Yaşıyoruz, suyu zehir bıçaklar ortasında...
Hukuk; delillerle ve yasalara bağlılıkla hayat bulur, ama bir o kadar vicdanla işler...
Ve vicdan apolitik olmak zorundadır...
Ortada bir hukuksuzluk varsa ve karar vericiler; bağımsızlığını kaybetmiş, vicdanları apolitik kimliği yitirmişse, yaşanılan hukuksuzluktan azade tutulabilirler mi?
Hukuki güvensizliğin kol gezdiği, açlığın büyüdüğü bir yerde, “adalet” ten daha ciddi bir sorunumuz olabilir mi?
Yapabilir mi?
Yaşanmışlara, insan hiç olmamış gibi yapabilir mi?
Hani, bir hüzün savar kuşu konmuştur omzunuza da dökülmüştür tüm kederiniz toprağa. Olmamış gibi yapabilir miyiz?
Ve sonra tüm şiddetliyle bir karanlık yel esmiştir, alabora etmiştir tüm kuşları, hüzün savarları da. Bu hiç yaşanmadı diyebilir miyiz?
Peki; ekonomik krizi, açtığı sosyal çöküntüleri, “Yok” gibi yapabilir miyiz?
Yapıyoruz ama...
En fazla birkaç gün konuşup, hiç olmamış gibi yapabiliyoruz…
Mesela; hukuk, adalet çökerken, hiç bunlar yaşanmamış gibi yapıyoruz...
Biz, “Mış” gibi yapmaya devam ederken; dayanışma bitiyor, sokak mücadelesi ivme kaybediyor, yerini sanal mecralara bırakıyor.
Ama o da ne! Sanala yasaklar silsilesiyle kırılıyor...
Çünkü; olmamış, yaşanmamış gibi yaptığımız her şey, bir yenisini doğuruyor...
Ve tüm bunları yaşatan siyasette, politika aktörleri de aynı.
“Ağacı kurt, insanı dert yer” derler ya, işte Hukuksuzluk da memleketi yiyip bitiriyor.
Ve bir halk; hala, tüm bunlar hiç olmamış gibi yapıyor.,.
Sorgulamak.,.
Ses çıkarmak.,.
Halk olmak zorundayız.,.
Görmüyor musunuz?
Bir memleket, hukuksuzluk altında, günbe gün eriyor.,.