İki gündür uyanıyorum, şiddetli baş ağrısı.
Gün içi, baş ağrısı.
Yatacağım baş ağrısı.
Dinmiyor…
Bu hal yalnız bende değilmiş meğersem...
Arkadaş randevularımı iptal eden edene, sebep onlarında tutulduğu, baş ağrısı...
Telefonda kiminle konuşsam anlattıkları, son günlerde çocuklarını da yakalayan baş ağrısı…
Bu öyle bir ağrı ki, neredeyse kıskıvrak yakalamış memleketi, yediden yetmişe aynı dert herkesin dilinde, baş ağrısı...
Bakıyorum havaya, kuşlar mutlu, cıvıl cıvıllar, biz de mutsuzluk sancısı, inleten bir baş ağrısı...
Dokundukları her şeyi bir yaprak gibi solduranlara, kimse bir şey diyemiyor.
Dokunan yanıyor…
Öyle bir noktaya geldi ki; herkes muhtaç, milletin tek ihtiyacı onlar. Bu hisle; onlarsız güneş batmaz, sabah doğmaz sanıyorlar...
Velhasılı, doğru olmadığını bile bile inandığımız birçok şeyle yaşamaktan sardı dört bir yanımızı, baş ağrısı…
Ne mi yapıyoruz?
Gerçeği görsek ne kar, söylenmedikçe...
Görsen ne yazar, görmek istemeyenlere.
Değiştirmeye, düzeltmeye ne gerek, yalanla modife edilenlere...
Diyip duruluyor...
Sözün özü, hiçbir şey yapmıyoruz...
“Bir insan kapana sıkışmışsa ve seçme şansı yoksa, kapanın içini dekore etmeye girişir.” der, yazar...
Vatandaşın yaptığı da budur. Millet kapana kısılmış hissediyor.
Nasıl etmesin ki!..
Hukuk sisler ardında, adalet çoktan kayıp.
Ekonomi bayır aşağı, elde var açlık.
Ülke ekonomisinin bel kemiği TUSİAD’a bile kızanlar, vatandaşa ne yapmazlar...
Vatandaş korkuyor. Korktukça da iyice batıyor...
Kurtuluş olur mu hep beraber bilemem, ama şimdilik durum;
Oturuyor işte herkes kendi kapanında, elinde ki baş ağrısıyla…