Prof. Dr. Bilal SAMBUR - Akademisyen - Araştırmacı - Yazar
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Bilal SAMBUR - Akademisyen - Araştırmacı - Yazar
 

LAİKLİK, MODERNLEŞME, ÖZGÜRLÜK

Ortaçağ kültürünün, dini kimliğinin ve sosyal yapısının hakimiyetinde olan bir toplumun modernleşmesi, özgürleşmesi, açık ve sivil hale gelmesi imkânsızdır. Türkiye, Tunus, İran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi Müslüman nüfusun ağırlıklı  olduğu toplumlar, Batılı toplumlar gibi modern toplumlar değildirler. Modernleşmenin olmazsa olmazı olan laiklik ilkesinin, geleneksel Müslüman toplumlarda Batıdaki modeller çerçevesinde uygulanmasını beklemek, Müslüman ülkeleri Batı ülkeleriyle karşılaştırmak   gerçekçi değildir. Müslüman ülkelerde din ve dini yapılar, sürekli olarak devlete, hukuka ve topluma müdahale etmekte, devlete, siyasete ve topluma egemen olmayı kendi varlık nedeni saymaktadırlar. İslam, Şeriattır. İslam, politiktir. Teokratik bir düzen olarak şeriat, devlete, siyasete ve topluma şekil vermeye, onları kontrol etmeye ve yönetmeye çalışır. Bütün dini gruplar, cemaatler, tarikatlar, dinci partiler ve mezhepler, şeriat merkezli bir siyasi ve sosyal hegemonik rejim kurmaya çalışırlar. Topluma, devlete ve siyasete hâkim olmayı din haline getiren şeriat ile laikliğin birarada olması mümkün değildir. Laiklik, din ve şeriatın devlete, siyasete ve topluma egemen olmaması için aktif bir şekilde varolmak zorundadır. Türkiye gibi bir toplumda laiklik, pasif değil, aktif olmak zorundadır. Teokratik şeriat düzeninin devlete, topluma ve siyasete müdahalelerini ve egemenliğini önlemek için laikliğin, din ve vicdan özgürlüğüyle birlikte demokrasiyi, özgürlüğü ve sivil toplumu korumak gibi bir işlevi bulunmaktadır. Şeriat, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını reddetmekte, kendisini   devlet, siyaset, ibadet ve siyaset haline getirmektedir. Şeriat, devlet, siyaset ve hukuk alanının kendi normları çerçevesinde tanımlanmasını ve oluşturulmasını, bireysel ve toplumsal hayata hukuk gücünü kullanarak şeriat kurallarının hâkim kılınmasını gerektirmektedir. Şeriatta, devleti, toplumu ve bireyi özgür bırakmak diye bir şey yoktur. Laiklik, bireylerin din ve ibadet hayatlarını özgürce bireysel tercihlerine göre yerine getirmesini güvence altına alırken, dinin devlet, hukuk ve siyaset olarak uygulanmasına karşı çıkmaktadır. Şeriat adına devlete, siyasete ve topluma hâkim olmak isteyen tarikatlar ve cemaatler, sivil toplum kuruluşları değil, siyasal yapılardır. Bütün tarikatlar ve cemaatler, kendilerini devletin, hukukun, siyasetin ve ekonominin sahibi olarak görmektedirler.  Siyaseti, ekonomiyi ve devleti esas faaliyetleri ve işleri olarak gören tarikatlar ve cemaatler, salt din ve ibadetle ilgilenmeyi   kendileri için yeterli görmemektedirler. Tarikatlar ve cemaatler başta olmak üzere bütün dini yapılar için devlet ve siyaset asıl, din ve ibadet teferruat durumundadır. Tarikatlar ve cematler devlet ve siyasete hiçbir zaman mesafeli olmamışlardır. Tarikatlar ve cemaatler,  devlete ve siyasete  mesafeli olmak yerine, değişen şartlara göre  devletle ve siyasetle olan ilişkilerini gizlemişlerdir ve karartmışlardır.Sivil toplum  geleneği ve birikimi olmayan  birer siyaset