Uzayda yakın komşuluğumuzdan hala ayrılamadık. Bu yazımızda dünyanın tek doğal uydusu Ay’dan söz edeceğiz.
Fiziksel özelliklerinden bahsederek başlayalım; anlam haritalarımıza daha kolay yerleştiririz o zaman.
Başka bir husus; bizim kuşağın çok iyi hatırlayacağı gibi, ay insanoğlunun ayak bastığı ve bizlerin televizyondan adım adım izlediği ilk gök cismidir. Astronotların çok az bir efor ile ne kadar büyük ve kolay adım atabildiğini heyecanla seyrettik. Astronotlar numune ay taşları getirdi ve analizlerinden Ay’ın yaklaşık 4,4 milyar yıl yaşında olduğunu öğrendik. Ayrıca jeolojik ve kimyasal yapısının dünyanınkine benzer olduğu anlaşıldı. Esasen Ay’a insansız uçuş ilk kez Sovyetler Birliği tarafından yapılmış; ancak ilk insanlı uçuş 1969 yılında ABD tarafından gerçekleştirilmiştir.
Yer’den ortalama 384400 km uzaklıkta, kütlesi Yer’in 81’ de biri ve yarıçapı ise 1738 km’dir (Yaklaşık ülkemizin doğu-batı uzunluğu gibi). Gözlemlere göre Ay dünyadan giderek uzaklaşmakta; ortalama uzaklık artmaktadır. Başka bir deyişle eskiden Ay dünyaya daha yakındı. Uzaklaşma hızı yılda 3.78 cm civarında olup 15 milyar yıl sonunda uzaklaşması duracaksa da o zamana kadar dünya dahil tüm iç gezegenler güneş tarafından yutulacaktır..
Kütlesi dünyaya göre oldukça küçük olduğundan yüzeyindeki çekimsel kuvvet de o derece küçüktür (Dünyaya göre altıda bir civarındadır). Örneğin Dünyada 60 kg olan bir kişi ayda tartılsa 10 kg olduğunu hissedecektir.
Bize neden sadece bir yüzünü gösteriyor. Şüphesiz fiziksel nedenle böyledir. Yer etrafında dolanma süresi ile kendi ekseni etrafında dönme süresi yaklaşık aynıdır, bir ay. Bu nedenle Yer’den bakıldığında her zaman aynı yüzünü görürüz. Bunların, başlangıçtaki fizik koşullarından kaynaklandığını biliyoruz.
Geceleri mehtabı seyrederken gördüğümüz parlaklık, yansıttığı güneş ışığından kaynaklanmaktadır. Kendine ait enerji kaynağı yoktur, güneşin ışığını yansıtır sadece. Kütlesinin küçük olmasından dolayı atmosferi yoktur, çünkü atmosfer gazlarını havada tutacak çekimsel kuvvet yeterli değildir. Yaşam için gerekli gazlar veya moleküller uzaya kaçmış. Atmosferi olmadığı için yaşama elverişli değildir.
Yüzeyinde çok sayıda derin çukurluklar gözlüyoruz. Bunun nedeni güneş sistemi içinden gelen gök taşlarının engele takılmadan yüzeyine kolayca inmesidir. Böylece şiddetli çarpışma sonucu, derin kraterler oluşmaktadır. Aynı zamanda gece gündüz arasında büyük ısı farkı vardır. Gündüzleri sıcaklık 121°C'ye çıkabilirken, geceleri -133 °C'ye kadar düşebilmektedir. Eğer uzay keşiflerinde ay bir ara istasyon olacaksa suni yaşam alanı oluşturulması gerekir. İleride belki bu da yapılacaktır.
Görüldüğü gibi insanoğlu gelişen teknoloji ve ilerleyen bilim sayesinde gök cisimlerini erişilebilir kılmış ve eskilerin romantik deyişlerle andığı Ay elle yakalanabilir ve tutulabilir hale gelmiştir. İnsanda romantik duygular uyandırmaz olmuş; bilinir hale gelmiş ve esrarlı bir yanı kalmamıştır. Ancak şiirler yazılmaya devam edecek görünmektedir. Örneğin, Ali Bıyıklı’nın Ay Parçası şiiri, zaman zaman gözlediğimiz süper Ay’a uymaktadır
Öyle bir parlak ki ay bu gece gökyüzünde
Adını anmak geldi bir anda
Yıldızlara nispet yaparcasına
Daha bir başkaydı bu gece
..
Git istersen, sonunun ne olacağını düşün de git
Zaten sen hep yalnızsın,
Yaradılışın da öyle,
Yapayalnızsın gökyüzünde...
Bu güzel şiirle yazımızı noktalarken, Ay’ın oluşumunu açıklayan en popüler kuramı, gel-git olaylarını ve Ay’ın çekim etkisi ile Dünyada deprem tetikleyip tetiklemediği hususunu bir sonraki yazımıza bırakalım.