Bu hafta biraz uzun bir yazıda, Simurg’ un hikayesinde buluşmak istedim sizlerle.
Avesta’ da ki Saena kuşu kuşların sultanı Simurg; bilgi ağacının dallarında yaşayan ve her şeyi bilen bir bilgeymiş.
Gözyaşlarıyla şifa dağıtan Simurg, ölümünün yaklaştığını anladığında, ona meydan okuyup kendini yakarak kül olduktan sonra kendi küllerinden yeniden dirilirmiş.
Kalın tüylü ve büyük kanatları oldukça uzun ömürlü kartaldan biraz büyük Simurg’a; Ortadoğu halkları Zümrüdü Anka, Yunan ve batı, Phoenix diyerek onun varlığına inanırlarmış.
Herkesin göremeyeceği, onu görenlerin ise mutluluğa uzanacağı söylentileri alıp başını gitmiş.
Kuşlarda Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittiğinde, onlar da Simurg’ u bekler dururlarmış.
Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede, bir kuş sürüsü Simurg’ un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyada ki tüm kuşlar toplanmışlar be hep birlikte Simurg’u görmeye karar vermişler.
Ancak Simurg’ un yuvası etekleri bulutların üzerimde olan Kaf dağının tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerektirmiş.
Hepsi birbirinden Çetin yedi vadi. İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, şaşkınlık ve yokluk vadileri.
Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler.
Yorulanlar ve düşenler olmuş. Aşk denizinden geçmişler önce. Ayrılık vadisinden uçmuşlar. Hırs ovasını aşıp, kıskançlık gölüne sapmışlar.
Kuşların kimi; aşk denizine dalmış, kimi ayrılık vadisinde kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.
Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp, papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (Oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış), Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuşu bataklığını velhasılı; yedi vadi üstünden uçtukça sayıları azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra altıncı vadi şaşkınlık ve sonuncusu yedinci vadi yok oluşta, bütün kuşlar umutlarını yitirmiş.
Kaf dağına vardıklarında geriye, uçmayı ısrarla sürdüren otuz kuş kalmış.
Sonunda sırrı sözcükler çözmüş. Mezopotamya halklarında; “si”, otuz demektir. “Murg” ise kuş.
Simurg’ un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; Simurg, otuz kuş demekmiş.
Onların hepsi birer Simurg’ muş. Otuz kuş anlar ki, aradıkları Sultan kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Yirmi iki yıldır; adaletsizliğin gölgesinde, hukuksuzluğun altında, sonunda vardığımız yokluğun durağında hepimiz ezildik.
Ve tüm bunlara rağmen ayakta kalabilen hepimiz aslında birer Simurg’uz.
Sadece o Kaf dağına çıkmak için yolculuğu göze alamadığımız için farkında değiliz.
Eğer, yolculuğu göze alırlarsak, halk olmayı yeniden anlayacak ve asıl gücün kendimizde olduğunu fark edeceğiz.
Ve böylece; yıllardır ezilip, zulüm ile yıkıldığımız yerden halk olarak yeniden küllerimizden doğacağız.
Mesele, Simurg’ u bulmayı göze alabilmekte…