ve devlet organı olarak faaliyet gösteren  tarikatların ve cemaatlerin  topluma  hakim olduğu bir kültürel ve sosyal yapıda  laikliğin, modernleşmenin ve  özgürlüğün gerçekleştirilmesi imkansızdır.Kendisinin hem devlet, hem din,  hem ibadet, hem siyaset olduğunu  iddia eden otoriter ve totaliter teokratik bir ideolojinin ve kimliğin laik, modern ve özgür olması mümkün değildir. Şeriat, kendi kurallarının sorgulanmasına asla izin vermemektedir. Şeriat, politiktir. Katı, kapalı ve değişmez kutsal rejim olarak sunulan Şeriat, kendisini devletin, siyasetin ve toplumun   değişmez referansı, kaynağı, çerçevesi ve rejimi olarak sunmaktadır. Değişmez ve kutsal olma iddiasında bulunan bir hukuk düzeni, siyaset rejimi ve devlet yapısı olarak şeriat, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği, demokrasi, hukukun üstünlüğü, modern eğitim, akademik özgürlük, güçler ayrılığı, insan hakları, ifade özgürlüğü, eşit vatandaşlık başta olmak üzere modern medeni değerlerin ve kurumların tamamını reddetmektedir. Bireyler, kendi kişisel değerlerine ve ideallerine uygun olarak istedikleri din, ideoloji ve inanç tercihinde bulunma hakkına ve özgürlüğüne sahiptirler. Tarikatlar ve cemaatler, bireylerin özgürce dini alanda tercihte bulunma özgürlüklerini ortadan kaldırarak   kendi dini anlayışlarını, yapılarını, kaynaklarını, politikalarını ve pratiklerini mutlak din diye topluma dayatmışlardır. Tarikatlar ve cemaatler, kendi politik, ticari, sosyal ve ideolojik amaçlarına uygun olarak kişileri kullanmışlardır ve   takipçilerini arttırdıkça   kendilerine has sosyal nüfuz ve iktidar alanlarını oluşturmuşlardır. Sosyal ve ekonomik iktidar alanları genişleyen tarikatlar ve cemaatler, siyaset ve devleten pay almayı veya şartlar uygun olduğunda devlete ve siyasete tamamen hâkim olmayı kendi hakları ve imtiyazları olarak görmektedirler. Birey ve toplum için, din, maneviyat ve inanç bir ihtiyaçtır. Tarikat ve cemaatler için ihtiyaç olan şey, iman değil, iktidardır. Tarikatlar ve cemaatler, bireylerin inanma ihtiyaçlarını   karşılayan hizmet kurumları olarak kendilerini sunmaktadırlar. Tanrı, hiçbir tarikata, mezhebe ve cemaate insanların dini hayatlarına hükmetme şeklinde ilahi bir görev vermemiştir.  Bireyler, istedikleri dini inancı tecrübe etme kapasitesine ve yeterliliğine sahiptirler. Bireylerin, dini ihtiyaçlarını karşılamak için hiçbir tarikata ve cemaate ihtiyaçları yoktur. Su ve hava gibi bireylere ihtiyacı olanlar ise tarikatlar ve cemaatlerdir. Tarikatler ve cemaatler, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel nüfuza ve iktidara sahip olmak için kendilerine bağımlı kullanacakları bireylere ve gruplara ihtiyaç duymaktadırlar. Tarikat ve cemaatler için her kişi, kendileri için yeni bir kaynak ve güç demektir. Laiklik, sadece devletin bir niteliği değildir. Laik, modern ve özgür bir toplum için laik bireye, laik topluma ve laik devlete ihtiyaç vardır. Teokratik ve doğmatik bireylerin ve grupların olduğu bir toplum yapısı içinde devletin laik olması mümkün değildir. Laikliğin, bireysel ve toplumsal düzeyde modernleştirici, medenileştirici ve özgürleştirici bir bilinç, değer, kültür ve kimlik olarak içselleştirilmesi günümüzün en acil ihtiyacıdır.
Ekleme Tarihi: 22 Ekim 2024 - Salı

