Safiye Özşener - Araştırmacı, Yazar
Köşe Yazarı
Safiye Özşener - Araştırmacı, Yazar
 

Huriye, Nuriye ve Düriye

Güneşimizi, göğümüzü ve yıldızla­rımızı görmekten alıkoyan bu kötücül sarmaldan, sarmaşık gibi her alanımızı saran bu zehirli karanlıktan kurtulmak zorundayız. Zira; kültürel erozyondan ve toplumsal ahlaki çöküşten kurtulmanın başka yolu yok. Ama kentlerin, beton kafeslere hapsedilmesi gibi bir halkın toplumsal hafızası çökmüş, sessizliğe teslim olmuşken nasıl olacak? İçimde bir şeylerin öldüğünü hissediyorum, umut gibi. Neden mi? Huriye, Nuriye ve Düriye gibiyiz de ondan. İleri yaşa sahip üç arkadaştan biri olan Huriye, bir gün; Nuriye'yi arar ve Düriye'ye gitmeye karar verirler. Gider güzel bir muhabbet ederler. Sonra, Düriye kahve yapar ve içerler. Biraz muhabbetten sonra Düriye, “Ay kusura bakmayın unuttum birer kahve yapayım da içelim" der. Huriye ve Nuriye bir şey demez, içerler. Aradan bir zaman geçtikten sonra Düriye; "Size bir kahve bile yapmadım hemen yapayımda içelim" der ve yapar getirir. Bizimkilerde yine ses, itiraz yok. Akşama olur, Huriye ve Nuriye kalkarlar. Yolda yürürken aralarında şu konuşma geçer; Huriye: - Kız Nuriye gördün mü Düriye'yi; ne kadar pinti olmuş, bize bir kahve bile ikram etmedi. Nuriye: - Düriye'yi ne zaman gördün? Bizim toplum hafızası da böyle işte. Tabii başta muhalefet olmak üzere siyaseti, siyasetçisi de. Olanı unutur, biteni unutur. Her şeye tepkisizlik, sessizlikleriyle kendilerine yapılanı unutur, yaptığını unutur.  17 Ağustos depremini, Van depremini, Hatay’ı, Soma’yı, Çorlu’yu unutur. Yolu, yolsuzluğu, hakkı, haksızlığı unutur. Yangınları, selleri, dereleri, madenleri, kesilen zeytinleri, dikilen betonları, garantili hastaneler, köprüleri, unutur da unutur. Hatırlatanı da yoktur. Hatta muhalefet bile; eleştirdiklerine benzemekle meşgul olduklarından, hatırlamazlar ki, hatırlatsınlar.  Bizim ülkede; herkes seçimden seçime demokrasicilik oynar, o kadar. Yok; korku duvarlarına çarpa çarpa, konuşacak, kıpırdayacak alanımız kalmadı. Bittik ve bu bitişin tek sorumlusu egemenler de diyemeyiz artık. Çuvaldız onlaraysa, iğne de pasifize olmuş muhalif siyasete ve toplumsal hafıza kaybına uğrayan bizlere. Unuttuk!  “İnsanca yaşam” gibi doğal bir hakkımız olduğunu unuttuk. Hiçbir şeyi savunmadık, sessizliğe gömüldük.  Ya Victor Jara gibi susmayacak, “Venceremos” (Kazanacağız) diye şarkılarımızı söyleyecek,  “El pueblo unido jamas sera vencido" (“Birleşmiş halk asla yenilmez) diye haykıracağız;  ya da Huriye, Nuriye, Düriye gibi unutanlar olmaya devam edeceğiz;  ta ki, gömüldüğümüz sessizlikte boğula boğula yok olana kadar.
Ekleme Tarihi: 03 Ekim 2024 - Perşembe

Huriye, Nuriye ve Düriye

Güneşimizi, göğümüzü ve yıldızla­rımızı görmekten alıkoyan bu kötücül sarmaldan, sarmaşık gibi her alanımızı saran bu zehirli karanlıktan kurtulmak zorundayız.

Zira; kültürel erozyondan ve toplumsal ahlaki çöküşten kurtulmanın başka yolu yok.

Ama kentlerin, beton kafeslere hapsedilmesi gibi bir halkın toplumsal hafızası çökmüş, sessizliğe teslim olmuşken nasıl olacak?

İçimde bir şeylerin öldüğünü hissediyorum, umut gibi. Neden mi?

Huriye, Nuriye ve Düriye gibiyiz de ondan.

İleri yaşa sahip üç arkadaştan biri olan Huriye, bir gün; Nuriye'yi arar ve Düriye'ye gitmeye karar verirler. Gider güzel bir muhabbet ederler. Sonra, Düriye kahve yapar ve içerler. Biraz muhabbetten sonra Düriye, “Ay kusura bakmayın unuttum birer kahve yapayım da içelim" der. Huriye ve Nuriye bir şey demez, içerler. Aradan bir zaman geçtikten sonra Düriye; "Size bir kahve bile yapmadım hemen yapayımda içelim" der ve yapar getirir. Bizimkilerde yine ses, itiraz yok. Akşama olur, Huriye ve Nuriye kalkarlar. Yolda yürürken aralarında şu konuşma geçer;

Huriye:

- Kız Nuriye gördün mü Düriye'yi; ne kadar pinti olmuş, bize bir kahve bile ikram etmedi.

Nuriye:

- Düriye'yi ne zaman gördün?

Bizim toplum hafızası da böyle işte. Tabii başta muhalefet olmak üzere siyaseti, siyasetçisi de.

Olanı unutur, biteni unutur. Her şeye tepkisizlik, sessizlikleriyle kendilerine yapılanı unutur, yaptığını unutur. 

17 Ağustos depremini, Van depremini, Hatay’ı, Soma’yı, Çorlu’yu unutur.

Yolu, yolsuzluğu, hakkı, haksızlığı unutur.

Yangınları, selleri, dereleri, madenleri, kesilen zeytinleri, dikilen betonları, garantili hastaneler, köprüleri, unutur da unutur.

Hatırlatanı da yoktur. Hatta muhalefet bile; eleştirdiklerine benzemekle meşgul olduklarından, hatırlamazlar ki, hatırlatsınlar. 

Bizim ülkede; herkes seçimden seçime demokrasicilik oynar, o kadar.

Yok; korku duvarlarına çarpa çarpa, konuşacak, kıpırdayacak alanımız kalmadı.

Bittik ve bu bitişin tek sorumlusu egemenler de diyemeyiz artık. Çuvaldız onlaraysa, iğne de pasifize olmuş muhalif siyasete ve toplumsal hafıza kaybına uğrayan bizlere.

Unuttuk!  “İnsanca yaşam” gibi doğal bir hakkımız olduğunu unuttuk. Hiçbir şeyi savunmadık, sessizliğe gömüldük. 

Ya Victor Jara gibi susmayacak, “Venceremos” (Kazanacağız) diye şarkılarımızı söyleyecek,  “El pueblo unido jamas sera vencido" (“Birleşmiş halk asla yenilmez) diye haykıracağız;  ya da Huriye, Nuriye, Düriye gibi unutanlar olmaya devam edeceğiz;  ta ki, gömüldüğümüz sessizlikte boğula boğula yok olana kadar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Nevzat
(03.10.2024 09:46 - #1987)
Eline, diline, kalemine sağlık Sevgili Safiye.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.