Safiye Özşener - Araştırmacı, Yazar
Köşe Yazarı
Safiye Özşener - Araştırmacı, Yazar
 

Vallahi Gördüm. Çeşmede Merkep Var.

Her şeyi duyma, görme. Sana mı düştü, hakikati söyleme. Sus, konuşma. Bak işine, tekerine. Memleketin son sekiz, dokuz yılı böyle geçti. Ne oldu. Krizler dolandı, dolaştı, işine, tekerine bakanlara da ulaştı. Böyledir. Hannah Arendt’in dediği gibi: “Belli bir yerden sonra her zaman yalanın kendine zarar vermeye başladığı bir noktaya varılır.” Varıldı da. Pahalılık, yoksulluk, yoksul da yok. İşsizlik yok, üretim de çok. Ne hukuksuzluğu kardeşim, hak doludizgin, adalet çok. Deyince, gerçekleri perdeleyip, yalanın arkasında sıralanınca, kurtuldu mu coğrafya… Kurtulmadı. Akıl tutulması yaşanan berbat günler geldi dayandı. Çürümüş bir sistem de çürümekte olan insanların arkasında sıralanmak, Nasıl da bizi içine çeken, korkunç bir uçurummuş değil mi? Neresi yalan, neresi gerçek, neresi doğru. Ne kadarı masal ne kadarı hikâye. Bu bilinmezler içinde gerçek nerede. Artık hepsi birbirine karıştı. Velhasılı, yıllardır; lal, kör ve sağırı oynarken bizler olanlar oldu. Hayat ağacı yaprak dökmeye, açan çiçekler solmaya durdu. Öyle ki; en büyüğü beş yaşında, beş yavru, yoksulluktan öldü. Kabul etsen de etmesen de kardeşim, gerçek bu. Sık kullandığım bir kıssadan hissedir. Masal bu ya, köyün birinde akıllı olduğu kadar namuslu bir adam varmış. Öyle iyi, dürüstmüş ki, şeytan yıllarca uğraşmış da yolundan çıkaramamış, çok sinirlenmiş. “Şuna öyle bir oyun yapayım ki anlasın şeytanlığımı demiş. Köyün su içmek için kullandığı tek çeşmesi varmış. Şeytan çeşmenin içine girmiş, adamın gelmesini beklemiş. Adam da her gün camiye giderken çeşmede abdest alırmış. O gün yine gelmiş, musluğu çevirdiğinde ne görsün? Şeytan koca kulaklı bir merkep şeklinde nanik yapıyor. Adam bağırmış: “Çeşmede merkep var.” Köylüler toplanmış. Şeytan onlara görünmüyor ya, ortada merkep yok. Olay bir kaç gün tekrar edince sonunda adamı akıl hastanesine kaldırmışlar. Bir zaman sonra doktorlar iyileşti mi diye adamı çeşmeye götürmüş, şeytan yine orada, nanik yapıyor. Adam da doğrucu ya; “Vallahi de çeşmede merkep var” diyor. Tekrar hastaneye götürüyorlar. Aradan yıllar geçiyor. Bakıyor ki ömrü akıl hastanesinde geçecek, üstelik köyde de olmadık olaylar oluyor, çıkmış doktorların karşısına, “ben iyileştim” demiş. Getirmişler çeşme başına, şeytan yine kahkahalarla nanik yapıyor. “Yok” demiş, “Hiç çeşmede merkep olur mu?” Doktorlar da artık iyi oldu diye bırakmışlar. Şeytan, bu sefer de “Nasıl beni inkâr edersin?” diye arkasından öfkeyle bağırmış. Adam dönmüş, “Sen ordasın, bu gerçeği ikimiz de biliyoruz, ama doğruyu söylersem bana “deli” diyorlar, onların istediğini söylersem ‘akıllı’. Bu yalancı dünya da böyle. Hadi bana “eyvallah” demiş yürümüş. Akıllandığı için köylülerin, ailesinin alkışlarıyla karşılanmış. Evet, meselimiz bu işte. Yaratılan korku iklimiyle; Kıssadan hissedeki gibi pes edip; yalanı, büyüyen “karanlığı” kabul edenlerle yıllar kaybedildi. Toplum refleksi tükendi, vicdanlar köreldi. Sonuç; toplum hakikatleri görüp de bilmesine rağmen susanlarla doldu. Hukuk adalet yok. Yoksulluk, yoksul var demek suç oldu. Eee şimdi hep bir ağızdan; beş yavru yoksulluktan öldü, çeşmede de merkep var, demeyelim mi?
Ekleme Tarihi: 14 Kasım 2024 - Perşembe

Vallahi Gördüm. Çeşmede Merkep Var.

