sonra edindikleri bir kalıb, kimlik ve kültürdür. Benimsedikleri dinin kendileri için uygun olup olmadığını sorgulamadan, düşünmeden ve tercih etmeden, aile, toplum ve devlet tarafından dinler, kişilere kabul ettirilir ve kişilerin kayıtsız şartsız kendilerine dayatılan dini benimsemesi sağlanır. Kişiler, çoğunlukla bir dini atalarının ve ailelerinin dini olduğu için benimserler. Kişiler, atalarının, anne-babalarının dinini okumadan, düşünmeden, araştırmadan, sorgulamadan pasif bitr nesne gibi kabul ederler. Kişiler, atalarının dinine   kayıtsız şartsız inanırlar ve bu inanma hali çoğu zaman hayat boyu devam eder. Atalarının ve ailesinin dinini ve inançlarını okuyarak, düşünerek, sorgulayarak benimseyenlerin sayısı çok azdır. Kişilerin bir dini kabul etmesi, düşünme ve akletme süreçlerinin ürünü değildir.

Din adamları, dini kurumlar, dini yapılar ve dini kaynaklar, kendilerinin ortaya koyduğu dini kararların, hükümlerin ve uygulamaların sorgulanmasına izin vermezler. Tarikat, cemaat, kilise, manastır, cami, vakıf gibi yapılarla dini alana hükmeden din adamları, dine dair söylediklerinin sorgulanmayacağı propagandasını sürekli olarak yaparlar. Kişiler, çok erken yaşlaran itibaren iradelerinin ve tercihlerinin dışında bir dini   kabul etmekle kalmazlar, aynı zamanda o dinin sorgulanmaz olduğu şeklinde bir düşüncesizliği ve akıldışılığı da benimserler. Benimsetilen atalar dininin, kerameti kendinden menkul bir şekilde doğru, iyi ve güzel olduğu şeklindeki duygusal bir kabul, aklın, eleştirinin ve düşünmenin yokluğunun bir sonucudur. Din alanına hükmeden siyasal, sosyal ve dini güçler, dini kaynakların ve doğmaların sorgulanmaz olduğunu dayatmak suretiyle kendi otoritelerinin sorgulanmaz ve tartışılmaz olduğunu kabul ettirmek isterler. Dinin sorgulanmamasının anlamı, din yoluyla insan hayatını kontrol ve yöneten güçlerin otoritesinin sorgulanmaz, tartışılmaz ve dokunulmaz olması demektir. Din adına insan hayatına hükmeden güçlerin kölesi olmamak için bireylerin, kendi akıllarını kullanarak dini alanda   güçlü bir özne olmak için çaba göstermeleri lazımdır.

Bütün insani tecrübeler gibi dinlerde, değişen zaman ve mekân şartlarına uygun bir şekilde   formlarını ve muhtevalarını değiştirirler. Belirli bir zaman ve mekân içinde şekil ve muhtevası oluşan bir din, bir süre sonra kendisinin bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli ve gerekli olan bir statüko olduğu yanılsamasını değişmez bir doğma haline getirebilir. Belirli bir dönemde oluşmuş bir dini statükoya meydan okumak, onu eleştirmek ve sorgulamak, yasak, günah ve haram kabul edilir. Dinler, oluşturdukları statükoların kayıtsız şartsız kabulünü dayatırlar. Dinler, kendilerine yönelik eleştirileri, oluşturdukları statükoları sarsacağından dolayı   kabul etmezler. Dini statükonun kendisi, insanüstü ve ötesi olarak kutsal kabul edilir. Insanİ bir statükonun kutsallaştırılması, onun sorgulanmaz ve eleştirilmez hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Din adına söylenen, duyulan ve yapılan hiçbir şeye inanılmamalıdır. Din adına söylenen, duyulan ve yapılan her şey, düşünülmeli, akledilmeli sorgulanmalı ve tartışılmalıdır.

Dine dair farklı bir bakışaçısından yapılan sorgulama, düşünme ve tartışma, çoğu zaman inanç zayıflığı veya eksikliği, kafası karışıklık veya yoldan çıkmışlık olarak anlaşılmakta, sunulmakta, önemsizleştirilmekte ve ötekileştirilmektedir.  Her birey, sorarak, araştırarak, düşünerek ve konuşarak kendisine özgü kaliteli, derinlikli ve verimli bir inanma, ahlak ve maneviyat tecrübesi oluşturabilir. Bir dinin doğmalarına düşünmeden, sorgulamadan şeksiz şüphesiz bir şekilde   inanmak, o dini, kaliteli, doğru, hikmetli ve derinlikli yapmamaktadır. Din dahil   bütün insani tecrübelerin ortaya koyduğu  çerçeveler, sorgulanmalı, düşünülmeli ve eleştirilmelidir. Derin soruların sorulmasına ve derin düşüncelerin ortaya konulmasına izin vermeyen dinler, aslında insanın   derin bir sanat, edebiyat, felsefe, ahlak, maneviyat, müzik, doğa tecrübesinin oluşmasına da izin vermemektedirler. Derin soruların sorulmasına ve düşünülmesine izin vermeyen dinler, felsefeyle ve sanatı reddetmişler, şiir ve edebiyatı budamışlar, ahlak ve maneviyat tecrübelerine dönüşememişlerdir. Derin soruların sorulmasına izin vermeyen dinler, medeniyetin oluşumuna hiçbir katkıları olmadığı gibi, vahşet denilen yıkıcı ve karanlık durumu besleyen kaynaklar olarak işlev görmüşlerdir.  İnanç dahil kaliteli, derinlikli ve sahici bir insani tecrübeye sahip olmanın yolu, eleştirel düşünmeden ve   derinlikli sorular sorma kapasitesinin ve yeteneğinin geliştirilmesinden geçmektedir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.