LAİKLİK, MODERNLEŞME, ÖZGÜRLÜK

Ortaçağ kültürünün, dini kimliğinin ve sosyal yapısının hakimiyetinde olan bir toplumun modernleşmesi, özgürleşmesi, açık ve sivil hale gelmesi imkânsızdır. Türkiye, Tunus, İran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi Müslüman nüfusun ağırlıklı  olduğu toplumlar, Batılı toplumlar gibi modern toplumlar değildirler. Modernleşmenin olmazsa olmazı olan laiklik ilkesinin, geleneksel Müslüman toplumlarda Batıdaki modeller çerçevesinde uygulanmasını beklemek, Müslüman ülkeleri Batı ülkeleriyle karşılaştırmak   gerçekçi değildir.

Müslüman ülkelerde din ve dini yapılar, sürekli olarak devlete, hukuka ve topluma müdahale etmekte, devlete, siyasete ve topluma egemen olmayı kendi varlık nedeni saymaktadırlar. İslam, Şeriattır. İslam, politiktir. Teokratik bir düzen olarak şeriat, devlete, siyasete ve topluma şekil vermeye, onları kontrol etmeye ve yönetmeye çalışır. Bütün dini gruplar, cemaatler, tarikatlar, dinci partiler ve mezhepler, şeriat merkezli bir siyasi ve sosyal hegemonik rejim kurmaya çalışırlar. Topluma, devlete ve siyasete hâkim olmayı din haline getiren şeriat ile laikliğin birarada olması mümkün değildir. Laiklik, din ve şeriatın devlete, siyasete ve topluma egemen olmaması için aktif bir şekilde varolmak zorundadır. Türkiye gibi bir toplumda laiklik, pasif değil, aktif olmak zorundadır. Teokratik şeriat düzeninin devlete, topluma ve siyasete müdahalelerini ve egemenliğini önlemek için laikliğin, din ve vicdan özgürlüğüyle birlikte demokrasiyi, özgürlüğü ve sivil toplumu korumak gibi bir işlevi bulunmaktadır. Şeriat, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını reddetmekte, kendisini   devlet, siyaset, ibadet ve siyaset haline getirmektedir. Şeriat, devlet, siyaset ve hukuk alanının kendi normları çerçevesinde tanımlanmasını ve oluşturulmasını, bireysel ve toplumsal hayata hukuk gücünü kullanarak şeriat kurallarının hâkim kılınmasını gerektirmektedir. Şeriatta, devleti, toplumu ve bireyi özgür bırakmak diye bir şey yoktur. Laiklik, bireylerin din ve ibadet hayatlarını özgürce bireysel tercihlerine göre yerine getirmesini güvence altına alırken, dinin devlet, hukuk ve siyaset olarak uygulanmasına karşı çıkmaktadır.

Şeriat adına devlete, siyasete ve topluma hâkim olmak isteyen tarikatlar ve cemaatler, sivil toplum kuruluşları değil, siyasal yapılardır. Bütün tarikatlar ve cemaatler, kendilerini devletin, hukukun, siyasetin ve ekonominin sahibi olarak görmektedirler.  Siyaseti, ekonomiyi ve devleti esas faaliyetleri ve işleri olarak gören tarikatlar ve cemaatler, salt din ve ibadetle ilgilenmeyi   kendileri için yeterli görmemektedirler. Tarikatlar ve cemaatler başta olmak üzere bütün dini yapılar için devlet ve siyaset asıl, din ve ibadet teferruat durumundadır. Tarikatlar ve cematler devlet ve siyasete hiçbir zaman mesafeli olmamışlardır. Tarikatlar ve cemaatler,  devlete ve siyasete  mesafeli olmak yerine, değişen şartlara göre  devletle ve siyasetle olan ilişkilerini gizlemişlerdir ve karartmışlardır.Sivil toplum  geleneği ve birikimi olmayan  birer siyaset ve devlet organı olarak faaliyet gösteren  tarikatların ve cemaatlerin  topluma  hakim olduğu bir kültürel ve sosyal yapıda  laikliğin, modernleşmenin ve  özgürlüğün gerçekleştirilmesi imkansızdır.Kendisinin hem devlet, hem din,  hem ibadet, hem siyaset olduğunu  iddia eden otoriter ve totaliter teokratik bir ideolojinin ve kimliğin laik, modern ve özgür olması mümkün değildir.

