“Her tarafınız yara bere içindeyken başkalarının sivilcesine bakıyorsunuz.” Der, Seneca
Yanı başımızda Suriye’de ki rejim değişikliği konusunda adeta herkes, Ortadoğu uzmanı, stratejist, analist oldu.
Öyle ki;
Kendi içimizde var olan sorunlar perdelendi hatta üstü toz tuttu, unutulmaya başlandı bile.
Daha üç beş vakit öncesinde yeni doğan çetesi ve yarattıkları dehşet, henüz neden öldürüldüğü dahi bilinmeyen Narin unutuldu.
Verginin, vergisinin vergisine kadar uzan ekonomik kriz, yaklaşan asgari ücret, unutuldu.
Demokrasinin gereği insan hakları ihlalleri devam ediyor, hukuk hala yaralı, adaleti sağlayamıyor.
Ama bırakın; egemenleri, politikacıyı, siyaset bilimcileri, neredeyse herkes, her kanalda, her yerde, başkalarının yarattığı karmaşayı çözecek şeyin kendi analizleri olduğunu düşünenler, gözler önüne serdiği fiille, isteyerek ya da istemeyerek, kendi ülkesinin gerçekçi sorunlarından uzaklaşıyor.
Dünyanın birçok yerinde, ekonomik krizin faturasını emekçiye çıkaran sistemlere karşı direnen işçiler gibi, ülkemizde de işçi direnişleri devam ediyor.
Mesela; anayasal talepleri için direnen Polonez işçileri, seslerinin duyulmasını bekliyor.
Kaldı ki, Suriye konusunda aceleci analizler yanıltıcı olabilir.
Zira; “Bir keskin nişancının kurşununa hedef olmadan halen ekmeğimizi alıp gelebiliyoruz diye barışın hâkim olduğunu sanıyorsak, kendimizi kandırıyoruz." der, Alman Hans Magnus Enzensberger.
Ve unutulmamalı ki; hep belirsizdir, sonun başlangıcı…
Hiçbir şey yapmadan seyirci kalırsanız er ya da geç aynı kaderi paylaşırsınız.
İşte tam da bu yüzden; başta hukuk, adalet ve ekonomik kriz olmak üzere tüm sorunların çözümü elzemdir.