Bir önceki yazımızdaki tartışmayı biraz daha bilimsel tabanda ele alalım ve dünya dışı yaşam için uygun bir yıldız sistemi var mıdır, bunu inceleyelim demiş ve bırakmıştık. Bu bağlamda biyolojik ve evrim süreçleri önem kazanıyor. ty, yıldız evrim sürecini temsil etsin. Bu yıldızın enerji kaynağını tüketmesi için geçen süredir. tb, biyolojik evrim sürecini göstersin.
Uzayda yaşamın olup olmaması yıldız evrim sürecinin biyolojik evrim sürecinden daha uzun olmasını gerektirir (ty, tb den büyük olmalıdır, ty>tb) Böyle olmazsa yaşam kolayca tahrip edilebilir. Diğer bir deyişle biyolojik evrimleşme tamamlanmadan son bulmuş olur. Yıldızın evrim süreci nükleer yakıtının ne kadar çok olmasına bağlıdır. Sonuç olarak 10 milyon yıl ile 100 milyar yıl gibi bir zaman sürecinden bahsediyoruz.
Şimdi biyolojik evrim süreci hakkında tahmin yapmaya çalışalım. Güneşin ve Dünyanın yaşı yaklaşık 4,5 milyar yıl; Paleontolojik tespitler, dünya üzerinde yaşamın bir milyar yıldır var olduğunu göstermektedir. Genç yıldızların yaşları ise milyon yıl mertebesindedir. Güneşe göre hem daha sıcak hem daha parlak olan genç yıldızlarda yaşam beklemeyiz.
Dünya üzerindeki canlı yaşam süreci, acaba daha kısa olabilir miydi? Bu süre kısaltılabilir miydi? Bugünkü biyoloji bilgimizle sorunun cevabı hayır olacaktır. Zira doğal seçim ve organizmaların evrimi rastgele olan mutasyonlarla (dönüşmelerle) olmaktadır. Yavaş bir süreçtir. Genç yıldızlarda enerji fazlalığından dolayı mutasyonun hızlanabileceğini düşünebiliriz. Ancak, mutasyonlar çok sık olursa; oluşan yeni cinsler iyileşmek yerine yok olma ile karşı karşıya kalırlar. Bu değerlendirme ışığında biyolojik evrim sürecinin bir milyar yıldan daha küçük olması mümkün görünmemektedir. Buradan da genç yıldızlarda (astronomi dilinde O, B ve A tayf türündeki yıldızlar kastedilmektedir) oluşabilecek gezegenlerde canlı yaşam olamayacağı sonucunu çıkarabiliriz.
Güneş sistemimizi hatırlayalım. Merkezde güneş ve etrafında dolanan gezegenler var. Yaşam, güneşten uzaklık olarak üçüncü konumdaki dünyamızda gelişmiştir. Yaşamın oluştuğu bölge güneşin yaydığı enerji ile doğrudan ilgilidir. Demek ki, bir yıldızın çevresinde, yaşamın kaynak bulacağı bölgenin hacmi o yıldızın yaydığı enerji ile orantılıdır. Yaşanabilir bölge yıldızın parlaklığı ile artmaktadır. Dünya üzerindeki sıcaklık aralığı yaklaşık -100 0C ile + 100 0C arasındadır. Yaşam böyle bir ortamda, su ve havanın var olmasıyla yeşermiştir. Böylece, çok sönük yıldızlarda da hayat olma şansı zayıftır.
Bu tartışmalardan çıkan sonuç: Güneş sistemimiz dışında gelişmiş bir medeniyet veya yaşam şekli ancak belli bazı yıldız tiplerinde mümkündür. Eğer bu tip yıldızlarda gezegen oluşmuş ise yaşamın başlaması ve gelişmesi olasıdır. Güneş tanımladığımız bu gruba girmektedir ve öne sürülen hipotezi kuvvetlendirmektedir.
Yukarda söz edilen koşullara uygun, yaklaşık 10- 12 ışık yılı (ışığın bir yılda aldığı yol, 9500 milyar km) uzaklıkta yıldız sistemlerinin mevcudiyeti bilinmektedir. Bunların gezegenlerinde yaşam olabilir? Örneğin 2019 yılında “ Teegarden” yıldızının Dünya benzeri iki gezegeni keşfedilmiştir. Bu yıldızın bize uzaklığı 12,5 ışık yılıdır ve gezegenlerinde sıvı su bulunuyor olabilir. Söz edilen gezegenlerin üzerinde yaşasak bir yıl uzunluğu, birisinde 5 gün, diğerinde 11 gün olacaktı. Karşılaştırmak için Merkür’ün yıl uzunluğu 88 gündür. Ancak şimdiki fizik bilgisi ve teknoloji ile ışık hızına ulaşmak mümkün değildir.
Böyle bir medeniyetin var olduğunu düşündüğümüzde, bir yerden başka bir yere canlı taşınabilir mi, yıldızlararası ortamda seyahat eden mikroorganizmaları canlı tutmak mümkün müdür, gibi soruların cevaplandırılması gerekir.
Hemen belirtelim ki, mikroorganizmalar bu tür seyahatler için en uygun canlılardır. Çok yer kaplamazlar, hedefe ulaştıklarında beslenmek için fazla şeye gereksinme duymazlar. Dondurulabilirler ve gönderildikleri yere vardıkları zaman çözülmeleri sağlanabilir. İngiliz bilim adamı Peter Sneat, eğer uygun bir şekilde korunabilir ve mutlak sıfır sıcaklığında tutulabilirse mikroorganizmaların bir milyon yıldan fazla yaşayabileceğini öne sürmüştür. Bazı bilim insanlarının iddia ettiği gibi, belki de dünyadaki yaşam yukarda anlatıldığı gibi tetiklenmiştir ve uzay kaynaklıdır? Bu tür taşımalar için kuyruklu yıldızların en iyi araç olduğu bilinmektedir. Bu nedenle kuyruklu yıldızlara bilimsel yolculuklar önem kazanmış ve ESA ( Avrupa Uzay Ajansı) tarafından 2014 yılı Ağustos ayında bir kuyruklu yıldıza (67P/Churyumov-Gerasimenko) Philae adlı keşif aracı indirilmiş ve bilgi göndermesi sağlanmıştır. Keşif aracının kuyruklu yıldıza inişini canlı olarak izleme heyecanını yaşadım. Bir ilki görmek heyecan vericiydi. Prototipi Almanya’da ESA laboratuvarlarında sergilenmektedir.
Uzayda, başka yıldız sistemlerinde yaşamın olup olmadığının bilinmesi onlarla iletişimin sağlanmasına bağlıdır. Şu veya bu şekilde onlarla iletişim kurabilmek için akıllı canlıların var olma koşulu dışında, bu işi yapabilecek uzay gemilerini üretebilecek gerekli bilim ve teknolojiyi yaratmak gerekir. Belki de kapıları tamamen kapatmamak doğru olacaktır??