Her şeyi duyma, görme. Sana mı düştü, hakikati söyleme. Sus, konuşma. Bak işine, tekerine.

Memleketin son sekiz, dokuz yılı böyle geçti.

Ne oldu. Krizler dolandı, dolaştı, işine, tekerine bakanlara da ulaştı.

Böyledir. Hannah Arendt’in dediği gibi:

“Belli bir yerden sonra her zaman yalanın kendine zarar vermeye başladığı bir noktaya varılır.”

Varıldı da.

Pahalılık, yoksulluk, yoksul da yok. İşsizlik yok, üretim de çok. Ne hukuksuzluğu kardeşim, hak doludizgin, adalet çok. Deyince, gerçekleri perdeleyip, yalanın arkasında sıralanınca, kurtuldu mu coğrafya…

Kurtulmadı.

Akıl tutulması yaşanan berbat günler geldi dayandı.

Çürümüş bir sistem de çürümekte olan insanların arkasında sıralanmak, Nasıl da bizi içine çeken, korkunç bir uçurummuş değil mi?

Neresi yalan, neresi gerçek, neresi doğru. Ne kadarı masal ne kadarı hikâye. Bu bilinmezler içinde gerçek nerede. Artık hepsi birbirine karıştı.

Velhasılı, yıllardır; lal, kör ve sağırı oynarken bizler olanlar oldu.

Hayat ağacı yaprak dökmeye, açan çiçekler solmaya durdu.

Öyle ki; en büyüğü beş yaşında, beş yavru, yoksulluktan öldü.

Kabul etsen de etmesen de kardeşim, gerçek bu.

Sık kullandığım bir kıssadan hissedir.

Masal bu ya, köyün birinde akıllı olduğu kadar namuslu bir adam varmış. Öyle iyi, dürüstmüş ki, şeytan yıllarca uğraşmış da yolundan çıkaramamış, çok sinirlenmiş. “Şuna öyle bir oyun yapayım ki anlasın şeytanlığımı demiş. Köyün su içmek için kullandığı tek çeşmesi varmış. Şeytan çeşmenin içine girmiş, adamın gelmesini beklemiş. Adam da her gün camiye giderken çeşmede abdest alırmış. O gün yine gelmiş, musluğu çevirdiğinde ne görsün? Şeytan koca kulaklı bir merkep şeklinde nanik yapıyor.

Adam bağırmış: “Çeşmede merkep var.”

Köylüler toplanmış. Şeytan onlara görünmüyor ya, ortada merkep yok. Olay bir kaç gün tekrar edince sonunda adamı akıl hastanesine kaldırmışlar. Bir zaman sonra doktorlar iyileşti mi diye adamı çeşmeye götürmüş, şeytan yine orada, nanik yapıyor. Adam da doğrucu ya;

“Vallahi de çeşmede merkep var” diyor.

Tekrar hastaneye götürüyorlar.

Aradan yıllar geçiyor. Bakıyor ki ömrü akıl hastanesinde geçecek, üstelik köyde de olmadık olaylar oluyor, çıkmış doktorların karşısına, “ben iyileştim” demiş.

Getirmişler çeşme başına, şeytan yine kahkahalarla nanik yapıyor.

“Yok” demiş, “Hiç çeşmede merkep olur mu?”

Doktorlar da artık iyi oldu diye bırakmışlar.

Şeytan, bu sefer de “Nasıl beni inkâr edersin?” diye arkasından öfkeyle bağırmış. Adam dönmüş, “Sen ordasın, bu gerçeği ikimiz de biliyoruz, ama doğruyu söylersem bana “deli” diyorlar, onların istediğini söylersem ‘akıllı’. Bu yalancı dünya da böyle. Hadi bana “eyvallah” demiş yürümüş. Akıllandığı için köylülerin, ailesinin alkışlarıyla karşılanmış.

Evet, meselimiz bu işte. Yaratılan korku iklimiyle; Kıssadan hissedeki gibi pes edip; yalanı, büyüyen “karanlığı” kabul edenlerle yıllar kaybedildi.

Toplum refleksi tükendi, vicdanlar köreldi.

Sonuç; toplum hakikatleri görüp de bilmesine rağmen susanlarla doldu.

Hukuk adalet yok. Yoksulluk, yoksul var demek suç oldu.

Eee şimdi hep bir ağızdan; beş yavru yoksulluktan öldü, çeşmede de merkep var, demeyelim mi?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.