Şeriat, kendi kurallarının sorgulanmasına asla izin vermemektedir. Şeriat, politiktir. Katı, kapalı ve değişmez kutsal rejim olarak sunulan Şeriat, kendisini devletin, siyasetin ve toplumun   değişmez referansı, kaynağı, çerçevesi ve rejimi olarak sunmaktadır. Değişmez ve kutsal olma iddiasında bulunan bir hukuk düzeni, siyaset rejimi ve devlet yapısı olarak şeriat, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği, demokrasi, hukukun üstünlüğü, modern eğitim, akademik özgürlük, güçler ayrılığı, insan hakları, ifade özgürlüğü, eşit vatandaşlık başta olmak üzere modern medeni değerlerin ve kurumların tamamını reddetmektedir.

Bireyler, kendi kişisel değerlerine ve ideallerine uygun olarak istedikleri din, ideoloji ve inanç tercihinde bulunma hakkına ve özgürlüğüne sahiptirler. Tarikatlar ve cemaatler, bireylerin özgürce dini alanda tercihte bulunma özgürlüklerini ortadan kaldırarak   kendi dini anlayışlarını, yapılarını, kaynaklarını, politikalarını ve pratiklerini mutlak din diye topluma dayatmışlardır. Tarikatlar ve cemaatler, kendi politik, ticari, sosyal ve ideolojik amaçlarına uygun olarak kişileri kullanmışlardır ve   takipçilerini arttırdıkça   kendilerine has sosyal nüfuz ve iktidar alanlarını oluşturmuşlardır. Sosyal ve ekonomik iktidar alanları genişleyen tarikatlar ve cemaatler, siyaset ve devleten pay almayı veya şartlar uygun olduğunda devlete ve siyasete tamamen hâkim olmayı kendi hakları ve imtiyazları olarak görmektedirler.

Birey ve toplum için, din, maneviyat ve inanç bir ihtiyaçtır. Tarikat ve cemaatler için ihtiyaç olan şey, iman değil, iktidardır. Tarikatlar ve cemaatler, bireylerin inanma ihtiyaçlarını   karşılayan hizmet kurumları olarak kendilerini sunmaktadırlar. Tanrı, hiçbir tarikata, mezhebe ve cemaate insanların dini hayatlarına hükmetme şeklinde ilahi bir görev vermemiştir.  Bireyler, istedikleri dini inancı tecrübe etme kapasitesine ve yeterliliğine sahiptirler. Bireylerin, dini ihtiyaçlarını karşılamak için hiçbir tarikata ve cemaate ihtiyaçları yoktur. Su ve hava gibi bireylere ihtiyacı olanlar ise tarikatlar ve cemaatlerdir. Tarikatler ve cemaatler, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel nüfuza ve iktidara sahip olmak için kendilerine bağımlı kullanacakları bireylere ve gruplara ihtiyaç duymaktadırlar. Tarikat ve cemaatler için her kişi, kendileri için yeni bir kaynak ve güç demektir.

Laiklik, sadece devletin bir niteliği değildir. Laik, modern ve özgür bir toplum için laik bireye, laik topluma ve laik devlete ihtiyaç vardır. Teokratik ve doğmatik bireylerin ve grupların olduğu bir toplum yapısı içinde devletin laik olması mümkün değildir. Laikliğin, bireysel ve toplumsal düzeyde modernleştirici, medenileştirici ve özgürleştirici bir bilinç, değer, kültür ve kimlik olarak içselleştirilmesi günümüzün en acil ihtiyacıdır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.