7 Ekim 2023’ten beri devam eden İsrail-Hamas savaşı 40.000’e yakın can kaybına mal olduğu halde hala bir çözüme ulaşılamaması tek açıklama ile mümkün: Gazze’de ateşkes ve barışı ne Hamas istiyor ne İsrail! Peki bu tehlikeli mi? Evet! Neden? Çünkü İsrail nükleer silah sahibi ve İsrail kabinesinde bir bakan gerekirse nükleer güç kullanımına başvurulmasının mümkün olduğunu söyledi. Demek ki savaşın tırmanması ve nükleer güce başvurulması işten bile değil!
İşte tüm bu nedenlerle uluslararası toplumun ve küresel aktörlerin ellerini taşın altına koymaları ve bu savaşı durdurmaları gerekiyor. Ama hiç birinde böyle bir sorumluluğu üstlenme hevesi görülmüyor. Sanki uzatmalı savaş onların da işine geliyor!
İtalya Başbakanı Meloni G7 zirvesinde İtalya’nın İsrail’e desteğini durdurması için daha ne kadar Filistinlinin ölmesi gerektiğini soran gazeteciye “Bakın bence, bu savaşı kimin başlattığını hatırlamamız gerekiyor, İsrail değildi. İsrail'in kendini savunma hakkı var. İsrail'in güvenli kalma hakkını fark etmemiz gerekiyor. İsrail'in barış içinde yaşamaya hakkı olduğunu unutmamalıyız. İsrail bir tuzağa düştü. Onu izole etmek için Hamas'ın kurduğu bir tuzak. Görünüşe göre işe de yaradı.” sözleriyle cevap verdi.
Bu ifadelerde “dur bir dakika hele!” denecek çok şey var! Savaşa sebep olan ilk gelişme Hamas’ın İsrail topraklarına gerçekleştirdiği terör saldırısıdır. Bu doğru! Ama bu terör olayının karşılığı 40.000’e yakın insanın, sivil, kadın, çocuk ayırt edilmeksizin katledilmesi oluyorsa orada bir meşruiyet tartışması olması kaçınılmazdır! İsrail’in kendi güvenliğine tehdit oluşturan bir terör örgütünden kurtulmak istemesi haklı ve meşru bir taleptir ancak bunu gerçekleştirmek için başvurulan yöntem artık insanlığa karşı bir suç boyutuna erişmişse orada bir meşruiyet sorunu vardır. Bu gibi meşruiyet sorunları İsrail’i giderek yalnızlaştırmaktadır. Eğer Hamas’ın hedefi bu idiyse o zaman İsrail’in Hamas’ın tuzağına düştüğü iddiası da haklılık kazanmaktadır.
Hamas’ın planı işliyor. Can kaybı ne kadar yüksek olursa olsun, Hamas İsrail’i dünya nezdinde suçlu kabul ettirmek için elinden geleni yapıyor. Çünkü bu bir savaş, ölüm olması normal, ölü sayısı yükseldikçe İsrail daha da zorlanıyor, zorlanacak. Bu nedenle, son olarak BM Güvenlik Konseyi tarafından Gazze konusunda kabul edilen üç aşamalı ateşkes planına, üstelik ilk kez fire vermeden oybirliği ile geçmesine rağmen, Hamas daha önce onay verdiği halde şimdi uygulama için ek talepler ileri sürüyor ve planı engelliyor.
Peki, Hamas kabul etseydi İsrail ne yapacaktı? Netanyahu da çözümden çok savaş durumunun sürmesini yeğliyor çünkü savaş biter ve rehineler kurtarılırsa bütün bu olanların bir muhasebesi yapılacak ve bu muhasebe yargı üzerinden olacak. O zaman da Netanyahu’nun geleceği pek parlak gözükmüyor. Ülkede bir erken seçime gidilmesine imkan verecek koşullar gerçekleşirse, örneğin mevcut parlamento aritmetiği Netanyahu aleyhine dönerse, iş çok daha vahim bir sonuca da yol açabilir. İktidarı kaybeden bir başbakan olarak yargı sürecine maruz kalması ve hüküm giymesi işten bile değil!
O halde, ufukta bir çözüm var mı, varsa nasıl olabilir? Gelin bu konuda bazı temel parametrelere işaret edelim. Her şeyden önce İsrail-Filistin meselesinde artık statükonun sürdürülebilir olmadığını kabul etmek gerekiyor. Dokuz aya yakın bir süredir devam eden savaş tüm dünyanın dikkatlerinin bölgeye dönmesine yol açtı. O kadar ki, Avrupa güvenliğine büyük tehdit oluşturan Rusya-Ukrayna savaşı dahi gündemde geri plana düştü. Gazze savaşı meşruiyet, insani duygular ve ahlaki değerler bakımından büyük soru işaretlerinin ortaya çıktığı bir aşamaya evrilmiştir. Bu durum iki devletli çözüme daha yakın olduğumuzun kanıtıdır.
Öncelikle tarafların karşılıklı olarak birbirlerinin varlığını tanımaları, kabul etmeleri ve yekdiğerini yok etme hevesinden vaz geçmeleri gerekiyor. Hamas artık İsrail’i bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanımalıdır. Bunu değiştirmesi mümkün değil. İsrail’in Hamas’ın varlığını kabul edip tanıması ise bu aktörün bir terör örgütü olarak görülmesinden bir siyasi muhatap olarak algılanmasına giden dönüşümü sağlayacaktır.
İkinci olarak taraflar muhatapları ile ilişkilerinde saygı ve eşitlik anlayışı ile hareket etmelidirler. Bunu sağlamanın yolu tarafların davranışlarını yönlendiren aşırıcı uçların etkisinden kendilerini arındırmalarıdır. Hamas içinde terörü ve silahlı mücadeleyi savunanlarla İsrail kabinesindeki aşırı dinci unsurlar arasında bu bakımdan bir fark olduğunu savunmak oldukça güç.
Üçüncü olarak taraflar karşılıklı olarak birbirlerinin güvenliğini garanti altına almak için gereken adımları atmalıdırlar. Bu adımlar önce karşılıklı güveni artıracak, güvenliğe doğru ilerleyen adımları pekiştirecektir. Elbette böyle bir evrilmenin temelini kapsayıcı olan, ayırımcılığa yol açmayan yaklaşımlar sağlayabilecektir.
Son olarak ciddi ve taraf tutmayan bir uluslararası işbirliğine ihtiyaç var. Gazze için çok ama çok büyük bir Marshall Planı gerekiyor. Bu yıkımın altından kalkmanın başka yolu da yok. İşte burada başta söylediğimiz o küresel aktörlere iş düşüyor. Savaşın uzamasının onların tercihi olmadığını kanıtlamaları da ancak bu şekilde bir planı desteklemeleriyle mümkün olacak.