Prof.Dr. KEMAL DURUHAN
Köşe Yazarı
Prof.Dr. KEMAL DURUHAN
 

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE DEMOKRASİLERİN HANDİKAPI— Bilge'nin Kaleminden

Dünya siyasetinin en temel tartışma başlıklarından biri, yönetim sistemlerinin toplumsal kültürle olan uyumudur. “Bir sistem her yerde işler” varsayımı çoğu zaman yüzeysel kalır. Çünkü sistemleri çalıştıran yalnızca anayasa metinleri değil, o metinleri hayata geçiren kültürel altyapıdır. Le Play coğrafya ekolüne bağlı Fransız düşünür Edmond Demolins, bu konuyu neredeyse bir yüzyıl öncesinden görmüş ve toplumları bireyci ve toplumcu kültürler olarak sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırmaya göre; İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya, İskandinav ülkeleri gibi toplumlar bireyci kültürlere sahipken; Doğu Avrupa, Asya, Ortadoğu, Afrika ve Güney Amerika ülkeleri toplumcu kültür özellikleri taşımaktadır. Türkiye ise bu ayrımda ilginç bir konuma sahiptir. Genel olarak toplumcu bir kültür yapısı gösterse de, özellikle büyük şehirlerde ve batı kesimlerinde bireyci eğilimler de dikkat çeker. Bu da Türkiye’yi sistem tartışmalarında “hibrit” bir örnek haline getirir. Ancak burada kritik bir mesele var: Toplumcu kültürler, birey hak ve özgürlüklerini öncelemeyen, aidiyeti ve otoriteye bağlılığı yüksek tutan yapılar olduğunda, demokrasi kültürü kök salmakta zorlanır. Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger, bu konuda çarpıcı bir örnek verir: Güney Amerika ülkeleri, anayasal olarak başkanlık sistemlerini ABD’den almışlardır. Ancak sonuçlar bambaşka bir yönde ilerlemiştir. ABD, tüm sorunlarına rağmen demokratik çizgiyi koruyabilirken; Güney Amerika ülkeleri, bu sistemi çoğu zaman oligarşi veya diktatörlük zeminine kaydırmışlardır. Aynı biçimde, Çin ve Rusya gibi toplumcu kültürlere sahip ülkelerde de, sistem ismen "komünist" ya da "demokratik" olabilir; ancak içerik çoğunlukla otoriter eğilimlerle şekillenir. Türkiye gibi toplumcu temellere sahip ülkelerde ise sistemin adı ne olursa olsun, kültürel zemin ciddi bir belirleyici olur. İşte burada Mümtaz Turhan’ın o çarpıcı uyarısı devreye girer: “Eğer bir toplumda bilim, kanun ve birey yoksa; orada sürü psikolojisi, adaletsizlik ve liyakatsizlik hüküm sürer.” Bu söz, sistemin değil, sistemi yaşatan değerlerin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatır. Başkanlık sistemi, güçlü liderliği merkeze alır. Ama bu güç, eğer bağımsız yasama ve yargı ile dengelenmezse, demokratik denge bozulur. Yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler birliği oluşursa, sistem demokratik çizgiden hızla sapabilir. Burada tekrar sormak gerekiyor: Mazisi kısa olan Türkiye’ye özgü başkanlık sistemi, demokratik çizgide kalabilecek mi? Bu sorunun yanıtı, sistemin sadece yapısında değil, onu taşıyacak kültürde, eğitimde, hukukta ve bireysel bilinçte yatıyor. Vaka Değerlendirmesi: Bazı Ülkelerden Kısa Notlar 1. ABD: Bireyci kültür, kuvvetler ayrılığı, basın özgürlüğü ve hukuk devleti gibi mekanizmalar, başkanlık sisteminin demokratik kalmasını sağlar. Ancak kutuplaşma ve lobi sistemi ciddi handikaplardır. 2. Brezilya – Arjantin – Venezuela: Başkanlık sistemi anayasada güçlü olsa da, toplumcu kültürler ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle sistem sık sık askıya alınmış, diktatörlükler veya askeri darbelerle sekteye uğramıştır. 3. Rusya: Sözde başkanlık sistemi, gerçekte ise devlet başkanının mutlak gücüne dayalı, demokratik ilkelerin formel olarak korunduğu ama işlemediği bir yapıdadır. 4. Güney Kore: Toplumcu geçmişine rağmen, bireyci değerleri içeren eğitim reformları ve hukuk sistemiyle başkanlık sistemini daha sağlıklı sürdürebilmektedir. 5. Türkiye: Sistemin adı başkanlık olsa da, pratikte kuvvetler ayrılığı ve kurumsal denetim mekanizmaları ciddi sınavdan geçmektedir. Demokrasinin geleceği için sistemden çok, kültürel dönüşümün ne kadar derinleşeceği belirleyici olmaktadır. Sonuç Yerine Başkanlık sistemleri, birey haklarını ve kurumsal dengeyi önceleyen toplumlarda verimli olabilir. Ancak kültürel olarak otoriteye meyilli, eleştiriye kapalı toplumlarda bu sistemler, kolaylıkla otoriterliğe evrilebilir. O halde asıl mesele şudur: Bir yönetim biçimini kopyalamak değil; o sistemi taşıyabilecek kültürel, hukuki ve toplumsal altyapıyı oluşturmak gerekir. Aksi halde sistemler sadece isimden ibaret kalır, tıpkı bazı ülkelerde “demokrasi”nin sadece tabela olması gibi…
Ekleme Tarihi: 14 Nisan 2025 - Pazartesi

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE DEMOKRASİLERİN HANDİKAPI— Bilge'nin Kaleminden

