Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
Köşe Yazarı
Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
 

YANILTICI RÜYA

Yunanlıların en iyi savaşçısı Aşil, savaşta ganimet olarak aldığı Briseus’u Agamemnon’a vermek zorunda kaldığı için savaştan çekilmişti. Aslında çekip gitmeyi düşünüyordu. Ama kalıp, olan biteni görmeyi tercih etti. İçi içini yiyor, yüreğinde fırtınalar kopuyordu. Agamemnon Briseus’u alacağını söylediğinde Aşil’in kalbinin ikiye yarıldığını hissetti. Deniz kıyısına gitti, gözleri yaşlı, annesine seslendi. O iri yarı, destansı savaşçı gitmiş sanki küçük bir çocuk kalmıştı kıyıda. Bir deniz tanrıçası olan annesi Thetis oğlunun yakarışlarını duyarak kıyıya geldi, ne olduğunu sordu. Aşil olan biteni anlattı. Dedi ki, “Ben savaştan çekiliyorum, bugüne kadar onlar için çok kaleler fethettim, çok ganimetler topladım, ödülüm bu oldu, hakarete uğradım. Şimdi ben çekilince bakalım ne yapacaklar. Sen benim için Zeus’la konuşur musun? Onun sana bir iyilik borcu vardı. Söyle ona Truvalılara yardım etsin, Yunanlıları desteklemeyi bıraksın, Agamemnon yenilsin!” Annesi oğlunun bu haline üzüldü, gidip Zeus ile konuşmayı kabul etti. Zeus, bu duruma önce üzüldü, “senin bu isteğin, benim Hera ile aramı açacak” dedi çünkü Hera Yunanlıları tutuyordu. Ancak Thetis’e “hayır” diyemedi. Aşil’in isteği, kendisinin ne kadar vazgeçilmez olduğunu Agamemnon’a göstermekti. Thetis’in Zeus ile konuştuğunu gören Hera hemen Zeus’un yanına gelerek ne olup bittiğini sordu, kendisinden gizli bir iş yapmamasını istedi. Zeus ona hiddetlendi, işine karışmamasını, onun işlerini Hera’nın anlayamayacağını, bilmesi gereken bir şey olursa kendisine haber verileceğini söyledi. Zeus mitolojide toplumu medeniyeti temsil eder, insanların idarecisidir, en büyük, en güçlü tanrıdır. Eşi Hera ise doğayı temsil eder. Doğa insan yapısını yıkıp geçebilir. Kimin kimi yeneceği belli olmaz. İkisinin oğlu Hefaistos (Latincesi Volkan) ise ateşin, sanatkarların, zanaatkarların tanrısıdır. Metal işleri, silah, zırh yapımı ve mimari ile ilgilidir. Zeus’un Hera’ya “otur oturduğun yerde ben ne dersem onu yap, başka bir şeye karışma” demesi üzerine Hera’nın güzel gözleri korkuyla büyüdü, Hefaistos da annesi için korkarak, “Aman anne, babamı kızdırma, güzel şeyler söyle aranız bozulmasın” dedi. Hera yumuşaklık yolunu tercih etti. Hefaistos şarap getirdi, tanrılar katında yeniden eğlenceler düzenlendi, iş tatlıya bağlandı. Gece herkes uykuya çekildiğinde Zeus’un gözünü uyku tutmadı. Thetis’e verdiği sözü düşünüyordu, sonunda Agamemnon’a bir yanıltıcı rüya göndermeye karar verdi. Rüyada Nestor, Agamemnon’a ertesi gün savaşı kazanacaklarını, böyle önemli bir gecede uyumaması, kalkıp, hazırlanması gerektiğini söyledi. Agamemnon bu rüyadan çok etkilendi. Ertesi gün herkesi toplayarak, rüyasını anlattı. Nestor’a ne düşündüğünü sordu. Nestor ne yapsın? “Başkası söylese inanmazdım ama madem sen rüyayı gördün, gereğini yapalım” dedi.  Yaşlı bilge doğruları söyleyen Aşil’e ne yapıldığını görmüştü. Aşil gibi güçlü bir savaşçıyı darıltıp da bugüne kadar kazanamadığı savaşı şimdi kazanacağını düşünen Agamemnon’un aptalca bir şey söylediğinin farkındaydı ama mecburen kralın fikrine saygı göstermek zorunda kaldı. Agamemnon, kumandan olarak kendisine doğruları söyleyebilecek kişileri yanından uzaklaştırmakla hata yapıyordu. Savaş konseyinden “saldırı” kararı çıktı. Yalnız adetleri gereği Agamemnon askeri denemek istedi: “Truva’ya geleli dokuz sene oldu. Şehri ele geçiremedik en iyisi artık memlekete geri dönmek” dedi. Onun istediği askerin “Hayır olmaz, buraya kadar geldik, kaleyi fethetmeden geri dönemeyiz” demesiydi. Ama öyle olmadı. Asker büyük bir sevinç içinde gemilere koştu, bir an evvel evlerine dönmeyi, sevdiklerine kavuşmayı istiyorlardı. Agamemnon bir kez daha saçmalamış ve mahcup olmuştu. Herkes gemilere binip gitmek için sabırsızlanıyordu. Athena hemen yetişti. Duruma müdahale etti. Kurnazlıkta Zeus kadar usta olan Odyseus’u buldu. Ona gitmemesini ve askerleri yüreklendirici bir konuşma yapmasını söyledi. Odyseus koşup, Agamemnon’un asasını elinden aldı. Askerlere toplanıp, kendisini dinlemeleri için seslendi. Hemen ateşli bir konuşma yapmaya başladı. Karşı gelenleri susturdu. “Çok başlılık iyi değildir. Sadece Zeus’un kendisine asa verdiği, tek adam yönetmeli ve sizin efendiniz olmalıdır” dedi.  