Yasaklar. Tabii bin bir çeşidi var.
Bizdekiler malumunuz çok uzun yıllar evvelinden başlar. Siyasi yasaklar…
İşte o yasaklar; Geldi, gitti, dolandı, büyüdü gün oldu komik komik yasaklara kadar vardı.
Komik dediysek, trajik olanından.
Dolar yasaklansın diyenler vardı yahu.
Hani; Her şeyin hammaddesini biz üretip dışarıya veriyoruz ya, ne işi var doların aramızda, değil mi!
“Yasaklansın!" Dile getiren talepçi bir kitle de var. Yakın zamanda, “Alkol yasaklansın”, Tik-Tok, Twitter yasaklansın diyenler vardı.
Tabi bu talepler de yine yasaklanmasını istedikleri mecralardan yapıldı. Bu da böyle bir, “Trajik” İroni.
Instagram yasaklandı. “Ben zaten sevmem, kapatsınlar banane” diyerek, yasak nedir bilmeden normalleştirip, ön açanlar var.
Oysa; Bir şeyi yasaklamak, yasaklanan şey ile ilgili, bireysel karar alma hakkını yok eder.
Kendi kararı ile Tik-Tok kullanmamak, kişinin bireysel seçiminin karıdır. TİK-TOK yetki ile yasaklandığında, bireysel seçim imkânın kaybolmuş olur, karar verme hakkın zede alır, kişisel tercihin yok sayılır. Burada karar verici sen değil, otorite olur.
Özcesi; Tercih etmediğin bir şeyde olsa yasaklara tepkisiz kalmak, ilerde senin de etkileneceğin başka yasakları doğuracak.
Ki, bugün bu duruma; Muhalefet ve toplumsal refleksizlikle geldik.
Grev yasağı, kitap, gazete yasağı, Vikipedia derken sıçradı; Konser yasağı, üniversite şenlikleri, festival yasakları, Instagram yasağına kadar vardı.
Her olanı normalleştirmemiz, büründüğümüz sessizlik, otoriteye imkân sağladı.
İki deli aralarında konuşuyorlar:
-Saat kaç?
-Beş var
-Kaça beş var?
-Bilmiyorum, akrebini kaybettim.
Kaybettik. Mücadele kültürünü, “Hak” Aramayı kaybettik. Artık bilmiyoruz.
Ne zaman, nerede, hangi yasak, ne? Karşımıza çıkacak.
Bu tepkisizlik böyle giderse, öyle görünüyor ki dayanılamayacak günlerde gelecek.
İşte o gün; Ses vermek istediğinde, diyecek ki; Sana ağlamak yasak, sana çıldırmak. Sana yaşamak yasak...
Bu yüzden; Tam da şimdi, daha da geç olmadan, koy ortaya direncini…