Hayatı sevmeyen, hayattan nefret eden ve hayatı öldürmeyi kutsal, meşru ve gerekli sayan ölüm kültü ve kültürü, yaşama coşkusunu, sevincini ve tutkusunu öldürmek için her şeyi yapıyor. Hayatı ve dünyayı unutturmak, önemsizleştirmek ve değersizleştirmek için ölüm sonrasına dair hayali sorunlarla ve endişelerle toplumu sarsmaya ve kontrol etmeye, ölünce seni kim yıkayacak sorusuyla hayata tecavüz etmeye kalkıyor. Ölünce kimin kimi yıkayacağı sorusu, gereksiz, önemsiz ve verimsiz bir sorudur. İnsan için asıl soru, bu hayatı dolu dolu nasıl yaşayacağı sorusudur. Bütün soruların ve sorunların merkezinde hayat olmalıdır. Hayatı dışlayarak ve unutturarak ölümü asıl değer ve doğma haline getirmek, ölüm kültünün ve kültürünün karanlık, kirli ve kaba özünü ortaya koymaktadır.
İnsanlığı cehalete, sefalete ve istibdata mahkûm eden ölüm kültü ve kültürü, bilgiyi, refahı ve ûözgürlüğü değersizleştirmek ve unutturmak için insanlığı ölümle korkutmak suretiyle kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. Ölüm etrafında üretilen korkular, endişeler ve doğmalar, insanları yönetmek ve kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Ölüm kültü ve kültürü, insanlığın gerçeklikten, akıldan, bilimden, felsefeden ve sanattan bağını kopartarak onların yalanlardan, yanılgılardan ve yanılsamalardan kurulu bir dünyada ölü gibi nefes almalarını sağlamaktadır. Felsefe, akıl, bilim ve sanat, ölüm sonrasında hayali dünyalar ve hayatlar vadetmemektedir. Ölüm sonrasında hayali hayatlar ve dünyalar vadetmeyen felsefe, bilim ve sanat, ölüm sonrası doğmaları ve kurguları inkâr ettikleri gerekçesiyle ölüm kültünün başrahipleri tarafından küfürle suçlanmışlardır. Kocakarıların doğmalarında huzur bulduğunu iddia eden cehaletin ve nefretin rahipleri, bilginin ve aklın sevgisini ölüm etrafında kurguladıkları yalanlarla öldürmeye ve bastırmaya kalkmışlardır.Hayatı ve insanı merkeze almanın, insanı ve hayatı yüceltmenin ve canlı tutmanın yolu, felsefeden, bilimden, sanattan ve sevgiden geçmektedir.Köleliğe, teslimiyete, iradeden vazgeçişe, itaate ve cehalete dayanan ölüm kültü ve kültürü, hayatı, doğayı ve insanı sürekli olarak kurguladığı putlarına kurban vermektedir.
Ölüm kültü, ölüm korkusuyla insanların bakışaçısını değiştirtmeye, onları köleliğe, sefalete ve atalete mahkûm olmaya zorlamaktadır. Ölüm kültü, insanı hasta etmektedir. Ölüm korkusuyla, iyileşme, gelişme ve değişme mümkün değildir. Ölüm kültünün dayattığı ölüm korkusu, insanı kötürümleştirmekte, geriletmekte ve dondurmaktadır. Ölüm korkusuyla bakışaçıları değiştirilen insanların, kendilerini, hayatı ve dünyayı değiştirme gücü, motivasyonu, arzusu, kapasitesi ve yeteneği bulunmamaktadır. Hayatı, duygularının, düşüncelerinin ve davranışlarının merkezine koyanlar, kendilerini, ilişkilerini ve dünyayı değiştirebilirler. Kendimizi değiştirmek istiyorsak, merkezimiz hep hayat olmalıdır.
Ölüm korkusunu dayatan ölüm kültü, insanların hayatı sahiden yaşamalarını zorlaştırmak veya imkânsız hale getirmek istiyor. Ölüm kültünün yapmak istediği şey, hayatı yaşamayan hayat firarilerinden ve kaçaklarından oluşan bir güruh meydana getirmektir. Ölüm kültü, ölünce seni kim yıkayacak, öldükten sonra sana ne olacak gibi sorularla insanları hayat kaçakları haline getirmektedir. Ölümden sonra kurgulanan hayali senaryolarla adım adım başına neler geleceğinin kurgulanması yoluyla akıl, duygu ve düşünce köreltilmekte ve kısırlaştırılmaktadır. Ölüm kültünün amacı, ölüm ve hayat hakkında sahici, verimli, derinlikli ve yenilikçi felsefi, sanatsal, edebi ve kültürel eserlerin, yapıtların ve dizilerin yapılması değildir. Ölüm kültünün yapmak istediği şey, ölüm korkusunun kitleselleşmesidir. Ölüm kültü, ölüm korkusunu kitleselleştirerek bütün insanları güruhlar halinde kendine köleler haline getirmektedir.
Ölüm kültü, insanı hayatın firarisi haline getirdiği gibi, ölümle sahici bir şekilde yüzleşmesine de engel olmaktadır. Hayatı dolu dolu yaşamadan ölümle yüzleşmek mümkün değildir. Ölümle yüzleşmek için yaşama coşkusunu, sevincini ve tutkusunu kana kana, doya doya yaşamak lazımdır. Yaşama coşkusu, tutkusu ve sevinci köreltilmiş, kısırlaştırılmış ve karartılmış kişiler, zaten ölmüşlerdir. Bunların ölümle yüzleşme kapasiteleri olmadığı gibi, ölünce kendilerini kimin yıkayacağı gibi bir endişeri de yoktur.
Asıl olan hayattır, dünyadır, doğadır ve insandır. Ölümle korkutmak için üretilen yalanların, yanılgıların ve yanılsamaların hiçbir verimliliği, gerçekliği ve geçerliliği bulunmaktadır. Ölümle korkutmak, sadece köreltmekte, kısırlaştırmakta ve kapatmaktadır. Ölüm kültünün köhnemiş, kurumuş ve kabalaşmış vahşetine karşı hayatı, benliği, doğayı ve dünyayı olumlayan, büyüten ve geliştiren bir bakışaçısıyla duyguyu, düşü ve düşünceyi canlı, diri ve direngen tutmak lazımdır.