Ustalıkla orduyu disipline soktu (kaos ve düzen- edebiyatta bu iki zıt durum birbirini takip eder) Herkes yerini almış, Odyseus’u dinlerken deniz de coşmuş, kayalıkları dövüyordu. Muhaliflerin sesi kısılmıştı, o sırada Thersites kalktı. Onun sesi henüz kısılmamıştı. Agamemnon’a bağırıp çağırmaya başladı. “Daha ne istiyorsun? Kasalarını altın, gümüş ve bronzla doldurdun, en güzel kadınları aldın. Aşil’e hakaret ettin” dedi. Diğer askerlere de “şimdi gitme zamanı, böyle yaparsak Agamemnon’un aklı başına gelir” diyerek onları gemilere binmeye teşvik etti. Anlatıcının ifadesine göre Agamemnon insanların çobanıydı. Ona karşı gelinmezdi ve Thersites’e haddinin bildirilmesi gerekiyordu. Odysseus, ona “kendisinden daha üstün olanları eleştiremeyeceğini, iyi bir hatip olduğunu ama artık susması gerektiğini” söyledi. “Sana haddini bildirmezsem benim adım da Odyseus olmasın” dedi. Bunu söylerken asayı kaldırıp, Thersites’in sırtına indirdi.  Bu muhalefetin sırtına inen tarihte ne ilk, ne de son sopaydı. Aslında bu sopa değil, Hefaistos’ un yaptığı, Zeus’a hediye ettiği, Zeus’un başkalarına hediyesi ile elden ele geçerek Agamemnon’a kadar gelen kutsal asaydı. Thersites’in sırtına sopa inince sırtından kan, gözünden yaş aktı. Sessiz, oturup ağladı. Askerler üzüldü ama Odysseus’a hak verdiler. “Bu büyük kumandan geçmişte ordumuza çok hizmet etmiştir ama en büyük hizmeti şimdi yaptı, disiplini sağladı” dediler. Bazıları Thersites’in düştüğü duruma sevindi. Kendi başlarına gelecekleri bilmiyorlardı. Odysseus kalktı, asayı havaya kaldırarak birlik işareti yaptı. O sırada, Athena onun yanındaydı o da askerlerden biri gibi disiplini sağlıyordu… Bu sahnelerden sonra anlatıcı bize tek tek Yunanistan’ dan kalkıp gelen komutanları, kaç kişiyle ve hangi gemilerle geldiklerini yanlarında ne kadar savaş atı ve arabası getirdiklerini anlatır. Gemi kataloğu (Catalogue of Ships) diye bilinen bu sınıflama şairin teknik başarısını gösterdiği gibi günümüzde tarihçilere o dönemin yer ve kişi isimlerini araştırılmasında kaynak olmaktadır. Yunan tarafı sayıldıktan sonra Truvalı savaşçılarda sıralanır. Bu bir şeref listesidir. Benzer şekilde Dante de İlahi Komedya da (Cehennem 4. Bölümde) antik çağda yaşamış önemli kişileri sıralar. Odysseus yaptığı konuşmada yola çıkmadan evvel, bir yılanın sekiz yavru ve bir anne olmak üzere toplam dokuz kuşu yediğini gördüklerini hatırlattı. Bu yılan hikayesinden dokuz yılın sonunda zaferi kazanacakları sonucunu çıkarttı. Nestor, askerlere verdikleri sözden dönmemeleri gerektiğini hatırlatırken, Agamemnon Aşil’i kızdırmasından dolayı pişman olduğunu aslında ikisinin birlikte düşünürlerse daha iyi kararlar alabileceklerini söyledi. Gene kurbanlar kestiler, tanrılara adayıp, askere ziyafet verdiler. Böylece savaş hazırlıkları başladı… Evet, kim bilir, kaç yalancı rüya ile kaç ordu harekete geçti dünya tarihinde. Yakın tarihimizde de kıyılarımıza “yalancı rüya” görerek gelen komutanlar, onların dünyanın dört bucağından getirdikleri askerler oldu. Buna karşılık vatanımızı kahramanca savunan askerlerimiz, bu yolda feda edilen canlarımız oldu. Çok şükür, geldikleri gibi gittiler. Cumhuriyetimizin 101. Yılını sevinçle kutladığımız bu günlerde aziz şehitlerimizi, gazilerimizi saygıyla, rahmetle anıyor, okuyucularımızın bayramını kutluyor, aydınlık güzel günler diliyor, ve Aziz Atatürk’ü “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözüyle anıyorum.  
Ekleme Tarihi: 23 Ekim 2024 - Çarşamba

