Şimdi efendim ne diyeyim size, baktım da ekonomi tam gaz geri, açlık yerli yerinde.
Hukuk, sarp kayalarda mahsur, adalet delik deşik.
İstismar edilen çocuklar, katledilen kadınlardan sonra, sıra gelmiş hayvan canlara.
Eee çok çalışmış, çabalamış ama durduramamış muhalefet, ne yapsınmış.
Hem hepsi aynı ağızdan “Hayır” dese ne olurmuş, sayıları mı yetiyormuş, yapılacak ne varmış?
Niye yok? Var efendim, yapılacak başka şeyler, mesela Sine-i Millet var.
Efendim, sen de varsa yoksa her şeyde yükleniyorsun muhalefete. Bir hal oldun eleştire eleştire.
Eh be kardeşim, muktedirler kendini değiştirmediğine göre, düzen değişecek muhalefetle.
Onlar da kalkmıyorsa bu halk için ayağa, ben kimi eleştireyim, söyle?
İnsan ki; sevdiğini vurur serer yere, umudu olanla eder mücadele. Anlıyor musun, bir umudumuz muhalefette.
İstiyorum ki ne patlayan mısır olsunlar, ne de tavaya yapışıp kalan. Çıksınlar fıkradaki binadan:
Şehrin en ünlü akıl hastanesinde, bir odadaki hastaların hepsi kendini mısır sanıyor ve patladıklarını söyleyip zıplıyorlarmış.
Doktor içeri girdiğinde bir hastanın duvara yaslanmış öylece durduğunu görünce, meraklanıp yanına gitmiş:
-Sen, neden zıplamıyorsun? Patlamış mısır değil misin? Demiş.
Hasta sakin bir şekilde cevap vermiş:
- Ben tavaya yapıştım.
Ne farkınız kalacak birbirinizden orada kaldıkça.
Ölüm oylanan bir yer orası efendim, ölüm. Nasıl yaşayacaksınız artık o mecliste, dönün Sine-i Millete.
Kopacaksa fırtına halkınızla birlikteyken kopsun, omuz omuza birlikte.