Dünya siyasetinin en temel tartışma başlıklarından biri, yönetim sistemlerinin toplumsal kültürle olan uyumudur. “Bir sistem her yerde işler” varsayımı çoğu zaman yüzeysel kalır. Çünkü sistemleri çalıştıran yalnızca anayasa metinleri değil, o metinleri hayata geçiren kültürel altyapıdır.
Le Play coğrafya ekolüne bağlı Fransız düşünür Edmond Demolins, bu konuyu neredeyse bir yüzyıl öncesinden görmüş ve toplumları bireyci ve toplumcu kültürler olarak sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırmaya göre;
İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya, İskandinav ülkeleri gibi toplumlar bireyci kültürlere sahipken;
Doğu Avrupa, Asya, Ortadoğu, Afrika ve Güney Amerika ülkeleri toplumcu kültür özellikleri taşımaktadır.
Türkiye ise bu ayrımda ilginç bir konuma sahiptir. Genel olarak toplumcu bir kültür yapısı gösterse de, özellikle büyük şehirlerde ve batı kesimlerinde bireyci eğilimler de dikkat çeker. Bu da Türkiye’yi sistem tartışmalarında “hibrit” bir örnek haline getirir.
Ancak burada kritik bir mesele var:
Toplumcu kültürler, birey hak ve özgürlüklerini öncelemeyen, aidiyeti ve otoriteye bağlılığı yüksek tutan yapılar olduğunda, demokrasi kültürü kök salmakta zorlanır. Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger, bu konuda çarpıcı bir örnek verir:
Güney Amerika ülkeleri, anayasal olarak başkanlık sistemlerini ABD’den almışlardır. Ancak sonuçlar bambaşka bir yönde ilerlemiştir. ABD, tüm sorunlarına rağmen demokratik çizgiyi koruyabilirken; Güney Amerika ülkeleri, bu sistemi çoğu zaman oligarşi veya diktatörlük zeminine kaydırmışlardır.
Aynı biçimde, Çin ve Rusya gibi toplumcu kültürlere sahip ülkelerde de, sistem ismen "komünist" ya da "demokratik" olabilir; ancak içerik çoğunlukla otoriter eğilimlerle şekillenir.
Türkiye gibi toplumcu temellere sahip ülkelerde ise sistemin adı ne olursa olsun, kültürel zemin ciddi bir belirleyici olur. İşte burada Mümtaz Turhan’ın o çarpıcı uyarısı devreye girer:
“Eğer bir toplumda bilim, kanun ve birey yoksa; orada sürü psikolojisi, adaletsizlik ve liyakatsizlik hüküm sürer.”
Bu söz, sistemin değil, sistemi yaşatan değerlerin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatır.
Başkanlık sistemi, güçlü liderliği merkeze alır. Ama bu güç, eğer bağımsız yasama ve yargı ile dengelenmezse, demokratik denge bozulur.
Yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler birliği oluşursa, sistem demokratik çizgiden hızla sapabilir.
Burada tekrar sormak gerekiyor:
Mazisi kısa olan Türkiye’ye özgü başkanlık sistemi, demokratik çizgide kalabilecek mi?
Bu sorunun yanıtı, sistemin sadece yapısında değil, onu taşıyacak kültürde, eğitimde, hukukta ve bireysel bilinçte yatıyor.
Vaka Değerlendirmesi: Bazı Ülkelerden Kısa Notlar
1. ABD: Bireyci kültür, kuvvetler ayrılığı, basın özgürlüğü ve hukuk devleti gibi mekanizmalar, başkanlık sisteminin demokratik kalmasını sağlar. Ancak kutuplaşma ve lobi sistemi ciddi handikaplardır.
2. Brezilya – Arjantin – Venezuela: Başkanlık sistemi anayasada güçlü olsa da, toplumcu kültürler ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle sistem sık sık askıya alınmış, diktatörlükler veya askeri darbelerle sekteye uğramıştır.
3. Rusya: Sözde başkanlık sistemi, gerçekte ise devlet başkanının mutlak gücüne dayalı, demokratik ilkelerin formel olarak korunduğu ama işlemediği bir yapıdadır.
4. Güney Kore: Toplumcu geçmişine rağmen, bireyci değerleri içeren eğitim reformları ve hukuk sistemiyle başkanlık sistemini daha sağlıklı sürdürebilmektedir.
5. Türkiye: Sistemin adı başkanlık olsa da, pratikte kuvvetler ayrılığı ve kurumsal denetim mekanizmaları ciddi sınavdan geçmektedir. Demokrasinin geleceği için sistemden çok, kültürel dönüşümün ne kadar derinleşeceği belirleyici olmaktadır.
Sonuç Yerine
Başkanlık sistemleri, birey haklarını ve kurumsal dengeyi önceleyen toplumlarda verimli olabilir. Ancak kültürel olarak otoriteye meyilli, eleştiriye kapalı toplumlarda bu sistemler, kolaylıkla otoriterliğe evrilebilir.
O halde asıl mesele şudur:
Bir yönetim biçimini kopyalamak değil; o sistemi taşıyabilecek kültürel, hukuki ve toplumsal altyapıyı oluşturmak gerekir.
Aksi halde sistemler sadece isimden ibaret kalır, tıpkı bazı ülkelerde “demokrasi”nin sadece tabela olması gibi…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Nevzat
(15.04.2025 08:04 - #2878)
"Demokrasinin geleceği için sistemden çok, kültürel dönüşümün ne kadar derinleşecegi belirleyici olmaktadır." İşte bütün mesele bu Hocam. Türkiye kültürel derinlesmeyi ya da değişmeyi biraz zor halleder.
Kemal Duruhan Gazi baslattı, tabi öncesi de var, bizim devam ettirmemiz lazım Nevzat bey, yılmadan usanmadan.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.