YANILTICI RÜYA

Yunanlıların en iyi savaşçısı Aşil, savaşta ganimet olarak aldığı Briseus’u Agamemnon’a vermek zorunda kaldığı için savaştan çekilmişti. Aslında çekip gitmeyi düşünüyordu. Ama kalıp, olan biteni görmeyi tercih etti. İçi içini yiyor, yüreğinde fırtınalar kopuyordu. Agamemnon Briseus’u alacağını söylediğinde Aşil’in kalbinin ikiye yarıldığını hissetti. Deniz kıyısına gitti, gözleri yaşlı, annesine seslendi. O iri yarı, destansı savaşçı gitmiş sanki küçük bir çocuk kalmıştı kıyıda. Bir deniz tanrıçası olan annesi Thetis oğlunun yakarışlarını duyarak kıyıya geldi, ne olduğunu sordu. Aşil olan biteni anlattı. Dedi ki, “Ben savaştan çekiliyorum, bugüne kadar onlar için çok kaleler fethettim, çok ganimetler topladım, ödülüm bu oldu, hakarete uğradım. Şimdi ben çekilince bakalım ne yapacaklar. Sen benim için Zeus’la konuşur musun? Onun sana bir iyilik borcu vardı. Söyle ona Truvalılara yardım etsin, Yunanlıları desteklemeyi bıraksın, Agamemnon yenilsin!”

Annesi oğlunun bu haline üzüldü, gidip Zeus ile konuşmayı kabul etti. Zeus, bu duruma önce üzüldü, “senin bu isteğin, benim Hera ile aramı açacak” dedi çünkü Hera Yunanlıları tutuyordu. Ancak Thetis’e “hayır” diyemedi. Aşil’in isteği, kendisinin ne kadar vazgeçilmez olduğunu Agamemnon’a göstermekti.

Thetis’in Zeus ile konuştuğunu gören Hera hemen Zeus’un yanına gelerek ne olup bittiğini sordu, kendisinden gizli bir iş yapmamasını istedi. Zeus ona hiddetlendi, işine karışmamasını, onun işlerini Hera’nın anlayamayacağını, bilmesi gereken bir şey olursa kendisine haber verileceğini söyledi.

