Dünya dışında başka gezegenlerde yaşamın olup olmadığı, var ise nasıl bir şey olduğu asırlar boyunca merak edilmiştir. Yeni keşifler de hep merakla başlamıyor mu zaten. Bazılarına göre, biz evrende tek başınayız, başka yaşam yok. Karşı görüş ise çoğulcu görüştür; uzayda başka yaşamlar da vardır. Filozoflar, Eflatun(Plato) ve Aristo birinci görüşün taraftarıydı. Dünyanın, akıllı yaşamın olduğu tek yer olduğuna inanıyorlardı. Daha sonraları, Kopernik, Kepler ve Galile’nin de çoğulculuğa karşı olduğunu görüyoruz. Galile’ye göre, evrende başka yaşamların olması boşuna duplikasyondur. Kepler, çoğulculuğa karşı olmakla beraber gezegenlerde bize göre daha alt seviyede canlıların olabileceğini dışlamıyordu.
Dünya dışı yaşama ilişkin, insanların hayal gücünü zorlayan hikayeler yazılmış ve filmler yapılmıştır. 1982 yılı Steven Spielberg yapımı “ET” (Extra-Terrestrial) bunlara bir örnektir. Filmdeki “ET” karakteri aşağıdaki gibi hayal edilmiş ve çizilmiştir.
Evrende çoğulculuk fikri üzerine tartışmalar, Mars'ta suyun varlığı, mikro seviyede canlıların olabileceğinin anlaşılması, Ayda ve Jüpiter’in uydularında dağ ve ovaların gözlenmesiyle tekrar canlılık kazandı. Bu tartışmalar güneş sistemi dışında, dünya benzeri gezegenlerin varlığının araştırılmasına hız verdi. Güneş sistemi dışında, 2024 yılı itibariyle, binlerce (beş binin üzerinde) öte gezegen keşfedildi. Genelde Jüpiter büyüklüğünde, gaz gezegenler ilk keşfedilenler arasında. Ancak yaşam açısından, Dünya benzeri olanlar önemlidir. Örneğin bize yakın bir noktada gözlenen, güneşin üçte biri kadar kütlesi olan, yüzde biri parlaklığında ve sadece 35 ışık yılı (bir ışık yılı yaklaşık 9,5 triyon km) uzaklıktaki bir yıldızda beş gezegen olduğuna dair güçlü ipuçları bulunmuştur (2011). Bu gezegenlerde yaşam olabileceği düşünülmektedir.
Antalya’da 2500m irtifada kurulu TÜBİTAK Ulusal Gözlemevindeki (TUG) teleskoplarla da, Türk astronomlar tarafından öte gezegenler keşfedilmiştir. Ancak önemli olan gözlenen öte gezegenlerin merkez yıldıza uzaklığı ve yaşamın olabileceği sıcaklık kuşağında olmasıdır. Örneğin Dünya’da ortalama olarak yaşanabilir sıcaklık, yaklaşık olarak -100 ile + 100 derece arasındadır.
2021 yılında uzaya gönderilen James Webb Uzay Teleskobu, öte gezegenlerde olası canlı yaşamın ilk işaretlerini gözleyebilecektir. Dünya benzeri gezegenlerin atmosferlerinde, Dünyadaki gibi bir yaşamın işareti sayılabilecek oksijen, karbondioksit ve metan gibi gazlar tespit edilebilir; ancak mevcut fizik bilgisi ve teknoloji ile ulaşmak pek mümkün olmayabilir.
Dünya dışında yaşamın varlığı konusuna ilgi 19. yüzyılda daha da artarak devam etti. Bu arada Darwin biyolojik “evrim kuramı” nı geliştirmişti. Evrimciler de başka canlı yaşamların olma olasılığını tartıştı. Onların da vardığı sonuç tek olduğumuz yönündeydi ve çoğulculuğa karşı bir görüş oluşmuştu.
1905 yılında, A.R. Wallace, bugünkü insanın birçok süreçlerden geçerek ve değişikliğe uğrayarak evrimleştiğini söylüyordu. Aynı süreçlerin ve değişikliklerin, bırakın başka gezegen veya yıldızlarda aynı gezegende (Dünyamızda) bile tekrarlanma olasılığının imkansızlığını ifade ediyordu. Daha da somutlaştırılırsa, dünyadaki yaşama benzer bir yaşamın başka yerlerde tekrarlanma olasılığının milyarda bir civarında olduğunu hesap ediyordu. Bizim Gök adamız, Samanyolu’ndaki yıldızların sayısının milyarlar mertebesinde olduğunu hatırlarsak, evrende tek başımıza olduğumuz sonucu çıkarılabilir görünüyordu.
Yukardaki tartışmayı biraz daha bilimsel tabanda ele almayı; dünya dışı yaşam için uygun bir yıldız sistemi var mıdır sorusunu, yıldız evrimi ve biyolojik evrim açısından değerlendirmeyi bir sonraki yazımıza bırakalım.
Şimdilik “Evde Tek Başına” da olduğu gibi, “Evrende Tek Başına” diyerek canlı yaşamın olduğu gibi korunup, sürdürülmesi için Dünya evimizi hem kendimizden hem de dış etkilerden koruyalım.