Kırılmalar içinde düşlerim.
Sokaklar ıslak, ıslaklıkta kan kokusu, uğultulu gecenin içinden yürüyerek geçiyorum.
Terk edilmiş bir köpeğin eğilip alnını öpüyorum...
Ey insan! Sokaklarda yağmur değil, kan kokusu var. Sen uyuyorsun.
Birden bir Adonis şiiri dökülür dilimden:
“Bugün yırt bu geceyi,
Baştan sona dolaş tüm şehri,
Bütün sokak lambalarını yak,
Bütün kapıları çal herkes uyansın..” Haykırıyorum.
Bu karanlıkta bir yol aydınlık olur mu bilmem, ama bir film önerisi yapmak istedim.
Kanlı canlı milyonların yakarışları değmedi, sevgisizlikten nasırlaşmış yüreklere, bir film değer mi diyeceksiniz, biliyorum.
Belki dokunur; Kıyısında köşesinde vicdan kırıntısı kalanlara ve ses olurlar bu dilsiz canlara...
Yaşanmış gerçek bir olayı konu alan Kral Arthur (Arthur the King)
Profesyonel macera yarışçısı Michael Light ile yaralı bir sokak köpeği olan Arthur arasında geçiyor.
Her şeyin bir köfte ile başladığı ve Ekvador ormanlarında 435 mil süren yolculukta; Gerçek zaferin; dostluk, sadakatin ne olduğunu, en önemlisi bizlere yaşatmanın paha biçilmezliğini bir kez daha tanımlıyor.
Profesyonel macera yarışçılarının ve köpeği sahiplenen Michael’ in Arthur’ u İsveç’e götürme mücadelesi ile; Öldürmek için bahaneler değil, yaşatmak için verilen çaba anlatılıyor.
Filmin diğer önemli yanı ise; Gerçek hayatta yaşayan takım kaptanının hiçbir zaman bir evcil hayvanı olmaması, evinde beslememiş olmasına rağmen Arthur için verdiği mücadele.
Çünkü insanın en değerli aksesuarıdır vicdan...
Neydi Arthur için yaşamak; Bir keder mi, kayıp bir iklimde sevmeyi özlemek mi, yoksa sevmeyi bilen ellerde sevilmek mi?
Belki de Arthur için, uzak bir kentti yaşamak…
Ölüm ve ölmek kutsanıp duruyor insanlar tarafından. Bize yaşamı ve yaşatmayı kutsayanlar gerek.
O, onu yapmış. Bu, bunu yapmış. Ne iktidardan ne muhalefetten bahsetmedim. Çünkü siyasetten medet ummayı çoktan bıraktım.
Bu iş bizlerde. Bizlere gerekli olansa, sadece vicdan…
Neden kimse rüzgâr olup, başka kapılara bir tutam yaşam bırakmıyor.
Oysa mümkün; Aşılayıp, kısırlaştırılıp yerinde yaşatmak mümkün...
Sıkı bir film izleyin ve lütfen sokakların tüm Arthur’larını yaşatın…