Zeus mitolojide toplumu medeniyeti temsil eder, insanların idarecisidir, en büyük, en güçlü tanrıdır. Eşi Hera ise doğayı temsil eder. Doğa insan yapısını yıkıp geçebilir. Kimin kimi yeneceği belli olmaz. İkisinin oğlu Hefaistos (Latincesi Volkan) ise ateşin, sanatkarların, zanaatkarların tanrısıdır. Metal işleri, silah, zırh yapımı ve mimari ile ilgilidir.

Zeus’un Hera’ya “otur oturduğun yerde ben ne dersem onu yap, başka bir şeye karışma” demesi üzerine Hera’nın güzel gözleri korkuyla büyüdü, Hefaistos da annesi için korkarak, “Aman anne, babamı kızdırma, güzel şeyler söyle aranız bozulmasın” dedi. Hera yumuşaklık yolunu tercih etti. Hefaistos şarap getirdi, tanrılar katında yeniden eğlenceler düzenlendi, iş tatlıya bağlandı.

Gece herkes uykuya çekildiğinde Zeus’un gözünü uyku tutmadı. Thetis’e verdiği sözü düşünüyordu, sonunda Agamemnon’a bir yanıltıcı rüya göndermeye karar verdi.

Rüyada Nestor, Agamemnon’a ertesi gün savaşı kazanacaklarını, böyle önemli bir gecede uyumaması, kalkıp, hazırlanması gerektiğini söyledi. Agamemnon bu rüyadan çok etkilendi. Ertesi gün herkesi toplayarak, rüyasını anlattı. Nestor’a ne düşündüğünü sordu. Nestor ne yapsın? “Başkası söylese inanmazdım ama madem sen rüyayı gördün, gereğini yapalım” dedi.  Yaşlı bilge doğruları söyleyen Aşil’e ne yapıldığını görmüştü. Aşil gibi güçlü bir savaşçıyı darıltıp da bugüne kadar kazanamadığı savaşı şimdi kazanacağını düşünen Agamemnon’un aptalca bir şey söylediğinin farkındaydı ama mecburen kralın fikrine saygı göstermek zorunda kaldı.

Agamemnon, kumandan olarak kendisine doğruları söyleyebilecek kişileri yanından uzaklaştırmakla hata yapıyordu. Savaş konseyinden “saldırı” kararı çıktı. Yalnız adetleri gereği Agamemnon askeri denemek istedi: “Truva’ya geleli dokuz sene oldu. Şehri ele geçiremedik en iyisi artık memlekete geri dönmek” dedi. Onun istediği askerin “Hayır olmaz, buraya kadar geldik, kaleyi fethetmeden geri dönemeyiz” demesiydi. Ama öyle olmadı. Asker büyük bir sevinç içinde gemilere koştu, bir an evvel evlerine dönmeyi, sevdiklerine kavuşmayı istiyorlardı. Agamemnon bir kez daha saçmalamış ve mahcup olmuştu. Herkes gemilere binip gitmek için sabırsızlanıyordu.

Athena hemen yetişti. Duruma müdahale etti. Kurnazlıkta Zeus kadar usta olan Odyseus’u buldu. Ona gitmemesini ve askerleri yüreklendirici bir konuşma yapmasını söyledi.

Odyseus koşup, Agamemnon’un asasını elinden aldı. Askerlere toplanıp, kendisini dinlemeleri için seslendi. Hemen ateşli bir konuşma yapmaya başladı. Karşı gelenleri susturdu. “Çok başlılık iyi değildir. Sadece Zeus’un kendisine asa verdiği, tek adam yönetmeli ve sizin efendiniz olmalıdır” dedi.  Ustalıkla orduyu disipline soktu (kaos ve düzen- edebiyatta bu iki zıt durum birbirini takip eder) Herkes yerini almış, Odyseus’u dinlerken deniz de coşmuş, kayalıkları dövüyordu. Muhaliflerin sesi kısılmıştı, o sırada Thersites kalktı. Onun sesi henüz kısılmamıştı. Agamemnon’a bağırıp çağırmaya başladı. “Daha ne istiyorsun? Kasalarını altın, gümüş ve bronzla doldurdun, en güzel kadınları aldın. Aşil’e hakaret ettin” dedi. Diğer askerlere de “şimdi gitme zamanı, böyle yaparsak Agamemnon’un aklı başına gelir” diyerek onları gemilere binmeye teşvik etti.

Anlatıcının ifadesine göre Agamemnon insanların çobanıydı. Ona karşı gelinmezdi ve Thersites’e haddinin bildirilmesi gerekiyordu.

Odysseus, ona “kendisinden daha üstün olanları eleştiremeyeceğini, iyi bir hatip olduğunu ama artık susması gerektiğini” söyledi. “Sana haddini bildirmezsem benim adım da Odyseus olmasın” dedi. Bunu söylerken asayı kaldırıp, Thersites’in sırtına indirdi.  Bu muhalefetin sırtına inen tarihte ne ilk, ne de son sopaydı.

Aslında bu sopa değil, Hefaistos’ un yaptığı, Zeus’a hediye ettiği, Zeus’un başkalarına hediyesi ile elden ele geçerek Agamemnon’a kadar gelen kutsal asaydı.

Thersites’in sırtına sopa inince sırtından kan, gözünden yaş aktı. Sessiz, oturup ağladı. Askerler üzüldü ama Odysseus’a hak verdiler. “Bu büyük kumandan geçmişte ordumuza çok hizmet etmiştir ama en büyük hizmeti şimdi yaptı, disiplini sağladı” dediler. Bazıları Thersites’in düştüğü duruma sevindi. Kendi başlarına gelecekleri bilmiyorlardı.

Odysseus kalktı, asayı havaya kaldırarak birlik işareti yaptı. O sırada, Athena onun yanındaydı o da askerlerden biri gibi disiplini sağlıyordu…

Bu sahnelerden sonra anlatıcı bize tek tek Yunanistan’ dan kalkıp gelen komutanları, kaç kişiyle ve hangi gemilerle geldiklerini yanlarında ne kadar savaş atı ve arabası getirdiklerini anlatır. Gemi kataloğu (Catalogue of Ships) diye bilinen bu sınıflama şairin teknik başarısını gösterdiği gibi günümüzde tarihçilere o dönemin yer ve kişi isimlerini araştırılmasında kaynak olmaktadır. Yunan tarafı sayıldıktan sonra Truvalı savaşçılarda sıralanır. Bu bir şeref listesidir. Benzer şekilde Dante de İlahi Komedya da (Cehennem 4. Bölümde) antik çağda yaşamış önemli kişileri sıralar.

Odysseus yaptığı konuşmada yola çıkmadan evvel, bir yılanın sekiz yavru ve bir anne olmak üzere toplam dokuz kuşu yediğini gördüklerini hatırlattı. Bu yılan hikayesinden dokuz yılın sonunda zaferi kazanacakları sonucunu çıkarttı.

Nestor, askerlere verdikleri sözden dönmemeleri gerektiğini hatırlatırken, Agamemnon Aşil’i kızdırmasından dolayı pişman olduğunu aslında ikisinin birlikte düşünürlerse daha iyi kararlar alabileceklerini söyledi.

Gene kurbanlar kestiler, tanrılara adayıp, askere ziyafet verdiler. Böylece savaş hazırlıkları başladı…

Evet, kim bilir, kaç yalancı rüya ile kaç ordu harekete geçti dünya tarihinde. Yakın tarihimizde de kıyılarımıza “yalancı rüya” görerek gelen komutanlar, onların dünyanın dört bucağından getirdikleri askerler oldu. Buna karşılık vatanımızı kahramanca savunan askerlerimiz, bu yolda feda edilen canlarımız oldu. Çok şükür, geldikleri gibi gittiler.

Cumhuriyetimizin 101. Yılını sevinçle kutladığımız bu günlerde aziz şehitlerimizi, gazilerimizi saygıyla, rahmetle anıyor, okuyucularımızın bayramını kutluyor, aydınlık güzel günler diliyor, ve Aziz Atatürk’ü “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözüyle anıyorum.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.